Abdullah Parlıyan | |
---|---|
1. Gerçekleşecek olan kıyamet saati, sonunda gerçekleştiği zaman, |
إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ İza veka’atilvaki’atu. |
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ Leyse livak’atiha kazibetun. |
|
3. O kıyamet bazı insanları alçaltacak, bazılarını da yükseltecekdir. |
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌ Hafıdatun rafi’tun. |
إِذَا رُجَّتِ الْأَرْضُ رَجًّا İza ruccetil’ardu reccen. |
|
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا Ve bussetilcibalu bessen. |
|
فَكَانَتْ هَبَاءً مُنْبَثًّا Ve fekanet hebaen munbessen. |
|
وَكُنْتُمْ أَزْوَاجًا ثَلَاثَةً Ve kuntum ezvacen selaseten. |
|
8. Hesabı sağ taraflarından görülen insanlar; kimdir o uğurlu ve mutlu kimseler? |
فَأَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ Feashabulmeymeneti ma ashaulmeymeneti. |
9. Hesabı sol taraflarından görülenler; kimdir o uğursuz ve şom kimseler? |
وَأَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ Ve ashabulmeş’emeti ma ashabulmeş’emeti. |
10. Dünyada iyiliklerde öne geçenler, ahirette de mükafatta önde gidenler olacaklardır. |
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ Vessabikunessabikune. |
أُولَٰئِكَ الْمُقَرَّبُونَ Ulaikelmukarrabune. |
|
فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ Fiy cennatin na’ıymi. |
|
13. Önceki toplumların veya peygamberlere önce inananların pek çoğu, |
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ Sulletun minel’evveliyne. |
14. sonra gelenlerin veya peygamberlere sonra iman edenlerden de azı, onlardan olacaklardır. |
وَقَلِيلٌ مِنَ الْآخِرِينَ Ve kaliylun minel’ahıriyne. |
15. Altınlarla ve mücevherlerle işlenmiş koltuklar üzerinde kurulacaklar |
عَلَىٰ سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ ’ala sururin medunetun. |
16. ve birbirlerine sevgi ile bakarak karşılıklı oturup uzanacaklar. |
مُتَّكِئِينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلِينَ Muttekiiyne ’aleyha mutekabiliyne. |
17. Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler, hizmet için dolaşırlar. |
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ Yetufu ’aleyhim veldanun muhalledune. |
18. Tertemiz kaynakların şaraplarından doldurulmuş büyük kaplarla, sürahiler ve kadehlerle |
بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ Biekvabin ve ebariyka ve ke’sin min ma’ıynin. |
19. ki, bu şaraptan baş ağrısı da olmaz, akılları da giderilmez. |
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ La yusadda’une ’anha ve la yunzifune. |
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَ Ve fakihetin mimma yetehayyerune. |
|
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ Ve lahmi tayrin mimma yeştehune. |
|
وَحُورٌ عِينٌ Ve hurun ’ıynun. |
|
كَأَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ الْمَكْنُونِ Keemsalillu’luilmeknuni. |
|
جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Cezaen bima kanu ya’melune. |
|
25. Orada ne boş konuşmalar duyacaklar, ne de günaha yönelen bir çağrı. |
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا La yesme’une fiyha lağven ve la te’siymen. |
إِلَّا قِيلًا سَلَامًا سَلَامًا İlla kıylen selamen selamen. |
|
وَأَصْحَابُ الْيَمِينِ مَا أَصْحَابُ الْيَمِينِ Ve ashabulyemiyni ma ashabulyemiyni. |
|
فِي سِدْرٍ مَخْضُودٍ Fiy sidrin mahdudin. |
|
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍ Ve talhın mendudin. |
|
وَظِلٍّ مَمْدُودٍ Ve zıllin memdudin. |
|
وَمَاءٍ مَسْكُوبٍ Ve main meskubin. |
|
وَفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ Ve fakihetin kesiyretin. |
|
33. ne eksilir, ne tükenir, ne mevsimleri geçer, ne de yiyene yeme artık yeter denir, yeter. |
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍ La maktu’atin ve la memnu’atin. |
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍ Ve furuşin merfu’atin. |
|
