Sadık Türkmen 

1. Elif, lâm, Mîm, Sâd.

2. (Ey Muhammed/ey İNSAN!) Bu, sana/size indirilen bir kitaptır. Onunla uyarman[ız]dan ve inananlara öğüt vermen[iz]den dolayı, göğsün[üz]de bir sıkıntı olmasın.

3. Rabbinizden size indirilene uyun. O’ndan başka velilere uymayın! Ne kadar az öğüt alıyorsunuz!

4. Biz kentlerden nicelerini helâk ettik! Azabımız onları gece yatarlarken/uyurlarken veya gündüz daldıkları an yakalayıverdi!

5. Azabımız onlara gelince onların çağırışları/feryatları "Biz gerçekten zalimlermişiz" demelerinden, başka bir şey olmadı.

6. Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara soracağız. Gönderilen(elçi)lere de elbette soracağız.

7. Ve mutlaka onlara bir bilgi ile haber vereceğiz. Çünkü Biz, olup bitenden habersiz değildik.

8. O gün tartı gerçektir. Kimin tartıları ağır basarsa, işte onlar kurtulanlardır.

9. Kimin de tartıları hafif kalırsa, işte onlar kendilerini kayba uğratanlardır; ayetlerimize karşı zalim olmalarından dolayı!

10. Doğrusu sizi yeryüzünde yerleştirdik ve orada size geçimlikler kıldık. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!

11. Sizi yarattık sonra size şekil verdik, sonra da meleklere "Adem’i selamlayın" dedik, İblis’ten başka hepsi derhal selamladılar. O selamlayanlardan olmadı.

12. (Allah) buyurdu ki "Selamlamandan seni alıkoyan nedir? Sana emrettiğim halde!" Dedi ki "Ben ondan daha üstünüm/hayırlıyım/iyiyim; beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın."

13. (Allah) buyurdu ki "Hemen in oradan. Orada büyüklenmek senin ne haddine! Haydi, hemen çık! Çünkü sen alçaklardansın/aşağılanmışlardansın!"

14. İblis de "İnsanların diriltileceği güne kadar bana mühlet ver" dedi.

15. Allah "sen mühlet verilenlerdensin" buyurdu.

16. (iblis) dedi ki "Görürsün, ben de gidip onları/kullarını saptırmak/azdırmak için, doğru yolunun üzerine oturacağım/pusuya yatacağım.

17. Sonra da muhakkak onlara önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından yaklaşacağım. Onların birçoğunu şükredici bulamayacaksın!"

18. (Allah) buyurdu ki "(Güzellik yurdundan) kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak çık oradan! Onlardan kim sana uyarsa, kesinlikle cehennemi sizinle dolduracağım."

19. "ve ey ÂDEM! Sen ve eşin cennette (güzellik yurdunda) yerleş! Dilediğinizden yiyin ve şu ağaca sakın yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz."

20. Şeytan onlara, o ikisinin örtülü avret/ayıp yerlerini açmak/açtırmak için, vesvese verdi. Dedi ki "Rabbiniz sizi bu ağaçtan, siz iki melek olursunuz veya (burada) ebedi kalıcılardan olursunuz diye yasakladı."

21. "ben size nasihat edenlerdenim" diye de onlara yemin etti.

22. Böylece ikisini aldatarak yerlerinden etti. Ağaçtan (haram/yasak olan şeyden) tattıkları zaman, avret mahalleri/ayıp yerleri kendilerine beliriverdi; üzerlerini, cennet yapraklarından üst üste koyarak örtmeye çalıştılar. Rableri onlara seslendi "Ben size o ağaçtan (tatmayı) yasak etmemiş miydim? Ve size, şeytan sizin apaçık düşmanınızdır dememiş miydim?"

23. Dediler ki "Rabbimiz! Biz nefislerimize zulmettik/kendimize haksızlık ettik, eğer bizi bağışlamazsan ve bize merhamet etmezsen, elbette ki biz hüsrana uğrayanlardan oluruz."

24. (Allah) buyurdu ki "Birinizin, diğerinize yapabileceği düşmanlığa dikkat ederek inin! Yeryüzünde, sizin için bir süre yerleşim ve bir süreye kadar da geçim vardır."

25. Buyurdu ki "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan çıkarılacaksınız."

26. "ey âdemoğullari (ve kızları!) Biz size ayıp (avret) yerlerinizi (içinizi) örtecek giysi ve (dış giysisi olarak da) giyinip süsleneceğiniz, bir elbise indirdik (yapma fikrini varettik/verdik). Takva elbisesi ise daha hayırlıdır. İşte bu, Allah’ın ayetlerindendir. Umulur ki, düşünüp öğüt alırlar.

27. Ey âdemoğulları (ve kızları!) Sakın şeytan sizi fitneye düşürmesin/yoldan çıkartmasın; atalarınızın cennetten çıkarılmalarına yol açtığı gibi, sizi de fitneye düşürmesin/yoldan çıkartmasın Onlar konulan sınırı aştıklarında/yasağa uymadıklarında, takva örtülerinden yoksun bırakılıp ortada kalıvermişlerdi. O ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Evet Biz şeytanları, inanmayanların velileri/dostları yaptık."

28. Onlar bir kötülük/edepsizlik yaptıkları zaman, dediler ki "Biz babalarımızı bu hal üzere bulduk. Ve Allah da bize bunu emretti" (dediler). De ki "Allah kötülüğü/edepsizliği emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah’a karşı mı söylüyorsunuz?"

29. De ki "Rabbim adaleti emretti. Her mescid’te yüzünüzü O’na doğrultun. Dinde samimi kişiler olarak O’na yalvarın. Sizi ilk yarattığı gibi yine O’nun huzuruna döneceksiniz."

