Ahmet Varol | |
---|---|
1. Elif, Lâm, Râ, Bunlar kitabın ve herşeyi açıklayan apaçık Kur’ân’ın ayetleridir. |
الر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُبِينٍ Elif lam ra tilke ayatül kitabi ve kur’anim mübın |
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ Rubema yeveddüllezıne keferu lev kanu müslimın |
|
3. Bırak onları yesinler, yararlansınlar, emel (umut) onları oyalasın. Pek yakında bilecekler. |
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْأَمَلُ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ Zerhüm ye’külu ve yetemetteu ve yülhihimül emelü fe sevfe ya’lemun |
4. Hiçbir kasabayı helak etmedik ki, kendisi için bilinen bir yazı (ecel) olmasın. |
وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ Ve ma ehlekna min karyetin illa veleha kitabüm ma’lum |
5. Hiçbir millet ecelini ne öne alabilir ne de onu geriye bırakabilirler. |
مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste’hırun |
6. ’Ey kendisine zikir (kitap) indirilen! Sen muhakkak delisin. |
وَقَالُوا يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ Ve kalu ya eyyühellezi nüzzile aleyhiz zikru inneke le mecnun |
لَوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلَائِكَةِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ Lev ma te’tına bilmelaiketi in künte mines sadikıyn |
|
8. Biz melekleri ancak hak ile indiririz. O zaman da onlara göz açtırılmaz. |
مَا نُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ إِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُوا إِذًا مُنْظَرِينَ Ma nünezzilül melaikete illa bil hakkı ve ma kanu izem münzarin |
9. Şüphesiz zikri (Kur’an’ı) biz indirdik ve onun koruyucuları da elbette biziz. |
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ İnna nahnü nezzelnez zikra ve inna lehu le hafizun |
10. Andolsun senden önce, evvelki milletlerin içinde de elçiler gönderdik. |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الْأَوَّلِينَ Ve le kad erselna min kablike şiyeıl evvelin |
11. Onlara hiçbir peygamber gelmiyordu ki onunla alay etmesinler. |
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ Ve ma ye’tıhim mir rasulin illa kanu bihı yestehziun |
كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ Kezalike neslükühu fı kulubil mücrimin |
|
13. Ona iman etmezler. Oysa öncekiler hakkındaki uygulama geçmiştir. |
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ La yü’minune bihı ve kad halet sünnetül evvelin |
14. Biz onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarıya çıksalar; |
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا مِنَ السَّمَاءِ فَظَلُّوا فِيهِ يَعْرُجُونَ Ve lev fetahna aleyhim babem mines semai fe zallu fıhi ya’rucun |
15. ’Bizim gözlerimiz döndürüldü. Belki de biz büyülenmiş bir topluluğuz’ derler. |
لَقَالُوا إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ Le kalu innema sükkirat ebsaruna bel nahnü kavmün meshurun |
16. Andolsun, biz gökde burçlar oluşturduk ve onu bakanlar için süsledik. |
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ Ve le kad cealna fis semai bürucev ve zeyyennaha lin nazırın |
وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَجِيمٍ Ve hafıznaha min külli şeytanir racım |
|
18. Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa onu da parlak bir ateş izler. |
إِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُبِينٌ İlla menisterekas sem’a fe etbeahu şihabüm mübın |
19. Yeri de yaydık, üzerine sabit dağlar yerleştirdik ve onda her şeyden belli ölçüde bitirdik. |
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ Vel erda medednaha ve elkayna fıha ravasiye ve embetna fıha min külli şey’im mevzun |
وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِقِينَ Ve cealna leküm fıha meayişe ve mel lestüm lehu bi razikıyn |
|
وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا عِنْدَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ Ve im min şey’in illa ındena hazinühu ve ma nünezzilühu illa bi kaderim ma’lum |
|
وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنْتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ Ve erselner riyaha levakıha fe enzelna mines semai maen fe eskaynakümuh ve ma entüm lehu bi hazinın |
|
23. Gerçekten biz, (evet) elbette biz diriltir ve öldürürüz. (Onların) varisleri de biziz. |
وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ Ve inna le nahnü nuhyı ve nümıtü ve nahnül varisun |
24. Andolsun sizden öne geçenleri de biliriz ve andolsun geriye kalanları da biliriz. |
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ Ve le kad alimnel müstakdimıne minküm ve le kad alimnel müste’hırın |
25. Şüphesiz onları toplayacak olan da senin Rabbindir. O hakimdir, alimdir. |
وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ ۚ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ Ve inne rabbeke hüve yahşüruhüm innehu hakımün alım |
26. Andolsun biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. |
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ Ve le kad halaknel insane min salsalim min hameim mesnun |
27. (Cinlerin atası) Cann’ı da daha önce dumansız şiddetli ateşten yarattık. |
وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ Vel canne halaknahü min kablü min naris semum |
28. ’Ben kuru bir çamurdan, şekillenebilir bir balçıktan bir insan yaratacağım. |
