د ع و kökü Kur'an'da 212 defa geçmektedir.

AYETLER

ÂLAK
96:17

فَلْيَدْعُ

felyed’ǔ

o zaman çağırsın

O zaman da meclisini (yakın çevresini ve yandaşlarını) çağırsın.

ÂLAK
96:18

سَنَدْعُ

sened’ǔ

biz de çağıracağız

Biz de zebanileri çağıracağız.

KALEM
68:42

وَيُدْعَوْنَ

ve yud’ǎvne

ve da’vet edilecekleri

Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler.

KALEM
68:43

يُدْعَوْنَ

yud’ǎvne

da’vet edilirlerdi

Gözleri ’korkudan ve dehşetten düşük’, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.

KAMER
54:6

يَدْعُ

yed’ǔ

çağıracağı

Öyleyse sen onlardan yüz çevir. O çağırıcının ’ne tanınmış, ne görülmüş’ bir şeye çağıracağı gün...

KAMER
54:6

الدَّاعِ

d-dāǐ

çağırıcının

Öyleyse sen onlardan yüz çevir. O çağırıcının ’ne tanınmış, ne görülmüş’ bir şeye çağıracağı gün...

KAMER
54:8

الدَّاعِ

d-dāǐ

çağırana

Boyunlarını çağırana doğru uzatmış olarak koşarlarken, kafirler derler ki "Bu, zorlu bir gün."

KAMER
54:10

فَدَعَا

fedeǎā

bunun üzerine yalvardı

Sonunda Rabbine dua etti "Gerçekten ben, yenik düşmüş durumdayım. Artık Sen (bu kafir toplumdan) intikam al."

SAD
38:51

يَدْعُونَ

yed’ǔne

isterler

İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orda birçok meyve ve şarap istemektedirler.

A'RAF
7:5

دَعْوَاهُمْ

deǎ’vāhum

yalvarıları

Zorlu azabımız onlara gelince yakarabildikleri "Biz gerçekten zulme sapanlardandık" demelerinden başka olmadı.

A'RAF
7:29

وَادْعُوهُ

ved’ǔhu

ve O’na yalvarın

De ki "Rabbim adaletle davranmayı emretti. Her mescid yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O’na) doğrultun ve dini yalnız Kendisi’ne has kılarak O’na dua edin. "Başlangıçta sizi yarattığı" gibi döneceksiniz."

A'RAF
7:37

تَدْعُونَ

ted’ǔne

yalvarmış

Öyleyse, Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kimdir? Kitaptan kendilerine bir pay erişecek olanlar bunlardır. Nihayet elçilerimiz, hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki "Allah’tan başka taptıklarınız nerede?" "Onlar bizi (yüzüstü) bırakıp-kayboldular" diyecekler. (Böylelikle) Bunlar, gerçekten kafirler olduklarına kendi aleyhlerinde şehadet ettiler.

A'RAF
7:55

ادْعُوا

Ud’ǔ

du’a edin

Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez.

A'RAF
7:56

وَادْعُوهُ

ved’ǔhu

O’na du’a edin

Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O’na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah’ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır.

A'RAF
7:134

ادْعُ

d’ǔ

du’a et

Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki "Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğulları’nı seninle göndereceğiz.

A'RAF
7:180

فَادْعُوهُ

fed’ǔhu

o halde O’na du’a edin

İsimlerin en güzeli Allah’ındır. Öyleyse O’na bunlarla dua edin. O’nun isimlerinde ’aykırılığa (ve inkara) sapanları’ bırakın. Yapmakta oldukları dolayısıyla yakında cezalandırılacaklardır.

A'RAF
7:189

دَعَوَا

deǎvā

ikisi beraber du’a ettiler

O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah’a dua ettiler "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız."

A'RAF
7:193

تَدْعُوهُمْ

ted’ǔhum

onları çağırsanız

Onları hidayete çağırırsanız size uymazlar. Onları çağırırsanız da, suskun dursanız da size karşı (tutumları) birdir.

A'RAF
7:193

أَدَعَوْتُمُوهُمْ

edeǎvtumūhum

onları çağırmanız

Onları hidayete çağırırsanız size uymazlar. Onları çağırırsanız da, suskun dursanız da size karşı (tutumları) birdir.

A'RAF
7:194

تَدْعُونَ

ted’ǔne

yalvardıklarınız

Allah’tan başka taptıklarınız sizler gibi kullardır. Eğer doğru iseniz, hemen onları çağırın da size icabet etsinler.

A'RAF
7:194

فَادْعُوهُمْ

fed’ǔhum

çağırın onları da

Allah’tan başka taptıklarınız sizler gibi kullardır. Eğer doğru iseniz, hemen onları çağırın da size icabet etsinler.

A'RAF
7:195

ادْعُوا

d’ǔ

çağırın

Onların yürüyecek ayakları var mı? Ya da tutacakları elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? Yoksa işitecek kulakları mı var? De ki "Ortak koştuklarınızı çağırın, sonra bir düzen (tuzak) kurun da bana göz bile açtırmayın."

A'RAF
7:197

تَدْعُونَ

ted’ǔne

yalvardıklarınız

O’ndan başka taptıklarınız ise size yardıma güç yetiremezler, kendilerine de.

A'RAF
7:198

تَدْعُوهُمْ

ted’ǔhum

onları çağırsanız

Eğer onları doğru yola çağırırsanız işitmezler. Onları sana bakar (gibi) görürsün, oysa onlar görmezler bile.

CIN
72:18

تَدْعُوا

ted’ǔ

yalvarmayın

Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allah’a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiçbir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin (dua etmeyin, tapmayın).

CIN
72:19

يَدْعُوهُ

yed’ǔhu

O’na yalvarınca

Şu bir gerçek ki, Allah’ın kulu (olan Muhammed,) O’na dua (ibadet ve kulluk) için kalktığında, onlar (müşrikler,) neredeyse çevresinde keçeleşeceklerdi.

