Ömer Nasuhi Bilmen 

1. Muhakkak ki, mü’minler felâha ermişlerdir.

2. O mü’minler ki, namazlarında havf (tevazu) sahipleridir.

3. Ve o mü’minler ki onlar, her lüzumsuz şeyden yüz çevirirler.

4. Ve o mü’minler ki, onlar zekatı da ifâ edenlerdir.

5. Ve o mü’minler ki, onlar elbette avret mahallerini muhafaza edenlerdir.

6. Ancak zevceleri veya sağ ellerinin mâlik olduğu cariyeleri müstesna. Çünkü onlar, (bu halde) kınanılmış değildirler.

7. Artık kimler de bunların ötesini istemiş olursa işte haddi tecavüz etmiş olanlar onlardır, onlar.

8. Ve o mü’minler ki, onlar, emanetlerine ve ahdlerine riayet edenlerdir.

9. Ve o mü’minler ki, onlar namazları üzerine muhafazada (muvazabette) bulunurlar.

10. İşte vâris olanlar, onlardır.

11. Onlardır ki, Firdevs’e vâris olurlar, onlar orada müebbeden kalıcılardır.

12. Ve andolsun ki, insanı çamurdan (ibaret olan) bir hülâsadan yarattık.

13. Sonra onu metin bir karargâhta bir nutfe kıldık.

14. Sonra o nutfeyi bir donmuş kan yarattık, müteakiben o donmuş kanı da bir parça et kıldık, sonra o et parçasını da kemikler kıldık, kemiklere de bir et giydirdik. Sonra da onu başka bir halk olarak inşa etmiş olduk. İmdi musavvir, mukaddir olanların en güzeli olan Allah Teâlâ, pek mübarektir.

15. Sonra şüphe yok ki, siz, bundan sonra elbette ölmüş kimselersinizdir.

16. Sonra da muhakkak ki, siz Kıyamet günü diriltilip kaldırılacaksınız.

17. Ve kasem olsun ki, sizin üzerinize yedi yol yarattık, Biz yaratmaktan gâfiller olmadık.

18. Ve gökten kâfi miktar su indirdik, sonra onu yerde yerleştirdik. Şüphe yok ki, Biz onu gidermek üzerine de elbette kâdiriz.

19. Sonra sizin için onunla hurmalıklardan, üzümlüklerden bağlar inşa ettik ki, onlarda sizin için birçok meyveler vardır ve onlardan yersiniz.

20. Ve bir ağaç da (inşa ettik) ki, Tûr-u Sîna’dan çıkar, yiyecekler için yağ ile bir katıklık ile biter.

21. Şüphe yok ki, sizin için en’amda (ehli hayvanlarda) bir ibret vardır. Size onların karınlarındakinden içiririz ve sizin için onlarda birçok menfaatler de vardır. Ve onlardan yersiniz.

22. Ve onların üzerlerine ve gemilerin üzerlerine yüklenilirsiniz.

23. Andolsun ki, Nûh’u kavmine gönderdik de dedi ki «Ey kavmim! Allah’a ibadet edin, sizin için O’ndan başka bir ilâh yoktur. Artık ittikada bulunmaz mısınız?»

24. Bunun üzerine kavminden kâfirler olmuş olan ileri gelen zümre dedi ki «Bu başka değil ancak sizin gibi bir insan; istiyor ki, sizin üzerinize tefevvuk etsin. Ve eğer Allah dilemiş olsa idi elbette melekleri indirirdi. Biz bunu evvelki babalarımızdan işitmedik.»

25. «Bu başka değil, kendisinde cinnet bulunan bir erkek. Binaenaleyh O’nu bir zamana kadar gözetiniz.»

26. (Hazreti Nûh da) Dedi ki «Yarabbi! Bana yardım et onların beni tekzîp etmelerine karşı.»

27. Artık O’na vahyettik ki, «Bizim nezaretimiz ve vahyimizle gemiyi yap. Vaktâ ki emrimiz gelir de tennur kaynamağa başlarsa hemen o gemiyi herbirinden iki çift ve aleyhinde söz geçmiş olandan başka ehlini de al ve zulmetmiş olanlar hakkında bana bir hitapta bulunma. Şüphe yok ki, onlar boğulmuşlardır.»

28. İmdi sen ve seninle beraber olanlar geminin üzerine çıktığınızda de ki «Hamd o Allah’a olsun ki, bizi o zalimler olan kavimden kurtardı.»

