Sadık Türkmen | |
---|---|
1. Elif, lâm, Ra. BUNLAR Kitab’ın ve apaçık Kur’an’ın ayetleridir. |
الر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُبِينٍ Elif lam ra tilke ayatül kitabi ve kur’anim mübın |
2. Bir zaman gelir ki, inkâr eden kimseler ‘Ne olurdu müslüman olsaydık’ diye çok arzu ederler. |
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ Rubema yeveddüllezıne keferu lev kanu müslimın |
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْأَمَلُ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ Zerhüm ye’külu ve yetemetteu ve yülhihimül emelü fe sevfe ya’lemun |
|
4. Hiçbir kenti helâk etmedik ki, yaptıkları işler bir kitapta/dosyada kaydedilmiş olmasın! |
وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ Ve ma ehlekna min karyetin illa veleha kitabüm ma’lum |
5. (helâkı hak etmişse); hiçbir toplum sonunu ne ileri alabilir ve ne de geriye bırakabilir. |
مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste’hırun |
6. Dediler ki "Ey kendisine zikir/kitap indirilmiş olan kimse! Gerçekte sen bir mecnunsun. |
وَقَالُوا يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ Ve kalu ya eyyühellezi nüzzile aleyhiz zikru inneke le mecnun |
لَوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلَائِكَةِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ Lev ma te’tına bilmelaiketi in künte mines sadikıyn |
|
مَا نُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ إِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُوا إِذًا مُنْظَرِينَ Ma nünezzilül melaikete illa bil hakkı ve ma kanu izem münzarin |
|
9. Şüphesiz, (bu) Zikr’i (Kur’an’ı); Biz indirdik ve elbette onun koruyucusu da Biziz! |
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ İnna nahnü nezzelnez zikra ve inna lehu le hafizun |
10. Şüphesiz senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik. |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الْأَوَّلِينَ Ve le kad erselna min kablike şiyeıl evvelin |
11. Kendilerine ne zaman bir elçi gelmişse, onunla alay etmişlerdir. |
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ Ve ma ye’tıhim mir rasulin illa kanu bihı yestehziun |
كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ Kezalike neslükühu fı kulubil mücrimin |
|
13. Ona inanmıyorlar, oysa kendilerinden öncekilerin sünneti (yasası) geçmiştir. |
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ La yü’minune bihı ve kad halet sünnetül evvelin |
14. Şayet, gökyüzünden bir kapı açmış olsaydık da, yükselerek oraya çıkmış olsalardı, |
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا مِنَ السَّمَاءِ فَظَلُّوا فِيهِ يَعْرُجُونَ Ve lev fetahna aleyhim babem mines semai fe zallu fıhi ya’rucun |
15. Mutlaka "gözlerimiz döndürüldü, aksine biz, büyülenmiş bir topluluğuz" derlerdi. |
لَقَالُوا إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ Le kalu innema sükkirat ebsaruna bel nahnü kavmün meshurun |
16. Ant olsun, gökyüzünde yıldız kümeleri yaptık ve seyredenler için onu süsledik. |
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ Ve le kad cealna fis semai bürucev ve zeyyennaha lin nazırın |
وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَجِيمٍ Ve hafıznaha min külli şeytanir racım |
|
18. Ancak kulak hırsızlığı eden olursa; onu da kıvılcımlar saçan bir ateş/alev parçası kovalar! |
إِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُبِينٌ İlla menisterekas sem’a fe etbeahu şihabüm mübın |
19. Yeryüzünü yaydık, oraya sağlam dağlar yerleştirdik. Orada herşeyden ölçülü bir şekilde bitirdik. |
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ Vel erda medednaha ve elkayna fıha ravasiye ve embetna fıha min külli şey’im mevzun |
20. Orada sizin için ve sizin beslemediğiniz kimseler için, geçimlikler meydana getirdik. |
وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِقِينَ Ve cealna leküm fıha meayişe ve mel lestüm lehu bi razikıyn |
وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا عِنْدَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ Ve im min şey’in illa ındena hazinühu ve ma nünezzilühu illa bi kaderim ma’lum |
|
وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنْتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ Ve erselner riyaha levakıha fe enzelna mines semai maen fe eskaynakümuh ve ma entüm lehu bi hazinın |
|
وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ Ve inna le nahnü nuhyı ve nümıtü ve nahnül varisun |
|
24. Ant olsun, sizden önce gelip geçenleri biliriz. Ant olsun, kalanları da biliriz. |
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ Ve le kad alimnel müstakdimıne minküm ve le kad alimnel müste’hırın |
25. Şüphesiz rabbiniz O’dur ki, onları toplayacak. Gerçekten O; hakimdir, herşeyi bilendir. |
وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ ۚ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ Ve inne rabbeke hüve yahşüruhüm innehu hakımün alım |
26. Ant olsun insanı kuru bir çamurdan, şekil alabilen/değişken cıvık balçıktan yarattık. |
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ Ve le kad halaknel insane min salsalim min hameim mesnun |
وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ Vel canne halaknahü min kablü min naris semum |
|
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı haliküm beşeram min salsalim min hameim mesnun |
|
29. Onu düzenlediğim ve onun ruhunu ona üfle(yerek can ver)diğim zaman, hemen onu selamlayın!" |
