Harun Yıldırım 

1. Elif, lam, mim, sad.

2. Kitap sana indirildi ki ondan dolayı kalbine bir sıkıntı gelmeden onunla uyarasın ve mü’minlere öğüt veresin.

3. Rabbinizden size indrilene uyun. O’ndan başka velilere uymayın! Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.

4. Biz nice yurtları helak etmişizdir ki, geceleyin ya da onlar gündüz uyurlarken azabımız onlara geliverdi.

5. Azabımız kendilerine geldiği zaman onların yalvarışları ancak "Biz gerçekten de zalimlermişiz." demeleri olmuştur.

6. Andolsun kendilerine rasul gönderdiklerimize de soracağız, gönderilen rasullere de soracağız.

7. Andolsun onlara ilimle anlatacağız. Biz gaibler değiliz.

8. O gün tartı haktır. Tartıları ağır gelenler var ya; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

9. Kimin de tartısı hafif gelirse işte onlar ayetlerimize zulmettikleri için nefislerini hüsrana uğratanlardır.

10. Andolsun sizi yeryüzünde yerleştirdik ve size orada pek çok geçimlik yarattık... Ne kadar da az şükrediyorsunuz!?

11. Andolsun sizi yarattık sonra da size şekil verdik. Sonra meleklere "Adem’e secde edin!" dedik. Onlar hemen secde ettiler. İblis müstesna; o secde edenlerden olmadı.

12. "Sana emrettiğim halde seni secde etmekten alıkoyan nedir?" buyurduğu zaman, "Ben ondan daha hayırlıyım, çünkü beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın." dedi.

13. "O halde hemen in oradan, senin için orada büyüklenmek yoktur! Hemen çık, çünkü sen aşağılıklardansın!" buyurdu.

14. "Bana diriltilecekleri güne kadar mühlet ver." Dedi.

15. "Muhakkak sen mühlet verilenlerdensin." buyurdu.

16. Dedi ki "O halde beni azdırdığından dolayı onlar için mutlaka senin dosdoğru yolunda oturacağım."

17. "Sonra andolsun önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından onlara sokulacağım da sen onların pek çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın."

18. Buyurdu ki "Kınanmış ve kovulmuş olarak çık oradan! Andolsun ki onlardan her kim sana uyarsa cehennemi hep sizinle dolduracağım."

19. Ey Adem! Sen ve eşin cennete yerleşin ikiniz de dilediğiniz yerden yiyin; ama bu ağaca yaklaşmayın! O taktirde zalimlerden olursunuz!

20. Şeytan kendilerine gizlenmiş olan avret yerlerini onlara göstermek için onlara vesvese verdi de "Rabbiniz size bu ağacı sadece siz iki melek olursunuz veya ebedi olursunuz diye yasakladı!?" dedi.

21. Ayrıca "Muhakkak ki ben size öğüt verenlerdenim!" diye ikisine de yemin etti.

22. Böylece ikisini de aldatarak düşürtüp ağacı tattıklarında avret yerleri kendilerine göründü ve üzerlerine cennet yapraklarından üst üste yapıştırmaya başladılar. Rableri de o ikisine "Ben size bu iki ağacı yasaklamadım mı? Muhakkak ki şeytan sizin için apaçık bir düşmandır, demedim mi?" buyurdu.

23. Dediler ki "Rabbimiz biz nefsimize zulmettik bizi bağışlamaz, bize merhamet etmezsen muhakkak ki hüsrana uğrayanlardan oluruz."

24. Buyurdu ki "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir süreye kadar yerleşme ve geçim vardır."

25. Buyurdu ki "Orada yaşayacaksınız ve orada öleceksiniz, yine oradan çıkarılacaksınız."

26. Ey Ademoğulları, sizin avret yerlerinizi örtecek bir elbise ve size süslenilecek giysi inidirdik. Takva elbisesi var ya, işte bu daha hayırlıdır. İşte bu Allah’ın ayetlerindendir; umulur ki öğüt alırlar.

27. Ey Ademoğulları! Şeytan anababanızın avret yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini sıyırarak onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de fitneye düşürmesin! Çünkü gerçekten o ve taraftarları sizi sizin onları göremeyeceğiniz yerden görürler. Muhakkak ki biz şeytanları iman etmeyenlerin velileri kıldık.

28. Onlar bir hayasızlık yaptıkları zaman "Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah da bize bunu emretti!?" derler. De ki "Allah elbette ki hayasızlığı emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz!?"

29. De ki "Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O’na dua edin. Başlangıçta sizi yarattığı gibi döneceksiniz."

30. O, kimini hidayete erdirdi kimi de sapıklığı haketti. Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları veliler edindiler. Buna rağmen kendilerini doğru yolda sanırlar.

31. Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi alın. Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü O israf edenleri sevmez.

32. De ki "Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmış?" De ki "Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet gününde ise yalnız onlaradır." İşte biz ayetleri bilenler için böyle açıklıyoruz.

33. De ki "Rabbim ancak hayasızlıkları, onlardan hem açık olanı, hem de gizli olanı, her türlü günahı, haksız yere isyanı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır."

34. Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince ne bir an ertelenirler ne de öne alınırlar.

35. Ey Ademoğulları size içinizden ayetlerimi haber veren rasuller geldiğinde her kim sakınır ve düzeltirse onlar için korku yoktur, onlar üzülecek değillerdir.

36. Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler var ya; işte onlar ateş halkıdır ve orada daimi kalıcıdırlar.

37. Allah’a bir yalanı iftira edenden veya O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Onlara kitaptaki nasipleri erişecektir. Nihayet elçilerimiz ruhlarını almak için kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki "Allah’tan başka ibadet ettikleriniz nerede?" "Onlar bizden uzaklaştılar." diyecekler de gerçekten de kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik edeceklerdir.

38. Buyuracak ki "Cin ve insanlardan sizden öne geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe girin." Her ümmet girdikçe kardeşini lanetler. Hepsi birbiri ardınca orada toplanınca sonrakileri öncekileri için "Rabbimiz bizi işte bunlar saptırdı, o halde onlara iki kat azap ver." Diyecekler. Buyuracak ki "Herkes için iki kattır, fakat siz bilmezsiniz."

39. Öncekileri de sonrakilerine "Sizin bize bir üstünlüğünüz yoktur, o halde kazandıklarınıza karşılık azabı tadın!" diyecekler.

40. Ayetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenenlere göğün kapıları açılmayacaktır. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler, biz suçluları işte böyle cezalandırırız.

41. Onlar için cehennemden bir yatak, üstlerinde örtüler vardır. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız.

42. İman edip salih amel işleyenler var ya –ki bir nefse ancak gücünün yettiğini yükleriz işte onlar cennetliktirler; onlar orada daimi kalıcıdırlar.

43. Biz onların sinelerinde kinden her ne varsa söküp atmışızdır. Altlarından nehirler akar. Derler ki "Allah’a hamdolsun ki bizi buna iletti. Allah bize hidayet vermeseydi bunu bulamazdık. Andolsun ki Rabbimizin rasulleri hak ile geldiler." Onlara "İşte bu, yaptıklarınıza karşılık mirasçı olduğunuz cennettir!" diye seslenilir.

44. Cennetlikler de cehennemliklere "Rabbimizin bize vaadettiğini gerçek bulduk; siz de Rabbinizin vaadettiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenirler. Onlar da "Evet." derler ve bir münadi "Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun." diye seslenir.

45. Onlar ki Allah yolundan alıkoyanlar, onu eğriltmek isteyenlerdir. Onlar ahireti de inkâr ederlerdi.

46. Onların arasında perde vardır ve a’raf üzerinde hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennet ehline "Selamun aleykum." diye seslenirler ki bunlar unutulmamakla birlikte henüz oraya girememişlerdir.

47. Gözleri ateş halkına çevrildiği zaman da "Rabbimiz bizi zalimler topluluğuyla birlikte bulundurma!" derler.

48. A’raf halkı simalarından tanıdıkları adamlara derler ki "Topladıklarınızın ve kibirlenmenizin size bir faydası olmadı."

49. "Bunlar mıydı kendilerini Allah’ın rahmetine eriştirmeyeceğine yemin ettiğiniz kimseler? Girin cennete, sizin için hiçbir korku yoktur; siz üzülecek de değilsiniz."

50. Cehennemlikler cennetliklere "Bize biraz su ya da Allah’ın size verdiği rızıktan aktarın!" diye nida ederler. Onlar da "Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır." derler.

51. Onlar ki dinlerini bir eğlence ve bir oyun edinirlerdi de dünya hayatı kendilerini aldatmıştır. Onların bu günleriyle kavuşacaklarını unuttukları ve ayetlerimizi yalanladıkları gibi biz de bugün onları unuturuz.

52. Andolsun biz onlara kitap gönderdik onu ilimle açıkladık ki iman eden bir topluluğa hidayet ve rahmettir.

53. Onlar sadece onun tevilini mi gözetiyorlar? O’nun tevilinin geleceği gün daha önce onu unutanlar diyecekler ki "Gerçekten de Rabbimizin rasulleri bize hakkı getirmişler. Şimdi bize şefaatçilerden kimse var mı ki bize şefaat etsinler ya da geri döndürülür müyüz ki yaptıklarımızdan başkasını yapsak?" Muhakkak ki onlar kendilerini hüsrana uğratanlardır, uydurmakta oldukları şeyler de onlardan uzaklaşıp kaybolmuştur.