CIN
72:20

أَدْعُو

ed’ǔ

ben yalvarırım

De ki "Ben gerçekten, yalnızca Rabbime dua ediyorum ve O’na hiç kimseyi (ve hiçbir şeyi) ortak koşmuyorum."

YASIN
36:57

يَدَّعُونَ

yeddeǔne

istedikleri

Orada taptaze-meyveler onların ve istek duydukları herşey onlarındır.

FURKAN
25:13

دَعَوْا

deǎv

çağırırlar

Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar.

FURKAN
25:14

تَدْعُوا

ted’ǔ

çağırmayın

Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın.

FURKAN
25:14

وَادْعُوا

ved’ǔ

çağırın

Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın.

FURKAN
25:68

يَدْعُونَ

yed’ǔne

yalvarmazlar

Ve onlar, Allah ile beraber başka bir İlah’a tapmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa ’ağır bir ceza ile’ karşılaşır.

FURKAN
25:77

دُعَاؤُكُمْ

duǎā'ukum

du’anız (ibadetiniz)

De ki "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır."

FATIR
35:6

يَدْعُو

yed’ǔ

çağırır

Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmağa çağırır.

FATIR
35:13

تَدْعُونَ

ted’ǔne

yalvardıklarınız

(Allah) Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; güneşi ve ayı emre amade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah sizin Rabbinizdir; mülk O’nundur. O’ndan başka taptıklarınız ise, ’bir çekirdeğin incecik zarına’ bile malik olamazlar.

FATIR
35:14

تَدْعُوهُمْ

ted’ǔhum

onları çağırsanız

Eğer onlara dua ederseniz, duanızı işitmezler, işitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet gününde ise, sizin şirk koşmanızı tanımayacaklardır. (Bunu herşeyden) Haberi olan Allah gibi sana (hiç kimse) haber vermez.

FATIR
35:14

دُعَاءَكُمْ

duǎā'ekum

sizin çağırmanızı

Eğer onlara dua ederseniz, duanızı işitmezler, işitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet gününde ise, sizin şirk koşmanızı tanımayacaklardır. (Bunu herşeyden) Haberi olan Allah gibi sana (hiç kimse) haber vermez.

FATIR
35:18

تَدْعُ

ted’ǔ

(başkalarını) çağırsa

Hiçbir günahkar bir başka günahkarın günahını yüklenemez. Eğer yükü ağır olan kimse (bir başkasını) onu taşımaya çağırsa, -bu, yakın-akrabası da olsa- kendisine ondan hiçbir şey yükletilmez. Sen, yalnızca gayb ile Rablerinden ’içleri titreyerek-korkmakta’ olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenip-arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip-arınmıştır. Sonunda dönüş Allah’adır.

FATIR
35:40

تَدْعُونَ

ted’ǔne

yalvardığınız

De ki "Siz, Allah’ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa Biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar.

MERYEM
19:4

بِدُعَائِكَ

biduǎāike

sana du’a ile

Demişti ki "Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben Sana dua etmekle mutsuz olmadım."

MERYEM
19:48

تَدْعُونَ

ted’ǔne

yalvardıklarınızdan

"Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım."

MERYEM
19:48

وَأَدْعُو

ve ed’ǔ

ve yalnız yalvarıyorum

"Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım."

MERYEM
19:48

بِدُعَاءِ

biduǎā'i

yalvarmakla

"Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım."

MERYEM
19:91

دَعَوْا

deǎv

iddia etmelerinden

Rahman adına çocuk öne sürdüklerinden (ötürü bunlar olacaktı.)

TA-HA
20:108

الدَّاعِيَ

d-dāǐye

çağrıcıya

O gün, kendisinden sapma imkanı olamayan çağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.

ŞU'ARA
26:72

تَدْعُونَ

ted’ǔne

du’a ettiğiniz

Dedi ki "Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?"

ŞU'ARA
26:213

تَدْعُ

ted’ǔ

çağırma

Allah ile beraber başka bir İlah’a yalvarıp-yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun.

NEML
27:62

دَعَاهُ

deǎāhu

du’a ettiği

Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi’ne dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir İlah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz.

NEML
27:80

الدُّعَاءَ

d-duǎā'e

çağrıyı

Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.

KASAS
28:25

يَدْعُوكَ

yed’ǔke

seni çağırıyor

Çok geçmeden, o iki (kadın)dan biri, (utana utana) yürüyerek ona geldi. "Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık sana mükafaat vermek üzere seni davet etmektedir." dedi. Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o "Korkma" dedi. "Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun."

KASAS
28:41

يَدْعُونَ

yed’ǔne

çağıran

Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.

KASAS
28:64

ادْعُوا

d’ǔ

çağırın

Denir ki "Ortaklarınızı çağırın." Böylelikle çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler. Hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu.

KASAS
28:64

فَدَعَوْهُمْ

fe deǎvhum

onları çağırırlar

Denir ki "Ortaklarınızı çağırın." Böylelikle çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler. Hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu.

KASAS
28:87

وَادْعُ

ved’ǔ

ve da’vet et

Sana indirildikten sonra, sakın seni Allah’ın ayetlerinden alıkoymasınlar. Sen Rabbine çağır ve sakın müşriklerden olma.

KASAS
28:88

تَدْعُ

ted’ǔ

yalvarma

Ve Allah ile beraber başka bir İlah’a tapma. O’ndan başka İlah yoktur. O’nun yüzünden (zatından) başka herşey helak olucudur. Hüküm O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz.

İSRA
17:11

وَيَدْعُ

ve yed’ǔ

ve du’a etmektedir

İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir.

İSRA
17:11

دُعَاءَهُ

duǎā'ehu

du’a eder (gibi)

İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir.