30. Bir kısmı (doğruyu araştırarak) hidayete ulaştı. Onların bir kısmına (suçlularına) da sapıklık hak oldu. Şeytanları, Allah’tan başka evliya/veliler/dostlar edindiler. Ve kendilerinin hidayet üzere olduklarını sanıyorlardı.

31. Ey âdem EVLATLARI! (Kız ve Oğulları!) Her mescid’te en güzel giysilerinizi giyin. Yiyin için fakat savurganlık etmeyin. Çünkü O, savurganları sevmez.

32. De ki "Allah’ın kulları için çıkardığı süsü (giysi ve takıları) ve temiz rızıkları kim haram etti?" De ki "Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir. Kıyamet günü de yalnız onlara tahsis edilmiştir." İşte böylece, bilen bir kavim için ayetleri uzun uzun açıklarız.

33. De ki "Rabbim yalnızca; açık ve gizli kötülüğü, her türlü günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır."

34. (suçlu) her toplumun bir sonu/bir süresi vardır. Sonları/süreleri geldiği zaman; ne bir an geri kalırlar, ne de bir an ileri gidebilirler.

35. Ey âdemoğlullari (ve kızları!) Size içinizden, ayetlerimi haber verip açıklayan elçiler geldiğinde, kim sakınır ve kendini düzeltirse; işte onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

36. Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenlere gelince; işte onlar ateşin arkadaşlarıdır, onlar orada sonsuz kalıcıdırlar.

37. Allah’a karşı yalan uydurup iftira eden veya O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Kitaptan kendilerine payları erişir. Nihayet, elçilerimiz onlara gelip de onların canlarını alırken, dediler ki "Allah’tan başka çağırdığınız/dua ettiğiniz şeyler nerede?" Derler ki "Bizden sapıp kayboldular." Böylece kendilerinin inkârcı olduklarına, kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.

38. (Allah) buyurdu ki "Sizden önce geçmiş, cin ve insan topluluklarıyla beraber ateşe girin!" Girdikçe içine, her bir toplum yoldaşına lânet etti. Sonunda hepsi birden orada toplandıklarında; sonrakiler, öncekiler için dediler ki "Rabbimiz! İşte bunlar bizi saptırdı. Onlara ateşten bir kat daha fazla azap ver!" (Allah) buyurdu ki "Hepsi için bir kat fazla vardır. Ancak siz bilmezsiniz!"

39. Öncekiler de sonrakiler için dediler ki "Sizin bize bir üstünlüğünüz yoktur, kazanıp biriktirmiş olduklarınıza karşılık, tadın azabı!"

40. Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklük taslayanlar var ya; göğün kapıları onlara açılmayacak ve deve iğne deliğinden nasıl ki geçmez, onlar da cennete giremeyeceklerdir. Biz, suçluları işte böyle cezalandırırız.

41. Onlar için cehennemden döşekler ve üstlerine de örtüler vardır. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız.

42. Iman edenler ve faydalı bir işi en iyi şekilde (dürüstçe) yapanlar, ki gücünün yetmeyeceğini zaten hiçbir insana teklif etmeyiz onlar cennet arkadaşlarıdırlar. Orada sonsuz kalıcıdırlar.

43. (cennette) biz onların göğüslerinde haset ve kinden ne varsa çekip almışızdır. Altlarından nehirler/ırmaklar akar. Derler ki "Bizi buna kavuşturan Allah’a övgüler olsun! Şayet Allah (ayetlerle) bize kılavuzluk etmeseydi, biz doğru yolu bulup (buraya) gelemezdik. Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler". Onlara seslenildi "İşte cennet! Yaptıklarınıza karşılık size miras verildi."

44. Cennet halkı ateş halkına seslendiler "Biz, Rabbimizin bize vadettiğini gerçek olarak bulduk; siz de Rabbinizin vadettiğini gerçek olarak buldunuz mu?" Onlar da "Evet" dediler. Aralarından bir çağırıcı seslendi "Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun!

45. Onlar ki, Allah’ın yolundan alıkoyarlar onu eğriltmek isterlerdi. Onlar ahireti inkâr ederlerdi."

46. Iki taraf arasında bir perde vardır ve Arâf üzerinde de her birini yüzlerinden tanıyan, adamlar vardır. Cennet halkına "Size selâm!" diye seslendiler. Ki onlar, henüz oraya girmemişlerdir. Ancak, arzu edip (oraya girmeyi) istemektedirler.

47. Gözleri ateş halkına doğru çevrildiği zaman "Rabbimiz, bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma!" derler.

48. Araf ehli kendilerini simalarından tanıdıkları, birtakım adamlara seslendiler ve dediler ki "Çokluğunuz ve büyüklük taslamanız size bir fayda vermedi.

49. ‘Allah onları hiçbir rahmete erdirmeyecek’ diye, yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı? (Cennetliklere dönerek) ‘Girin cennete!’ Size korku yok, üzülmeyeceksiniz de!" (dediler).

50. Ateş halkı cennet halkına seslendiler "Bize sudan biraz akıtın veya Allah’ın size verdiği rızıktan (biraz verin)." Onlar da derler ki "Şüphesiz Allah onu inkârcılara haram etmiştir."

51. Onlar dinlerini bir eğlence ve bir oyun edinmişlerdi ve dünya hayatında (ahireti/hesap gününü) unutmuşlardı. Biz de bugün onları unuturuz; bugüne kavuşmayı unuttukları ve ayetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi!

52. Ant olsun, onlara bir ilim üzere uzun uzun açıkladığımız, bir kitap getirdik; iman etmek isteyen herhangi bir topluma hidayet ve rahmet/iyilik olarak!

53. Onlar, onun (uyarılarımızın) sonucunu mu bekliyorlar? Onun sonucu geldiği gün (yürekler ağıza gelir ve) daha önce onu unutmuş olanlar derler ki "Doğrusu, Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişlerdi. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki, bize şefaat etsinler. Veya tekrar döndürülmemiz mümkün mü ki, yaptıklarımızdan başka şeyler yapalım?" Onlar kendilerini zarara uğratmışlardır. Uydurmuş oldukları şeyler kendilerinden sapıp kaybolmuştur.