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ Fe iza sevveytühu ve nefahtü fıhi mir ruhıy fekau lehu sacidın |
فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ Fe secedel melaiketü küllühüm ecmeun |
|
31. Iblis hariç; o, selamlayanlarla beraber olmaktan kaçındı. |
إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ أَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ İlla iblıs eba ey yekune meas sacidın |
32. "ey iblis!" dedi (Allah) "Neyin var? Neden selamlayanlarla beraber olmadın?" |
قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ Kale ya iblısü ma leke ella tekune meas sacidın |
قَالَ لَمْ أَكُنْ لِأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ Kale lem ekül li escüde li beşerin halaktehu min salsalim min hameim mesnun |
|
34. (Allah) "öyleyse, oradan çık" buyurdu; "Çünkü sen kovuldun! |
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ Kale fahruc minha fe inneke racım |
35. Şüphesiz, ta ceza gününe kadar lânet/huzursuzluk senin üzerinedir!" |
وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَىٰ يَوْمِ الدِّينِ Ve inne aleykel la’nete ila yevmid dın |
36. "beni ertele Rabbim" dedi. "Tekrar dirilecekleri güne kadar!" |
قَالَ رَبِّ فَأَنْظِرْنِي إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ Kale rabbi fe enzırnı ila yevmi yüb’asun |
قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَرِينَ Kale fe inneke minel münzarın |
|
إِلَىٰ يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ İla yevmil vaktil ma’lum |
|
قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ Kale rabbi bima ağveytenı le üzeyyinenne lehüm fil erdı ve le uğviyennehüm ecmeıyn |
|
40. Içlerinden samimi olarak sana ibadet eden kulların hariç!" |
إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ İlla ıbadeke minhümül muhlesıyn |
41. (Allah) buyurdu "İşte bu, Bana ait olan dosdoğru yoldur." |
قَالَ هَٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ Kale haza sıratun aleyye müstekıym |
إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ İnne ıbadı leyse leke aleyhim sültanün illa menittebeake minel ğavın |
|
وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ Ve inne cehenneme le mev’ıdühüm ecmeıyn |
|
44. Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir grup ayrı ayrı kapıya sevk edilirler." |
لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ Leha seb’atü ebvab likülli babim minhüm cüz’üm maksum |
45. Şüphesiz korunup sakınanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ İnnel müttekıyne fı cennativ ve uyun |
ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ آمِنِينَ Üdhuluha bi selamin aminın |
|
وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَىٰ سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ Ve neza’na ma fı sudurihim min ğıllin ıhvanen ala sürurim mütekabilın |
|
48. Orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılmayacaklardır. |
لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَجِينَ La yemessühüm fıha nesabüv ve ma hüm minha bi muhracın |
49. Kullarima haber ver, şüphesiz Ben çok bağışlayanım, çok esirgeyenim. |
نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ Nebbi’ ıbadı ennı enel ğafurur rahıym |
وَأَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الْأَلِيمُ Ve enne azabı hüvel azabül elım |
|
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ Ve nebbi’hüm an dayfi ibrahım |
|
52. Hani onun yanına girdiler de "Selâm!" dediler. Dedi ki "Biz sizden çekiniyoruz". |
إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ إِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ İz dehalu aleyhi fe kalu selama kale inna minküm vecilun |
53. "korkma!" dediler. "Biz sana bilgin bir oğul/çocuk müjdeliyoruz". |
قَالُوا لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ Kalu la tevcel inna nübeşşiruke bi ğulamin alım |
قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَىٰ أَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ Kale e beşşertümunı ala em messeniyel kiberu fe bime tübeşşirun |
|
55. "sana gerçeği müjdeledik" dediler. "Sakın umut kesenlerden olma!" |
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِطِينَ Kalu beşşernake bil hakkı fe la teküm minel kanitıyn |
56. Dedi ki "Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?" |
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّهِ إِلَّا الضَّالُّونَ Kale ve mey yaknetu mir rahmeti rabbihı illed dallun |
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ Kale fe ma hatbuküm eyyühel murselun |
|
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ Kalu inna ürsilna ila kavmim mücrimın |
|
إِلَّا آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ İlla ale lut inna le müneccuhüm ecmeıyn |
|
60. Onun hanımı ise geride kalan kimselerden olmayı hak etti." |
إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا ۙ إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ İllemraetehu kadderna inneha le minel ğabirın |
فَلَمَّا جَاءَ آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ Felemma cae ale lutnil murselun |
|
قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ Kale inneküm kavmümü münkerun |
|
63. Dediler ki "Biz sana onların şüphe ediyor oldukları şeyi getirdik. |
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا فِيهِ يَمْتَرُونَ Kalu bel ci’nake bima kanu fıhi yemterun |
وَأَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ Ve eteynake bil hakkı ve inna le sadikun |