54. Muhakkak sizin Rabbiniz Allah’tır ki altı günde gökleri ve yeri yarattı sonra Arş’a istiva etti. Gündüzü süratle kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara emriyle başeğdiren O’dur. Dikkat edin, yaratmak da emretmek de yalnız O’na aittir. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!..

55. Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Muhakkak O haddi aşanları sevmez.

56. Orası ıslah edildikten sonra yeryüzünde fesat çıkarmayın. Korkarak ve umarak O’na dua edin. Muhakkak Allah’ın rahmeti güzel davrananlara yakındır.

57. Rahmetinin üzerinde rüzgarları müjde olarak gönderen O’dur. Bunlar ağır yüklü bulutları kaldırdığında onları ölmüş bir yere sürükleriz ve bununla oraya su indiririz. Böylece her türlü ürünü çıkartırız. Biz ölüleri de işte böyle çıkarırız, umulur ki ibret alırsınız.

58. Rabbinin izniyle iyi şehrin bitkisi çıkar, kötü olandan ise zorluktan başka bir şey çıkmaz. Biz şükreden bir topluluk için ayetleri işte böyle çeşitli şekillerde açıklıyoruz.

59. Andolsun biz Nuh’u kavmine gönderdik de "Ey kavmim Allah’a ibadet edin, sizin O’ndan başka ibadete layık ilahınız yoktur. Doğrusu ben sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım." dedi.

60. Kavminin ileri gelenleri "Gerçekten de biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz." dediler.

61. O şöyle dedi "Ey kavmim, bende hiçbir sapıklık yoktur, fakat ben alemlerin Rabbinden bir rasulüm."

62. "Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum ve size öğüt veriyorum. Çünkü ben Allah’tan sizin bilmediğinizi biliyorum."

63. Sakınırsınız ve belki rahmete erersiniz diye uyarılmak için Rabbinizin içinizden bir adama zikir gelmesine mi şaşırdınız.

64. Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları ise boğduk. Çünkü onlar görmeyen bir topluluktu.

65. Ad’a da kardeşleri Hud’u... Dedi ki "Ey kavmim, Allah’a ibadet edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur! Halâ sakınmayacak mısınız?"

66. Kavminin ileri gelenlerinden kâfirler dediler ki "Gerçekten de biz seni akılsızlık içinde görüyoruz doğrusu biz seni yalancılardan sanıyoruz."

67. Dedi ki "Ey kavmim! Bende akıl yetersizliği yoktur, fakat ben gerçekten de alemlerin Rabbinden bir rasulüm."

68. "Size Rabimin risaletini tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım."

69. "Sizi uyarmak için Rabbinizden içinizden bir adama zikir gelmesine mi şaşırdınız? Düşünün ki O sizi Nuh kavminden sonra halifeler kıldı, size yaratılışça genişlik verdi. O halde Allah’ın nimetlerini düşünün, umulur ki kurtuluşa erersiniz."

70. Dediler ki "Sen bize yalnızca Allah’a ibadet etmemiz ve atalarımızın ibadet etmekte olduklarını terketmemiz için mi geldin? O halde doğru kimselerden isen bize vaad ettiğin şeyi getir!"

71. Dedi ki "Andolsun gerçekten de size Rabbinizden bir azap ve gazap gelecektir. Allah’ın, haklarında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın onları adlandırdığı isimler hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? O halde bekleyin. Muhakkak ben de sizlerle beraber bekleyenlerdenim."

72. Ardından onu ve onunla beraber olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayarak iman etmeyenlerin kökünü kestik.

73. Semud’a da kardeşleri Salih’i... Dedi ki "Ey kavmim! Allah’a ibadet edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir. İşte Allah’ın dişi devesi size bir delildir. Onu bırakın da Allah’ın arzında otlasın. Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acıklı bir azap yakalar."

74. "Düşünün ki Ad’dan sonra sizi halifeler yaptı ve sizi yeryüzünde yerleştirdi. Ovalarında köşkler kuruyor, dağlarında evler yontuyordunuz. O halde Allah’ın nimetlerini düşünün de bozguncular olup yeryüzünde taşkınlık yapmayın."

75. Kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar içlerinden iman edenlere onlarca zayıf bırakılanlara dediler ki "Salih’in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar da "Biz gerçekten onunla gönderilene iman edenleriz." dediler.

76. Büyüklenenler de dediler ki "Elbette biz de sizin iman ettiğiniz şeyi inkâr edenleriz!"

77. Ardından o dişi deveyi kestiler de Rablerinin emirlerine karşı isyan ederek "Ey Salih, sen gerçekten rasullerden isen bize vaadettiğin şeyi getir!" dediler.

