Ahmet Varol 

1. Elif. Lam. Mim. Sad.

2. Bu sana indirilen bir Kitap’tır. Onunla uyarman ve mü’minlere öğüt vermen hususunda gönlünde bir sıkıntı olmasın.

3. "Uyun Rabbinizin katından size indirilene! O’nun dışında birtakım otoritelere de asla uymayın!" Ne kadar da kıt hafızalısınız!

4. Biz nice kasabaları helak ettik. Onlara azabımız ya gece vakti veya gündüz uykusuna yattıkları sırada ulaştı.

5. ’Şüphesiz biz zalim kimselerdik’ demekten başka savunmaları olmadı.

6. Kendilerine peygamber gönderilmiş olanlara da, peygamber olarak gönderilenlere de soracağız.

7. (Yapıp ettiklerini) onlara bilgi ile anlatacağız; çünkü biz onlardan habersiz değildik.

8. Gerçek tartı o gündedir. Kimin tartıları ağır gelirse işte kurtuluşa erecekler onlardır.

9. Kimin tartıları hafif gelirse onlar da ayetlerimize karşı haksızlık etmelerinden dolayı kendilerini zarara sokanlardır.

10. Doğrusu sizi yeryüzüne yerleştirdik ve size orada çeşitli geçim imkanları verdik. Çok az şükrediyorsunuz!

11. ’Adem’e secde edin’ dedik. İblis dışında hepsi secde etti. O ise secde edenlerden olmadı.

12. ’Ben ondan üstünüm. Beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın’ dedi.

13. ’Öyleyse oradan in. Orada büyüklenmeye hakkın olamaz. Çık. Sen küçük düşürülenlerdensin’ dedi.

14. ’Onların yeniden diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver’ dedi.

15. ’Haydi, sen kendilerine mühlet verilenlerdensin’ dedi.

16. ’Beni azgınlığa düşürmene karşılık onlara karşı senin doğru yolunun üstünde oturacağım.

17. Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Böylece sen onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.’

18. ’Oradan kınanmış ve kovulup aşağılanmış olarak çık. Onlardan kim sana uyarsa (bilin ki) cehennemi hep sizinle dolduracağım.’

19. ’Ey Adem! Sen de eşinle birlikte cennete yerleş ve orada istediğiniz her yerden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.’

20. Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi sırf melek yahut sonsuz hayat süreceklerden olmamanız içindir dedi.

21. ’Şüphesiz ki ben size öğüt verenlerdenim’ diye onlara karşı yemin etti.

22. ’Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim ve size ’şüphesiz ki şeytan size açık bir düşmandır’ dememiş miydim?’ diye seslendi.

23. ’Ey Rabbimiz! Biz kendimize haksızlık ettik. Sen bizi bağışlamaz ve bize rahmet etmezsen muhakkak ki zarar edenlerden oluruz’ dediler.

24. ’Birbirinize düşman olarak inin. Siz yeryüzünde belli bir süreye kadar kalacak ve orada geçim süreceksiniz’ dedi.

25. (Yine) ’Orada yaşar, orada ölür ve oradan çıkarılırsınız’ dedi.

26. Ey Adem oğulları! Size avret yerlerinizi örten giysi ve giyinip süsleneceğiniz elbise indirdik. Takva elbisesi ise en hayırlı olandır. İşte bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Umulur ki öğüt alırlar.

27. Ey Adem oğulları! Şeytan, anne babanızın avret yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak onları cennetten çıkardığı gibi sizi de yanılgıya düşürmesin. O ve taraftarları, sizin kendilerini göremediğiniz yerden sizi görmektedirler. Biz şeytanları iman etmeyenlerin dostları kıldık.

28. ’Allah kesinlikle hayasızlığı emretmez. Siz Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?’

29. ’Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O’na dua edin. Sizi ilk kez yarattığı gibi (O’na) dönersiniz.

30. (Allah) bir grubu doğru yola yöneltti, bir grup için de sapıklık hak oldu. Onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dost edinmekte ve kendilerinin doğru yol üzere olduklarını sanmaktadırlar.

