Süleyman Ateş 

1. Elif lam mim.

2. Allâh ki, O’ndan başka tanrı yoktur, dâimâ diri ve (yaratıklarını) koruyup yöneticidir.

3. Sana Kitabı gerçek ile ve kendinden öncekini doğrulayıcı olarak indirdi, Tevrât ve İncil’i de indirmişti.

4. Daha önce, insanlara yol gösterici olarak, Furkan(doğruyu ve eğriyi birbirinden ayırdeden Kitap)ı da indirdi, Muhakkak ki Allâh’ın âyetlerini tanımayanlar için çetin bir azâb vardır. Allâh dâimâ üstündür ve öc alandır.

5. Ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.

6. Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O’dur. O’ndan başka tanrı yoktur. O azizdir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

7. Kitabı sana O indirdi. Onun bazı âyetleri muhkemdir (ki) onlar Kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşâbih(birbirine benzeyen, sonucu tam bilinmeyen)dir. Kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak, uyardığı sonuca uğra(yıp belâlarını bul)mak için onun müteşâbih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun te’vili(uyardığı sonucun ne zaman gerçekleşeceği)ni Allah’tan başka kimse bilmez. İlimde ileri gidenler "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır" derler. Sağduyu sâhiplerinden başkası düşünüp öğüt almaz.

8. (Onlar derler ki) "Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalblerimizi eğriltme, bize katından bir rahmet ver, kuşkusuz sen çok bağış yapansın."

9. "Rabbimiz, sen mutlaka insanları, asla şüphe olmayan bir günde toplayacaksın." Allâh sözünden dönmez.

10. İnkâr edenler var ya, ne malları, ne de çocukları onlara, Allah’a karşı hiçbir yarar sağlamaz. Onlar ateşin yakıtıdırlar;

11. Fir’avn âilesinin ve onlardan öncekilerin durumu gibi. Onlar da âyetlerimizi yalanladılar. Allâh da onları günâhlarıyla yakaladı. Allâh’ın cezâsı çetindir.

12. İnkâr edenlere söyle "Yenileceksiniz ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir döşektir!"

13. Karşılaşan şu iki toplulukta sizin için bir ibret vardır Bir topluluk Allâh yolunda çarpışıyordu, öteki de nankördü, onları, gözleriyle kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allâh dilediğini yardımıyle destekler. Elbette (bunda) gözleri olanlar için bir ibret vardı.

14. Kadınlardan, oğullardan, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten, salma atlardan, davarlardan ve ekinlerden gelen zevklere aşırı düşkünlük, insanlara süslü (câzip) gösterildi. Bunlar, sadece dünyâ hayâtının geçimidir. Asıl varılacak güzel yer, Allâh’ın yanındadır.

15. De ki "Bunlardan daha iyisini size söyleyeyim mi? Korunanlar için Rableri katında altlarından ırmaklar akan, içinde sürekli kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allâh’ın rızâsı vardır." Allâh, kulları görür

16. "Rabbimiz, biz inandık, bizim günâhlarımızı bağışla, bizi ateş azâbından koru!" diyenleri,

17. Sabredenleri, doğru olanları, huzûrunda gönülden boyun büküp divan duranları, Allâh için (mal) harcayanları ve seherlerde istiğfar edenleri (Allah’tan bağışlanmalarını dileyenleri Allâh) görmektedir.

18. Allâh, kendisinden başka tanrı olmadığına şâhiddir. Melekler ve ilim sâhipleri de adâletle şâhiddir (ki O’ndan başka tanrı yoktur. O), azizdir, hakimdir.

19. Allâh katında din, İslâmdır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf aralarındaki aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allâh’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allâh, hesabı çabuk görendir.

20. Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki "Ben de özümü Allah’a teslim ettim bana uyanlar da." Kendilerine Kitap verilenlere ve ümmilere de ki "Siz de İslâm oldunuz mu?" Eğer İslâm olurlarsa doğru yolu bulmuşlardır. Yok eğer dönerlerse, sana düşen, sadece duyurmaktır. Allâh kulları(nın yaptıklarını) görmektedir.

21. Allâh’ın âyetlerini inkâr edenler, haksız yere peygamberleri öldürenler, insanlar arasında adâleti emredenleri öldürenler (var ya), onlara, acı bir azâbı müjdele!

22. Onların yaptıkları, dünyâda da, âhirette de boşa çıkmıştır ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

23. Baksana Kitaptan kendilerine bir pay verilmiş olanlar, aralarında hüküm versin diye Allâh’ın Kitabına çağırılıyorlar da sonra onlardan bir topluluk yüz çevirerek dönüyorlar.

24. Bu hareketleri, onların "Bize, ateş sayılı birkaç günden başka dokunmayacak." demelerinden ileri gelmektedir. Uydurdukları şeyler, onları dinlerinde yanıltmıştır...

25. Peki, ya kendilerini, hiç şüphe olmayan bir gün için topladığımız ve herkesin kazandığı, kendisine tastamam verilip hiç kimseye haksızlık edilmediği zaman (durumları) nasıl (olacak)?