78. Bunun üzerine onları şiddetli bir sarsıntı yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.

79. O da onlardan yüz çevirerek şöyle dedi "Ey kavmim, muhakkak ki ben size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size nasihat ettim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."

80. Lut’u da... Hani kavmine demişti ki "Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasızlığı mı yapıyorsunuz?"

81. "Siz gerçekten de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir topluluksunuz."

82. Kavminin cevabı; yalnızca "Onları ülkenizden çıkarın, çünkü bunlar çok temiz insanlarmış." demeleri oldu.

83. Nihayet biz onu ve ehlini kurtardık, ancak karısı müstesna. O geride kalıp helak olanlardan oldu.

84. Onların üzerine bir sağanak yağdırdık. Günahkârların sonunun nasıl olduğuna bir bak!

85. Medyene’de kardeşleri Şuayb’ı... Dedi ki "Ey kavmim, Allah’a ibadet edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge gelmiştir. Ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların eşyasını eksiltmeyin. Islah edildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. İman edenler iseniz bu sizin için daha hayırlıdır."

86. "O’na iman edenleri tehdit ederek ve doğruluk yolunda eğrilik arayarak Allah’ın yolundan alıkoymak için her yolun başında oturmayın! Hatırlayın ki siz çok az idiniz de sizi çoğalttı. Bozgunculuk yapanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!"

87. "İçinizden bir grup kendisiyle gönderildiğim şeye iman etmiş, bir grup da iman etmediğine göre artık Allah bizim aramızda hüküm verinceye kadar sabredin. Şüphesiz Allah hüküm verenlerin en hayırlısıdır."

88. Kavminin ileri gelenlerinden büyüklenenler "Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden çıkaracağız ya da mutlaka bizim dinimize döneceksiniz?" dediler. Dedi ki "Biz istemesek de mi?"

89. "Allah bizi ondan kurtardıktan sonra sizin dininize dönersek Allah’a yalan iftira etmiş oluruz. Bizim için sizin dininize dönmek yoktur, ancak Rabbimizin dilemesi müstesna. Rabbimizin ilmi herşeyi kuşatmıştır. Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında sen hak ile hüküm ver! Şüphesiz sen hüküm verenlerin en hayırlısısın."

90. Kavminin ileri gelenlerinden kâfir olanlar dediler ki "Andolsun Şuayb’a uyarsanız mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursunuz."

91. Nihayet onları şiddetli bir sarsıntı yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.

92. Şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada oturmadılar. Şuayb’ı yalanlayanlar var ya, işte onlar hüsrana uğrayanlar oldular.

93. O da onlardan yüz çevirerek dedi ki "Ey kavmim, andolsun ben size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, artık ben kâfir bir topluluğa nasıl acırım.?!"

94. Biz hangi memlekete bir rasul gönderdiysek, oranın halkını mutlaka sıkıntı ve zorlukla yakalamışızdır ki yalvarıp yakarsınlar.

95. Sonra kötülüğü iyilikle değiştirdik ta ki onlar çoğalarak "Atalarımıza da şiddetli sıkıntılar ve genişlik dokunmuştu." dediler. Nihayet biz de kendileri farkında değillerken onları ansızın yakalayıverdik.

96. O ülkelerin halkı iman edip sakınsalardı elbette onların üzerine gökten de yerden de bereketler açardık, fakat onlar yalanladılar, biz de onları kazanmakta oldukları sebebiyle yakalayıverdik.

97. O ülkelerin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

98. Ya da o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

99. Yoksa onlar Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Hüsrana uğrayanlar topluluğundan başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz!

100. Sakinlerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanları doğruya erdirmeye mi? Eğer biz dilemiş olsaydık onlara günahları nedeniyle bir musibet isabet ettirirdik; ve kalplerine damgalar vururduk da onlar böylelikle işitmeyenler olurlardı.

101. İşte o memleketler ki biz onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Doğrusu rasulleri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi, fakat daha önce yalanladıkları için iman etmediler. Allah kâfirlerin kalplerini işte böyle mühürler.

102. Onların pek çoğunda ahde vefa görmedik. Onların pek çoğunu fasıklar olarak gördük.

103. Sonra onların ardından Musa’yı ayetlerimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik, fakat onlar zulmettiler. Bak fesatçıların sonu nasıl oldu?

104. Musa dedi ki "Ey Firavun, muhakkak ben alemlerin rabbinden bir rasulüm."

105. "Benim yükümlülüğüm Allah hakkında haktan başkasını söylememektir. Gerçekten de size Rabbinizden apaçık bir delil ile geldim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder."