31. Ey Adem oğulları! Her mescide gidişinizde süslerinizi alın , yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.

32. ’Onlar dünya hayatında iman edenler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özeldir.’ Bilen bir topluluk için ayetlerimizi işte böyle etraflıca açıklıyoruz.

33. ’Rabbim ancak, gizli olsun açık olsun bütün hayasızlıkları, günah işlemeyi, haksız yere taşkınlık etmeyi, hakkında bir delil indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.’

34. Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde ne bir saat geriye bırakabilirler ve ne de öne alabilirler.

35. Ey Adem oğulları! İçinizden, ayetlerimizi size okuyan peygamberler geldiğinde, kim sakınır ve durumunu düzeltirse onlar için korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de.

36. Ayetlerimizi yalanlayıp onlara karşı büyüklük taslayanlar ise, onlar da cehennemliklerdir. Onlar orada sürekli kalacaklardır.

37. ’Bizim yanımızdan kayboldular’ derler ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.

38. ’Herkes için kat kattır ama siz bilmiyorsunuz’ der.

39. ’Sizin bize bir üstünlüğünüz yoktu. Kazandıklarınıza karşılık azabı tadın’ derler.

40. Ayetlerimizi yalanlayan ve onlara karşı büyüklük taslayanlara göğün kapıları açılmaz ve deve iğne deliğinden geçmedikçe onlar cennete giremezler. Suçluları işte böyle cezalandırırız.

41. Onlar için cehennemden yataklar ve üstlerini kaplayan (ateşten) örtüler vardır. Zalimleri işte böyle cezalandırırız.

42. İman edip iyi işler işleyenler ise -ki biz hiçbir canı yapabileceğinden fazlasıyla yükümlü tutmayız- işte onlar cennete girecek olanlardır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.

43. ’İşte bu cennete yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındınız’ diye seslenilir.

44. ’Biz Rabbimizin bize vaad ettiğinin gerçek olduğunu gördük siz de Rabbinizin size vaad ettiğinin gerçek olduğunu gördünüz mü?’ diye seslenirler. Onlar ’Evet’ derler. O sırada bir seslenici ’Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir’ diye seslenir.

45. Onlar Allah’ın yolundan alıkoyar ve onu çarpık bir hale sokmak isterler. Onlar aynı zamanda ahireti inkar ederler.

46. ’Size selam olsun’ diye seslenirler. Bunlar henüz oraya girmemiş olan ama girmeyi arzulayan kimselerdir.

47. ’Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile birlikte bulundurma’ derler.

48. ’Çokluğunuz (veya biriktirdikleriniz) ve büyüklenmeleriniz size bir yarar sağlamadı.

49. Allah’ın kendilerine rahmet ulaştırmayacağına yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı? Girin cennete! Size bir korku yoktur ve üzülmeyeceksiniz de!’

50. ’Allah onları kâfirlere haram etmiştir’ derler.

51. Onlar dinlerini oyun ve eğlence edinmişlerdir ve dünya hayatı kendilerini aldatmıştır. Onlar bu günle karşılaşacaklarını unuttukları ve bizim ayetlerimizi bile bile inkar ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz.

52. Biz onlara bilgi ile açıkladığımız, iman edenler topluluğu için yol gösterici ve rahmet olan bir kitap getirdik.

53. ’Rabbimizin peygamberleri hakkı bildirmişlerdi. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler? Yahut geriye döndürülsek de daha önce yaptıklarımızdan farklı işler yapsak’ derler. Onlar kendilerini zarara sokmuşlardır ve uydurdukları şeyler de yanlarından kaybolmuştur.

54. Şüphesiz sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra Arş’ı kuşatan Allah’tır. O, geceyi kendisini durmadan kovalayan gündüze örter. Güneş, ay ve yıldızları kendi buyruğuna baş eğmiş olarak var eden O’dur. Dikkat edin, yaratma ve emir O’na aittir. Alemlerin Rabbi olan Allah pek uludur.

55. Rabbinize gönülden yalvararak ve gizlice dua edin. Şüphesiz ki O aşırıya gidenleri sevmez.

56. Düzene sokulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O’na korku ve ümit ile dua edin. Muhakkak ki Allah’ın rahmeti iyilik edenlere yakındır.