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı haliküm beşeram min salsalim min hameim mesnun |
29. Ben ona şeklini verdiğim ve içine ruhumdan üflediğim zaman hemen onun için secdeye varın.’ |
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ Fe iza sevveytühu ve nefahtü fıhi mir ruhıy fekau lehu sacidın |
فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ Fe secedel melaiketü küllühüm ecmeun |
|
إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ أَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ İlla iblıs eba ey yekune meas sacidın |
|
32. ’Ey İblis! Neyin var ki secde edenlerle beraber olmadın?’ dedi. |
قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ Kale ya iblısü ma leke ella tekune meas sacidın |
33. ’Ben kuru bir çamurdan, şekillenebilir bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim.’ |
قَالَ لَمْ أَكُنْ لِأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ Kale lem ekül li escüde li beşerin halaktehu min salsalim min hameim mesnun |
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ Kale fahruc minha fe inneke racım |
|
وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَىٰ يَوْمِ الدِّينِ Ve inne aleykel la’nete ila yevmid dın |
|
36. ’Ey Rabbim! Öyleyse onların diriltilecekleri güne kadar bana süre tanı.’ |
قَالَ رَبِّ فَأَنْظِرْنِي إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ Kale rabbi fe enzırnı ila yevmi yüb’asun |
قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَرِينَ Kale fe inneke minel münzarın |
|
إِلَىٰ يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ İla yevmil vaktil ma’lum |
|
قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ Kale rabbi bima ağveytenı le üzeyyinenne lehüm fil erdı ve le uğviyennehüm ecmeıyn |
|
إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ İlla ıbadeke minhümül muhlesıyn |
|
قَالَ هَٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ Kale haza sıratun aleyye müstekıym |
|
42. Benim kullarımın üzerinde senin hiçbir gücün olamaz. Ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna. |
إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ İnne ıbadı leyse leke aleyhim sültanün illa menittebeake minel ğavın |
وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ Ve inne cehenneme le mev’ıdühüm ecmeıyn |
|
44. Onun yedi kapısı vardır. Her kapı için onlardan bir bölüm ayrılmıştır. |
لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ Leha seb’atü ebvab likülli babim minhüm cüz’üm maksum |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ İnnel müttekıyne fı cennativ ve uyun |
|
ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ آمِنِينَ Üdhuluha bi selamin aminın |
|
وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَىٰ سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ Ve neza’na ma fı sudurihim min ğıllin ıhvanen ala sürurim mütekabilın |
|
48. Orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değildirler. |
لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَجِينَ La yemessühüm fıha nesabüv ve ma hüm minha bi muhracın |
49. Kullarıma bildir ki, şüphesiz ben bağışlayıcı ve rahmet ediciyim. |
نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ Nebbi’ ıbadı ennı enel ğafurur rahıym |
وَأَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الْأَلِيمُ Ve enne azabı hüvel azabül elım |
|
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ Ve nebbi’hüm an dayfi ibrahım |
|
إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ إِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ İz dehalu aleyhi fe kalu selama kale inna minküm vecilun |
|
53. ’Korkma! Biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz’ dediler. |
قَالُوا لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ Kalu la tevcel inna nübeşşiruke bi ğulamin alım |
قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَىٰ أَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ Kale e beşşertümunı ala em messeniyel kiberu fe bime tübeşşirun |
|
55. ’Seni hak ile müjdeledik. Şu halde ümit kesenlerden olma’ dediler. |
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِطِينَ Kalu beşşernake bil hakkı fe la teküm minel kanitıyn |
56. ’Rabbinin rahmetinden sapıklardan başka kim ümit keser?’ dedi. |
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّهِ إِلَّا الضَّالُّونَ Kale ve mey yaknetu mir rahmeti rabbihı illed dallun |
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ Kale fe ma hatbuküm eyyühel murselun |
|
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ Kalu inna ürsilna ila kavmim mücrimın |
|
59. Lut ailesi hariç. Biz onların hepsini muhakkak kurtaracağız. |
إِلَّا آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ İlla ale lut inna le müneccuhüm ecmeıyn |
60. Yalnız karısı hariç. Onu, muhakkak azapta kalacaklar arasında olmasını uygun gördük.’ |
إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا ۙ إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ İllemraetehu kadderna inneha le minel ğabirın |
فَلَمَّا جَاءَ آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ Felemma cae ale lutnil murselun |
|
قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ Kale inneküm kavmümü münkerun |
|
63. ’Hayır, biz onların hakkında şüphe ettikleri şeyi sana getirdik. |