106. Dedi ki "Sen bir ayet ile gelmişsen eğer doğru söyleyenlerden isen o halde onu getir!"

107. Bunun üzerine asasını bıraktı da o hemen açıkça ejderha oluverdi.

108. Elini çıkardı, o da hemen bakanlara bembeyaz parlayıverdi.

109. Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki "Doğrusu bu gerçekten de bilgili bir sihirbazdır."

110. "Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. O halde ne buyurursunuz?"

111. Dediler ki "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcılar yolla."

112. "Bilgili sihirbazların hepsini sana getirsinler."

113. Sihirbazlar Firavun’a gelerek "Galip gelirsek mutlaka bize bir mükâfat var değil mi?" dediler.

114. "Evet, ayrıca gerçekten de siz yakınlaşanlardan olacaksınız." dedi.

115. Dediler ki "Ey Musa! Önce sen mi atacaksın, yoksa biz mi atalım?"

116. "Siz atın." dedi. Onlar atınca insanların gözlerini büyülediler ve onları dehşete düşürdüler de büyük bir sihir getirdiler.

117. Biz de Musa’ya "Asanı atıver!" diye vahyettik. Bir de baktılar ki onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.

118. Böylece hak ortaya çıktı; onların yapmakta oldukları da boşa çıktı.

119. Artık orada yenilmiş oldular ve küçülerek döndüler.

120. Sihirbazlar secdeye kapandılar.

121. Dediler ki "Alemlerin Rabbine iman ettik."

122. "Musa’nın ve Harun’un Rabbine..."

123. Firavun da dedi ki "Ben size izin vermeden önce O’na iman mı ettiniz? Mutlaka bu ahalisini oradan çıkarmak için şehirde kurduğunuz bir düzendir. O halde yakında bileceksiniz."

124. "Elbette ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim sonra da hepinizi astıracağım."

125. Dediler ki "Muhakkak ki biz Rabbimize döneceğiz."

126. "Sen bizden ancak onlar bize geldiğinde Rabbimizin ayetlerine iman ettiğimiz için intikam alıyorsun. Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır ve canımızı müslümanlar olarak al."

127. Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki "Musa ile kavmini yeryüzünde bozgunculuk yapmaları, seni ve ilahlarını terk etmeleri için mi bırakacaksın?" O da "Oğullarını öldürür, kadınlarını sağ bırakırız. Elbette biz onlar üzerinde kahredici bir güce sahibiz." dedi.

128. Musa kavmine dedi ki "Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Elbette ki yeryüzü Allah’ındır; kullarından dilediğini ona varis kılar. Güzel sonuç muttakiler içindir."

129. Dediler ki "Sen bize gelmeden önce de geldikten sonra da eziyete uğratıldık." Dedi ki "Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helak eder ve sizi yeryüzünde halifeler kılar. Böylece nasıl davranacağınıza bakacaktır."

130. Andolsun biz Firavun hanedanını belki düşünürler diye yıllarca kuraklık ve ürün darlığına uğrattık.

131. Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim içindir." dediler, onlara bir kötülük isabet ettiğinde de onu Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu sayarlardı. Dikkat edin uğursuzluk ancak Allah katındandır, fakat onların çoğu bilmezler.

132. Bir de "Sen bizi büyülemek için her ne mucize getirirsen biz sana asla iman edecek değiliz." dediler.

133. Bunun üzerine biz onlara ayrı ayrı ayetler olmak üzere onlara tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağalar ve kan gönderdik. Buna rağmen böbürlendiler de günahkârlar topluluğu oldular.

134. Ne zaman ki üzerlerine azap çöktü, "Ey Musa! Bizim için Rabbine dua et de sana olan ahdi hürmetine bizden bu azabı kaldırırsan andolsun ki sana iman edeceğiz ve İsrailoğullarını muhakkak seninle beraber göndereceğiz." dediler.

135. Erişebilecekleri bir süreye kadar azabı kendilerinden giderince derhal ahitlerini bozdular.

136. Biz de ayetlerimizi yalanladıkları ve onlardan gafil oldukları için kendilerinden intikam aldık da hepsini boğduk.

137. Zayıf düşürülmüş olan topluluğu da kendisini bereketli kıldığımız yerin doğusuna da batısına da varis kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına olan o güzel vaadi sabrettikleri için tamamlandı. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını ve yükselttiklerini harap ettik.

138. İsrailoğullarını denizden geçirdik. Putları üzerinde kararlı olan bir topluluğa rastladılar "Ey Musa! Bize onların ilahları gibi bir ilah yap!" dediler. Dedi ki "Siz gerçekten de cahillik eden bir topluluksunuz!"

139. "Çünkü onların içinde bulundukları kesinlikle yıkılmaya mahkûmdur, yapmakta oldukları da boşadır."