57. Rüzgarları rahmeti öncesinde müjdeci olarak gönderen O’dur. Nitekim bunlar ağır bulutları taşıdıklarında, onları ölü bir beldeye iletiriz. Onlardan su indirir ve onunla her tür ürün çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkarırız. Umulur ki öğüt alırsınız.

58. Güzel bir beldenin bitkisi Rabbinin izniyle çıkar. Çoraklaşmış olan beldeden ise ancak çok zorlukla (veya yararsız) bitki çıkar. Şükreden bir topluluk için ayetleri işte böyle genişçe açıklarız.

59. ’Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum’ dedi.

60. ’Biz seni açık bir sapıklık içinde görüyoruz’ dediler.

61. ’Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok. Ancak ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim.

62. Size, Rabbimin vahiyle bildirdiklerini ulaştırıyorum, size öğüt veriyorum ve ben Allah katından sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum.

63. Olur ki merhamet olunursunuz diye sakınmanız için sizi uyarması için aranızdan bir adam vasıtasıyla size bir uyarı (zikir) gelmesine hayret mi ettiniz?’

64. Onlar onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları da (suda) boğduk. Şüphesiz onlar görmeyen bir topluluk idiler.

65. ’Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka ilahınız yoktur. Sakınmaz mısınız?’ dedi.

66. ’Biz seni akli yetersizlik içinde görüyor ve senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz’ dediler.

67. ’Ey kavmim! Bende herhangi bir akli yetersizlik yoktur. Ancak ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim.

68. Size Rabbimin vahiyle bildirdiklerini ulaştırıyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.

69. Sizi uyarması için içinizden bir adam vasıtasıyla Rabbinizden size bir uyarı gelmesine hayret mi ettiniz? Düşünün ki Nuh kavminden sonra sizi halifeler kıldı ve sizin yaratılıştaki gücünüzü daha da artırdı. Allah’ın nimetlerini anın; olur ki kurtuluşa erersiniz.’

70. ’Sen bize, babalarımızın taptığı şeyleri bırakmamız ve yalnız Allah’a kulluk etmemiz için mi geldin? Eğer doğru sözlülerden isen bize, tehdit ettiğin şeyi getir’ dediler.

71. ’Size Rabbinizden azap ve gazap kesinleşti. Sizin ve babalarınızın taktığı ve Allah’ın haklarında herhangi bir delil indirmediği birtakım isimler üzerinde benimle tartışmaya mı giriyorsunuz? Bekleyin, ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim’ dedi.

72. Nitekim biz onu ve beraberindekileri tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayarak iman etmeyenlerin de sonlarını getirdik.

73. ’Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir belge geldi. Şu Allah’ın devesi sizin için bir mucizedir. Onu kendi haline bırakın Allah’ın toprağında otlasın ve ona bir kötülükte bulunmayın. Yoksa sizi acıklı bir azap yakalar.

74. Düşünün ki, sizi Ad kavminden sonra halifeler kıldı ve sizi yeryüzüne yerleştirdi. Düzlüklerinde köşkler yapıyor, dağlarında kayaları yontarak evler inşa ediyorsunuz. Allah’ın nimetlerini hatırlayın ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.’

75. ’Biz onunla gönderilene iman edenleriz’ dediler.

76. ’Biz de sizin iman ettiğinizi inkar edenleriz’ dediler.

77. ’Ey Salih! Eğer gerçekten peygamber olarak gönderilenlerden isen bizi tehdit ettiğin azabı getir bakalım’ dediler.

78. Bunun üzerine onları kuvvetli bir sarsıntı aldı ve yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar.

79. ’Ey kavmim! Ben size Rabbimin bildirdiğini ulaştırdım ve size öğüt verdim; ama siz öğüt verenlerden hoşlanmıyorsunuz.’

80. ’Sizden önce alemlerden kimsenin işlemediği bir kötülüğü siz mi işliyorsunuz?

81. Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz çok ileri giden bir topluluksunuz.’

82. ’Onları kasabanızdan çıkarın. Onlar pek fazla temiz olmaya çalışan insanlarmış!’ demek oldu.