26. De ki "Allâh’ım, (ey) mülkün sâhibi, sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden mülkü alırsın; dilediğini yükseltirsin, dilediğini alçaltırsın. Hayır (mal), senin elindedir. Sen her şeye kâdirsin!"

27. "Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın, dilediğini hesapsız rızıklandırırsın!"

28. Mü’minler, inananları bırakıp, kâfirleri dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allâh ile bir dostluğu kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başka. (Şerlerinden korunmak için dost gözükebilirsiniz). Allâh sizi kendisin(in emirlerine karşı gelmek)den sakındırır. (Sakın hükümlerine aykırı davranarak, düşmanlarını dost tutarak O’nun gazabına uğramayın. Çünkü) dönüş Allah’adır.

29. De ki "Göğüslerinizde olanı gizleseniz de, açığa vursanız da Allâh onu bilir; göklerde ve yerde olanları da bilir. Allâh her şeye kâdirdir.

30. O gün her nefis, yaptığı her hayrı hazır bulacaktır; işlediği her kötülüğü de. O kötülükle kendisi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Allâh sizi kendisin(in emirlerine karşı gelmek)den sakındırıyor. Allâh, kulllarına şefkatlidir.

31. De ki "Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyun ki Allâh da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Allâh bağışlayandır, esirgeyendir."

32. De ki "Allah’a ve Elçiye itâ’at edin!" Eğer dönerlerse muhakkak ki Allâh, kâfirleri sevmez.

33. Allâh Âdem’i, Nûh’u, İbrâhim âilesini ve İmrân âilesini seçip âlemlere üstün kıldı.

34. (Bunlar) Birbirinden türeyen nesil(ler)dir. Allâh işitendir, bilendir.

35. İmrân’ın karısı demişti ki "Rabbim, karnımda olanı tam hür olarak sana adadım, benden kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin."

36. Onu doğurunca Allâh onun ne doğurduğunu bilirken yine şöyle söyledi "Rabbim, onu kız doğurdum, erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytânın şerrinden sana ısmarlıyorum."

37. Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyyâ da onun bakımını üstlendi. Zekeriyyâ, onun yanına, mihrâba her girdiğinde yanında bir rızık bulurdu. "Ey Meryem, bu sana nereden?" derdi. (O da) "Bu, Allâh katından" derdi. "Allâh, dilediğine hesapsız rızık verir."

38. Orada Zekeriyyâ, Rabbine du’â etmiş "Rabbim, demişti, bana katından temiz bir nesil ver. Sen du’âyı işitensin!"

39. Zekeriyyâ, mabedde durmuş namaz kılarken, melekler ona "Allâh sana, Allah’tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olacak Yahya’yı müjdeler," diye ünlediler.

40. Dedi ki "Rabbim, bana ihtiyarlık gelip çatmış, karım da kısırken benim nasıl oğlum olur?" (Allâh) "Öyle (ama) Allâh, dilediğini yapar." dedi.

41. "Rabbim, o halde bana (oğlum olacağına dair) bir alâmet ver!" dedi. (Allâh) buyurdu ki "Senin alâmetin üç gün insanlarla işâretten başka türlü konuşamamandır; Rabbini çok an, akşam sabah (O’nu) tesbih et!"

42. Melekler demişti ki "Ey Meryem, Allâh seni seçti, temizledi ve seni dünyâların kadınlarına üstün kıldı."

43. "Ey Meryem, Rabbine divân dur, secde et ve (O’nun huzûrunda) eğilenlerle beraber eğil!"

44. (Ey Muhammed) Bunlar sana vahyettiğimiz, görünmez âlemin haberlerindendir. Meryem’e hangisi kefil olacak diye (kur’a) oklarını atarlarken sen onların yanında değildin; birbirleriyle çekiştikleri zaman da sen yanlarında değildin.

45. Melekler demişti ki "Ey Meryem, Allâh seni, kendisinden bir kelime ile müjdeliyor Adı Meryem oğlu Îsâ Mesih’dir; dünyâda da, âhirette de gözde (şerefli) ve (Allah’a) yakın olanlardandır."

46. "Beşikte ve yetişkinlikte insanlara konuşacak ve iyilerden olacaktır."

47. Dedi ki "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?" "Allâh, böylece dilediğini yaratır, dedi, bir şey(in olmasını) istedi mi ona ’ol’ der, o da oluverir."

48. "Ona Kitabı, Hikmeti, Tevrât’ı ve İncil’i öğretecek."

49. "Onu İsrâil oğullarına (şöyle diyen) bir elçi yapacak "Ben size Rabbinizden bir mu’cize getirdim Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yaratır, ona üflerim, Allâh’ın izniyle hemen kuş oluverir; körü ve alacalıyı iyileştiririm; Allâh’ın izniyle ölüleri diriltirim; evlerinizde ne yeyip, ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanıcı iseniz elbette bunda sizin için bir ibret vardır."