54. Şüphesiz rabbiniz; gökleri ve yeri altı günde/altı evrede/altı aşamada yaratan Allah’tır. Sonra Arş dahil tüm kainata kanunlarını kurdu. (Dünyayı döner kılarak) gündüz ve gece, Güneş, Ay ve Yıldızlar O’nun emrine boyun eğmişlerdir. İyi bilin ki, yaratmak ve emir O’nundur/(evreni) yönetmek (yalnızca) O’na aittir. Âlemlerin Rabbi Allah’ın şanı yücedir!

55. Yalvara yakara ve gizlice Rabbinize dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.

56. Düzene konulmasından sonra, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın. Korkarak ve umarak O’na dua edin. Şüphesiz ki, Allah’ın rahmeti iyilik yapanlara yakındır.

57. Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgârları gönderen O’dur. Nihayet bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları ölü bir beldeye sevkederiz. Bununla, oraya suyu indiririz de onunla her türden meyve çıkarırız. İşte bunun gibi, ölüleri de böyle çıkarırız! Umulur ki, ibret alırsınız!

58. Rabbinin izniyle verimli topraklardan ürün fışkırır; ama çorak verimsiz olandan, yaramaz/faydasız bitkiden başkası çıkmaz! Biz şükreden bir toplum için, ayetleri işte böyle tekrar tekrar açıklarız.

59. Ant olsun, Nuh’u kavmine gönderdik. Dedi ki "Ey kavmim, Allah’a ibadet edin. Sizin O’ndan başka İlâhınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum."

60. Kavminden ileri gelenler dediler ki "Gerçekten biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz."

61. (Nuh) "ey kavmim" dedi "Bende bir sapmışlık yoktur. Ben sadece âlemlerin Rabbi’nden bir elçiyim.

62. Rabbimin gönderdiklerini size iletiyorum, size nasihat ediyorum. Allah tarafından gelen vahiyle, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum.

63. Size rabbinizden bir hatırlatma gelmesine şaştınız mı; içinizden sizi uyaracak bir adam vasıtası ile? Korunun ve merhamete/bağışlanmaya layık olun!"

64. Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık. Ve ayetlerimizi yalanlayanları boğduk. Çünkü onlar, görüp düşünmeyen bir kavim idiler.

65. Kardeşleri hûd’u, Âd kavmine gönderdik. Dedi ki "Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka İlâhınız yoktur. Hâlâ korkup sakınmaz mısınız?"

66. Kavminden inkârcıların ileri gelenleri dediler ki "Biz seni bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve doğrusu seni yalancılardan sanıyoruz."

67. Dedi ki "Ey kavmim! Bende bir beyinsizlik yoktur. Aksine ben âlemlerin Rabbinden bir elçiyim.

68. Rabbimin gönderdiklerini size iletiyorum ve ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım.

69. Size rabbinizden bir hatırlatma gelmesine ve aranızdan bir adam ile sizi uyarmasına hayret mi ediyorsunuz? Hatırlayın! Nuh kavminden sonra sizi halifeler yaptı, (onlardan sonra onların yerine yerleştirdi). Ve sizi yaratılışça güçlü kıldı. Bundan böyle Allah’ın nimetlerini hatırlayın. Umulur ki kurtulursunuz!"

70. Dediler ki "Tek Allah’a kulluk edelim ve atalarımızın ibadet ediyor olduklarını bırakalım diye mi bize geldin? Eğer doğrulardan isen bize vadettiğin şeyleri getir."

71. (hûd) dedi ki "Rabbinizden size bir azap ve bir hışım hak oldu. Benimle mücadele mi ediyorsunuz? Sizin ve babalarınızın isimlendirdiği, Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, birtakım (kuru, boş, belirsiz) isimler hakkında! Bekleyin öyleyse! Şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim".

72. Onu ve onunla birlikte olanları Bizden bir rahmetle kurtardık. Ve ayetlerimizi yalan sayanların kökünü kestik.

73. Kardeşleri salih’i de Semud’a/kavmine (gönderdik). Dedi ki "Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir İlâh yoktur. Rabbinizden size açık delil gelmiştir; bu Allah’ın dişi devesi, sizin için bir ayettir, onu bırakın, Allah’ın arzında otlasın. Sakın ona bir kötülükle dokunmayın. Sonra sizi acı bir azap yakalar.

74. Âd’dan sonra, sizi halifeler (onların yerine geçenler) yaptığını hatırlayın. Sizi yeryüzünde yerleştirdi; onun düzlüklerinde saraylar kuruyorsunuz ve dağlardan evler yontuyorsunuz. Allah’ın nimetlerini hatırlayın da, yeryüzünde bozguncular olarak fesat/terör çıkarmayın."

75. Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, aralarından iman etmiş güçsüz kimselere dediler ki "Salih’in gerçekten, Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" (Müminler) dediler ki "Biz onunla gönderilene inananlarız."

76. Büyüklük taslayanlar dediler ki "Biz de gerçekten kendisine inandığınız şeyi tanımayıp inkâr edenleriz."

77. Dişi deveyi kestiler ve böylece Rablerinin emrini çiğnediler/emrine uymadılar. Dediler ki "Ey Salih! Bizi tehdit ettiğin şeyi bize getir. Eğer sen gönderilmişlerden isen?"

78. Onları şiddetli bir sarsıntı yakaladı da, kendi yurtlarında diz üstü çökekaldılar.

79. (Salih) onlardan yüz çevirdi. "Ey kavmim!" dedi "Gerçekten ben, Rabbimin gönderdiğini size duyurdum, size nasihat ettim. Fakat siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz."