83. Biz de onu ve karısı dışında bütün ailesini kurtardık. O (karısı) ise azapta kalanlardandı.

84. Onların üzerine şiddetli bir (azap) yağmuru yağdırdık. Suçluların sonlarının nasıl olduğuna bak!

85. ’Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir belge geldi. Ölçüyü tartıyı tam yapın ve insanların eşyasını eksik vermeyin. Düzene sokulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer mü’minler iseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

86. Tehditlerde bulunmak, insanları Allah’ın yolundan alıkoymak ve onda çarpıklık aramak üzere bütün yollara oturmayın. Düşünün ki az sayıdaydınız Allah sizi çoğalttı. Bozguncuların sonlarının nasıl olduğuna bakın.

87. Eğer içinizden bir topluluk benimle gönderilmiş olana iman etmiş bir topluluk da iman etmemişse Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.’

88. ’İstemesek de mi?

89. Allah bizi ondan kurtardıktan sonra sizin dininize dönersek Allah’a iftirada bulunmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemedikçe de zaten sizin dininize dönmemiz söz konusu olamaz. Rabbimiz ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Biz Allah’a güvendik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimizin arasını hak üzere aç (aramızda hak üzere hükmet). Sen açanların (hükmedenlerin) en hayırlısısın.’

90. ’Eğer Şu’ayb’a uyarsanız o zaman zarara uğrayanlardan olursunuz.’

91. Bunun üzerine onları kuvvetli bir sarsıntı aldı ve yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar.

92. Şu’ayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yaşamamış gibi oldular. Asıl zarara uğrayanlar Şu’ayb’ı yalanlayanlar oldu.

93. ’Ey kavmim! Ben size Rabbimin bildirdiklerini ulaştırdım ve size öğüt verdim. Artık inkarcılar topluluğuna nasıl üzülürüm?’

94. Hangi kasabaya peygamber gönderdiysek mutlaka oranın halkını, belki gönülden yalvarıp yakarırlar diye sıkıntı ve darlıkla karşı karşıya getirdik.

95. ’Babalarımıza da darlık ve rahatlık dokunmuştu’ dediler. Bunun üzerine onları farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakaladık.

96. Eğer, kasabaların halkı iman etmiş ve sakınmış olsalardı onlara göklerin ve yerin bereketlerini açardık. Ancak onlar yalanladılar biz de onları kazandıklarına karşılık yakalayıverdik.

97. Kasabaların halkı, uyumakta oldukları bir gece vaktinde kendilerine şiddetli azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?

98. Yahut kasabaların halkı, eğlenmekte oldukları bir kuşluk vaktinde kendilerine şiddetli azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?

99. Onlar Allah’ın tuzağından güvende miydiler? Zarara uğrayan bir topluluktan başka kimse Allah’ın tuzağından güvende olamaz.

100. Eski halkından sonra yeryüzüne varis olanlarca şu husus anlaşılmadı mı ki, biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibete uğratırdık ve kalplerine mühür vururduk da, artık bir şey duymazlardı.

101. İşte o kasabaların haberlerinden bazılarını sana anlatıyoruz. Şüphesiz onlara peygamberleri açık belgeler getirmişlerdi. Ancak daha önce yalanladıklarına iman etmeye yanaşmadılar. İşte Allah, kâfirlerin kalplerini böyle mühürler.

102. Onların çoğunda bir ahde bağlılık görmedik. Çoğunu ancak fasık kimseler olarak bulduk.

103. Sonra onların ardından Musa’yı ayetlerimizle, Firavun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik; ancak onlar ayetlerimize haksızlık ettiler. Bozguncuların sonlarının nasıl olduğuna bir bak!

104. ’Ey Firavun! Ben alemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.

105. Bana yaraşan, Allah hakkında gerçek olandan başkasını söylememektir. Size Rabbinizden açık bir belge getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle birlikte gönder.’

106. ’Eğer bir mucize getirdiysen; doğru sözlülerden isen, onu ortaya koy’ dedi.

107. Bunun üzerine (Musa) asasını attı ve bir anda apaçık bir yılan oluverdi.

108. Ardından elini çıkardı. O da bakanlara bembeyaz görünüverdi.

109. ’Bu bilgin bir büyücüdür.

110. Sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Buna göre ne buyurursunuz?’

111. ’Onu ve kardeşini şimdilik beklet. Sonra şehirlere toplayıcılar gönder.

112. Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler’ dediler.

113. ’Eğer üstün çıkan biz olursak bize elbette bir mükafat olacak değil mi?’ dediler.

114. ’Evet. Hem o zaman siz, bana yakın kimselerden olacaksınız’ dedi.

115. ’Ey Musa! Sen mi atacaksın yoksa önce atan biz mi olalım?’ dediler.

116. ’Atın’ dedi. Attıklarında insanların gözlerini büyülediler, onları dehşete düşürdüler ve büyük bir büyü ortaya koydular.

117. ’Asanı at’ diye vahyettik. Bir de baktılar ki o, onların uyduruverdikleri şeyleri yutuyor.

118. Böylece hak ortaya çıktı ve onların yaptıkları ortadan silindi.

119. Onlar burada yenildiler ve zelil oldular.

120. Büyücüler hemen secdeye kapandılar.

121. ’Alemlerin Rabbine iman ettik.

122. Musa ve Harun’un Rabbine’ dediler.

123. ’Ben size izin vermeden önce ona iman mı ettiniz? Bu, halkını içinden çıkarmak amacıyla şehirde kurmuş olduğunuz bir tuzaktır. Yakında bileceksiniz.

124. Sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kesecek sonra hepinizi asacağım.’

125. ’Muhakkak ki biz Rabbimize döneceğiz.

126. Sen bizden sırf, Rabbimizin ayetleri bize geldiğinde onlara iman ettik diye öç alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize bolca sabır ver ve canlarımızı Müslümanlar olarak al.’

127. ’Onların oğullarını öldürecek ve kadınlarını sağ bırakacağız. Biz onların üstünde ezici bir güce sahibiz’ dedi.

128. ’Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Yeryüzü Allah’ındır, ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç ise takva sahiplerinindir’ dedi.

129. ’Olur ki Rabbiniz, düşmanınızı helak edip, sizi onların yerlerine yerleştirir ve sizin nasıl davranacağınıza bakar’ dedi.

130. Şüphesiz biz Firavun’un ailesini belki öğüt alırlar diye kıtlık ve meyvelerden eksiltme yoluyla sıktık.

131. ’Bu bizim hakkımızdır’ derlerdi. Başlarına bir kötülük geldiğinde de Musa ve beraberindekilerin uğursuzluğuna yorarlardı. İyi bilin ki, onların uğursuzluğu Allah katındandır , ancak çoğu bunu bilmez.

132. ’Sen bizi büyülemek için ne kadar mucize getirirsen getir biz yine de sana iman edecek değiliz.’

133. Biz ayrı ayrı alametler olarak üzerlerine tufan, çekirge, haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik. Ama onlar yine büyüklük tasladılar ve suçlular toplumu oldular.

134. ’Ey Musa! Sana olan ahdine dayanarak bizim için Rabbine dua et. Eğer üzerimizden bu felaketi kaldırırsan sana iman edecek ve İsrailoğullarını seninle birlikte göndereceğiz’ diyorlardı.

135. Üzerlerinden, erişecekleri belli bir zamana kadar o felaketi kaldırdığımızda onlar derhal sözlerinden dönüyorlardı.

136. Biz de ayetlerimizi yalanladıklarından ve onları umursamadıklarından dolayı kendilerinden öç aldık ve tümünü denizde boğduk.

137. Sonra da zayıf düşürülen topluluğu (mustaz’afları) bereketlendirdiğimiz yerin doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Böylece Rabbinin İsrailoğullarına olan güzel sözü sabretmelerine karşılık tam yerine geldi. Firavun ile toplumunun yapmakta olduklarını ve yükselttiklerini de yıktık.

138. ’Siz gerçekten cahillik eden bir topluluksunuz.

139. Şunların içinde bulundukları şey mahvolup gitmeye mahkumdur; yapmakta oldukları da hep boşunadır.’

140. ’O sizi bütün alemlere üstün kılmışken ben sizin için Allah’tan başka ilah mı arayacağım!’

