Hasan Basri Çantay 

1. Mü’minler muhakkak felah bulmuşdur (korkduklarından emîn, umduklarına nail olmuşlardır).

2. (Öyle mü’minler) ki onlar namazlarında huşuua riaayetkârdırlar.

3. (Öyle mü’minler) ki onlar boş (lâkırdılardan) ve fâidesiz şeylerden yüz çeviricidirler.

4. (Öyle mü’minler) ki onlar zekât (vazîfe) lerini yapanlardır.

5. (Öyle mü’minler) ki onlar ırzlarını koruyanlardır.

6. Şu var ki zevcelerine, yahud sağ ellerinin mâlik olduklarına (kendi cariyelerine) karşı (olan durumları) müstesnadır. Çünkü onlar (bu takdîrde) kınanmışlar değildir.

7. O halde kim bunların ötesini isterse şübhe yok ki onlar haddi aşanlardır.

8. (Öyle mü’minler) ki onlar emânetlerine ve ahidlerine riaayetkârdırlar.

9. (Öyle mü’minler) ki onlar namazlarına devam ederler.

10. İşte onlar vâris olanların ta kendileridir.

11. Ki onlar Firdevse vâris olacaklardır. Onlar bunun için ebedî kalıcıdırlar.

12. Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hulâsadan yaratdık.

13. Sonra onu sarp ve metîn bir karargâhda bir nutfe yapdık.

14. Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı haaline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğnem et yapdık, o bir çiğnem eti de kemik (ler) e kalb etdik de o kemiklere de et giydirdik. Bil’âhare onu başka yaratılışla inşâ etdik. Suret yapanların en güzeli olan Allahın sânı (bak) ne yücedir!

15. Sonra siz bunun arkasından hiç şübhesiz ki ölüler (olacaksınız).

16. Sonra siz kıyamet gününde muhakkak diriltilib kaldırılacaksınız.

17. Andolsun ki biz sizin üstünüzde yedi yol yaratdık. Biz yaratmakdan gaafiller değiliz.

18. Gökden de yetecek kadar su indirdik de onu yerde iskân etdik. Hiç şübhesiz ki biz onu gidermiye de kaadiriz.

19. İşte bununla sizin için hurmalıklardan, üzümlüklerden nice bağçeler, bağlar yapdık ki içlerinde sizin için bir çok yemişler vardır, onlardan yersiniz de.

20. (Sizin için) Tuur-i sînâ’dan çıkan bir ağaç da (yaratdık) ki o (yerden) yağıyle ve yiyen kimselere bir katıkla beraber biter.

21. Davarlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. Karınlarının içinde bulunanlardan size içiririz. Onlarda size daha bir çok fâideler vardır. Onlardan yersiniz de.

22. Hem onların üzerine, hem gemilerin üstüne yükledilirsiniz.

23. Andolsun biz Nuuhu kavmine (peygamber olarak) gönderdik de dedi ki «Ey kavmim, Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiçbir Tanrınız yokdur. (Haalâ Onun ıkaabından) sakınmayacak mısınız»?

24. Bunun üzerine kavminden ileri gelen kâfir bir güruh (şöyle) dedi «Bu, sizin gibi bir insandan başkası değildir. Size karşı şereflenmek, üstünlük (sağlamak) istiyor o. Eğer Allah (peygamber göndermek) dileseydi elbette (bize) melekler indirirdi. Biz evvelki atalarımızdan bunu duymadık».

25. «Kendisinde delilik olan bir adamdan başkası değildir o! Binâen’aleyh bir zamana kadar onu gözetleyin»!

26. (Nuuh) «Hey Rabbim, dedi, onların beni tekzîb etmelerine mukaabil sen bana yardım et».

27. Biz de ona (şöyle) vahyetdik «Bizim nezaaretimiz ve vahyimizle gemi yap sen. Nihayet (helaklerine) emrimiz gelib de o fırın kaynayınca ona her (nev’i hayvanlardan erkek ve dişi) ikişer çift ile aileni alıb içerisine gir. (Kavminin) içinden aleyhlerine söz geçmiş (hüküm giymiş) olanlar müstesna. O zulmedenler (in kurtulması) hakkında bana hitabda bulunma. Çünkü onlar boğul (mıya mahkûm ol) muşlardır».