80. Hani lut’u da (gönderdik). Kavmine dedi ki "Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayâsızlığı mı yapıyorsunuz?"

81. "siz ha! Kadınları bırakıp da şehvetle hemcinslerinize gidiyorsunuz! Siz kesinlikle sınır tanımayan/azgınlaşmış bir toplumsunuz."

82. Kavminin cevabı başkaca olmadı, dediler ki "Onları kentinizden çıkarın! Çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış!"

83. Biz de onu ve ailesini kurtardık, hanımı hariç! O geride kalanlardan oldu.

84. Üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Bak, suçluların sonu nasıl oldu?

85. Kardeşleri şuayb’i da Medyen’e gönderdik. "Ey kavmim!" dedi "Allah’a kul olun/ibadet edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir İlâh yoktur. Doğrusu size Rabbinizden açık bir delil geldi. Ölçüyü ve tartıyı tam yapın; insanların eşyasını (alırken) değerinden düşüğe almayın ve ıslahından sonra yeryüzünde fesat/terör çıkarmayın. Eğer inananlar iseniz, sizin için böylesi daha hayırlıdır.

86. Her yolun başına oturup ta tehdit ederek, iman edenleri Allah’ın yolundan çevirmeye ve o yolu eğriltmeye çalışmayın. Hatırlayın, hani siz az idiniz O sizi çoğalttı. Bakın bozguncuların sonu nasıl oldu?

87. Eğer sizden bir grup benimle gönderilene inanmış ve bir grup da inanmamışsa, öyleyse Allah aramızda hükmedinceye kadar sabırla bekleyin. O hükmedenlerin/adalet ile ayırdedenlerin en hayırlısıdır."

88. Kavminin büyüklük taslayanlarından ileri gelenler, dediler ki "Ey Şuayb! Biz seni ve seninle beraber inananları kentimizden çıkaracağız. Ya da mutlaka bizim dinimize döneceksiniz." (Şuayb) dedi ki "Biz istemesek de mi?!..

89. (o zaman) Allah’a karşı yalan uydurup iftira etmiş oluruz; Allah bizi ondan kurtardıktan sonra yolunuza dönersek eğer! Ona dönmemiz bizim için olur şey değildir; Rabbimiz Allah dilerse (aklımızı alırsa) başka! Rabbimiz ilimce herşeyi kuşatmıştır. Biz Allah’a güvendik. Rabbimiz, bizimle kavmimizin arasını hak ile/adalet ile aç. (Adalet ile) hüküm verip açanların en hayırlısı Sensin!"

90. Kavminden ileri gelen inkârcılar dediler ki "Şayet Şuayb’a uyarsanız, o zaman hüsrana uğrayanlardan olursunuz."

91. Hemen onları titreme yakaladı. Evlerinde diz üstü çökekaldılar.

92. Orada hiç oturmamış gibi oldular, Şuayb’ı yalanlayanlar! Şuayb’ı yalanlayanlar, hüsrana uğrayanlar oldular!

93. (Şuayb) onlardan yüz çevirdi ve dedi ki "Ey kavmim! Rabbimin gönderdiklerini size ilettim ve size nasihat ettim. Artık inanmayan bir topluluğa nasıl acırım!"

94. Biz hangi ülkeye bir nebi/peygamber gönderdiysek, onun ehlini/halkını sıkıntıyla ve darlıkla sıkmışızdır. Umulur ki, yalvarır yakarırlar diye.

95. Sonra, sıkıntının yerini iyilikle değiştirdik. Nihayet çoğaldılar ve dediler ki "Sıkıntı ve sevinç atalarımıza da dokunmuştu." Biz de onları ansızın yakaladık, onlar farkında olmadıkları bir sırada!

96. Şayet, ülkeler halkı inansalardı ve korunup sakınsalardı; onlara gökten ve yerden bereketler açardık. Fakat yalanladılar. Biz de onları kazandıkları şeylerle hemen yakaladık.

97. O ülkeler halkı geceleyin uyuyorlar iken, zorlu azabımızın kendilerine gelmeyeceğinden emin midirler?

98. Ya da o ülkeler halkı bir kuşluk vakti oynayıp eğlenirlerken, azabımızın kendilerine gelmeyeceğinden emin midirler?

99. Yoksa Allah’ın azap planından emin mi oldular? Hüsrana uğramış/sapıtmış toplumdan başkası, Allah’ın azap planından emin olmaz.

100. Önceki sahip(selef)lerinden, yeryüzüne vâris (halife) olanlara bu gerçek hâlâ belli olmadı mı? Eğer Biz dilemiş olsaydık, onlara günahları nedeniyle bir musibet dokundururduk ve kalplerine de mutsuzluk verirdik, artık onlar duymak istemiyorlar.

101. Işte o ülkeler! Sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Ant olsun elçileri onlara açık belgeler getirmişlerdi. Ama inanmadılar, ötedenberi yalanlamış oldukları gerçeklere. Allah inkârcıların kalplerine huzur vermez.

102. Onların birçoğunda sözde durma diye bir şey bulamadık! Birçoğunu da yoldan çıkmış/sapıklık içinde bulduk.

103. Sonra onların ardından ayetlerimizle Musa’yı gönderdik; Firavun’a ve ileri gelen adamlarına. Onlar onlara (ayetlere) hainlik ettiler. Bak bozguncuların sonu nasıl oldu?

104. Musa dedi ki "Ey Firavun! Gerçekten ben, âlemlerin Rabbinden bir elçiyim.

105. Allah’a karşı, gerçekten başkasını söylememem üzerime bir borçtur. Size Rabbinizden apaçık bir delil ile geldim. Artık İsrailoğulları’nı benimle birlikte gönder."