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا فِيهِ يَمْتَرُونَ Kalu bel ci’nake bima kanu fıhi yemterun |
64. Biz sana hakla geldik ve biz kesinlikle doğru söyleyenleriz. |
وَأَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ Ve eteynake bil hakkı ve inna le sadikun |
فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ Fe esri bi ehlike bi kıt’ım minel leyli vettebı’ edbarahüm ve la yeltefit minküm ehadüv vemdu haysü tü’merun |
|
وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَٰلِكَ الْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰؤُلَاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِحِينَ Ve kadayna ileyhi zalikel emra enne dabira haülai maktuum musbihıyn |
|
وَجَاءَ أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ Ve cae ehlül medıneti yestebşirun |
|
قَالَ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ ضَيْفِي فَلَا تَفْضَحُونِ Kale inne haülai dayfı fe la tefdahun |
|
وَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ Vettekullahe ve la tuhzun |
|
70. ’Biz seni başkalarına karışmaktan menetmemiş miydik?’ dediler. |
قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ Kalu e ve lem nenheke anil alemın |
قَالَ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ Kale haülai benatı in küntüm faılın |
|
72. Senin ömrüne yemin olsun ki, onlar sarhoşlukları (şaşkınlıkları) içinde bocalıyorlar. |
لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ Le amruke innehüm le fı sekratihim ya’mehun |
73. Derken güneşin doğma vaktine girmeleriyle birlikte onları o çığlık alıverdi. |
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ Fe ehazethümüs sayhatü müşrikıyn |
74. O an (şehirlerinin) üstünü altına getirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık. |
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجِّيلٍ Fe cealna aliyeha safileha ve emtarna aleyhim hıcaratem min siccıl |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّمِينَ İnne fı zalike le ayatil lil mütevessimın |
|
وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُقِيمٍ Ve inneha le bisebılim mükıyn |
|
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ İnne fı zalike le ayatel lil mü’minın |
|
وَإِنْ كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ Ve in kane ashabül eyketi le zalimın |
|
79. Bu yüzden onlardan da intikam aldık. Her ikisi de açık bir yol üzerindedir. |
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُبِينٍ Fentekamna minhüm ve innehüma le bi imamim mübın |
وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ Ve le kad kezzebe ashabül hıcril murselın |
|
81. Onlara ayetlerimizi vermiştik, ama onlardan yüz çevirmişlerdi. |
وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ Ve ateynahüm ayatina fe kanu anha mu’ridıyn |
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ Ve kanu yenhıtune minel cibali büyuten aminın |
|
83. Derken onları da sabaha vardıkları sırada o çığlık alıverdi. |
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ Fe ehazethümüs sayhatü musbihıyn |
فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ Fe ma ağna anhüm ma kanu yeksibun |
|
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ ۖ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ Ve ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma illa bil hakk ve innes saate le atiyetün fasfehıs safhal cemıl |
|
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ İnne rabbeke hüvel hallakul alım |
|
87. Andolsun sana ikişerlerden yediyi ve Büyük Kur’an’ı verdik. |
وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ Ve le kad ateynake seb’am minel mesanı vel kur’anel azıym |
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ La temüddenne ayneyke ila ma metta’na bihı ezvacem minhüm ve la tahzen aleyhim vahfıd cenahake lil mü’minın |
|
وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ Ve kul innı enen nezırul mübın |
|
كَمَا أَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِمِينَ Kema enzelna alel muktesimın |
|
الَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْآنَ عِضِينَ Ellezıne cealül kur’ane ıdıyn |
|
92. Rabbine yemin olsun ki onların hepsine mutlaka soracağız. |
فَوَرَبِّكَ لَنَسْأَلَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ Fe ve rabbike le nes’elennehüm ecmeıyn |
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ Amma kanu ya’melun |
|
94. Sen, emrolunduğun şeyi açıkça bildir ve müşriklere aldırış etme. |
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ Fasdoa’bima tü’meru ve a’rıd anil müşrikın |
إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ İnna kefeynakel müstehziın |
|
96. Ki onlar Allah’la birlikte başka ilah edindiler. Yakında bilecekler. |
الَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ Ellezıne yec’alune meallahi ilahen ahar fe sevfe ya’lemun |
97. Andolsun onların söylediklerinden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz. |
وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ Ve le kad na’lemü enneke yedıyku sadruke bima yekulun |
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِدِينَ Fe sebbıh bi hamdi rabbike ve küm mines sacidın |
|
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّىٰ يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ Ve’büd rabbeke hatta ye’tiyekel yekıyn |