28. Artık sen, maiyyetinde bulunanlarla beraber, geminin üstüne doğrulunca (şöyle) de «Bizi o zaalimler güruhundan selâmete erdiren Allaha hamd olsun».

29. (Şöyle de) de «Rabbim, beni bereketli bir menzile kondur. Sen konuklayanların en hayırlısısın».

30. Şübhe yok ki bunda nice ibretler vardır. Biz elbette (insanları) imtihaana çekenleriz.

31. Sonra onların ardından diğer bir nesil yaratdık.

32. Onlara da aralarında kendilerinden bir peygamber gönderdik. «Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiçbir Tanrınız yokdur. (Haalâ azâb-ı ilâhîden) sakınmayacak mısınız?» (dedi).

33. Onun kavminden — kendilerine dünyâ hayâtında refah verdiğimiz halde küfr (-ü inkâr) eden, âhirete kavuşmayı yalan sayan — bir gurüh dedi ki «Bu, sizin gibi bir beşerden başkası değildir. Sizin yediklerinizden yiyor, içdiklerinizden içiyor».

34. «Eğer kendiniz gibi bir insana boyun eğerseniz, andolsun ki, bu takdîrde siz mutlakaa hüsraana düşenlersinizdir».

35. «Öldüğünüz ve bir toprak, bir kemik olduğunuz vakit sizin her halde (diri olarak kabirlerinizden) çıkarılmış olacağınızı mı va’d (ve tehdîd) ediyor o»?

36. «Tehdîd olunageldiğiniz o şey ne kadar uzak, ne kadar uzak»!.

37. «O (ya’nî hayaat) bizim (şu) dünyâ hayaatımızdan başkası değildir. Ölürüz yaşarız. (Fakat) biz (tekrar) diriltilecekler değiliz».

38. «O, Allaha karşı yalan düzen bir adamdan başkası değildir. Biz onu tasdıyk ediciler değiliz».

39. (O peygamber) «Rabbim, dedi, beni tekzîb etmelerine mukaabil Sen bana yardım et».

40. Buyurdu «Âz bir (zamanda) her halde peşîman olacaklar onlar».

41. İşte onları o müdhiş (azâb) sayha (sı), (Allahın bir) adalet (i) olmak üzere, hemen yakalayıverdi de bir çörçöp haaline getirdik onları. Artık uzak olsun zaalimler güruhu!

42. Sonra onların ardından da başka başka nesiller yaratdık.

43. Hiçbir ümmet (helakleri için mukadder) vaktini beriye getiremeyeceği gibi (bundan) geri de kalamazlar.

44. Sonra peyderpey (diğer) peygamberlerimizi gönderdik. Bir ümmete peygamberi geldikçe onu tekzîb etdiler. Biz de onlardan kimini kiminin arkasına katdık (helak etdik) ve onları hikâyeler yapdık. Artık uzak olsun îmana gelmeyecek bir kavm!

45. (45-46) Daha sonra Musâyi ve biraderi Hârunu bunca mucizelerimizle ve apaçık hüccetimizle Fir’avne ve onun ileri gelenlerine gönderdik de (îman etmeyi bir türlü) kibirlerine yediremediler. Onlar mütekebbir ve müstebid adamlardı.

46. (45-46) Daha sonra Musâyi ve biraderi Hârunu bunca mucizelerimizle ve apaçık hüccetimizle Fir’avne ve onun ileri gelenlerine gönderdik de (îman etmeyi bir türlü) kibirlerine yediremediler. Onlar mütekebbir ve müstebid adamlardı.

47. Onun için dediler ki «Kavmleri bize kulluk edib dururlarken bizim gibi iki beşere îman mı edecek misiz»?

48. İşte onları tekzîb etdiler ve helak edilenlerden oldular.

49. Andolsun ki biz Musâya, (kavmi) belki hidâyete kavuşurlar diye, o kitabı (Tevrâtı) verdik.

50. Meryemin oğlunu da, anasını da (kudretimize) bir âyet (ibret) kıldık. Onları düz (ya’ni oturmıya yarar) ve akar suya mâlik bir tepede barındırdık.

51. Ey Resuller, temîz ve halâl olan şeylerden yeyin. Güzel amel (ve hareket) lerde bulunun. Çünkü ben ne yaparsanız hakkıyle bilenim.

52. Şu (insanlar) birtek ümmet haalinde sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Benden korkun.