140. "Ben size Allah’tan başka bir ilah mı arayayım? Halbuki O sizi alemlere üstün kıldı."

141. Hani size işkencelerin en kötüsünü yaparak, oğullarınızı öldürüp kadınlarınızı sağ bırakan Firavun hanedanından kurtarmıştık. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.

142. Musa ile otuz gece için sözleştik de ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre kırk geceye tamamlandı. Musa kardeşi Harun’a "Kavmim içinde benim yerime geç, ıslah et de bozgunculara uyma!" dedi.

143. Musa belirlediğimiz vakitte gelip de Rabbi onunla konuşunca dedi ki "Rabbim, bana görün de sana bakayım." O buyurdu ki "Beni asla göremezsin, fakat şu dağa bak! O yerinde durabilirse sen de beni görebileceksin." Rabbi dağa tecelli edince onu parça parça ediverdi. Musa da baygın düştü. Ne zaman ki ayıldı, "Seni tenzih ederim, sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim." dedi.

144. Buyurdu ki "Ey Musa risaletimle ve konuşmamla seni insanlara üstün kıldım. Sana verdiklerimi al da şükredenlerden ol."

145. Ona levhalarda her şeye dair bir öğüt ile her şeyin açıklamasını yazdık. "Artık bunları kuvvetle tut ve kavmine emret ki bunlara en güzeliyle sarılsınlar. Yakında fasıkların yurdunu size göstereceğim!"

146. Yeryüzünde haksızca büyüklenenleri ayetlerimden uzak tutacağım. Onlar bütün ayetleri görseler de onlara iman etmezler. Dosdoğru yolu görseler de, o yolu tutmazlar, azgınlık yolunu gördüklerinde ise onu yol edinirler. Bu onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları nedeniyledir.

147. Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar var ya, onların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklar?

148. Musa’nın kavmi onun ardından ziynet eşyalarından böğüren bir buzağı heykeli edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve kendilerine bir yol göstermediğini görmediler mi? Onu ilahedinmekle zalimlerden oldular.

149. Ne zaman ki başları ellerinin üzerine düşürüldü ve gerçekten sapmış olduklarını gördüler, "Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsan muhakak ki hüsrana uğrayanlardan olacağız!" dediler.

150. Musa kavmine öfkeli ve kederli bir halde dönünce onlara "Benim ardımdan geldikten sonra ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrine acele mi ettiniz?" dedi. Levhaları bırakarak kardeşinin başından tutup onu kendisine doğru çekti. O dedi ki "Ey anamın oğlu! Bu topluluk beni güçsüz bıraktı. Neredeyse beni öldüreceklerdi. Sen de bana düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla bir tutma."

151. Dedi ki "Rabbim, beni de kardeşimi de bağışla! Bizi rahmetine al; şüphesiz sen merhamet edenlerin en merhametlisisin!"

152. Doğrusu buzağıyı ilahedinenlere Rablerinden bir gazap dünya hayatında da alçaklık erişecektir. Biz iftira edenleri işte böyle cezalandırırız.

153. Kötülükleri yaptıktan sonra tevbe ederek iman edenler... Muhakkak ki Rabbin bunun ardından elbette ki Ğafûr’dur, Rahîm’dir.

154. Musa sakinleşince levhaları aldı, onun nüshasında Rablerinden korkanlar için hidayet ve rahmet vardır.

155. Musa belirlediğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti. Onları o şiddetli sarsıntı tutunca dedi ki "Rabbim, dileseydin onları da beni de daha önce helak ederdin. Aramızdaki akılsızların yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin? O ancak senin imtihanındır. Sen onunla dilediğini saptırır, dilediğini de hidayete erdirirsin. Bizim velimiz sensin. O halde bizi bağışla, bize merhamet et. Çünkü Muhakkak ki sen bağışlayanların en hayırlısısın!"

156. "Bize dünyada da ahirette de iyilik yaz, muhakkak ki biz sana yöneldik." Buyurdu ki "Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır. Onu sakınanlara, zekâtı verenlere, ayetlerimize iman edenlere yazacağım."

157. Onlar ki yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulacakları ümmi bir nebi olan rasule uyarlar, ki o onlara iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar, temiz şeyleri helâl, pis olanları da haram kılar, sırtlarındaki yükü ve üzerlerindeki zincirleri indirir. Ona iman edenler, onu yüceltenler, ona yardım edenler ve onunla indirilen nura tabi olanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.

158. De ki "Ey insanlar, ben Allah’ın hepinize gönderdiği rasulüyüm." Göklerin ve yerin mülkü yalnız O’nundur, O’ndan başka ilah yoktur. Dirilten ve öldüren O’dur. O halde Allah’a ve ümmi nebi olan Rasulü’ne iman edin ki o da O’nun kelamına iman etmektedir. Ona uyun ki hidayete eresiniz.