İSRA
17:52

يَدْعُوكُمْ

yed’ǔkum

sizi çağıracağı

Sizi çağıracağı gün, O’na övgüyle icabet edecek ve (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız.

İSRA
17:56

ادْعُوا

d’ǔ

yalvarın

De ki "O’nun dışında (ilah olarak) öne sürdüklerinizi çağırın, onlar sizden ne zararı uzaklaştırabilirler, ne de (onu yararınıza) dönüştürebilirler.

İSRA
17:57

يَدْعُونَ

yed’ǔne

yalvardıkları

Onların taptıkları da, -hangisi daha yakındır diye- Rablerine (yaklaşmak için) bir vesile arıyorlar. O’nun rahmetini umuyorlar ve azabından korkuyorlar. Şüphesiz senin Rabbinin azabı korkunçtur.

İSRA
17:67

تَدْعُونَ

ted’ǔne

bütün yalvardıklarınız

Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O’nun dışında taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt çevirirsiniz. İnsan pek nankördür.

İSRA
17:71

نَدْعُو

ned’ǔ

çağırdığımız

Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar, bir ’hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar.

İSRA
17:110

ادْعُوا

d’ǔ

dua edin (çağırın)

De ki "Allah, diye çağırın, ’Rahman’ diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O’nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.

İSRA
17:110

ادْعُوا

d’ǔ

dua edin (çağırın)

De ki "Allah, diye çağırın, ’Rahman’ diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O’nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.

İSRA
17:110

تَدْعُوا

ted’ǔ

çağırsanız

De ki "Allah, diye çağırın, ’Rahman’ diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O’nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.

YUNUS
10:10

دَعْوَاهُمْ

deǎ’vāhum

onların duaları

Oradaki duaları "Allah’ım, Sen ne Yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri "Selam"dır; dualarının sonu da "Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi olan Allah’ındır."

YUNUS
10:10

دَعْوَاهُمْ

deǎ’vāhum

dualarının

Oradaki duaları "Allah’ım, Sen ne Yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri "Selam"dır; dualarının sonu da "Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi olan Allah’ındır."

YUNUS
10:12

دَعَانَا

deǎānā

bize dua eder

İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken Bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara Bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir.

YUNUS
10:12

يَدْعُنَا

yed’ǔnā

bize dua etmemiş

İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken Bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara Bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir.

YUNUS
10:22

دَعَوُا

deǎvu

dua etmeye başlarlar

Karada ve denizde sizi gezdiren O’dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O’na ’gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)’ olarak Allah’a dua etmeye başlarlar "Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak Sana şükredenlerden olacağız."

YUNUS
10:25

يَدْعُو

yed’ǔ

çağırır

Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir.

YUNUS
10:38

وَادْعُوا

ved’ǔ

ve çağırın

Yoksa "Bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? De ki "Bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi çağırın."

YUNUS
10:66

يَدْعُونَ

yed’ǔne

tapınan(lar)

Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah’ındır. Allah’tan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekte) uymazlar. Onlar yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak ’zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler.’

YUNUS
10:89

دَعْوَتُكُمَا

deǎ’vetukumā

duanız

(Allah) Dedi ki "İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın."

YUNUS
10:106

تَدْعُ

ted’ǔ

tapma

"Allah’tan başka, sana yararı da, zararı da olmayan(ilahlar)a tapma. Eğer sen (bunun aksini) yapacak olursan, bu durumda gerçekten zulmedenlerden olursun" (diye emrolundum.)

HUD
11:13

وَادْعُوا

ved’ǔ

ve çağırın

Yoksa "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki "Haydi siz, yalan üzere uydurulmuş olarak onun benzeri on sûre getirin ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi çağırın."

HUD
11:62

تَدْعُونَا

ted’ǔnā

bizi çağırdığın

Dediler ki "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."

HUD
11:101

يَدْعُونَ

yed’ǔne

taptıkları

Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah’ı bırakıp da taptıkları ilahları, onlara hiçbir şey sağlayamadı, ’helak ve kayıplarını’ arttırmaktan başka bir işe yaramadı.

YUSUF
12:33

يَدْعُونَنِي

yed’ǔnenī

beni çağırdığı

(Yusuf) Dedi ki "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum."

YUSUF
12:108

أَدْعُو

ed’ǔ

da’vet ederim

De ki "Bu, benim yolumdur. Bir basiret üzere Allah’a davet ederim; ben ve bana uyanlar da. Ve Allah’ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim."

EN'ÂM
6:40

تَدْعُونَ

ted’ǔne

yalvarırsınız

De ki "Düşündünüz mü hiç; eğer size Allah’ın azabı gelirse ya da saat (kıyamet) gelip çatarsa, Allah’tan başkasını mı çağıracaksınız? Eğer doğru sözlüler iseniz (çağırın bakalım.)"

EN'ÂM
6:41

تَدْعُونَ

ted’ǔne

yalvarırsınız

Hayır, yalnızca O’nu çağırırsınız, dilerse kendisini çağırdığınız şeyi açar (giderir) ve şirk koşmakta olduklarınızı unutursunuz.

EN'ÂM
6:41

تَدْعُونَ

ted’ǔne

istediğiniz

Hayır, yalnızca O’nu çağırırsınız, dilerse kendisini çağırdığınız şeyi açar (giderir) ve şirk koşmakta olduklarınızı unutursunuz.

EN'ÂM
6:52

يَدْعُونَ

yed’ǔne

yalvaranları

Sabah akşam -O’nun yüzünü (rızasını) dileyerek- Rablerine dua edenleri kovma. Onların hesabından senin üzerinde bir şey (yükümlülük), senin hesabından da bir şey (yükümlülük) yoktur ki onları kovman gereksin. Yoksa zalimlerden olursun.