53. Fakat (o kavmler) dînlerde (muhtelif) fırkalara ayrılmak, her fırka kendi ellerindeki (nezdlerindeki dîn) ile böbürlenmek suretiyle parça parça oldular.

54. Şimdi sen onları bir vaktâ kadar sapıklıkları içinde bırak.

55. (55-56) Onlar kendilerine imdâd etdiğimiz (verdiğimiz) mal ve evlâd ile bizim hayırlarına acele etdiğimizi mi sanıyorlar? Hayır, onlar (işin) farkına varmıyorlar.

56. (55-56) Onlar kendilerine imdâd etdiğimiz (verdiğimiz) mal ve evlâd ile bizim hayırlarına acele etdiğimizi mi sanıyorlar? Hayır, onlar (işin) farkına varmıyorlar.

57. (57-58-59-60-61) Hakıykaten Rablerini büyük tanıyıb (Onun korkusuyle) rikkate gelenler, Rablerinin âyetlerine îman etmekde sebat gösterenler, Rablerine eş tutmaz olanlar, Rablerinin huzuruna döneceklerinden yürekleri kork (u ile çarp) arak vergilerini verenler (yok mu?) İşte bunlardır ki hayırlarda sür’at yarışı yaparlar ve bunlar onun için tâ önde gidenlerdir.

58. (57-58-59-60-61) Hakıykaten Rablerini büyük tanıyıb (Onun korkusuyle) rikkate gelenler, Rablerinin âyetlerine îman etmekde sebat gösterenler, Rablerine eş tutmaz olanlar, Rablerinin huzuruna döneceklerinden yürekleri kork (u ile çarp) arak vergilerini verenler (yok mu?) İşte bunlardır ki hayırlarda sür’at yarışı yaparlar ve bunlar onun için tâ önde gidenlerdir.

59. (57-58-59-60-61) Hakıykaten Rablerini büyük tanıyıb (Onun korkusuyle) rikkate gelenler, Rablerinin âyetlerine îman etmekde sebat gösterenler, Rablerine eş tutmaz olanlar, Rablerinin huzuruna döneceklerinden yürekleri kork (u ile çarp) arak vergilerini verenler (yok mu?) İşte bunlardır ki hayırlarda sür’at yarışı yaparlar ve bunlar onun için tâ önde gidenlerdir.

60. (57-58-59-60-61) Hakıykaten Rablerini büyük tanıyıb (Onun korkusuyle) rikkate gelenler, Rablerinin âyetlerine îman etmekde sebat gösterenler, Rablerine eş tutmaz olanlar, Rablerinin huzuruna döneceklerinden yürekleri kork (u ile çarp) arak vergilerini verenler (yok mu?) İşte bunlardır ki hayırlarda sür’at yarışı yaparlar ve bunlar onun için tâ önde gidenlerdir.

61. (57-58-59-60-61) Hakıykaten Rablerini büyük tanıyıb (Onun korkusuyle) rikkate gelenler, Rablerinin âyetlerine îman etmekde sebat gösterenler, Rablerine eş tutmaz olanlar, Rablerinin huzuruna döneceklerinden yürekleri kork (u ile çarp) arak vergilerini verenler (yok mu?) İşte bunlardır ki hayırlarda sür’at yarışı yaparlar ve bunlar onun için tâ önde gidenlerdir.

62. Biz hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını teklif etmeyiz. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.

63. Hayır, onların (kâfirlerin) kalbleri bundan (derin bir) cehalet içindedirler. Hem Onların bundan başka bizzat işlemekde oldukları daha nice (kötü) amel (ve hareket) leri de vardır.

64. Nihayet refah içinde olanlarını azâb ile yakaladığımız vakit onlar hemen feryâd ve istimdâd edeceklerdir.

65. Bu gün (bîhûde) sızlanmayın. Çünkü siz bizden (kurtulmıya) yardım edilmeyeceksiniz.

66. (66-67) Karşınızda âyetlerimiz okunuyordu da siz bunu kibrinize yediremiyerek gerisin geri dönüyor, geceleyin de (cemâat hâlinde ve Beytin etrafında) hezeyanlarda bulunuyordunuz.

67. (66-67) Karşınızda âyetlerimiz okunuyordu da siz bunu kibrinize yediremiyerek gerisin geri dönüyor, geceleyin de (cemâat hâlinde ve Beytin etrafında) hezeyanlarda bulunuyordunuz.