159. Musa’nın kavminden hakka ileten ve onunla adil davranan bir topluluk vardır.

160. Biz onları ayrı ayrı ümmetler halinde on iki kola ayırdık. Kavmi ondan su istediği zaman Musa’ya "Asan ile taşa vur!" diye vahyettik de ondan on iki pınar fışkırdı. Böylece hepsi de su içeceği yeri bildi. Üzerlerine de bulutla gölge çektik. "Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin!" diye kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Onlar bize zulmetmediler fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı.

161. Hani onlara "Bu şehirde yerleşin ve orada dilediğiniz yerden yiyin de hıtta bağışlanma dileriz deyin ve kapısından secde ederek girin ki günahlarınızı bağışlayalım. Biz iyilik yapanlara daha da artıracağız!" demiştik.

162. Onlardan zulmedenler ise sözü kendilerine söylenenden başkasıyla değiştirdiler. Biz de zulümleri sebebiyle gökten bir azap indirdik.

163. Onlara deniz kıyısındaki şehrin durumunu sor. Hani onlar cumartesi gününde haddi aşıyorlardı. Cumartesi tutmadıkları gün balıkları akın akın geliyor. Cumartesi günü dışında ise gelmiyorlardı. Fıskları sebebiyle biz onları işte böyle imtihan ediyorduk.

164. Onlardan bir topluluk "Allah’ın kendilerini helak edeceği ya da şiddetli bir azap ile uğratacağı bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz?"dedikleri zaman onlar "Rabbinize karşı bir mazeret olur ve belki onlar sakınırlar." demişlerdi.

165. Ne zaman ki onlar kendilerine hatırlatılanı unuttular biz de kötülükten sakındıranları kurtardık, zulmedenleri ise işledikleri fısk sebebiyle şiddetli bir azapla yakaladık.

166. Onlar o sakındırıldıkları şeylerde ısrar edince onlara "Aşağılık maymunlar olun!" dedik.

167. O zaman Rabbin onlara kıyamet gününe kadar üzerlerine, kendilerini en kötü azaba uğratacak kimseler göndereceğini bildirdi. Muhakkak ki Rabbin azabı çabuk olandır. Muhakkak ki O, elbette Ğafûr’dur, Rahîm’dir.

168. Onları yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar haline getirdik. Salih olanlar vardı. İçlerinden bunlardan uzak olanlar da vardı. Dönsünler diye onları hem iyiliklerle hem de kötülüklerle imtihan ettik.

169. Onların ardından, kötü kimseler yerlerine geçti. Kitaba varis oldular da bu dünyanın değersiz malını alarak "Biz bağışlanacağız." diyorlardı. Kendilerine onun gibi bir şey yarar gelse onu da alırlar. Onlardan Allah hakkında haktan başkasını söylemeyeceklerine dair o kitabın misakı alınmamış mıydı? Oysa onun içindekileri okumaktadırlar. Ahiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır, hala akletmeyecek misiniz?

170. Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar var ya, muhakkak ki biz salih olanların mükâfatını boşa çıkarmayız.

171. Hani biz dağı bir gölgelik gibi üzerlerine kaldırmıştık da onlar üstlerine düşecek sanmışlardı. "Size verdiğimize kuvvetle sarılın ve ondakileri düşünün, umulur ki sakınırsınız."

172. Hani Rabbin Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve kıyamet günü "Bizim bundan haberimiz yoktu." dememeniz için onları nefislerine karşı "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye şahit tutmuştu da onlar "Evet, şahit olduk." demişlerdi.

173. Ya da "Daha önce atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelen bir nesildik. O halde batıla sapanların yaptıklarından dolayı bizi mi helak edeceksin?" demeyesiniz.

174. Biz ayetleri ayrı ayrı işte böyle açıklarız, umulur ki dönerler.

175. Sen onlara kendisine ayetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılan, böylece şeytanın kendisine uydurduğu ve nihayet azgınlardan olan kimsenin haberini oku.

176. Biz dileseydik onu bunlarla yükseltirdik, ama o yere meyletti de hevasına uydu. Onun durumu o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da solur. Ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu işte budur. O halde sen kıssayı anlat, umulur ki iyice düşünürler.

177. Ayetlerimizi yalanlayarak yalnızca nefislerine zulmetmekte olanların durumu ne kötüdür!

178. Allah kimi hidayete erdirirse artık o doğru yolu bulmuştur. Her kimi de saptırırsa işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.