141. Düşünün ki, size en kötü işkenceleri yapan, oğullarınızı öldürüp kadınlarınızı sağ bırakan Firavun hanedanından sizi kurtardık. Bunda sizin için Rabbinizin katından büyük bir imtihan vardı.

142. ’Kavmimim içinde benim yerime geç, düzelt ve bozguncuların yoluna uyma’ dedi.

143. ’Sen pek yücesin. Sana tevbe ettim ve ben mü’minlerin ilkiyim’ dedi.

144. ’Ey Musa! Ben ilahi tebliğlerimle ve seninle konuşmamla, seni insanlara karşı seçkin kıldım. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol!’ dedi.

145. Onun için levhalarda her şeyle ilgili bir öğüt ve her şey hakkında bir açıklama yazdık. ’Bunlara sıkıca sarıl ve kavmine de bunlara en güzel şekilde uymalarını emret. Size fasıkların yurdunu göstereceğim.’

146. Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar bütün ayetleri (mucizeleri) görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler de onu yol olarak benimsemezler. Azgınlık yolunu görürlerse onu yol olarak benimserler. Bu, ayetlerimizi yalanlamaları ve onlara karşı umursuz davranmaları yüzündendir.

147. Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların ise yaptıkları boşa gitmiştir. İşlediklerinden başka bir şeyle mi cezalandırılıyorlar?

148. Musa’nın kavmi, onun ardından süs eşyalarından yapılmış, buzağı görünümde ve böğürmesi olan bir heykeli (ilah olarak) benimsediler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve kendilerini bir yola iletmediğini görmediler mi? Onu benimsediler ve zalim kimseler oldular.

149. ’Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa zarar edenlerden oluruz’ dediler.

150. ’Ey annemin oğlu! Bu topluluk beni iyice zayıf görüp hırpaladı ve neredeyse beni öldüreceklerdi. Üzerime düşmanları güldürme ve beni zalimler topluluğu ile beraber tutma’ dedi.

151. ’Ey Rabbim! Beni de kardeşimi de bağışla ve bizi rahmetine kavuştur. Sen merhametlilerin en merhametlisisin’ dedi.

152. Buzağıyı (ilah olarak) benimseyenler Rabblerinin gazabına ve dünya hayatında bir zillete uğrayacaklardır. İşte iftiracıları böyle cezalandırırız.

153. Kötülükler yapıp da sonra hemen ardından tevbe ve iman edenlere gelince; muhakkak ki Allah bundan sonra çok bağışlayıcı çok rahmet edicidir.

154. Musa’nın öfkesi geçince levhaları aldı. Onların içinde yazılanlarda Rabblerinden korkanlar için hidayet ve rahmet vardı.

155. ’Ey Rabbim! İsteseydin onları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizdeki düşüncesizler yüzünden bizleri helak eder misin? O ancak senin bir imtihanındır. Onunla dilediğini sapıklığa düşürür dilediğini de doğru yola eriştirirsin. Sen bizim dostumuzsun. Şu halde bizi bağışla ve bize merhamet eyle. Sen bağışlayanların en hayırlısısın.

156. ’Azabıma dilediğimi uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu sakınan, zekatı veren ve ayetlerimize iman edenlere yazacağım.

157. Onlar, kendi yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları okuma yazma bilmeyen, kendilerine iyiliği emredip kötülükten sakındıran, temiz şeyleri onlara helal kılıp pis şeyleri haram eden, ağır yüklerini ve daha önce üzerlerinde bulunan bağları indiren o nebi peygambere iman ederler. Ona iman eden, saygı gösteren, yardımda bulunan ve onunla indirilmiş olan nura uyan kimseler işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

158. ’Ey insanlar! Ben, göklerin ve yerin mülkiyeti kendisine ait olan, kendisinden başka ilah olmayan, öldüren ve dirilten Allah tarafından sizin tümünüze gönderilmiş bir peygamberim. Allah’a ve O’nun, Allah’a ve sözlerine iman eden, okuma yazma bilmeyen nebi peygamberine iman edin ve ona uyun; olur ki doğru yola erersiniz.