EN'ÂM
6:56

تَدْعُونَ

ted’ǔne

yalvardıklarınıza

De ki "Ben, sizin Allah’tan başka tapmakta olduklarınıza tapmaktan nehyedildim." De ki "Ben sizin heva (istek ve tutku)larınıza uymam; yoksa bu durumda ben şaşırıp sapmış ve doğru yolu bulmamışlardan olurum."

EN'ÂM
6:63

تَدْعُونَهُ

ted’ǔnehu

O’na yakardığınızda

De ki "Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz -Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz."

EN'ÂM
6:71

أَنَدْعُو

ened’ǔ

mi yalvaralım?

De ki "Bize yararı ve zararı olmayan Allah’tan başka şeylere mi tapalım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yerde şaşkınca bıraktıkları, arkadaşlarının da "Doğru yola, bize gel" diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?" De ki "Hiç şüphesiz Allah’ın yolu, asıl yoldur. Ve biz alemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk."

EN'ÂM
6:71

يَدْعُونَهُ

yed’ǔnehu

çağırdıkları

De ki "Bize yararı ve zararı olmayan Allah’tan başka şeylere mi tapalım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yerde şaşkınca bıraktıkları, arkadaşlarının da "Doğru yola, bize gel" diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?" De ki "Hiç şüphesiz Allah’ın yolu, asıl yoldur. Ve biz alemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk."

EN'ÂM
6:108

يَدْعُونَ

yed’ǔne

yalvardıkların

Allah’tan başka yalvarıp-yakardıklarına (taptıklarına) sövmeyin; sonra onlar da haddi aşarak bilmeksizin Allah’a söverler. İşte böyle, Biz her ümmete yaptıklarını süslü (çekici) gösterdik, sonra onların son varışları Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını onlara haber verecektir.

SAFFAT
37:125

أَتَدْعُونَ

eted’ǔne

-mi yalvarıyorsunuz?

"Siz Ba’le tapıp da Yaratıcıların en güzeli (olan Allah’ı) mı bırakıyorsunuz?"

LOKMAN
31:21

يَدْعُوهُمْ

yed’ǔhum

onları çağırmış

Onlara; "Allah’ın indirdiklerine uyun" denildiğinde, derler ki; "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)?

LOKMAN
31:30

يَدْعُونَ

yed’ǔne

yalvardıkları

İşte-böyle; şüphesiz Allah, O, Hak olandır ve şüphesiz O’nun dışında taptıkları (tanrılar) ise, batıldır. Şüphesiz Allah, Yücedir, büyüktür.

LOKMAN
31:32

دَعَوُا

deǎvu

yalvarırlar

Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O’na ’halis kılan gönülden bağlılar’ olarak Allah’a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkar etmez.

SEBE
34:22

ادْعُوا

d’ǔ

çağırın

De ki "Allah’ın dışında (tanrı diye) öne sürdüklerinizi çağırın. Onların göklerde ve yerde bir zerre ağırlığınca bile (hiçbir şeye) güçleri yetmez; onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı olmadığı gibi, O’nun bunlardan hiçbir destekçi olanı da yoktur.

ZÜMER
39:8

دَعَا

deǎā

hemen du’a eder

İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksızca yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra ona Kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O’na dua ettiğini unutur ve O’nun yolundan saptırmak amacıyla Allah’a eşler koşmaya başlar. De ki "İnkarınla biraz (dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen, ateşin halkındansın."

ZÜMER
39:8

يَدْعُو

yed’ǔ

yalvarmakta

İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksızca yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra ona Kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O’na dua ettiğini unutur ve O’nun yolundan saptırmak amacıyla Allah’a eşler koşmaya başlar. De ki "İnkarınla biraz (dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen, ateşin halkındansın."

ZÜMER
39:38

تَدْعُونَ

ted’ǔne

yalvardığınız

Andolsun, onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki "Gördünüz mü-haber verin; Allah’tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O’nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O’nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi" De ki "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O’na tevekkül etsinler."

ZÜMER
39:49

دَعَانَا

deǎānā

bize du’a eder

İnsana bir zarar dokunduğu zaman, Bize dua eder; sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki "Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi." Hayır; bu bir fitne (kendisini bir deneme)dir. Ancak çoğu bilmiyorlar.

MÜ'MIN
40:10

تُدْعَوْنَ

tud’ǎvne

siz çağrılırdınız

Şüphesiz küfredenlere de (şöyle) seslenilir "Allah’ın gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkar ediyordunuz.

MÜ'MIN
40:12

دُعِيَ

duǐye

çağrıldığınız

"Sizin (durumunuz) böyledir. Çünkü bir olan Allah’a çağırıldığınız zaman inkar ettiniz. O’na ortak koşulduğunda inanıp-onayladınız. Artık hüküm, Yüce, büyük olan Allah’ındır."

MÜ'MIN
40:14

فَادْعُوا

fed’ǔ

o halde çağırın

Öyleyse, dini yalnızca O’na halis kılanlar olarak Allah’a dua (kulluk) edin; kafirler hoş görmese de.

MÜ'MIN
40:20

يَدْعُونَ

yed’ǔne

yalvardıkları

Allah hak ile hükmeder. Oysa O’nu bırakıp taptıkları hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.

MÜ'MIN
40:26

وَلْيَدْعُ

velyed’ǔ

ve yalvarsın

Firavun dedi ki "Bırakın beni, Musa’yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum."

MÜ'MIN
40:41

أَدْعُوكُمْ

ed’ǔkum

ben sizi çağırıyorum

"Ey kavmim, ne oluyor ki ben sizi kurtuluşa çağırıyorken, siz beni ateşe çağırıyorsunuz."