106. Firavun dedi ki "Bir ayet (mucize) ile geldiysen, eğer doğrulardan isen onu göster bakalım."

107. Bunun üzerine asasını attı, o birden apaçık kocaman bir yılan/ejderha oluverdi!

108. Elini çıkardı, o da ne?! Bakanlar için parlayan bembeyaz bir şey!

109. Firavun kavminden ileri gelenler, dediler ki "Gerçekten bu bilgili/alim bir sihirbazdır.

110. Sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz?"

111. Dediler ki "Onu ve kardeşini beklet, şehirlere toplayıcılar gönder.

112. Bilgili/alim sihirbazların hepsini sana getirsinler."

113. Sihirbazlar firavun’a geldiler ve dediler ki "Eğer galip gelirsek bize ödül verilecek değil mi?"

114. (Firavun) "Evet! Şüphesiz siz en yakınlarımdan olacaksınız" dedi.

115. Dediler ki "Ey Musa! Önce sen mi atacaksın yoksa, ilk atanlar biz mi olalım?"

116. "siz atın" dedi. Attıkları zaman insanların gözlerini büyülediler ve onları (fen ve teknikleriyle) ürküttüler. Büyük bir sihir (fenni olaylar) ortaya koydular.

117. Biz de Musa’ya "Asanı at" diye vahyettik. Bir de baktılar ki, onların gösterdiği şeyleri yutuyor.

118. Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların tüm yaptıkları bir hiç olup gitti!

119. Orada mağlup oldular ve küçük düştüler.

120. Sihirbazlar hemen secdeye kapandılar.

121. Dediler ki "Âlemlerin Rabbine iman ettik.

122. Musa’nın ve Harun’un Rabbine!"

123. Firavun dedi ki "Ben size izin vermeden ona inandınız ha?!.. Bu kesinlikle sizin halkı oradan çıkarasınız diye, şehirde kurduğunuz bir tuzaktır! Ama, size ne yapacağımı yakında göreceksiniz.

124. Ellerinizi ve ayaklarınızı mutlaka çaprazlama keseceğim. Sonra hepinizi asacağım."

125. (sihirbazlar) dediler ki "Biz zaten Rabbimize döneceğiz."

126. Dediler ki "Sen bizden intikam alıyorsun. Rabbimizin ayetleri bize ulaştığında iman ettiğimiz için. Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır! Bizi müslümanlar olarak vefat ettir."

127. Firavun kavminden ileri gelenler, dediler ki "Musa’yı ve kavmini arzda/yeryüzünde fesat/karışıklık çıkarsınlar, seni ve ilâhlarını terketsinler diye, serbest mi bırakacaksın?" (Firavun) dedi ki "Onların oğullarını katlederiz, kadınlarını sağ bırakırız. Elbette biz onları ezecek güçteyiz!"

128. Musa, kavmine dedi ki "Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar ve mutlu son korunup sakınanlar içindir."

129. Dediler ki "Sen bize gelmeden önce de bize eziyet edildi, sen bize geldikten sonra da." Musa dedi ki "Umulur ki Rabbiniz, düşmanlarınızı helâk eder ve sizi, yeryüzünde yönetici kılar da nasıl işler yapacağınız görülür."

130. Gerçekten biz, Firavun sülalesini tuttuk/kıskıvrak yakaladık, senelerce; kıtlıkla, ürünlerini azaltmakla sıktık ki, hatırlayıp (akıllarını başlarına alıp) ders/ibret alsınlar!..

131. Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim hakkımızdır" dediler. Bir kötülük isabet edince de Musa’nın ve onunla birlikte olanların uğursuzluğuna yoruyorlardı. İyi bilin ki; onlara gelen belâlar/musibetler Allah katındandır. Fakat onların birçoğu bilmiyor.

132. Dediler ki "Kendisiyle bizi büyülemen için, her ne ayet/mucize getirirsen getir, biz sana inananlar değiliz."

133. Biz de üzerlerine; tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan gönderdik; ayrı ayrı mucize/ayetler olarak, ama yine de kibirlendiler ve suçlu bir topluluk olmayı sürdürdüler.

134. Üzerlerine pislik azabı çökünce, dediler ki "Ey Musa! Sana verdiği söze dayanarak Rabbine bizim için dua et. Eğer bu cezayı bizden kaldırırsa; ant olsun ki sana inanırız ve kesinlikle İsrailoğulları’nı seninle birlikte göndeririz."

135. Üzerlerinden bir süre için cezayı kaldırdığımız zaman, hemen yeminlerini/sözlerini bozmaya başladılar.

136. Biz de onlardan intikam aldık ve onları denizde boğduk Ayetlerimizi yalanladıkları ve onlara kulak asmadıkları için!

137. Ezilmekte olan kavmi; içini bereketli kıldığımız yeryüzünün doğularına ve batılarına mirasçılar kıldık. Sabretmeleri yüzünden, Rabbinin İsrailoğulları’na verdiği güzel söz tamam oldu. Firavun’un ve kavminin yapıyor olduklarını ve yükseltmekte oldukları şeyleri yerlere serdik!

138. Israiloğullari’ni denizden geçirdik. Derken kendilerine ait birtakım putlara tapmakta olan bir kavme rastladılar. "Ey Musa! Onların (taptığı) ilâhları gibi bir ilâh da bize yap" dediler. (Musa) "Siz gerçekten cahillik eden bir kavimsiniz" dedi.

139. "şunların içinde oldukları din yok olmaya mahkûmdur ve yapmakta oldukları şeyler bâtıldır."

140. (Musa) dedi ki "Size Allah’tan başka (tapınılacak) bir ilâh mı arayayım? Sizi âlemlere üstün kılmışken!"

141. Ve "hani sizi Firavun hanedanından kurtarmıştı. Size azabın en kötüsünü yapıyorlardı; oğullarınızı öldürüyorlar ve kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir belâ vardı" (dedi).