29. Ve de ki «Yarabbi! Beni bir mübarek menzile indir ve Sen indirenlerin en hayırlısısın.»

30. Şüphe yok ki, bunda elbette bir nice ibretler vardır ve hakikaten Biz elbette pek imtihan edicileriz.

31. Sonra onların arkalarından başka bir nesil icad ettik.

32. Onların içinde de onlardan bir peygamber gönderdik. Dedi ki «Siz Allah’a ibadet edin, sizin için O’ndan başka bir ilâh yoktur. Artık ittika etmiyecek misiniz?»

33. Onun kavminden bir tâife ki, kâfir oldular ve ahirete kavuşmayı tekzîp ettiler ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz halde dediler ki «Bu başka değil, ancak sizin gibi bir insan, sizin yediğinizden yiyor ve sizin içtiğinizden içiyor.»

34. «Ve eğer siz, misliniz olan bir insana itaat ederseniz, şüphe yok ki o halde muhakkak hüsrâna uğramış kimselersiniz.»

35. «Size vaadediyor ki, siz öldüğünüz ve bir toprak ve birtakım kemikler kesildiğiniz vakit muhakkak ki, siz çıkarılmış olacaksınızdır.»

36. «Ne uzak, ne uzak o vaad olunduğunuz şey.»

37. «O (hayat) değildir, ancak bizim bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız ve biz tekrar hayata erdirilecekler değiliz.»

38. «O başka değil, ancak bir erkektir ki, Allah’a karşı yalan yere iftirada bulunmuştur ve biz ona inananlar değiliz.»

39. (O Peygamber de) Dedi ki «Yarabbi! beni tekzîp ettikleri için bana yardım et.»

40. (Cenâb-ı Hak da vahyen) Buyurdu ki «Biraz sonra elbette ki pişman olarak sabahlayacaklardır.»

41. Derken onları bihakkın bir sayha yakaladı da Biz onları bir sel süprüntüsü kıldık. Artık zalimler olan kavim için bir uzaklık olsun.

42. Sonra onların ardından başka kavimler vücuda getirdik.

43. Hiçbir ümmet, ecelini geçemez ve geriye de kalamaz.

44. Sonra birbirini müteakip peygamberlerimizi gönderdik. Her ne zaman bir ümmete peygamberi geldi ise, onu tekzîp ettiler. Artık Biz de onların bazılarını bazılarına (helâk suretiyle) tâbi kıldık ve onları birer acaip hadise kılmış olduk, artık imân etmezler olan bir kavim için uzaklık olsun.

45. Sonra Mûsa’yı ve kardeşi Harun’u âyetlerimizle ve bir açık hüccet ile gönderdik.

46. Fir’avun’a ve onun kavmine. Onlar ise ululandılar ve kendilerini yüksek görür bir kavim oldular.

47. Binaenaleyh dediler ki «Bizim mislimiz olan iki insana imân eder miyiz, onların kavmi ise bizim için kulluk edenlerdir?»

48. Bu cihetle onları tekzîp ettiler de artık helâk olmuş olanlardan oldular.

49. Andolsun ki, Mûsa’ya kitap verdik, (kavmi) hidâyete erebilsinler diye.

50. Ve Meryem’in oğlunu ve anasını bir harika kıldık ve ikisini bir oturaklı ve akar sulu yüksek bir mekanda barındırdık.

51. Ey resûller! Safi, helâl şeylerden yiyin ve sâlih amelde bulunun. Şüphe yok ki, ben sizin her yapar olduğunuz şeyi tamamıyla biliciyim.

52. Ve muhakkak ki, bu (İslâmiyet) bir tek din olarak hepinizin dinidir. Ve ben de Rabbinizim, artık bana ittikada bulunun.

53. Fakat ümmetler, fırka fırka olarak aralarında dinlerini parçaladılar. Her fırka kendi yanlarında olan ile mesrurlardır.

54. Artık sen onları kendi dalâletleri içinde bir zamana kadar terket.

55. Zannediyorlar mı ki, onlara kendisiyle imdad ettiğimiz mal ve evlat ile.

56. Onlar için hayırları hususunda müsaraat ederiz. Hayır, anlamıyorlar.

57. Muhakkak o kimseler ki, onlar Rablerinin korkusundan dolayı daima havf üzere bulunur kimselerdir.

58. Ve o kimseler ki, onlar Rablerinin âyetlerine imân ederler.

59. Ve o kimseler ki, onlar Rablerine şerik ittihaz etmezler.

60. Ve o kimseler ki, onlar Rablerinin huzuruna muhakkak varacaklarından dolayı kalpleri şiddetli korkarak verdiklerini (sadakaları vesâireyi) verirler.