MÜ'MIN
40:41

وَتَدْعُونَنِي

veted’ǔnenī

ve siz beni çağırıyorsunuz

"Ey kavmim, ne oluyor ki ben sizi kurtuluşa çağırıyorken, siz beni ateşe çağırıyorsunuz."

MÜ'MIN
40:42

تَدْعُونَنِي

ted’ǔnenī

siz beni çağırıyorsunuz

"Siz beni Allah’a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O’na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah’)a çağırıyorum.

MÜ'MIN
40:42

أَدْعُوكُمْ

ed’ǔkum

sizi çağırıyorum

"Siz beni Allah’a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O’na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah’)a çağırıyorum.

MÜ'MIN
40:43

تَدْعُونَنِي

ted’ǔnenī

siz beni çağırıyorsunuz

"İmkanı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama)sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah’adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkıdırlar."

MÜ'MIN
40:43

دَعْوَةٌ

deǎ’vetun

du’aya değer tarafı

"İmkanı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama)sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah’adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkıdırlar."

MÜ'MIN
40:49

ادْعُوا

d’ǔ

du’a edin

Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki "Rabbinize dua edin; azaptan bir günü (olsun) bize hafifletsin."

MÜ'MIN
40:50

فَادْعُوا

fed’ǔ

öyle ise yalvar(ıp dur)un

(Bekçiler) "Size kendi Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar "Evet" dediler. (Bekçiler) "Şu halde siz dua edin" dediler. Oysa kafirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.

MÜ'MIN
40:50

دُعَاءُ

duǎā'u

yalvarması

(Bekçiler) "Size kendi Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar "Evet" dediler. (Bekçiler) "Şu halde siz dua edin" dediler. Oysa kafirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.

MÜ'MIN
40:60

ادْعُونِي

d’ǔnī

bana du’a edin

Rabbiniz dedi ki "Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir.

MÜ'MIN
40:65

فَادْعُوهُ

fed’ǔhu

O’na yalvarın

O, Hayy (diri) olandır. O’ndan başka İlah yoktur; öyleyse dini yalnızca Kendisi’ne halis kılanlar olarak O’na dua edin. Alemlerin Rabbine hamd olsun.

MÜ'MIN
40:66

تَدْعُونَ

ted’ǔne

sizin yalvardıklarınıza

De ki "Bana apaçık belgeler gelince, sizin Allah’tan başka taptıklarınıza kulluk etmekten kesin olarak menedildim ve alemlerin Rabbine teslim olmakla emrolundum."

MÜ'MIN
40:74

نَدْعُو

ned’ǔ

biz tapmıyor

"Allah’ın dışında (taptıklarınız)." Dediler ki "Bizi bırakıp-kayboluverdiler. Hayır, biz önceleri (meğer) hiçbir şeye tapar değilmişiz." İşte Allah, kafirleri böyle şaşırtıp-saptırır.

FUSSILET
41:5

تَدْعُونَا

ted’ǔnā

bizi çağırdığın

Dediler ki "Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda bir perde vardır. Artık sen, (yapabileceğini) yap, biz de gerçekten yapıyoruz."

FUSSILET
41:31

تَدَّعُونَ

teddeǔne

istediğiniz

"Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz herşey de sizindir."

FUSSILET
41:33

دَعَا

deǎā

çağıran

Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

FUSSILET
41:48

يَدْعُونَ

yed’ǔne

yalvarıp duruyor(lar)

Önceden kendilerine taptıkları (bugün) onlardan kaybolup gitti ve onlar kaçacak hiçbir yerleri olmadığını anlamışlardır.

FUSSILET
41:49

دُعَاءِ

duǎā'i

istemek-

İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye’se düşen bir umutsuzdur.

FUSSILET
41:51

دُعَاءٍ

duǎā'in

yalvarıp durur

İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir.

ŞURA
42:13

تَدْعُوهُمْ

ted’ǔhum

onları çağırdığın

O "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri’ etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten Kendisi’ne yöneleni hidayete erdirir.

ŞURA
42:15

فَادْعُ

fed’ǔ

(Hakka) çağır

Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki Allah’ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda ‘deliller getirerek tartışma (ya, huccete gerek)’ yoktur. Allah bizi biraraya getirip-toplayacaktır. Dönüş O’nadır."

ZUHRUF
43:49

ادْعُ

d’ǔ

du’a et

Ve onlar dediler ki "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız."

ZUHRUF
43:86

يَدْعُونَ

yed’ǔne

yalvardıkları

O’nun dışında taptıkları şefaatte bulunmaya malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.

DUHAN
44:22

فَدَعَا

fedeǎā

sonra du’a etti

Sonunda Rabbine "Gerçekten bunlar, suçlu-günahkar bir kavimdirler" diye dua etti.

DUHAN
44:55

يَدْعُونَ

yed’ǔne

isterler

Orda, güvenlik içinde her türlü meyveyi istiyorlar;

CASIYE
45:28

تُدْعَىٰ

tud’ǎā

çağırılır

O gün sen, her ümmeti diz üstü çökmüş (veya toplanmış) olarak görürsün. Her ümmet, kendi kitabına çağrılır. "Bugün yaptıklarınızla karşılık göreceksiniz."

AHKAF
46:4

تَدْعُونَ

ted’ǔne

yalvardıklarınız

De ki "Gördünüz mü haber verin; Allah’tan başka taptıklarınız, yerden neyi yaratmışlar, bana gösterin? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru sözlüler iseniz, bundan önce bir kitap ya da bir ilim kalıntısı (veya bir eser) varsa, bana getirin."

AHKAF
46:5

يَدْعُو

yed’ǔ

yalvaran

Allah’ı bırakıp kıyamet gününe kadar kendisine icabet etmeyecek şeylere tapandan daha sapmış kimdir? Oysa onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.