|
فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ Fe esri bi ehlike bi kıt’ım minel leyli vettebı’ edbarahüm ve la yeltefit minküm ehadüv vemdu haysü tü’merun |
|
66. Ona şu emri bildirdik "Muhakkak, bunların arkası sabaha girerken kesilmiş olacaktır!" |
وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَٰلِكَ الْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰؤُلَاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِحِينَ Ve kadayna ileyhi zalikel emra enne dabira haülai maktuum musbihıyn |
وَجَاءَ أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ Ve cae ehlül medıneti yestebşirun |
|
قَالَ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ ضَيْفِي فَلَا تَفْضَحُونِ Kale inne haülai dayfı fe la tefdahun |
|
وَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ Vettekullahe ve la tuhzun |
|
70. Dediler ki "Elâlemin işine karışmaktan seni menetmemiş miydik?" |
قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ Kalu e ve lem nenheke anil alemın |
71. Dedi ki "İşte bunlar kızlarım! Eğer siz (evlilik) yapacaksanız, (evlenmeyi düşünüyorsanız)!" |
قَالَ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ Kale haülai benatı in küntüm faılın |
72. Ömrüne ant olsun ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı. |
لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ Le amruke innehüm le fı sekratihim ya’mehun |
73. Sonra korkunç ses onları yakaladı; güneşin doğuş zamanına/ışrak vaktine girerlerken! |
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ Fe ehazethümüs sayhatü müşrikıyn |
74. Onun üstünü altına getirdik, pişmiş çamurdan taşları da üzerlerine yağdırdık! |
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجِّيلٍ Fe cealna aliyeha safileha ve emtarna aleyhim hıcaratem min siccıl |
75. Şüphesiz bunda ibretler vardır; işâretten anlayan/derin kavrayışa sahip kimseler için. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّمِينَ İnne fı zalike le ayatil lil mütevessimın |
وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُقِيمٍ Ve inneha le bisebılim mükıyn |
|
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ İnne fı zalike le ayatel lil mü’minın |
|
وَإِنْ كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ Ve in kane ashabül eyketi le zalimın |
|
79. Derhal onlardan intikam aldık. Ve her ikisi de işlek/açık bir yol üzerinde durmaktadırlar. |
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُبِينٍ Fentekamna minhüm ve innehüma le bi imamim mübın |
80. Ve ant OLSUN, Hicr halkı da gönderilen elçileri yalanladı. |
وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ Ve le kad kezzebe ashabül hıcril murselın |
81. Onlara ayetlerimizi/mucizelerimizi verdik. Ancak onlardan yüz çevirdiler. |
وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ Ve ateynahüm ayatina fe kanu anha mu’ridıyn |
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ Ve kanu yenhıtune minel cibali büyuten aminın |
|
83. Sonra sabaha girerlerken korkunç bir ses onları yakalayıverdi. |
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ Fe ehazethümüs sayhatü musbihıyn |
84. Kazanmış oldukları şeyler, onlardan hiçbir şeyi savamadı. |
فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ Fe ma ağna anhüm ma kanu yeksibun |
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ ۖ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ Ve ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma illa bil hakk ve innes saate le atiyetün fasfehıs safhal cemıl |
|
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ İnne rabbeke hüvel hallakul alım |
|
وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ Ve le kad ateynake seb’am minel mesanı vel kur’anel azıym |
|
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ La temüddenne ayneyke ila ma metta’na bihı ezvacem minhüm ve la tahzen aleyhim vahfıd cenahake lil mü’minın |
|
وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ Ve kul innı enen nezırul mübın |
|
كَمَا أَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِمِينَ Kema enzelna alel muktesimın |
|
91. Işte yine onlardan bir topluluk; Kur’an’ın bir kısmını kabul edip bir kısmını reddediyorlar. |
الَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْآنَ عِضِينَ Ellezıne cealül kur’ane ıdıyn |
92. Rabbi’nin hakkı için, mutlaka onların hepsine soracağız. |
فَوَرَبِّكَ لَنَسْأَلَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ Fe ve rabbike le nes’elennehüm ecmeıyn |
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ Amma kanu ya’melun |
|
94. Emrolunduğun şeyi, onlar anlayıncaya kadar açık açık söyle ve müşriklere aldırış etme! |
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ Fasdoa’bima tü’meru ve a’rıd anil müşrikın |
إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ İnna kefeynakel müstehziın |
|
96. Allah ile beraber başka bir ilâh/tanrı edinen kimseler, yakında bilecekler! |
الَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ Ellezıne yec’alune meallahi ilahen ahar fe sevfe ya’lemun |
وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ Ve le kad na’lemü enneke yedıyku sadruke bima yekulun |
|
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِدِينَ Fe sebbıh bi hamdi rabbike ve küm mines sacidın |
|
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّىٰ يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ Ve’büd rabbeke hatta ye’tiyekel yekıyn |