50. "(Ben), Benden önce gelen Tevrât’ı doğrulayıcı olarak ve size harâm kılınan bazı şeyleri size helâl yapayım diye gönderildim. Size Rabbinizden bir mu’cize getirdim, Allah’tan korkun, bana itâ’at edin!"

51. "Allâh benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; O’na kulluk edin, doğru yol budur."

52. Îsâ onlardan inkârı sezince "Allâh yolunda kimler bana yardımcı olacak?" dedi. Havariler "Biz, Allâh(yolun)un yardımcılarıyız; Allah’a inandık, şâhid ol, biz müslümanlarız." dediler.

53. "Rabbimiz, senin indirdiğine inandık, elçiye uyduk; bizi şâhidlerle beraber yaz!"

54. Tuzak kurdular, Allâh da onların tuzaklarına karşılık verdi; çünkü Allâh, en iyi tuzak kurandır.

55. Allâh demişti ki "Ey Îsâ, ben senin canını alacağım, seni bana yükselteceğim, seni inkâr edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyâmet gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz bana olacaktır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim."

56. "İnkâr edenlere gelince, onlara dünyâda da, âhirette de şiddetle azâbedeceğim, onların yardımcıları da olmayacaktır."

57. İnanıp iyi şeyler yapanlara da (Allâh) mükâfâtlarını tam olarak verecektir. Allâh zâlimleri sevmez.

58. İşte bu sana okuduğumuz, o âyetlerden ve o hikmetli Zikir(Kitap)dandır.

59. Allah’a göre Îsâ’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir Onu, topraktan yarattı, sonra ona "Ol!" dedi, artık olur...

60. (Bu,) Rabbinden gelen gerçektir. Öyle ise kuşkulananlardan olma.

61. Kim sana gelen ilimden sonra seninle tartışmaya kalkarsa, de ki "Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra gönülden la’netle du’â edelim de, Allâh’ın la’netini yalancıların üstüne atalım!"

62. İşte (Îsâ hakkındaki) gerçek kıssa (öykü) budur. Allah’tan başka tanrı yoktur. Allâh, elbette aziz (kesin gâlib), hüküm ve hikmet sâhibidir.

63. Eğer dönerlerse, muhakkak ki Allâh, bozguncuları bilir.

64. De ki "Ey Kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin "Yalnız Allah’a tapalım. O’na hiçbirşeyi ortak koşmayalım; birbirimizi Allah’tan başka tanrılar edinmeyelim." Eğer yüz çevirirlerse; "Şâhid olun, biz müslümanlarız!" deyin.

65. Ey Kitap ehli, neden İbrâhim hakkında tartışıyorsunuz? Oysa Tevrât da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Düşünmüyor musunuz?

66. Haydi siz, biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız; ama hiç bilginiz olmayan şey hakkında neden tartışıyorsunuz? Allâh bilir, siz bilmezsiniz.

67. İbrâhim ne yahûdi, ne de hıristiyandı; dosdoğru bir müslümandı. Müşriklerden de değildi.

68. Doğrusu, insanların İbrâhim’e en yakın olanı, ona uyanlar, bu peygamber ve mü’minlerdir. Allâh da mü’minlerin dostudur.

69. Kitap ehlinden bir grup istedi ki sizi saptırsınlar. Oysa sadece kendilerini saptırıyorlar; fakat farkında değiller.

70. Ey Kitap ehli, (gerçeği) gördüğünüz halde, niçin Allâh’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?

71. Ey Kitap ehli, niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?

72. Kitap ehlinden bir grup dedi ki "İnananlara indirilmiş olana, günün önünde inanın, sonunda inkâr edin; belki (size bakarak onlar da) dönerler;"

73. "Sizin dininize uyandan başkasına güvenmeyin!" (dediler.) De ki "Hidâyet Allâh’ın hidâyetidir. Birine, size verilenin benzerinin verilmesinden veya Rabbinizin huzûrunda aleyhinize deliller getireceklerinden ötürü mü (böyle söylüyorsunuz)?, De ki "Lutuf Allâh’ın elindedir, onu dilediğine verir, Allâh(ın lutfu) geniştir, (O her şeyi) bilendir.

74. Rahmetini dilediğine has kılar. Allâh, büyük lutuf ve ikram sâhibidir.

75. Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle emânet bıraksan, onu sana öder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar versen, devamlı olarak başına dikilmeden onu sana ödemez. Onlar "Ümmilere karşı bize bir sorumluluk yoktur." dedikleri için böyle yapıyorlar ve Allah’a karşı bile bile yalan söylüyorlar.

76. Hayır, kim sözünü yerine getirir ve (günâhtan) korunursa, şüphesiz Allâh da korunanları sever.

77. Fakat Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte onların âhirette bir payı yoktur; Allâh kıyâmet günü onlara konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları yüceltmeyecektir. Onlar için acı bir azâb vardır.