AHKAF
46:5

دُعَائِهِمْ

duǎāihim

bunların yalvardıkları-

Allah’ı bırakıp kıyamet gününe kadar kendisine icabet etmeyecek şeylere tapandan daha sapmış kimdir? Oysa onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.

AHKAF
46:31

دَاعِيَ

dāǐye

da’vetçisine

"Ey kavmimiz, Allah’a davet edene icabet edin ve O’na iman edin; günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun."

AHKAF
46:32

دَاعِيَ

dāǐye

da’vetçisine

"Kim Allah’a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde (Allah’ı aciz bırakacak değildir ve onun O’ndan başka) velileri yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler."

KEHF
18:14

نَدْعُوَ

ned’ǔe

biz asla demeyiz

Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik; (Krala karşı) Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir; İlah olarak biz O’ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız."

KEHF
18:28

يَدْعُونَ

yed’ǔne

yalvaranlarla

Sen de sabah akşam O’nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi ’istek ve tutkularına (hevasına)’ uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.

KEHF
18:52

فَدَعَوْهُمْ

fedeǎvhum

işte çağırdılar

(Kafirlere) "Benim ortaklarım sandığınız şeyleri çağırın" diyeceği gün; işte onları çağırmışlardır, ama onlar, kendilerine cevap vermemişlerdir. Biz onların aralarında bir uçurum koyduk.

KEHF
18:57

تَدْعُهُمْ

ted’ǔhum

onları çağırsan da

Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle hatırlatıldığı zaman, sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri)ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten, kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik), kulaklarına bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar.

NAHL
16:20

يَدْعُونَ

yed’ǔne

taptıkları

Allah’tan başka yakardıkları hiçbir şeyi yaratamazlar, üstelik onlar yaratılıp durmaktadırlar.

NAHL
16:86

نَدْعُو

ned’ǔ

tapıyor

O şirk koşanlar, şirk koştuklarını gördükleri zaman "Rabbimiz, Seni bırakıp bizim taptığımız ortaklarımız bunlardır" diyecekler. (Onlar da bunlara) "Siz gerçekten yalan söyleyenlersiniz" diye sözü (geri çevirip) fırlatacaklar.

NAHL
16:125

ادْعُ

Ud’ǔ

çağır

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir.

NUH
71:5

دَعَوْتُ

deǎvtu

da’vet ettim

Dedi ki "Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum."

NUH
71:6

دُعَائِي

duǎāī

benim da’vetim

"Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı."

NUH
71:7

دَعَوْتُهُمْ

deǎvtuhum

onları da’vet ettimse

"Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.’

NUH
71:8

دَعَوْتُهُمْ

deǎvtuhum

onları da’vet ettim

"Sonra onları açıktan açığa davet ettim."

İBRAHIM
14:9

تَدْعُونَنَا

ted’ǔnenā

bizi çağırdığınız

Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah’tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki "Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkar ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."

İBRAHIM
14:10

يَدْعُوكُمْ

yed’ǔkum

(O) sizi davet ediyor

Resulleri dedi ki "Allah hakkında mı şüphe (ediyorsunuz)? O, gökleri ve yeri yaratandır; O, sizi, günahlarınızı bağışlamak için davet etmekte ve sizi adı konulmuş bir süreye kadar erteliyor." Dediler ki "Siz, bizim benzerimiz olan birer beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi, babalarımızın taptıklarından çevirip-engellemek istiyorsunuz, öyleyse bize apaçık bir delil getirin."

İBRAHIM
14:22

دَعَوْتُكُمْ

deǎvtukum

sizi davet etmekten

İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va’di va’detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır."

İBRAHIM
14:39

الدُّعَاءِ

d-duǎā'i

du’ayı

"Hamd, Allah’a aittir ki, O, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail’i ve İshak’ı armağan etti. Şüphesiz Rabbim, gerçekten duayı işitendir."

İBRAHIM
14:40

دُعَاءِ

duǎā'i

du’amı

"Rabbim, beni namazı(nda) sürekli kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur."

İBRAHIM
14:44

دَعْوَتَكَ

deǎ’veteke

senin çağrına

Azabın kendilerine geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki, (o gün) zulmedenler, şöyle diyecekler "Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim ve elçilere uyalım." Oysa daha önce, kendiniz için hiç zeval yoktur diye and içenler, sizler değil miydiniz?

ENBIYA
21:15

دَعْوَاهُمْ

deǎ’vāhum

mırıldanmaları

Onların bu yakınmaları, Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ocak durumuna getirinceye kadar son bulmadı.

ENBIYA
21:45

الدُّعَاءَ

d-duǎā'e

çağırıyı

De ki "Ben sizi yalnızca vahy ile uyarıp-korkutuyorum. Ancak sağır olanlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler."

ENBIYA
21:90

وَيَدْعُونَنَا

ve yed’ǔnenā

ve bize du’a ederlerdi

Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya’yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak Bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.

MÜ'MINUN
23:73

لَتَدْعُوهُمْ

leted’ǔhum

onları çağırıyorsun

Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun.

MÜ'MINUN
23:117

يَدْعُ

yed’ǔ

taparsa

Kim Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan)ı olmaksızın başka bir İlah’a taparsa, artık onun hesabı Rabbinin Katındadır. Şüphesiz inkar edenler kurtuluşa eremezler.

SECDE
32:16

يَدْعُونَ

yed’ǔne

du’a ederler

Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.

TUR
52:28

نَدْعُوهُ

ned’ǔhu

yalnız O’na yalvarır

"Şüphesiz, biz bundan önce O’na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta Kendisi’dir."

MÜLK
67:27

تَدَّعُونَ

teddeǔne

çağırıyor(lar)

Nihayet onu pek yakında gördüklerinde, o inkar edenlerin yüzleri kötüleşip-karardı. Ve "İşte bu, sizin (gerçekleşmeyecek diye) öne sürüp durduğunuz şeydir" denildi.