61. İşte onlar hayırlarda sür’at gösterirler ve onlar onun için ileri gidenlerdir.

62. Ve Biz bir kimseye tâkatinden başka bir şey ile teklifte bulunmayız ve Bizim katımızda bir kitap vardır ki, hakkı söyler ve onlar zulmolunmazlar.

63. Fakat kâfirlerin kalpleri bundan derin bir cehalet içindedir ve onlar için bundan başka işler vardır. Onlar o işler için çalışanlardır.

64. Nihâyet Biz onların ileri gelenlerini azap ile yakaladığımız zaman onlar o an bağırıp yalvarmağa başlarlar.

65. (Onlara denilir ki) «Bugün bağırıp yalvarmayınız. Şüphe yok ki, siz Bizden yardım olunmazsınız.»

66. «Muhakkak ki, size karşı benim âyetlerim okunuyordu da siz ardınıza dönüyordunuz.»

67. «Onunla böbürlenerek geceleyin konuşan bir cemaat halinde hezeyanlarda bulunuyordunuz.»

68. Ya o kelâmı hâlâ tefekkür etmezler mi? Yahut onlara evvelki atalarına gelmemiş bir şey mi gelmiş oldu?

69. Yoksa peygamberlerini bilmediler mi? Bunun için midir ki, O’nu inkar edicilerdir.

70. Yoksa, «O’nda cinnet vardır,» mı diyorlar? Hayır onlara hak ile gelmiştir. Halbuki, onların ekserisi hakkı kerih görenlerdir.

71. Eğer Hak onların hevâlarına uyacak olsa idi elbette gökler ve yer ve onlarda olanlar fesada uğramış olurdu. Hayır... Biz onlara (şereflerine vesile olacak olan) Kur’an’ı getirdik, onlar ise (kendi vesile-i şerefleri) olan Kur’an’dan yüz çevirenlerdir.

72. Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? İşte Rabbinin ecri daha hayırlıdır ve O rızık verenlerin en hayırlısıdır.

73. Ve şüphe yok ki, sen onları dosdoğru bir caddeye dâvet ediyorsun.

74. Ve muhakkak o kimseler ki, ahirete imân etmezler, elbette onlar yoldan sapıtmışlardır.

75. Ve eğer onlara merhamet etsen ve kendilerindeki zararı açıversen, elbetteki yine azgınlıklarında devam edip tereddütte bulunacaklardır.

76. Andolsun ki, Biz onları azap ile yakaladık, onlar yine Rableri için tevazuda bulunmadılar ve yalvarışta bulunmadılar.

77. Nihâyet onların üzerine bir şiddetli azapkarîn kapı açtığımız vakit de onlar onun içinde ye’se düşmüş mütehayyir kimselerdir.

78. Halbuki O, o (Hâlık-i Kerîm)’dir ki, sizin için kulağı ve gözleri ve kalpleri yaratmıştır. Sizler ise ne kadar az şükredersiniz!

79. Ve sizi yerde yaratıp yayan, O’dur ve O’na haşrolunacaksınızdır.

80. Ve O, o (Hâlık-i Azîm)dir ki, diriltir ve öldürür ve gecenin ve gündüzün ihtilâfı da O’nundur. (dilemesiyledir.) Hâlâ âkilâne düşünmez misiniz?

81. Hayır. Evvelkilerin dedikleri gibi dediler.

82. Dediler ki «Öldüğümüz ve toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı biz herhalde diriltilip kaldırılacağız?»

83. Andolsun ki, biz de ve evvelce babalarımız da bununla vaad olunmuşuzdur. Şüphe yok ki bu, evvelkilerin efsanelerinden başka değildir.

84. De ki «Yer ve onda olanlar, kimindir? Eğer siz bilir kimseler oldunuz ise (söyleyin).»

85. Elbette diyeceklerdir ki «Allah’tır.» De ki «O halde düşünmez misiniz?»

86. De ki «Yedi semanın Rabbi ve Azîm arşın Rabbi kimdir?»

87. Hemen diyeceklerdir ki «Allah» De ki «O halde korkmaz mısınız?»

88. De ki «Her şeyin melekûtu elinde (yed-i kudretinde) olan kimdir ki, o himaye eder ve kendisine karşı kimse himaye edilemez. Eğer siz bilir kimseler oldunuz iseniz (söyleyin bakalım).»