142. Musa’ya otuz gece için süre verdik, buna bir on (gece) daha ekledik. Böylece Rabbinin tayin ettiği vakit kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun’a dedi ki "Kavmim içinde benim yerime geç ve ıslah et. Sakın bozguncuların/karışıklık çıkaranların yoluna uyma!"

143. Musa, söylediğimiz yere geldiği zaman Rabbi onunla konuştu. "Rabbim" dedi "Bana kendini göster de sana bakayım." Allah buyurdu ki "Sen, Beni asla göremeyeceksin. Fakat dağa bak, eğer o yerinde durursa, sen de Beni görürsün." Rabbi dağa göründüğü zaman onu darmadağın etti ve Musa baygın olarak düştü. Ayılınca, dedi ki "Seni tenzih ederim! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim."

144. (Allah) buyurdu ki "Ey Musa! Şüphesiz Ben risaletimle (mesajlarımla) ve seninle konuşmakla, seni insanlar üzerine seçtim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol."

145. Levhalarda ona herşeyden bir öğüt ve herşey için bir açıklama yazdık. "Haydi onları kuvvetle tut ve kavmine de emret. Onlar da en güzel şekilde tutsunlar. Yakında size sözünde durmayıp doğru yolu tutmayanların yurdunu göstereceğim."

146. Yeryüzünde haksız yere büyüklenenler, ayetlerime/mucizelerime mani olamayacaklar. Onlar, her bir mucizeyi/ayeti görseler de onlara inanmıyorlar. Akıl ve doğruluk yolunu görseler de onu yol edinmiyorlar. Ama azgınlık yolunu görseler onu yol ediniyorlar. Öyledir, çünkü onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onları umursamaz oldular.

147. Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların, amelleri/yaptıkları bütün işler boşa gitmiştir. Onlar, işlemiş oldukları şeylerden başkası ile mi cezalandırılacaklardı?

148. Ve musa’nin kavmi, onun (Musa’nın Tûr’a çıkmasının) ardından, ziynet/süs eşyalarından yapılmış, ses çıkaran buzağı heykeline tapınmaya başladılar. Görmediler mi ki o, onlarla konuşmuyor, onlara bir yol göstermiyor. Onu benimsediler ve zalimler oldular.

149. Ne zaman ki pişman oldular ve kendilerinin sapıtmış olduklarını gördüler, dediler ki "Eğer Rabbimiz, bize merhamet etmezse ve bizi bağışlamazsa, muhakkak ki biz, ziyana uğrayanlardan oluruz."

150. Musa kavmine döndüğünde (yaptıklarından dolayı), kızgın ve üzgün olarak dedi ki "Ne kötü şeyler yapmışsınız! Benden sonra Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?" Levhaları attı ve kardeşinin başını tuttu; kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi) dedi ki "Ey anamın oğlu! Bu kavim beni zayıf gördü ve neredeyse beni öldüreceklerdi. Düşmanları bana güldürme, beni zalim toplum ile bir tutma!"

151. (Musa) dedi ki "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla ve bizi rahmetine kabul et. Sen merhametlilerin en merhametlisisin."

152. Buzağiyi ilâh/tanrı edinenlere, Rablerinden bir hışım ve dünya hayatında da zillet erişecektir. Biz iftira edenleri işte böyle cezalandırırız.

153. Kötülük işleyip de bunun ardından tövbe ederek iman edenler var ya; işte onlar için şüphesiz ki Rabbin, bundan sonra da elbette bağışlayandır, esirgeyendir.

154. Musa’dan öfke gidip sakinleşince levhaları aldı, onların bir nüshasının içinde hidayet ve rahmet vardı; Rablerinden sakınanlar için.

155. Musa tayin ettiğimiz vakit için, kavminden yetmiş kişi seçip ayırdı. Onları bir sarsıntı tutunca; "Rabbim!" dedi "Eğer dileseydin, bundan önce onları ve beni helâk ederdin. İçimizdeki sefihlerin/beyinsizlerin günahları yüzünden bizi helâk mı edeceksin? Zaten o da Senin açığa çıkarmandan başka bir şey değildir. Onunla, sapıklığı dileyeni sapıklıkta bırakırsın, doğruluk dileyene de yol gösterirsin. Sen bizim dostumuz/velimizsin. Bizi bağışla ve bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın!

156. Bu dünyada bize bir iyilik yaz ve ahirette de bir iyilik yaz. Şüphesiz biz Sana döndük." (Allah) buyurdu ki "Azabımı (hak eden suçlulardan) dilediğime isabet ettiririm ve rahmetim herşeyi kuşatmıştır; Ben onu (rahmetimi) içtenlikle korkanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım."

157. Onlar ki; ümmî nebi/peygamber olan rasûle/elçiye tâbi olurlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı olan! O peygamber, onlara iyiliği emreder/iyilikle söyler, onları; kötülüklerin oluşmasından önce engellemeye çalışır. Temiz şeyleri onlara helal sayar ve pislik(olan şey)leri onlara haram kılar. Üzerlerindeki ağırlıkları kaldırıp atar ve sırtlarındaki zincirleri kırar. Ona inananlar, destekleyerek ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve onunla birlikte indirilen ışığa/nura tâbi olanlar var ya; işte onlar, kazançlı çıkanlardır.

158. De ki "Ey insanlar! Şüphesiz ben, Allah’ın hepinize gönderdiği bir elçiyim; O (Allah) ki, göklerin ve yerin egemenliği/imparatorluğu O’nundur. O’ndan başka İlâh yoktur. Diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve O’nun ümmi Peygamberi olan elçisine iman edin/inanın ki, o da; Allah’a ve O’nun kelimelerine inanmaktadırve ona uyun ki, doğru yolu bulasınız!"

159. Musa’nin kavminden bir topluluk vardı ki, gerçekle (ayetler+akıl+bilim+faydalı iş ile) doğru yolu gösterirler ve onunla, adaletle hareket ederlerdi.