68. Bu (hak) sözü iyice düşünmediler mi hiç? Yoksa kendilerine evvelki (atalarına) gelmeyen bir şey (bir kitab ve bir peygamber) mi geldi?

69. Yahud kendi peygamberlerini tanımadılar da şimdi onu inkâr mı edicilerdir onlar?

70. Yoksa «Onda bir delilik var» mı diyorlar? Bil’akis o (peygamber) onlara hakkı (Kur’ânı) getirmişdir. (Fakat) onların çoğu hakkı çirkin görenlerdir.

71. Eğer Hak onların hevâ (ve heves) lerine tâbi’ olsaydı göklerde, yerde ve bunların içinde bulunan kimseler muhakkak ki fesada uğrar (nizaamından çıkar) dı. Hayır, biz onlara (ancak) zikir (ve şeref) lerini getirdik. Onlarsa kendilerinin (bu) zikrinden yüz çeviricidirler.

72. Yoksa sen onlardan bir hare (ücret) mi istiyorsun?! İşte Rabbinin harcı! (O) daha hayırlıdır. O, rızk verenlerin en hayırlısıdır.

73. Hakıykatde sen onları doğru bir yola da’vet ediyorsun.

74. Âhirete îman etmez olanlar, mutlakaa (doğru) yoldan sapanlardır.

75. Eğer biz onlara acıyıb da kendilerindeki zararı giderecek olursak yine serseriyâne azgınlıklarında muhakkak devam ve inâd edeceklerdir.

76. Andolsun ki biz onları (evvelce de açlık) azâb (ı) ile yakaladık da yine Rablerine baş eğmediler. Onlar yalvarıb yakarmazlar.

77. Nihayet üzerlerine azâbı çetin bir kapı açdığımız vakit (görürsün ki) onlar bunun içinde ümidsizlikle dönüb kalmışlardır.

78. O, sizin için o kulakları, o gözleri, o gönülleri yaratandır. (Böyle iken) ne az şükredersiniz!

79. O, sizi yer (yüzün) de yaratıb türetendir. Hepiniz ancak Ona (dönüb) toplanacaksınız.

80. O, hem dirilten, hem öldürendir. Gece ile gündüzün ihtilâfı da Onun (eseri) dir. Haalâ aklınızı kullanmayacak mısınız?

81. Hayır, onlar evvelkilerin dediği gibi dediler.

82. Onlar «Öldüğümüz ve bir toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, hakıykaten biz mi diriltilib kaldırılacakmışız?» demişlerdi.

83. «Andederiz ki bize de, atalarımıza da daha önce bu va’d olunmuşdur. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir».

84. (Sen Habîbim, onlara) de ki «Kimindir o yer ve ondaki (bütün mahlûk) lar, biliyor musunuz»?

85. «Allahındır» diyecekler. «O halde iyiden iyi düşünüb de ibret almaz mısınız siz? de.

86. (Yine) de ki «Kim o yedi göğün Rabbi ve o büyük arşın saahibi»?

87. (Yine bunlar) «Allahındır» diyecekler. Sen de (şöyle) de «Öyledir de (Allahdan başkasına tapmakdan) sakınmaz mısınız»?

88. De ki «Her şey’in mülk (-ü tasarruf) u elinde bulunan kimdir, ki dâima O himaaye ediyor, kendisi asla himayeye muhtâc olmuyor? (Haydi söyleyin) biliyorsanız».

89. (Buna karşı da yine «Hepsi) Allahındır» diyecekler. De ki «O halde nasıl olub da böyle büyüleniyorsunuz»?

90. Hayır, biz onlara hakıykatı getirdik. Onlarsa muhakkak yalancıdırlar.

91. Allah hiçbir evlâd edinmemişdir. Onunla birlikde hiçbir Tanrı da yokdur. (Öyle olsaydı) bu takdîrde elbette her Tanrı kendi yaratdığını (sürükler) götürür ve elbette kimi kiminin üstüne çıkıb (galebe edib) yükselirdi. Allah, onların bütün vasf (-u isnâd) etdiklerinden münezzehdir.

92. (Öyle Allah ki) gizliyi de, aşikârı da bilendir O. İşte O, (kâfirlerin kendisine) katdıkları eşlerden (münezzehdir), çok yücedir.