78. Onlardan bir grup var ki, Kitapta olmayan bir şeyi, siz Kitaptan sanasınız diye dillerini Kitapla eğip büker(sözlerini, Kitabın sözü imiş gibi göstermek için kelimeleri dillerinde bükerek okur, onları, Kitabın sözlerine benzetmeğe çalışır)lar ve "O, Allâh katındandır." derler. Oysa o, Allâh katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.

79. Hiçbir insana yakışmaz ki, Allâh ona Kitap, hüküm (hikmet) ve peygamberlik versin de, sonra (o kalksın) insanlara "Allâh’ı bırakıp bana kullar olun", desin; fakat "Öğrettiğiniz Kitap ve okuduğunuz şeyler gereğince Rabba halis kullar olun!" der.

80. Ve size "Melekleri ve peygamberleri tanrılar edinin!" diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra, size inkârı emreder mi?

81. Allâh, peygamberlerden şöyle söz almıştı "Bakın, size Kitap ve hikmet verdim; imdi yanınızda bulunan(Kitap)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" demişti. "Kabul ettik!" dediler. "O halde tanık olun, ben de sizinle beraber tanık olanlardanım." dedi.

82. Artık kim bundan sonra dönerse, işte onlar fâsıklardır.

83. Allâh’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez, O’na teslim olmuştur ve O’na döndürüleceklerdir.

84. De ki "Allah’a, bize indirilene, İbrâhim’e, İsmâ’il’e, İshak’a, Ya’kûb’a ve sıbtlara (Ya’kûb oğullarından türeyen kabilelere) indirilene; Mûsâ’ya, Îsâ’ya ve peygamberlere Rableri tarafından verilene inandık; onlar arasında bir ayırım yapmayız, biz O’na teslim olanlarız."

85. Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki, (o din) ondan kabul edilmeyecek ve o, âhirette kaybedenlerden olacaktır.

86. İman ettikten, Resul’ün hak olduğunu gördükten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâr eden bir topluma Allâh nasıl yol gösterir? Allâh, zâlim toplumu doğru yola iletmez.

87. İşte onların cezâsı Allâh’ın, meleklerin ve bütün insanların la’neti onların üzerinedir!

88. O(la’net)in içinde ebedi kalacaklardır. Onlardan azâb hafifletilmeyecek ve onlara asla fırsat verilmeyecektir.

89. Ancak ondan sonra, tevbe edip uslananlar başka. Çünkü Allâh, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

90. Onlar ki, inandıktan sonra inkâr ettiler, sonra inkârları arttı; onların tevbeleri kabul edilmeyecektir. Onlar sapıkların tâ kendileridir.

91. İnkâr edip kâfir olarak ölenler, dünyâ dolusu altın fidye vermiş olsa dahi hiçbirinden kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azâb vardır ve onların hiçbir yardımcıları yoktur!

92. Sevdiğiniz şeylerden (Allâh için) harcamadıkça asla iyiliğe eremezsiniz. Ne harcarsanız Allâh onu bilir.

93. Tevrât indirilmeden önce, İsrâil’in kendisine harâm kıldığı şeyler dışında, İsrâil oğullarına bütün yiyecekler helâldi. De ki "Doğru iseniz, Tevrât’ı getirip okuyun."

94. Artık bundan sonra da kim Allah’a yalan uydurursa, işte onlar zâlimlerdir.

95. De ki "Allâh doğru söyledi, öyle ise dosdoğru, Allâh’ı birleyici olarak İbrâhim dinine uyun. O, ortak koşanlardan değildi."

96. Doğrusu insanlara (ma’bed olarak) ilk kurulan ev, Mekke’de olandır. Âlemlere uğur, bereket ve hidâyet kaynağı olarak kurulmuştur.

97. Onda açık açık deliller, İbrâhim’in Makâmı vardır. Ona giren, güvene erer. Yoluna gücü yeten herkesin, o Ev’e gi(dip haccet)mesi, insanlar üzerinde Allâh’ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse şüphesiz Allâh, bütün âlemlerden zengindir.

98. De ki "Ey Kitap ehli, Allâh yaptıklarınıza tanık iken neden Allâh’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?"

99. De ki "Ey Kitap ehli, gerçeğe tanık olduğunuz halde, niçin Allâh’ın yolunu eğri göstermeğe yeltenerek, inanmak isteyenleri Allâh yolundan çevirmeğe çalışıyorsunuz? Allâh yaptıklarınızdan habersiz değildir."

100. Ey inananlar, Kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız imanınızdan sonra, (onlar) sizi döndürüp kâfir yaparlar.

101. Size Allâh’ın âyetleri okunmakta ve O’nun Elçisi de aranızda iken nasıl inkâr edersiniz? Kim Allah’a sarılırsa muhakkak ki o, doğru yola iletilmiştir.