159. Musa’nın kavminden hakka yönelten ve onunla adaleti uygulayan bir grup vardı.

160. ’Asanla taşa vur’ diye vahyettik. Ondan on iki göze fışkırdı. Her topluluk su içeceği yeri (gözeyi) öğrendi. Onların üzerlerine bulutları gölge ettik ve kendilerine kudret helvası ile bıldırcın eti indirdik. ’Size rızk olarak verdiklerimizin temizlerinden yiyin.’ Onlar bize haksızlık etmediler, ancak kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.

161. ’Şu şehirde oturun, orada istediğiniz yerden yiyin, ’bağışlanma diliyoruz (hitta)’ deyin ve secde ederek kapıdan girin ki biz de hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ise daha fazlasını vereceğiz’ denilmişti.

162. İçlerinden zulmedenler sözü kendilerine söylenmiş olandan başkasıyla değiştirdiler . Biz de zulmetmelerinden dolayı onların üzerine gökten şiddetli bir azap indirdik.

163. Onlara deniz kıyısındaki şehir hakkında soru sor. Hani onlar cumartesi gününde sınırı aşıyorlardı. Cumartesi (tatili) yaptıkları gün balıklar akın akın yanlarına geliyor ancak cumartesi (tatili) yapmadıkları günlerde hiç gelmiyorlardı. Yoldan çıkmaları sebebiyle biz onları böyle imtihan ediyorduk.

164. ’Rabbinize karşı bir mazeretimizin olması için ve belki sakınırlar diye!’ dediler.

165. Onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında kötülükten sakındıranları kurtardık; zulmedenleri de yoldan çıkmalarına karşılık çok çetin bir azap ile yakaladık.

166. ’Aşağılık maymunlar olun’ dedik.

167. Rabbin onların başlarına, kendilerine kıyamet gününe kadar en kötü şekilde azap edecek birilerini musallat edeceğini bildirmişti. Muhakkak ki Rabbin cezayı çabuk verendir. O aynı zamanda bağışlayıcı, rahmet edicidir.

168. Onları yeryüzünde değişik toplumlara ayırdık. Onların içinde salih olanlar da vardır aşağı derecelerde olanlar da. Belki dönerler diye onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik.

169. ’Biz bağışlanacağız’ derler. Onun gibi bir başka menfaat gelse onu da alırlar. Kendilerinden Kitap’ta Allah hakkında gerçekten başkasını söylememeleri üzere kesin söz alınmamış mıydı? Onlar da o Kitab’ın içindekileri okuyup incelediler. Sakınanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Akıl etmiyor musunuz?

170. Kitab’a sımsıkı sarılan ve namazı kılanlar (bilsinler ki); biz iyiliğe çalışanların ecirlerini zayi etmeyiz.

171. Bir zamanlar dağı, onların üzerlerine doğru adeta bir gölgelik gibi yükseltmiştik de onun başlarına düşeceğini sanmışlardı. ’Size verdiğimize sımsıkı sarılın ve içinde bulunanları düşünün, olur ki sakınırsınız.’

172. ’Biz bundan habersizdik’ demeyesiniz diye.

173. ’Daha önce babalarımız ortak koştular biz de onların artlarından gelen bir nesildik. Batıla çalışanların yaptıklarından dolayı bizi helak eder misin?’ demeyesiniz diye.

174. Belki dönerler diye ayetlerimizi böyle etraflıca açıklıyoruz.

175. Bir de onlara, mesajlarımızı ulaştırdığımız halde, onları elinin tersiyle itip şeytana uyan ve sonunda sapık olup çıkan kimsenin durumunu haber ver.

176. Biz dileseydik onu onlarla (o ayetlerle) yükseltirdik. Ancak o kendisini yeryüzünde sonsuza kadar kalacak sandı ve arzularına uydu. Onun durumu üstüne varsan da soluyan, kendi haline bıraksan da soluyan bir köpeğin durumuna benzer. Bu kıssayı anlat, olur ki düşünürler.