93. De ki «Rabbim, eğer onların tehdîd edilmekde oldukları (azâbı) herhalde bana göstereceksen»,

94. «O halde, Rabbim, beni zaalimler güruhunun içinde bırakma».

95. Hakîkat, biz onlara va’d (ve tehdîd) etdiğimizi sana göstermiye de elbette kaadiriz.

96. Sen kötülüğü en güzel (haslet) le defet. Biz onların neler vasf etmekde olduklarını çok iyi bileniz.

97. Ve de ki «Rabbim, şeytanların dürtüşdürmelerinden (vesveselerinden) sana sığınırım».

98. «Rabbim, onların huzuurumda bulunmalarından sana sığınırım».

99. Nihayet onlardan her birine ölüm gelib çatınca (tekrar tekrar şöyle) diyecekdir «Rabbim, beni (dünyâye) geri gönder».

100. Tâki ben zaayi’ etdiğim (ömrüm) mukaabilinde iyi amel (ve hareket) de bulunayım». Hayır, onun söylediği bu söz (hakıykatde) boş lâfdan ibâretdir, önlerinde ise diriltilib kaldırılacakları güne kadar (kalmalarına mâni) bir engel vardır.

101. Suur’a üfürüldüğü zaman da artık aralarında o gün (böbürlenecekleri) soyları soplar (ı) olmadığı gibi (birbirinin haalini) de soruşmazlar onlar.

102. Artık kimin (sevab) tartıları ağır gelirse onlar korkduklarından emîn, umduklarına nail olanların ta kendileridir.

103. Kimin de tartıları hafîf gelirse onlar kendilerine yazık edenlerdir. (Onlar) cehennemde ebedî kalıcıdırlar.

104. (Cehennemin) ateş (i) yüzlerine vurub yakacak, orada onlar, dişleri sırıtıb, kalacakdır.

105. (Onlara şöyle denilecek) Karşınızda âyetlerim okunurken onları tekzîb eden siz değil miydiniz?

106. Dediler (diyecekler) «Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe etmişdi. Doğru yoldan sapanlar güruhu idik biz».

107. «Ey Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer (yine küfre) dönersek artık hiç şübhesiz ki biz zaalimlerizdir».

108. (Şöyle) buyurdu (buyuracak) «Yıkılıb gidin içerisine! Bana (bir şey) söylemeyin».

109. Çünkü kullarımdan bir zümre vardır ki onlar «Ey Rabbimiz, îman etdik. Bizi yarlığa, bizi esirge. Sen esirgeyenlerin en hayırlısısın» derlerken,

110. Siz onları eğlence edindiniz. Hattâ bu, beni hatırlamayı size unutdurdu. Siz onlara (istihza ile) gülüyordunuz.

111. Ben (sizin o istihza ve ezalarınıza) sabr (ve tehammül) etdiklerine mukaabil bugün onları (mü’minleri) mükâfatlandırdım. Şübhesiz ki onlar muradlarına erenlerin ta kendileridir.

112. Buyurdu (buyuracak ) «Yerde kaç yıl kaldınız»?

113. Dediler (diyecekler) «Bir gün, yahud bir günün bir kısmı (müddetle) kaldık. Sayanlara sor şimdi».

114. Buyurdu (buyuracak) ki «Az bir zamandan (fazla) kalmadınız! (Cehennemde kalacağınız ebedî zamanları) hakıykaten bir bilseydiniz».

115. «Ya sizi ancak boş yere yaratdığımızı ve sizin hakıykaten bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız»?

116. (Kayıdsız şartsız) mülk (ve tasarruf) ancak kendi hakkı olan Allah (böyle abes ve zâtine yakışmayacak şeylerden) çok yücedir. Ondan başka hiçbir Tanrı yokdur. Arş-ı kerîmin Rabbidir (O).

117. Kim Allah ile beraber diğer bir Tanrıya, bunu (isbat edecek) hiçbir delili olmamasına rağmen, taparsa onun hesabı (cezası) ancak Rabbi nezdindedir. Hakıykat şudur ki kâfirler korkduklarından emîn, umduklarına nail olamıyacaklardır.

118. (Habîbim) de ki «Ey Rabbim, (mü’minleri) yarlığa, esirge. Sen acıyanların en hayırlısısın».