102. Ey inananlar, Allah’tan, O’na yaraşır biçimde korkun ve ancak müslümanlar olarak ölün.

103. Ve topluca Allâh’ın ipine yapışın, ayrılmayın; Allâh’ın size olan ni’metini hatırlayın Hani siz birbirinize düşman idiniz, (Allâh) kalblerinizi uzlaştırdı. O’nun ni’metiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordunuz, (Allâh) sizi ondan kurtardı. Allâh size âyetlerini böyle açıklıyor ki, yola gelesiniz.

104. İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men’eden bir topluluk olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

105. Kendilerine açık deliller geldikten sonra bölünüp ihtilâf edenler gibi olmayın. İşte onlar (evet) onlar için büyük bir azâb vardır.

106. O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara "İnanmanızdan sonra inkâr ettiniz ha? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azâbı tadın!" (denilir).

107. Yüzleri ağaranlar ise Allâh’ın rahmeti içindedirler, orada sürekli kalacaklardır.

108. İşte onlar Allâh’ın âyetleridir. Onları sana gerçek ile okuyoruz. Allâh, âlemlere zulmetmek istemez.

109. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allâh’ındır. Bütün işler Allah’a döndürülür.

110. Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve Allah’a inanırsınız. Eğer Kitap ehli, inanmış olsaydı, elbette kendileri için iyi olurdu. Onlardan inananlar da var, ama çokları yoldan çıkmışlardır.

111. Size eziyetten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşsalar bile, size arkalarını dönüp kaçarlar, sonra onlara yardım da edilmez.

112. Nerede olsalar, onlara alçaklık (damgası) vurulmuştur (ezilmeğe mahkûmdurlar). Meğer ki Allâh’ın ahdine ve (inanan) insanların ahdine sığınmış olsunlar. Allâh’ın gazabına uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu (yoksulluk içinde ezildiler). Böyle oldu, çünkü onlar Allâh’ın âyetlerini inkâr ediyorlar, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı ve çünkü isyân etmişlerdi, haddi aşıyorlardı.

113. Ama hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece sâatlerinde ayakta durup Allâh’ın âyetlerini okuyarak secdeye kapanan bir topluluk da vardır.

114. Onlar, Allah’a ve âhiret gününe inanırlar, iyiliği emreder, kötülükten men ederler; hayır işlerine koşarlar. İşte onlar iyilerdendir.

115. Yapacakları hiçbir iyilik inkâr edilmeyecektir. Şüphesiz Allâh, (günâhlardan) korunanları bilmektedir.

116. Nankörlere gelince, ne malları, ne de evlâdları onlara, Allah’a karşı hiçbir yarar sağlamayacaktır. Onlar ateş halkıdır; onlar orada sürekli kalacaklardır.

117. Onların bu dünyâ hayâtında harcadıkları malların durumu, nefislerine zulmeden bir topluluğun ekinine vurup onu mahveden dondurucu bir rüzgâr(ın tahribatın)a benzer. Allâh onlara zulmetmedi; fakat onlar, kendi kendilerine zulmediyorlardı.

118. Ey inananlar, kendinizden başkasını kendinize dost edinmeyin; onlar sizi bozmaktan geri durmazlar. Size sıkıntı verecek şeyleri isterler. Onların ağızlarından öfke taşmaktadır. Göğüslerinde gizledikleri (kin) ise daha büyüktür. Düşünürseniz, size âyetleri açıkladık.

119. İşte, siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler. Kitabın hepsine inanırsınız. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman "İnandık" derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı öfkeden parmak uçlarını ısırırlar. De ki "Öfkenizden ölün! Şüphesiz Allâh, göğüslerin özünü bilir."

120. Size bir iyilik dokunsa (bu,) onları tasalandırır; size bir kötülük dokunsa, ona sevinirler. Eğer sabreder, korunursanız, onların tuzağı size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allâh, onların yaptıklarını kuşatmıştır.

121. Hani sen, erkenden âilenden ayrılmıştın, (Uhud’da) mü’minleri savaş üslerine yerleştiriyordun. Allâh da işitendi, bilendi.

122. Sizden iki takım, korkup bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allâh, kendilerinin dostu idi. İnananlar, Allah’a dayansınlar.

123. (Allâh mü’minlere yardım eder). Nitekim Allâh, zayıf durumda bulunduğunuz Bedir’de de size yardım etmişti. O halde Allah’tan korkun ki, şükredesiniz.

124. O zaman sen mü’minlere "Rabbinizin, size, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi, size yetmez mi?" diyordun.

125. Evet, sabreder, korunursanız; onlar hemen şu dakikada üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı beşbin melekle yardım eder.

126. Allâh bu(yardım va’di)ni sırf size müjde olsun ve kalbleriniz bununla güven bulsun diye yaptı. Yardım, yalnız, dâimâ gâlib, hüküm ve hikmet sâhibi Allâh katındandır.

127. İnkâr edenlerden bir kısmını kessin ve perişan etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler diye (size yardım eder).

128. O konuda senin yapacağın bir şey yoktur. Allâh, ya tevbelerini kabul edip onları affeder, ya da zâlim olduklarından dolayı onlara azâb eder.

129. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allâh’ındır. (O), dilediğini bağışlar, dilediğine azâbeder, Allâh, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

130. Ey inananlar, kat kat ribâ yemeyin, Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.

131. Kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının!

132. Allah’a ve Elçiye itâ’at edin ki, size merhamet edilsin.

133. Rabbinizden bir bağışlanmaya ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, korunanlar için hazırlanmış cennete koşun!

134. O(koruna)nlar bollukta ve darlıkta Allâh için harcarlar, öfke(lerin)i yutkunurlar, insanları affederler. Allâh da güzel davrananları sever.

135. Ve onlar bir kötülük yaptıkları, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allâh’ı hatırlayarak hemen günâhlarının bağışlanmasını dilerler; günâhları da Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Ve onlar, hatâlarında bile bile, ısrar etmezler.

136. İşte onların mükâfâtı Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde sürekli kalacakları cennetlerdir. Çalışanların ücreti ne güzeldir!

137. Sizden önce de yasalar uygulanmıştır. Yeryüzünde dolaşın da yalanlayıcıların sonunun nasıl olduğunu görün.

138. Bu, insanlara bir açıklama, korunanlara yol gösterme ve öğüttür.

139. Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız, mutlaka siz üstün geleceksiniz.

140. Eğer size bir yara dokunduysa, o topluluğa da benzeri bir yara dokunmuştu. O günler... onları biz insanlar arasında çevirip dururuz (kâh bir kavme, kâh ötekine gâlibiyet veririz; bazen bir topluma iyi veya kötü günler gösteririz, bazan ötekine). Allâh inananları ortaya çıkarmak, sizden şehidler edinmek için (zamanı kâh lehinize, kâh aleyhinize çevirmektedir). Allâh, zâlimleri sevmez.

141. Ve inananları iyice özleştirmek, kâfirleri de mahvetmek için (günleri insanlar arasında böyle çevirmektedir).

142. Yoksa siz, Allâh, içinizden cihâd edenleri (sınayıp) bilmeden, sabredenleri (sınayıp) bilmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?

143. Andolsun ki, siz ölümle karşılaşmadan önce onu arzuluyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz.

144. Muhammed, sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse, Allah’a hiçbir ziyan veremez. Allâh, şükredenleri mükâfâtlandıracaktır.

145. Allâh’ın izni olmadan hiçbir kişi ölmez. (Ölüm) Belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünyâ sevâbını (menfaatini) isterse, kendisine ondan veririz; kim âhiret sevâbını isterse, kendisine ondan veririz, şükredenleri mükâfâtlandıracağız.

146. Nice peygamber var ki, kendileriyle beraber birçok erenler çarpıştılar; Allâh yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zayıflık göstermediler, boyun eğmediler. Allâh sabredenleri sever.

147. Sadece şöyle diyorlardı "Rabbimiz, bizim günâhlarımızı ve işimizde taşkınlığımızı bağışla, ayaklarımızı (yolunda) sağlam tut, kâfir topluma karşı bize yardım eyle!"

148. Allâh da onlara hem dünyâ karşılığını, hem âhiret karşılığının en güzelini verdi. Çünkü Allâh, güzel davrananları sever.

149. Ey inananlar, eğer inkâr edenlere itâ’at ederseniz, sizi arkanıza (küfre) çevirirler, o zaman büsbütün kaybedersiniz.

150. Hayır, Mevlânız Allah’a (itâ’at edin), yardımcıların en iyisi O’dur.

151. Allâh’ın, kendilerine hiçbir güç (vermediği, haklarında hiçbir delil) indirmediği şeyleri, Allah’a ortak koştuklarından dolayı inkâr edenlerin kalblerine korku salacağız; gidecekleri yer de cehennemdir! Zâlimlerin varacağı yer, ne kötüdür!

152. Kendi izniyle onları öldürdüğünüz sürece Allâh, size (yardım) va’dini doğruladı Nihâyet siz korktunuz, Allâh size sevdiğiniz(gâlibiyet)i gösterdikten sonra (verilen) emir hakkında (birbirinizle) çekişip isyân ettiniz Kiminiz dünyâyı istiyordu, kiminiz âhireti istiyordu. Sonra Allâh sizi denemek için onlardan geri çevirdi (yenilgiye uğrattı. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allâh mü’minlere karşı çok lutufkârdır.

153. Elçi, aranızdan sizi çağırırken siz, boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allâh, size gam üstüne gam verdi ki ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allâh, yaptıklarınızı duymaktadır.

154. Sonra o üzüntünün ardından (Allâh) size bir güven, bir kısmınızı bürüyen bir uyku indirdi; bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allah’a karşı câhiliyye zannı gibi haksız bir zanda bulunuyorlar "Bu işten bize bir şey var mı?" diyorlardı. De ki "Bütün iş, Allah’a aittir." Onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. Diyorlar ki "Bu işten bize bir fayda olsaydı, burada öldürülmezdik." De ki "Evlerinizde dahi olsaydınız, yine üzerine öldürülme(si) yazılmış olanlar, mutlaka (vurulup) yatacakları yeri boylardı. Allâh göğüslerinizdekini denemek, kalblerinizdekini açığa çıkarmak için (bunları başınıza getirdi)". Allâh göğüslerin özünü bilir.

155. İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip gidenleri, yaptıkları bazı işlerden dolayı şeytân, (yoldan) kaydırmak istemişti. Ama yine de Allâh, onları affetti. Şüphesiz Allâh, çok bağışlayandır, halimdir.

156. Ey inananlar, siz inkâr edenler ve yeryüzünde sefere, ya da savaşa çıkan gazi kardeşleri için "Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve vurulmazlardı." diyenler gibi olmayın. Allâh, onların bu düşünce ve sözlerini, kalblerinde dert yapar. Yaşatan da, öldüren de Allahtır. Allâh, yaptıklarınızı görmektedir.

157. Eğer Allâh yolunda öldürülür, ya da ölürseniz, Allâh’ın bağışlaması ve rahmeti, onların topladıkları(dünyâ malı)ndan daha hayırlıdır.

158. Ölür veya öldürülürseniz, elbette Allah’a götürüleceksiniz!

159. Allâh’ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi. Öyleyse onlar(ın kusurların)dan geç, onlar için mağfiret dile. İşini onlara danış, karar verince de Allah’a dayan; çünkü Allâh kendine dayanıp güvenenleri sever.

160. Eğer Allâh size yardım ederse, artık sizi yenecek yoktur. Ve eğer sizi yüz üstü bırakırsa, O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler, Allah’a dayansınlar.

161. Bir peygamberin aşırması, hiyanet etmesi, olur şey değildir. Kim (emânete hıyanet eder), aşırırsa kıyâmet günü aşırdığını boynuna yüklenip getirir. Sonra herkese kazandığı tastamam verilir, hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.

162. Hiç Allâh’ın rızâsına uyan kimse; Allâh’ın hışmına uğrayan, yeri de cehennem olan adam gibi olur mu? Ne kötü sonuçtur orası!

163. O(insa)nlar, Allâh katında derece derecedirler. Allâh, onların yaptıklarını görmektedir.

164. Andolsun ki, Allâh, mü’minlere büyük lutufta bulundu Zira daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, kendilerine Allâh’ın âyetlerini okuyan, kendilerini yücelten ve kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi.

165. Başınıza bir belâ gelince -siz, onun iki katını onların başlarına getirmiş olduğunuz halde yine- Bu nereden başımıza geldi?" dediniz. De ki "O (belâ), kendinizdendir." Allâh, herşeye kâdirdir.

166. İki topluluğun karşılaştığı gün, sizin başınıza gelen, ancak Allâh’ın izniyle olmuştur ki (O), inananları bilsin (deneyip ortaya çıkarsın).

167. Ve iki yüzlülük edenleri bilsin (ortaya çıkarsın). Onlara "Gelin, Allâh yolunda savaşın, ya da savunun." dendiği halde "Eğer savaş (olacağını) bilseydik, sizinle gelirdik." dediler. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlar. Halbuki Allâh, içlerinde sakladıkları şeyi çok iyi bilmektedir.

168. (Savaştan geri kalıp) Oturarak, kardeşleri için "Bizim sözümüzü tutsalardı, öldürülmezlerdi." diyenlere söyle "Eğer doğru iseniz, kendinizden ölümü savınız!"

169. Allâh yolunda öldürülenleri ölüler sanma; hayır, (onlar) diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar.

170. Allâh’ın, keremiyle kendilerine verdiklerinden sevinçli olarak, arkalarından henüz kendilerine yetişemeyenlere de korku olmadığına, onların da üzüntüye uğramayacaklarına sevinirler.

171. Allâh’ın ni’metine, lutfuna ve Allâh’ın mü’minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler.

172. O(mü’mi)nler ki yaralandıkları halde yine Allâh’ın ve Elçinin çağrısına uydular; onlardan güzel davrananlar ve (günâhlardan) korunanlar için pek büyük ecir vardır.

173. Onlar ki, halk kendilerine "(Düşman) İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!" deyince, (bu söz,) onların imanını artırdı. Ve "Allâh bize yeter, O, ne güzel vekildir." dediler.

174. Bundan dolayı Allah’tan bir ni’met ve bollukla geri döndüler, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadı. Ve Allâh’ın rızâsına uydular. Allâh büyük lutuf sâhibidir.

175. O şeytân sizi kendi dostlarından korkutuyor, eğer inanmış iseniz, onlardan korkmayın, benden korkun!

176. İnkâra koşanlar seni üzmesin, onlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Allâh onlara âhirette hiçbir nasip koymamak istiyor. Onlar için büyük bir azâb vardır.

177. İman karşılığında inkârı satın alanlar, Allah’a hiçbir zarar vermezler. Onlar için acı bir azâb vardır.