179. Andolsun, cinlerden ve insanlardan pek çoğunu cehennem için yarattık ki onların kalpleri vardır onunla anlamazlar, gözleri vardır fakat onlarla görmezler; kulakları vardır ama onlarla işitmezler. Bunlar hayvan gibidirler, hatta daha da şaşkındırlar. İşte onlar gafillerin ta kendileridir.

180. En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na bunlarla dua edin. O’nun isimlerinde ayrılığa düşenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasını yakında göreceklerdir.

181. Yarattıklarımızdan bir ümmet de vardır ki hak ile yol gösterirler ve onunla adaletli davranırlar.

182. Ayetlerimizi yalanlayanlar var ya, biz onları bilmeyecekleri bir yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.

183. Ben onlara mühlet veriyorum. Muhakkak ki benim düzenim sağlamdır.

184. Onlar arkadaşlarında hiçbir deliliğin olmadığını düşünmüyorlar mı? O ancak apaçık bir uyarıcıdır.

185. Onlar, göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah’ın yarattığı herhangi bir şeye ve ecellerinin yaklaşmış olma ihtimaline hiç bakmıyorlar mı? Artık bundan sonra hangi söze inanacaklar?

186. Allah her kimi saptırırsa artık onu hidayete erdirecek yoktur, onları taşkınlıkları içerisinde şaşkın bir halde bırakıverir.

187. Sana kıyametsaatinin ne zaman çatacağını sorarlar. De ki "Onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun zamanını O’ndan başkası açıklayamaz. O göklerde ve yerde ağırdır ve size ansızın gelir. Ondan haberdarmışsın gibi sana soruyorlar." De ki "Onun ilmi yalnızca Allah katındadır, fakat insanların çoğu bilmezler."

188. De ki "Ben kendim için Allah’ın dilediğinden başka bir yarara da bir zarara da sahip değilim. Eğer gaybı bilseydim elbetteki hayrı artırırdım ve bana hiçbir kötülük dokunmazdı. Ben ancak bir uyarıcı ve iman eden bir topluluk için müjdeleyiciyim."

189. O ki, sizi tek bir nefisten yarattı, ondan da kendisiyle sükun bulması için eşini yarattı. Onu bürüyünce hafif bir yük yüklendi de bununla gezindi. Nihayet ağırlaşınca her ikisi de Rableri olan Allah’a şöyle dua etti "Eğer bize salihevlat verirsen andolsun ki şükredenlerden olacağız."

190. Onlara salihevlat verdiğinde ise kendisi hakkında O’na şirk koşmaya başladılar. Allah ise onların şirk koştuklarından yücedir.

191. Kendileri yaratılmış oldukları halde hiçbir şey yaratamayanları mı şirk koşuyorlar!?

192. Halbuki onlar kendilerine yardım edemezler, onlar kendilerine bile yardım edemezler.

193. Onları doğru yola çağırırsanız size uymazlar; onları çağırsanız da suskun kalsanız da sizin için aynıdır.

194. Allah’tan başka ibadet ettikleriniz elbette ki sizin gibi kullardır. Eğer doğru kimselerseniz onları çağırın da size karşılık versinler.

195. Onların kendileriyle yürüyecek ayakları mı var, ya da kendileriyle tutabilecekleri elleri mi var, veya görecek gözleri mi var, yoksa işitecek kulakları mı var? De ki "Çağırın şirk koştuklarınızı da sonra bir düzen kurun da bana göz açtırmayın!"

196. Muhakkak ki benim velim kitabı indiren Allah’tır ve O salihlerin velisidir.

197. Sizin O’nun yanısıra ibadet ettikleriniz ise size de yardım edemezler, kendilerine de yardım edemezler.

198. Onları doğru yola çağırsanız da işitmezler, onları sana bakar görürsün, fakat onlar görmezler.

199. Sen affetmeyi benimse, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.

200. Sana şeytandan bir vesvese gelirse hemen Allah’a sığın. Şüphesiz O, Semî’dir, Alîm’dir.

201. Sakınanlara şeytandan bir vesvese geldiğinde iyice düşünürler ve o takdirde hemen görürler.

202. Kardeşlerine gelince onları da sapıklığa sürüklerler sonra da yakalarını bırakmazlar.

203. Onlara bir ayet getirmediğin zaman "Onu kendin derleseydin ya!" derler. De ki "Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu, Rabbinizden gelen basiretler, iman eden bir topluluk için hidayet ve rahmettir."

204. Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun; umulur ki merhamet olunursunuz.

205. Kendi kendine yüksek olmayan bir sesle yalvararak ve ürpererek sabah akşam Rabbini an da gafillerden olma!

206. Doğrusu Rabbinin katındaki olanlar O’na ibadet etmekten asla büyüklenmezler, O’nu tesbih ederler ve yalnız O’na secde ederler.