ME'ARIC
70:17

تَدْعُو

ted’ǔ

çağırır

Yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur.

İNŞIKAK
84:11

يَدْعُو

yed’ǔ

o çağıracak

O da, helak (yok olmay)ı çağıracak,

RUM
30:25

دَعَاكُمْ

deǎākum

sizi çağırdığı

Göğün ve yerin O’nun emriyle (hareketten kesilip olduğu yerde veya bu düzen içinde) durması da, O’nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden (toprağın altından) bir (kere) çağırma ile çağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) çıkarılmışsınız.

RUM
30:25

دَعْوَةً

deǎ’veten

bir tek da’vetle

Göğün ve yerin O’nun emriyle (hareketten kesilip olduğu yerde veya bu düzen içinde) durması da, O’nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden (toprağın altından) bir (kere) çağırma ile çağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) çıkarılmışsınız.

RUM
30:33

دَعَوْا

deǎv

yalvarırlar

İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, ’gönülden katıksız bağlılar’ olarak, Rablerine dua ederler; sonra kendinden onlara bir rahmet taddırınca hemencecik bir grup Rablerine şirk koşarlar.

RUM
30:52

الدُّعَاءَ

d-duǎā'e

çağrıyı

Şimdi sen, ölülere (söz) duyuramazsın ve arkalarını dönüp giden sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.

ANKEBUT
29:42

يَدْعُونَ

yed’ǔne

onların yalvardıklarını

Allah, Kendi dışında hangi şeye taptıklarını şüphesiz bilir. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

ANKEBUT
29:65

دَعَوُا

deǎvu

yalvarırlar

Onlar gemiye bindikleri zaman, dini yalnızca O’na ’halis kılan gönülden bağlılar’ olarak, Allah’a yalvarıp yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca, hemen şirk koşarlar.

RA'D
13:14

دَعْوَةُ

deǎ’vetu

du’a

Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O’na (olan)dır. Onların Allah’tan başka çağırdıkları ise, onlara hiçbir şeyle cevab veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. İnkar edenlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.

RA'D
13:14

يَدْعُونَ

yed’ǔne

du’a ettikleri

Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O’na (olan)dır. Onların Allah’tan başka çağırdıkları ise, onlara hiçbir şeyle cevab veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. İnkar edenlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.

RA'D
13:14

دُعَاءُ

duǎā'u

du’ası

Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O’na (olan)dır. Onların Allah’tan başka çağırdıkları ise, onlara hiçbir şeyle cevab veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. İnkar edenlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.

RA'D
13:36

أَدْعُو

ed’ǔ

da’vet ederim

Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilen dolayısıyla sevinirler; fakat (Müslümanların aleyhinde birleşen) gruplardan, onun bazısını inkar edenler vardır. De ki "Ben, yalnızca Allah’a kulluk etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Ben ancak O’na davet ederim ve son dönüşüm O’nadır."

HAC
22:12

يَدْعُو

yed’ǔ

yalvarır

Allah’tan başka, kendisine ne zararı dokunan, ne yararı olan şeylere yakarır. İşte bu, en uzak bir sapıklıktır.

HAC
22:13

يَدْعُو

yed’ǔ

yalvarır

(Ya da) Zararı, yararından daha yakın olana tapar; ne kötü yardımcı ve ne kötü yoldaştır.

HAC
22:62

يَدْعُونَ

yed’ǔne

yalvardıkları

İşte böyle; çünkü Allah, hakkın ta Kendisi’dir. O’nun dışında, onların taptıkları ise, şüphesiz batılın ta kendisidir. Gerçekten Allah, Yücedir, büyüktür.

HAC
22:67

وَادْعُ

ved’ǔ

çağır

Biz her ümmete bir ibadet tarzı (Mensek) kıldık, onlar bu tarz üzere ibadet etmektedirler. Öyleyse, (din) iş(in)de seninle çekişmesinler. Sen, Rabbine çağır. Şüphesiz sen dosdoğru bir hidayet üzerindesin.

HAC
22:73

تَدْعُونَ

ted’ǔne

yalvardıklarınız

Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah’ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için biraraya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.

BAKARA
2:23

وَادْعُوا

ved’ǔ

ve çağırın

Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur’an)’dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.

BAKARA
2:61

فَادْعُ

fed’ǔ

du’a et

Siz (ise şöyle) demiştiniz "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın." (O zaman Musa) "Hayırlı olanı, şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır’a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır" demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah’tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah’ın ayetlerini tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi.

BAKARA
2:68

ادْعُ

d’ǔ

du’a et

"Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) "Şüphesiz Allah diyor ki O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi.

BAKARA
2:69

ادْعُ

d’ǔ

du’a et

(Bu sefer) dediler ki "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin." O "(Rabbim) diyor ki O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi.

BAKARA
2:70

ادْعُ

d’ǔ

du’a et

(Onlar yine) "Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler.

BAKARA
2:171

دُعَاءً

duǎā'en

çağırmadan

İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.

BAKARA
2:186

دَعْوَةَ

deǎ’vete

du’asına

Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.

BAKARA
2:186

الدَّاعِ

d-dāǐ

du’a edenin

Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.

BAKARA
2:186

دَعَانِ

deǎāni

bana du’a ettiği

Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.

BAKARA
2:221

يَدْعُونَ

yed’ǔne

çağırıyorlar

Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.

BAKARA
2:221

يَدْعُو

yed’ǔ

çağırıyor

Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.

BAKARA
2:260

ادْعُهُنَّ

d’ǔhunne

onları (kendine) çağır

Hani İbrahim "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."

BAKARA
2:282

دُعُوا

duǔ

çağrıldıkları

Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za’f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah’tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah herşeyi bilendir.