178. İnkâr edenler sanmasınlar ki, kendilerine süre vermemiz, kendileri için hayırlıdır. Biz onlara süre veriyoruz ki günâhı artırsınlar. Onlar için alçaltıcı bir azâb vardır.

179. Allâh mü’minleri, (şu) üzerinde bulunduğunuz halde bırakacak değildir, temizi pisten ayıracaktır. Ve Allâh sizi gaybe vakıf kılacak değildir. Fakat Allâh, elçilerinden dilediğini seçer (onu gaybe vakıf kılar). O halde Allah’a ve elçilerine inanın; eğer inanır ve (günâhlardan) korunursanız sizin için büyük mükâfât vardır.

180. Allâh’ın kereminden kendilerine verdiğine cimrilik edenler, onu kendileri için hayırlı sanmasınlar. Hayır, o, kendileri için şerlidir. Cimrilik ettikleri şeyler, kıyâmet günü boyunlarına dolandırılacaktır. Göklerin ve yerin mirâsı Allâh’ındır (bütün mülk O’na aittir ve O’na kalacaktır). Allâh yaptıklarınızı haber alandır.

181. Allâh "Allâh fakirdir, biz zenginiz." diyenlerin sözünü işitti. Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve "Yangın azâbını tadın!" diyeceğiz.

182. "Bu, sizin ellerinizin yapıp öne sürdürdüğünün karşılığıdır." Allâh, kullara asla zulmedici değildir.

183. Onlar "Allâh bize, and verdi ki, bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir elçiye inanmayalım." dediler. De ki "Size benden önce açık deliller ve bu dediğinizi de getiren elçiler gelmişti. Eğer doğru idiyseniz niçin onları öldürdünüz?"

184. Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık deliller, hikmetli sahifeler ve aydınlatıcı Kitabı getiren peygamberler de yalanlanmıştı.

185. Her can ölümü tadacaktır. Kıyâmet günü ecirleriniz size eksiksiz verilecektir. Kim ki hemen ateşin elinden çekilip kurtarılır da cennete sokulursa, işte o, kurtuluşa ermiştir. Dünyâ hayâtı, aldatıcı zevkten başka bir şey değildir.

186. Mallarınız ve canlarınız hususunda deneneceksiniz; sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden ve ortak koşanlardan çok incitici (sözler) duyacaksınız. Ama sabreder, korunursanız; işte bunlar, yapmağa değer işlerdendir.

187. Allâh, kendilerine Kitap verilenlerden "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz!" diye söz almıştı. Fakat onlar, verdikleri sözü sırtlarının ardına attılar ve karşılığında birkaç para aldılar. Ne kötü şey satın alıyorlar.

188. O ettiklerine sevinen, yapmadıkları şeylerle övülmeyi sevenlerin, azâbdan kurtulacaklarını sanma. Onlar için acı bir azâb vardır.

189. Göklerin ve yerin mülkü Allâh’ındır. Allâh herşeye kâdirdir.

190. Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette sağduyu sâhipleri için ibretler vardır.

191. Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allâh’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler "Rabbimiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azâbından koru!"

192. "Rabbimiz, sen birini ateşe soktun mu, onu perişan etmişsindir. zâlimlerin yardımcıları yoktur."

193. "Rabbimiz, biz, ’Rabbinize inanın’ diye imânâ çağıran bir davetçi işittik, hemen inandık. Rabbimiz, bizim günâhlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, canımızı iyilerle beraber al (bizi ma’nada onlarla beraber eyle)!"

194. "Rabbimiz bize, elçilerine va’dettiğini ver, kıyâmet günü bizi rezil, perişan etme. Zira sen verdiğin sözden caymazsın!"

195. Rableri onlara karşılık verdi "Ben, sizden erkek kadın, hiçbir çalışanın işini zayi etmeyeceğim. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkence edilenler, vuruşanlar ve öldürülenler... Elbette onların kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Yaptıklarına), Allâh katından bir karşılık olarak (onlara bu ni’metleri vereceğim). Karşılıkların en güzeli Allâh katındadır."

196. İnkâr edenlerin, öyle şehirlerde gezip dolaşması seni aldatmasın.

197. Bu, az bir geçimdir. Sonra gidecekleri yer, cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası!

198. Fakat Rablerinden korkanlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler var. Orada ebedi kalacaklar, Allâh tarafından ağırlanacaklardır. İyiler için Allâh yanında bulunan ödüller ise (dünyâ varlığından) daha hayırlıdır.

199. Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah’a inanırlar, size indirilene ve kendilerine indirilene inanırlar; Allah’a karşı saygılıdırlar; Allâh’ın âyetlerini birkaç paraya satmazlar. Onların da Rableri katında ödülleri vardır! Şüphesiz Allâh, hesabı çabuk görendir.

200. Ey inananlar, sabredin, direnin. Savaşa hazırlıklı, uyanık bulunun ve Allah’tan korkun ki, başarıya eresiniz.