89. Hemen diyeceklerdir ki «Allah içindir.» De ki «Artık siz nereden büyüleniyorsunuz?»

90. Hayır... Biz onlara hakkı getirdik. Onlar ise şüphe yok ki, elbette yalancılardır.

91. Allah hiçbir veled ittihaz edinmedi ve O’nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. O zaman her ilâh, kendi yarattığı ile giderdi ve bazıları bazısı üzerine yükselirdi. Allah ise onların vasfettiklerinden münezzehtir.

92. Gaib olanı da, âşikâre bulunanı da bilendir. İşte onların şerik koştuklarından müteâlidir.

93. De ki «Yarabbi! Eğer onlara edilen vaîdi bana herhalde gösterecek isen.»

94. «Yarabbi! Beni o zalimler olan kavmin içinde bulundurma.»

95. Ve şüphe yok ki, Biz onlara yapmış olduğumuz vaîdi sana göstermeğe elbette kadirleriz.

96. Sen o kötülüğü en güzel olan şey ile defet. Biz onların neler ile vasfeder olduklarını daha iyi biliriz.

97. Ve dedi ki «Yarabbi! Ben sana şeytanların vesveselerinden sığınırım.»

98. «Ve Yarabbi! Sana sığınırım, onların huzuruma gelmelerinden.»

99. Nihâyet onlardan birine ölüm gelince der ki «Yarabbi! Beni geri gönderin.»

100. «Belki ben terkettiğim şey hususunda bir sâlih amel işlerim.» Hayır. Bu bir lâkırdıdır ki bunu söyleyen odur ve onların önlerinde ba’s olunacakları güne kadar bir hâil vardır.

101. Sûra üfürüleceği zaman artık aralarında ne ensab vardır ve ne de soruşurlar.

102. Artık kimin tartıları ağır gelirse işte felâh bulmuş olanlar, onlardır.

103. Ve kimin tartıları da hafif olmuş olursa işte nefislerine yazık etmiş olanlar, cehennemde ebedî kalanlar da onlardır.

104. Onların yüzlerini ateş şiddetle yakar ve onlar orada dudakları açılarak dişleri sırıtıp duran kimselerdir.

105. «Değil mi ki Benim âyetlerim size karşı tilâvet ediliyordu da siz onları tekzîp ediyordunuz.»

106. Diyeceklerdir ki «Ey Rabbimiz! Bizim üzerimize şekâvetimiz galebe etti ve biz sapıtmışlar olan bir kavim olduk.»

107. «Ey Rabbimiz! Bundan bizleri çıkar, imdi bir daha dönersek artık şüphe yok ki, biz zalim kimseleriz.»

108. Buyuracaktır ki «Zelilâne sükut edip durun orada, Bana bir şey söylemeyin.»

109. «Çünkü kullarımdan bir zümre var idi ki, ’Ey Rabbimiz! Sana imân ettik, artık bizi yarlığa ve bize merhamet buyur ve Sen rahmet edenlerin elbette hayırlısısın’ derlerdi.»

110. «Halbuki, siz onlara maskara ittihaz ettiniz, tâ ki, bunlar (böyle maskaralıklarınız) size Beni yâd etmeyi unutturdular ve onlardan (istihzâ ile) güler kimseler olmuştunuz.»

111. «Şüphe yok ki, bugün Ben onları sabrettikleri sebebiyle mükâfaata nâil ettim, muhakkak ki necâta ermiş olanlar da onlardır, onlar.»

112. Buyuracaktır ki «Yerde ne kadar seneler kaldınız?»

113. Diyeceklerdir ki «Ya bir gün veya bir günün birazı kadar kaldık.» İmdi sayanlara sor.

114. Buyuracaktır ki «Siz ancak pek az kaldınız, eğer siz hakikaten bilir kimseler oldunuz iseniz.»

115. «Ya siz zannettiniz mi ki, Biz sizi ancak bir abes yere yarattık ve hakikaten siz Bize döndürülmeyeceksiniz?»

116. Bihakkın hükümdar olan Allah Teâlâ pek yücedir. O’ndan başka bir ilâh yoktur. (O) Kerîm olan Arş’ın Rabbidir.

117. Ve her kim Allah ile beraber bir ilâha da taparsa ki, bunun için ona hiçbir delil yoktur, artık onun hesabı muhakkak ki Rabbinin katındadır. Şüphe yok ki, kâfirler felâha nâil olmazlar.

118. Ve de ki «Yarabbi! Mağfiret ve rahmet buyur ve Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.»