Fizil-al il Kuran | |
---|---|
الر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُبِينٍ Elif lam ra tilke ayatül kitabi ve kur’anim mübın |
|
2. Gün gelecek, kâfirler «keşke vaktiyle müslüman olsaydık» diyeceklerdir. |
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ Rubema yeveddüllezıne keferu lev kanu müslimın |
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْأَمَلُ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ Zerhüm ye’külu ve yetemetteu ve yülhihimül emelü fe sevfe ya’lemun |
|
4. Yok ettiğimiz her beldenin mutlaka uğradığı akıbete ilişkin belirli bir yazısı vardır. |
وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ Ve ma ehlekna min karyetin illa veleha kitabüm ma’lum |
5. Hiçbir millet ne yokoluş gününü öne alabilir ve ne de yaşama süresini aşabilir. |
مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste’hırun |
6. Müşrikler dediler ki; «Ey kendisine Kur’an inen adam, sen kesinlikle delinin birisin.» |
وَقَالُوا يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ Ve kalu ya eyyühellezi nüzzile aleyhiz zikru inneke le mecnun |
7. Eğer söylediklerin doğru ise bize melekler ile birlikte gelseydin ya. |
لَوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلَائِكَةِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ Lev ma te’tına bilmelaiketi in künte mines sadikıyn |
8. Oysa biz melekleri ancak gerektiğinde indiririz, o zaman da onlara artık mühlet tanınmaz.» |
مَا نُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ إِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُوا إِذًا مُنْظَرِينَ Ma nünezzilül melaikete illa bil hakkı ve ma kanu izem münzarin |
9. Bu Kur’an’ı gerçekten biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz. |
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ İnna nahnü nezzelnez zikra ve inna lehu le hafizun |
10. Ey Muhammed, biz senden önce de eskiden yaşamış çeşitli milletlere peygamberler göndermiştik. |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الْأَوَّلِينَ Ve le kad erselna min kablike şiyeıl evvelin |
11. Bu milletler, kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya almışlardır. |
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ Ve ma ye’tıhim mir rasulin illa kanu bihı yestehziun |
12. Biz böylece peygamberleri alaya alma huyunu günahkârların kalplerine aşılarız. |
كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ Kezalike neslükühu fı kulubil mücrimin |
13. Onlar Kur’an’a inanmazlar. Oysa daha önceki yoldaşları hakkında ilahi kanun işlemişti. |
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ La yü’minune bihı ve kad halet sünnetül evvelin |
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا مِنَ السَّمَاءِ فَظَلُّوا فِيهِ يَعْرُجُونَ Ve lev fetahna aleyhim babem mines semai fe zallu fıhi ya’rucun |
|
15. «Gözlerimiz hayal görüyor, herhalde birileri bize büyü yaptı,» derler. |
لَقَالُوا إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ Le kalu innema sükkirat ebsaruna bel nahnü kavmün meshurun |
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ Ve le kad cealna fis semai bürucev ve zeyyennaha lin nazırın |
|
وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَجِيمٍ Ve hafıznaha min külli şeytanir racım |
|
18. Ancak kulak hırsızlığına yeltenen bir şeytan olursa onu parlak ışıklı bir kayan yıldız kovalar. |
إِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُبِينٌ İlla menisterekas sem’a fe etbeahu şihabüm mübın |
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ Vel erda medednaha ve elkayna fıha ravasiye ve embetna fıha min külli şey’im mevzun |
|
وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِقِينَ Ve cealna leküm fıha meayişe ve mel lestüm lehu bi razikıyn |
|
وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا عِنْدَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ Ve im min şey’in illa ındena hazinühu ve ma nünezzilühu illa bi kaderim ma’lum |
|
وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنْتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ Ve erselner riyaha levakıha fe enzelna mines semai maen fe eskaynakümuh ve ma entüm lehu bi hazinın |
|
23. Dirilten de öldüren de yalnız biziz ve her şey sonunda bize kalır. |
وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ Ve inna le nahnü nuhyı ve nümıtü ve nahnül varisun |
24. Biz sizin eskiden gelip geçenlerini de geride kalanlarını da biliriz. |
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ Ve le kad alimnel müstakdimıne minküm ve le kad alimnel müste’hırın |
وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ ۚ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ Ve inne rabbeke hüve yahşüruhüm innehu hakımün alım |
|
26. Gerçekten biz insanı kara çamurdan oluşmuş kuru balçıktan yarattık. |
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ Ve le kad halaknel insane min salsalim min hameim mesnun |
وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ Vel canne halaknahü min kablü min naris semum |
|
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı haliküm beşeram min salsalim min hameim mesnun |
|
29. Ona biçim verip içine kendi ruhumdan bir soluk üflediğimde önünde secdeye kapanınız!» |
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ Fe iza sevveytühu ve nefahtü fıhi mir ruhıy fekau lehu sacidın |
30. Bunun üzerine bütün melekler hep birlikte secdeye kapandılar. |
فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ Fe secedel melaiketü küllühüm ecmeun |
31. Yalnız İblis, secdeye kapananlar arasında olmayı reddetti. |
إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ أَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ İlla iblıs eba ey yekune meas sacidın |
32. Allah «Ey İblis, seni secde edenler ile birlikte olmaktan alıkoyan nedir?» dedi. |
قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ Kale ya iblısü ma leke ella tekune meas sacidın |
33. İblis «Kara çamurdan oluşmuş kuru balçıktan yarattığın insana secde etmek bana yakışmaz» dedi. |
قَالَ لَمْ أَكُنْ لِأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ Kale lem ekül li escüde li beşerin halaktehu min salsalim min hameim mesnun |
34. Allah «Öyleyse defol oradan, artık sen rahmetimden kovulmuşsun» dedi. |
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ Kale fahruc minha fe inneke racım |
35. Hesaplaşma gününe kadar sürekli olarak lânetim üzerinedir. |
وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَىٰ يَوْمِ الدِّينِ Ve inne aleykel la’nete ila yevmid dın |
قَالَ رَبِّ فَأَنْظِرْنِي إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ Kale rabbi fe enzırnı ila yevmi yüb’asun |
|
37. Allah, «Sen kendilerine yaşama süresi tanınanlardansın» dedi. |
قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَرِينَ Kale fe inneke minel münzarın |
إِلَىٰ يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ İla yevmil vaktil ma’lum |
|
قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ Kale rabbi bima ağveytenı le üzeyyinenne lehüm fil erdı ve le uğviyennehüm ecmeıyn |
|
إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ İlla ıbadeke minhümül muhlesıyn |
|
قَالَ هَٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ Kale haza sıratun aleyye müstekıym |
|
إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ İnne ıbadı leyse leke aleyhim sültanün illa menittebeake minel ğavın |
|
وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ Ve inne cehenneme le mev’ıdühüm ecmeıyn |
|
لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ Leha seb’atü ebvab likülli babim minhüm cüz’üm maksum |
|
45. Kötülükten sakınanlar ise, cennetteler ve pınar başlarındadırlar. |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ İnnel müttekıyne fı cennativ ve uyun |
ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ آمِنِينَ Üdhuluha bi selamin aminın |
|
وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَىٰ سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ Ve neza’na ma fı sudurihim min ğıllin ıhvanen ala sürurim mütekabilın |
|
48. Onlar orada bıkkınlık hissetmezler, oradan çıkarılmaları da sözkonusu değildir. |
لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَجِينَ La yemessühüm fıha nesabüv ve ma hüm minha bi muhracın |
49. Ey Muhammed, kullarıma haber ver ki, ben gerçekten affediciyim, merhametliyim. |
نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ Nebbi’ ıbadı ennı enel ğafurur rahıym |
وَأَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الْأَلِيمُ Ve enne azabı hüvel azabül elım |
|
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ Ve nebbi’hüm an dayfi ibrahım |
|
52. Hani İbrahim’in yanına girip selâm verdiklerinde O «Biz sizden korkuyoruz» dedi. |
إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ إِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ İz dehalu aleyhi fe kalu selama kale inna minküm vecilun |
53. Onlar «Korkma, biz sana bilgin bir oğlun olacağını müjdeliyoruz.» |
قَالُوا لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ Kalu la tevcel inna nübeşşiruke bi ğulamin alım |
قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَىٰ أَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ Kale e beşşertümunı ala em messeniyel kiberu fe bime tübeşşirun |
|
55. Onlar dediler ki «Sana bu müjdeyi gerçeğe dayanarak veriyoruz, sakın umutsuzlardan olma.» |
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِطِينَ Kalu beşşernake bil hakkı fe la teküm minel kanitıyn |
56. İbrahim, «sapıklardan başka kim Allah’ın rahmetinden ümit keser» dedi. |
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّهِ إِلَّا الضَّالُّونَ Kale ve mey yaknetu mir rahmeti rabbihı illed dallun |
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ Kale fe ma hatbuküm eyyühel murselun |
|
58. Onlar dediler ki, «Biz günahkâr bir topluma gönderildik. |
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ Kalu inna ürsilna ila kavmim mücrimın |
59. Yalnız Lût’un bağlıları ile ailesi hariç; onların tümünü kurtaracağız. |
إِلَّا آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ İlla ale lut inna le müneccuhüm ecmeıyn |
60. Yalnız Lût’un eşi hariç, onun geride kalanlar arasında olmasını uygun gördük. |
إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا ۙ إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ İllemraetehu kadderna inneha le minel ğabirın |
فَلَمَّا جَاءَ آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ Felemma cae ale lutnil murselun |
|
قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ Kale inneküm kavmümü münkerun |
|
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا فِيهِ يَمْتَرُونَ Kalu bel ci’nake bima kanu fıhi yemterun |
|
وَأَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ Ve eteynake bil hakkı ve inna le sadikun |
|
فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ Fe esri bi ehlike bi kıt’ım minel leyli vettebı’ edbarahüm ve la yeltefit minküm ehadüv vemdu haysü tü’merun |
|
وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَٰلِكَ الْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰؤُلَاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِحِينَ Ve kadayna ileyhi zalikel emra enne dabira haülai maktuum musbihıyn |
|
وَجَاءَ أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ Ve cae ehlül medıneti yestebşirun |
|
68. Lût onlara dedi ki; «Bunlar benim konuklarımdır, sakın beni onlar karşısında rezil etmeyiniz.» |
قَالَ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ ضَيْفِي فَلَا تَفْضَحُونِ Kale inne haülai dayfı fe la tefdahun |
وَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ Vettekullahe ve la tuhzun |
|
70. Hemşehrileri ona; «İnsanlar ile ilişki kurmayı biz sana yasaklamamış mıydık?» dediler. |
قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ Kalu e ve lem nenheke anil alemın |
71. Lût; «Eğer bir şey yapacaksanız, işte size kızlarım» dedi. |
قَالَ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ Kale haülai benatı in küntüm faılın |
72. Ey Muhammed, hayatın hakkı için onlar sarhoşlukları içinde debeleniyorlardı. |
لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ Le amruke innehüm le fı sekratihim ya’mehun |
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ Fe ehazethümüs sayhatü müşrikıyn |
|
74. Beldelerinin altını üstüne getirdik ve üzerlerine taşlaşmış balçık kütleleri yağdırdık. |
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجِّيلٍ Fe cealna aliyeha safileha ve emtarna aleyhim hıcaratem min siccıl |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّمِينَ İnne fı zalike le ayatil lil mütevessimın |
|
76. Bu beldenin yıkıntıları halâ işlek olan bir yol üzerindedir. |
وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُقِيمٍ Ve inneha le bisebılim mükıyn |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ İnne fı zalike le ayatel lil mü’minın |
|
وَإِنْ كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ Ve in kane ashabül eyketi le zalimın |
|
79. Bu yüzden onlardan da öç aldık; bu beldelerin her ikisi de işlek bir yol üzerindedirler. |
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُبِينٍ Fentekamna minhüm ve innehüma le bi imamim mübın |
80. Hicr vadisinin halkı da gerçekten peygamberleri yalanlamışlardı. |
وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ Ve le kad kezzebe ashabül hıcril murselın |
81. Onlara mucizelerimizi gösterdik, fakat onlar yüz çevirdiler. |
وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ Ve ateynahüm ayatina fe kanu anha mu’ridıyn |
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ Ve kanu yenhıtune minel cibali büyuten aminın |
|
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ Fe ehazethümüs sayhatü musbihıyn |
|
فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ Fe ma ağna anhüm ma kanu yeksibun |
|
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ ۖ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ Ve ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma illa bil hakk ve innes saate le atiyetün fasfehıs safhal cemıl |
|
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ İnne rabbeke hüvel hallakul alım |
|
87. Gerçekten sana sürekli tekrarlanan yedi ayetli Fatiha suresini ve yüce Kur’an’ı verdik. |
وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ Ve le kad ateynake seb’am minel mesanı vel kur’anel azıym |
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ La temüddenne ayneyke ila ma metta’na bihı ezvacem minhüm ve la tahzen aleyhim vahfıd cenahake lil mü’minın |
|
وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ Ve kul innı enen nezırul mübın |
|
90. Kutsal kitaplarının ayetleri arasında ayırım gözeten bölücülere de mesaj indirdik. |
كَمَا أَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِمِينَ Kema enzelna alel muktesimın |
91. Onlar ki, Kur’an’ın ayetleri arasında da ayırım gözettiler. |
الَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْآنَ عِضِينَ Ellezıne cealül kur’ane ıdıyn |
92. Rabbin hakkı için, onların tümünü kesinlikle sorguya çekeceğiz. |
فَوَرَبِّكَ لَنَسْأَلَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ Fe ve rabbike le nes’elennehüm ecmeıyn |
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ Amma kanu ya’melun |
|
94. Sana buyurulanı açıktan açığa bildir. Ve müşriklere aldırış etme. |
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ Fasdoa’bima tü’meru ve a’rıd anil müşrikın |
إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ İnna kefeynakel müstehziın |
|
96. Onlar ki Allah’la beraber başka bir tanrı tanırlar. Onlar yakında bileceklerdir. |
الَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ Ellezıne yec’alune meallahi ilahen ahar fe sevfe ya’lemun |
97. Andolsun ki onların dediklerinden göğsünün daraldığını biliyoruz. |
وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ Ve le kad na’lemü enneke yedıyku sadruke bima yekulun |
98. Sen hemen Rabbini hamd ile tesbih et. Ve secde edenlerden ol. |
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِدِينَ Fe sebbıh bi hamdi rabbike ve küm mines sacidın |
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّىٰ يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ Ve’büd rabbeke hatta ye’tiyekel yekıyn |