160. Onları, on iki kabile halinde topluluklara ayırdık. Halkı kendisinden su isteyince Musa’ya "Asanla taşa vur" diye vahyettik. Hemen ondan (o taştan) on iki göze fışkırdı, her kabile içeceği yeri bildi. Bulutu üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmediler, aksine kendilerine zulmetmekte idiler.

161. Hani onlara "Şu kentte oturun ve ondan dilediğinizi yiyin. Ve ‘affet/bağışla!’ deyin. Secde/itaat edici olarak (kentin) kapı(sın)dan girin ki, (böylece) hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanlara ise daha da artıracağız" denilmişti.

162. Onlardan zulmedenler; sözü, kendilerine söylenenden başka bir sözle değiştirdiler (veya kendilerine söylenen kelimelerin anlamını değiştirdiler.) Biz de üzerlerine gökten bir belâ, bir afet gönderdik; zulmetmeleri yüzünden!

163. Onlara, denizin kıyısında olan o kasaba hakkında sor! Hani onlar, cumartesiye uymayıp saygısızlık ediyor, haddi aşıyorlardı. Çünkü, balıkları onlara cumartesi (tatil) günü; iş yapmadıkları zaman, akın akın sürüyle gelirdi. Tatil yapmadıkları/mesai gün(ü) ise onlara gelmiyorlardı. Yoldan çıkmalarından dolayı, onlara işte böyle karşılık veriyorduk.

164. Onlardan bir topluluk "Allah’ın helak edeceği veya şiddetli bir şekilde azaplandıracağı bir topluluğa niçin öğüt veriyorsunuz" dediler. Onlarda "Rabbinize karşı (uyarı yapıldığına dair) bir mazeret olsun ki, belki sakınırlar" dediler.

165. Kendilerine hatırlatılan onca şeyleri/öğüdü unuttukları zaman; kötülükleri oluşmasından önce engelleyen, (onlara kendi iyilikleri için öğüt verip yeniden hatırlatan) kimseleri kurtardık. Zulmedenleri ise çok kötü bir azapla yakaladık; yoldan çıkmaları yüzünden!

166. "yapmayın" denilen kötü işi kibirlenerek yaptıklarında, onlara dedik ki "Hor ve aşağılık maymunlar gibisiniz."

167. Rabbin, kıyamet gününe kadar onlara (kibirlenenlere), azabın en kötüsünü yapacak kimseler göndereceğini ilân etti. Gerçekten Rabbin, cezayı çabuk verendir. O, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

168. Onları, yeryüzünde grup grup paramparça savurduk. İçlerinde salih olanlar da vardır, bundan (başka) aşağıda olanlar da vardır. Onları iyilik yapmalarına ve kötülük yapmalarına özgürlük tanıyarak açığa çıkardık, belki dönerler diye (süre tanıdık!)

169. Onlardan sonra, kitabı miras alan bir nesil yerlerine geldi. Şu değersiz arzın/yeryüzünün basit menfaatini alıyorlar ve "Biz nasıl olsa bağışlanacağız" diyorlardı. Onlara bunun benzeri bir meta/mal da gelse onu da alırlar. Peki onlardan kitaba uyacaklarına dair söz alınmamış mıydı? Ve Allah hakkında gerçekten başkasını söylemeyeceklerine dair! Ve onun içindekileri okuyup öğrenmediler miydi? Korunanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?

170. Onlar kitaba sımsıkı sarılır ve namazı da gereği gibi kılarlar. İşte Biz, düzelmeye/düzeltmeye çalışanların mükâfatını boşa çıkarmayız.

171. Hani bir zaman, üzerlerine bir gölge gibi dağı söküp kaldırmıştık da onu üzerlerine düşecek sanmışlardı. "Size verdiğimiz şeyi kuvvetle tutun ve içindeki şeyleri hatırlayın, belki korunup sakınırsınız."

172. Rabbin, Ademoğulları(ve kızları)nın sırtlarından zürriyetlerini alır ve onları kendi nefislerine karşı şahit tutar; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?"(der). Onların; "Evet, biz buna şahidiz" sözleri genlerine yazılmıştır. (Böylece); "Kıyamet günü biz bundan habersizdik" diyemezler.

173. Veya "Daha önce atalarımız da şirk koşmuştu ve biz onların ardından gelen bir nesiliz. Sistemi yanlış kuranların yüzünden (böyle olduk), şimdi bizi helâk mı edeceksin" diye mazeret getirmeyin.

174. Işte biz, ayetleri böyle uzun uzun açıklarız, umulur ki dönerler.

175. Onlara, şu kimsenin haberini de oku/anlat Kendisine ayetlerimizi vermiştik, onlardan sıyrılıp çıktı. Şeytanın peşine takıldı nihayet azgınlardan oluverdi.

176. Hak eden/lâyık olsaydı, bunlarla onu yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve ihtirasının/hevasının peşine takıldı. Onun hali, köpeğin hali gibidir; üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, onu terkedip kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte, ayetlerimizi yalan sayan topluluğun durumu böyledir. Bu kıssayı anlat, belki düşünüp öğüt alırlar!

177. Ayetlerimizi yalanlayan topluluğun misali ne kötüdür! Nefislerine zulmediyorlar.

178. Allah kime (Hz. Muhammed gibi elçi seçerek) yol gösterirse, hidayete eren işte odur! Ve kimi, (Kur’an ile düzelmek istemeyip yanlış hayat tarzını seçenleri) de sapıklığında bırakırsa, işte hüsrana uğrayanların kendileri onlardır.

179. Hiç kuşkusuz; cin ve insanın suçlularından birçoğunu (hakedenleri) cehenneme atarız. Kalpleri (akılları) vardır ama onunla ince ve derin düşünmüyorlar. Gözleri vardır ama onlarla görmüyorlar, kulakları vardır ama onlarla işitmiyorlar. İşte onlar hayvanlar gibidirler, hatta daha da şaşkındırlar. İşte onlar gafillerdir.