ENFAL
8:24

دَعَاكُمْ

deǎākum

sizi çağırdığı

Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Resûlü’ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O’na götürülüp toplanacaksınız.

ÂL-I İMRAN
3:23

يُدْعَوْنَ

yud’ǎvne

çağırılıyorlar da

Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Aralarında Allah’ın kitabı hükmetsin diye çağrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor. Onlar, işte böyle arka dönenlerdir.

ÂL-I İMRAN
3:38

دَعَا

deǎā

du’a etti

Orada Zekeriya Rabbine dua etti "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi.

ÂL-I İMRAN
3:38

الدُّعَاءِ

d-duǎā'i

du’ayı

Orada Zekeriya Rabbine dua etti "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi.

ÂL-I İMRAN
3:61

نَدْعُ

ned’ǔ

çağıralım

Artık sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle ’çekişip-tartışmalara girişirlerse’ de ki "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalan söyleyenlerin üstüne kılalım."

ÂL-I İMRAN
3:104

يَدْعُونَ

yed’ǔne

çağıran

Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.

ÂL-I İMRAN
3:153

يَدْعُوكُمْ

yed’ǔkum

sizi çağırırken

Siz o zaman durmaksızın uzaklaşıyor, kimseye dönüp bakmıyordunuz. Elçi de sürekli sizi arkadan çağırıyordu. (Allah) Elinizden kaçırdıklarınıza ve size isabet edene üzülmemeniz için sizi kederden kedere uğrattı. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

AHZAB
33:4

أَدْعِيَاءَكُمْ

ed’ǐyā'ekum

evlatlıklarınızı

Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.

AHZAB
33:5

ادْعُوهُمْ

Ad’ǔhum

onları çağırın

Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın; bu, Allah Katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarınızda vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

AHZAB
33:37

أَدْعِيَائِهِمْ

ed’ǐyāihim

evlatlıkları

Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye "Eşini yanında tut ve Allah’tan sakın" diyordun; insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, Kendisi’nden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik; ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda mü’minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.

AHZAB
33:46

وَدَاعِيًا

ve dāǐyen

ve da’vetçi

Ve Kendi izniyle Allah’a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).

AHZAB
33:53

دُعِيتُمْ

duǐytum

çağrıldığınız

Ey iman edenler (rastgele) Peygamberin evlerine girmeyin, (Bir başka iş için girmişseniz ille de) yemek vaktini beklemeyin. (Ama yemeğe) çağrıldığınız zaman girin, yemeği yiyince dağılın ve (uzun) söze dalmayın. Gerçekten bu, peygambere eziyet vermekte ve o da sizden utanmaktadır; oysa Allah, hak (kı açıklamak)tan utanmaz. Onlardan (peygamberin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyin. Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir. Allah’ın Resûlü’ne eziyet vermeniz ve ondan sonra eşlerini nikahlamanız size ebedi olarak (helal) olmaz. Çünkü böyle yapmanız, Allah Katında çok büyük (bir günah)tır.

NISA
4:117

يَدْعُونَ

yed’ǔne

çağırıyorlar

Onlar, O’nu bırakıp da (birtakım) dişilere taparlar. Onlar o her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş şeytandan başkasına tapmazlar.

NISA
4:117

يَدْعُونَ

yed’ǔne

ve çağırıyorlar

Onlar, O’nu bırakıp da (birtakım) dişilere taparlar. Onlar o her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş şeytandan başkasına tapmazlar.

MUHAMMED
47:35

وَتَدْعُوا

ve ted’ǔ

ve davet etmeyin

Öyleyse, siz üstün (bir durumda) iken, barışa çağırmak suretiyle gevşekliğe düşmeyin. Allah, sizinle beraberdir; O, sizin amellerinizi asla eksiltmez.

MUHAMMED
47:38

تُدْعَوْنَ

tud’ǎvne

çağrılıyorsunuz

İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar.

NUR
24:48

دُعُوا

duǔ

çağırıldıkları

Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, onlardan bir grup yüz çevirir.

NUR
24:51

دُعُوا

duǔ

çağırıldıkları

Aralarında hükmetmesi için, Allah’a ve elçisine çağrıldıkları zaman mü’min olanların sözü "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır.

NUR
24:63

دُعَاءَ

duǎā'e

davetini

Elçinin çağırmasını, kendi aranızda kiminizin kimini çağırması gibi saymayın. Allah, sizden bir diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten bilir. Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya onlara acı bir azabın çarpmasından sakınsınlar.

NUR
24:63

كَدُعَاءِ

keduǎā'i

daveti gibi

Elçinin çağırmasını, kendi aranızda kiminizin kimini çağırması gibi saymayın. Allah, sizden bir diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten bilir. Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya onlara acı bir azabın çarpmasından sakınsınlar.

SAF
61:7

يُدْعَىٰ

yud’ǎā

çağırıldığı halde

İslam’a çağrıldığı halde, Allah’a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez.

FETIH
48:16

سَتُدْعَوْنَ

setud’ǎvne

siz yakında da’vet edileceksiniz

Bedevilerden geride bırakılanlara de ki "Siz yakında zorlu savaşçı olan bir kavme çağrılacaksınız; onlarla (ya) savaşırsınız ya da (onlar) Müslüman olurlar. Bu durumda eğer itaat ederseniz, Allah, size güzel bir ecir verir; eğer bundan önce sırt çevirdiğiniz gibi (yine) sırt çevirirseniz, sizi acı bir azap ile azaplandırır."

HADID
57:8

يَدْعُوكُمْ

yed’ǔkum

sizi çağırdığı (halde)

Size ne oluyor ki, elçi sizi Rabbinize iman etmeye çağırıp-dururken Allah’a iman etmiyorsunuz? Oysa O, sizden kesin bir söz almıştı. Eğer mü’min iseniz (inanıp sözünüzü gerçekleştirin).