177. Ayetlerimizi yalanlayarak sadece kendi kendilerine haksızlık eden topluluğun durumu ne kadar da kötüdür!

178. Allah kimi doğru yola eriştirirse o doğru yoldadır. Kimleri de sapıklığa düşürürse onlar da ziyandadırlar.

179. Cehennem için de insanlardan ve cinlerden pek çok kimse yarattık ki onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar, gözleri vardır onlarla görmezler ve kulakları vardır onlarla duymazlar. Bunlar hayvanlar gibi hatta daha aşağıdırlar. İşte bunlar gafillerdir.

180. En güzel isimler Allah’ındır. O’na onlarla dua edin ve O’nun isimleri hakkında aykırılığa sapanları bırakın . Onlar yaptıklarının cezasını göreceklerdir.

181. Yarattıklarımız içinde hakka yönelten ve onunla adaleti uygulayan bir topluluk da vardır.

182. Ayetlerimizi yalanlayanları bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş helake yaklaştıracağız.

183. Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım çok sağlamdır.

184. Arkadaşlarında herhangi bir delilik eseri bulunmadığı üzerinde düşünmediler mi? O ancak apaçık bir uyarıcıdır.

185. Onlar göklerin ve yerin hükümranlığı, Allah’ın yarattığı şeyler ve ecellerinin yaklaşmış olabileceği üzerinde düşünmediler mi? Bundan sonra hangi söze inanacaklar?

186. Allah kimi sapıklığa düşürürse onu doğru yola iletecek yoktur. (Allah) onları taşkınlıkları içinde bocalar bir halde bırakır.

187. ’Onun bilgisi Allah katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler.’

188. ’Allah dilemedikçe ben kendime herhangi bir yarar veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer gaybı biliyor olsaydım, hayrı artırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben sadece iman eden bir topluluk için bir uyarıcı ve müjdeciyim.’

189. ’Eğer bize sağlıklı (bir çocuk) verirsen sana şükredenlerden olacağız’ diye dua ettiler.

190. (Allah) onlara sağlıklı bir çocuk verince de, kendilerine verdiği şeyde O’na ortak koşmaya başladılar. Allah onların ortak koştuklarından yücedir.

191. Kendileri yaratılan ve bir şey yaratmayan şeyleri Allah’a ortak mı koşuyorlar?

192. Ortak koştukları şeyler ne onlara yardımda bulunabilir ne de bizzat kendilerine yardım edebilirler.

193. Onları doğru yola çağırsanız size uymazlar. Onları çağırsanız da sussanız da sizin için birdir.

194. Allah’tan başka taptıklarınız da sizin gibi kullardır. Eğer doğru sözlü iseniz çağırın onları da size cevap versinler.

195. ’Ortaklarınızı çağırın, sonra bana tuzak kurun. Haydi bana hiç göz açtırmayın!.’

196. Benim dostum Kitab’ı indiren Allah’tır. O salihleri kendine dost edinir.

197. O’ndan başka taptıklarınız ise ne size yardımda bulunabilir ne de bizzat kendilerine yardım edebilirler.

198. Onları doğru yola çağırsanız duymazlar. Onları sana bakıyormuş gibi görürsün ama gerçekte görmezler.

199. Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve bilgisizlerden yüz çevir.

200. Şeytandan bir aykırı düşünce (vesvese) seni dürtükleyecek olursa hemen Allah’a sığın. Muhakkak ki O duyandır, bilendir.

201. Takva sahiplerine şeytan tarafından bir vesvese gelecek olursa (Allah’ın emir ve yasaklarını) anarlar ve hemen (hakkı) görürler.

202. (Şeytanlar) kardeşlerini ise azgınlığın içine sürüklerler ve sonra hiç peşlerini bırakmazlar.

203. ’Ben ancak bana Rabbimden vahyedilene uyuyorum.’ Bunlar, Rabbinizden gerçeği görmenizi sağlayacak işaretler ve iman edenler topluluğu için bir hidayet rehberi ve rahmettir.

204. Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki rahmet olunasınız.

205. Rabbini gönülden yalvararak ve korku ile, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an. Gafillerden olma.

206. Rabbinin katında olanlar O’na ibadet etmekte büyüklük taslamazlar, O’nu tesbih ederler ve O’na secde ederler.