180. En güzel İSİMLER Allah’ındır. Öyleyse, O’na bunlarla dua edin/O’nu bunlarla anın! O’nun isimleri konusunda eğriliğe sapanları terkedin! Onlar yaptıkları şeylerin cezasını çekeceklerdir.

181. Yarattiklarimizdan, gerçeğe ileten bir toplum vardır, onunla (gerçek ile/Kur’an ile) adaleti uygularlar.

182. Ayetlerimizi yalanlayanları ise; bilmedikleri yönden derece derece helâke yaklaştıracağız.

183. Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz ki Benim planım sağlamdır.

184. Düşünmediler mi? Arkadaşlarında bir mecnunluk olmadığını! O ancak apaçık bir uyarıcıdır.

185. Bakmadılar mı, göklerin ve yeryüzünün melekûtuna (iç alemine/kusursuz otoriteye) veya Allah’ın yarattığı herhangi bir şeye? Ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline? Artık bundan sonra hangi söze/habere inanırlar ki!..

186. Allah’ın verdiği özgürlüğü, dalâleti/sapıklığı seçmede kullananlara, artık doğruya yönlendiren de kâr etmez/fayda vermez. (Allah) onları şaşkın bir halde azgınlıkları içinde bırakır.

187. Sana kıyamet saatini soruyorlar; "Gelip çatması ne zamandır?" diye. De ki "Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde oluşturacak olan O’dur ancak. O, göklere de yere de ağır gelecektir! O size ansızın gelir." Sanki sen ondan haberdar imişsin de sana soruyorlar. De ki "Onun bilgisi ancak Allah katındadır." Fakat insanların birçoğu düşünmüyor.

188. De ki "Ben kendime ne bir yarar ve ne de bir zarar verme gücüne sahip değilim. Allah’ın dilemesi hariç! Eğer gaybı bilseydim hayrı/iyiliği daha çok yapardım. Ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim; iman eden/inanmak isteyen bir toplum için!"

189. Sizi tek bir nefisten/döllenmiş yumurtadan yaratan, kendisiyle huzur/rahatlık bulsun diye, eşini de ondan (döllenmiş yumurtadan/nefisten) yaratan O’dur. Eşi onu sarıp yaklaştığı zaman hafif bir yük yüklendi ve onunla dolaştı. Nihayet ağırlaşınca ikisi Rableri olan Allah’a dua ettiler; "Bize sağlıklı ve salih/faydalı bir çocuk verirsen, şükredenlerden oluruz."

190. Onlara sağlıklı bir çocuk verince; kendilerine verdiği şey ile O’na ortaklar koştular. (Yani, sevgide Allah’ı ikinci plana koyarak müşrik oldular). Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir...

191. Hiçbir şey yaratmayan ve kendileri yaratılmış olan şeyleri mi ortak koşuyorlar?

192. Onlar, bir yardıma bile güç yetiremezler, kendilerine de yardım edemezler.

193. Siz onları doğru yola çağırsanız (şirkte ısrar edenler), size uymazlar. Artık onları çağırmışsınız veya susmuşsunuz; sizin için farketmez!

194. Allah’tan başka yakardıklarınız sizin gibi kullardır. Haydi onları çağırın size cevap versinler. Eğer doğrulardan iseniz!

195. Onların kendisiyle yürüyecekleri ayakları mı vardır? Yoksa kendisiyle tutacakları elleri mi vardır? Ya da kendisiyle görecekleri gözleri mi vardır? Veya kendisiyle işitecekleri kulakları mı vardır? Onun için de ki "Ortak koştuklarınızı çağırın sonra da bana tuzak kurun... Bana, göz bile açtırmayın!

196. Şüphesiz ki benim dostum kitabı indiren Allah’tır. O dürüstlere velilik/dostluk eder.

197. O’ndan başka yakardıklarınız/taptıklarınız ise, size yardım etmeye güç yetiremezler; (onlar) kendilerine bile yardım edemezler."

198. Onları yol göstermeleri için çağırsanız duymazlar. Onları (putlarıheykelleri) sana bakıyorlarmış gibi görürsün, oysa görmezler ki onlar!

199. Sen affı tut, iyiliği emret/iyilikle söyle ve cahillere aldırış etme!

200. Eğer şeytandan kötü bir düşünce seni dürtüklerse/kışkırtırsa, hemen Allah’a sığın (Allah’a yalvar/dua et.) Şüphesiz O işitir, bilir.

201. Allah’tan korkanlara şeytandan bir fısıltı/vesvese dokununca, iyice düşünür (Rablerini/Zikri/Kur’an ve ayetlerini) hatırlarlar. İşte o zaman gerçeği görürler!

202. Şeytanin kardeşleri ise onları azgınlığa sürüklerler, sonra da yakalarını/peşlerini bırakmazlar.

203. Onlara bir ayet getirmediğin zaman derler ki "(Oradan buradan topladığın gibi) bunu da toplasaydın ya!" De ki "Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım." Bütün bu ayetler; ufkunuzu/düşüncenizi açacak Rabbinizden gelen belgelerdir. Bir doğru yol kılavuzudur ve bir rahmettir, inanan bir topluluk için!

204. Kur’an (veya çevirisi) okunduğu zaman hemen susun! Ve onu (okunanları anlamaya çalışarak) dinleyin! Umulur ki; böylece merhamet olunursunuz!

205. Yalvararak ve için için korkarak; sabah akşam yüksek olmayan sesle Rabbini an/zikret! Sakın gafillerden olma!

206. Şüphesiz ki Rabbinin katındakiler, O’na kulluk etmekten büyüklük taslayıp yüz çevirmezler, O’nu yüceltirler. Ve yalnız O’na secde/itaat ederler.