35. Biz onların eşleri olan kadınları, yepyeni bir yaratılışla yaratıp, o gün onlara vereceğiz. |
إِنَّا أَنْشَأْنَاهُنَّ إِنْشَاءً İnna enşe’nahunne inşaen. |
36. Kocaları onların yanına vardıklarında, hep bakire bulacaklar. |
فَجَعَلْنَاهُنَّ أَبْكَارًا Fece’alnahunne ebkaren. |
37. Cilveli, şirin sözlü, eşlerine aşık ve onlarla yaşıt kıldık. |
عُرُبًا أَتْرَابًا ’Uruben etraben. |
لِأَصْحَابِ الْيَمِينِ Liashabilyemiyni. |
|
39. Bir kısmı önceki toplumlardan veya peygamberlere önce inananlardan. |
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ Sulletun minel’evveliyne. |
40. Bir kısmı da sonra gelen toplumlardan veya peygamberlere sonra iman edenlerden oluşacaktır. |
وَثُلَّةٌ مِنَ الْآخِرِينَ Ve sulletun minelahiriyne. |
وَأَصْحَابُ الشِّمَالِ مَا أَصْحَابُ الشِّمَالِ Ve ashabuşşimali ma ishabuşşimali. |
|
42. İliklere kadar işleyen bir ateş içinde, kaynar sular içmektedirler |
فِي سَمُومٍ وَحَمِيمٍ Fiy semumin ve hamiymin. |
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍ Ve zıllin min yahmumin. |
|
لَا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ La baridin ve la keriymin. |
|
45. Çünkü onlar, dünyada nimet içinde yüzüyor ve istedikleri gibi yaşıyorlardı. |
إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ İnnehum kanu kable zalike mutrefiyne. |
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيمِ Ve kanu yusırrune ’alelhınsil’azıymi. |
|
47. ve biz derlerdi, ölüp bir yığın toprak ve kemik olduktan sonra mı diriltileceğiz? |
وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ Ve kanu yekulune eiza mitna ve kunna turaben ve ’ızamen einne lemeb’usune. |
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ Eve abaunel’evvelune. |
|
قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ Kul innel’evveliyne vel’ahıriyne. |
|
50. Allah’ın belirlediği muayyen bir zamanda, hesap günü için toplanacaklardır. |
لَمَجْمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ Lemecmu’une ila miykati yevmin ma’lumin. |
ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ Summe innekum eyyuheddallunelmukezzibune. |
|
لَآكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍ Leakilune min şecerin min zakkumin. |
|
فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ Femaliune minhelbutune. |
|
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمِيمِ Feşaribune ’aleyhi minelhamiymi. |
|
55. Susuzluk hastalığına uğrayıp, içecek içecek kanmayacaksınız. |
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهِيمِ Feşaribune şurbelhiymi. |
56. İşte budur kıyamet günü, onlara yapılacak ziyafet ve ikram. |
هَٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدِّينِ Haza nuzuluhum yevmeddiyni. |
57. Sizi biz yarattık, hâlâ gerçekleri tasdik etmeyecek misiniz? |
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ Nahnu halaknakum felevla tusaddikune. |
أَفَرَأَيْتُمْ مَا تُمْنُونَ Efereeytum ma tumnune. |
|
أَأَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُ أَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ Eentum tahlukunehu em nahnulhalikune. |
|
60. Aranıza ölüm kanunu koyan Biziz; ve Biz asla önüne geçilen biri değiliz; |
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ Nahnu kadderna beynekumulmevte ve ma nahnu bimesbukıyne. |
عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ فِي مَا لَا تَعْلَمُونَ ’Ala en nubeddile emsalekum ve nunşiekum fiy ma la ta’lemune. |
|
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَىٰ فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ Ve lekad ’alimtumunneş’etel’ula felevla tezekkerune. |
|
أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَ Efereeytum ma tahrusune. |
|
أَأَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُ أَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ Eeentum tezre’unehu em nahnuzzari’une. |
|
لَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ Lev neşa’u lece’alnahu hutamen fezaltum tefekkehune. |
|
إِنَّا لَمُغْرَمُونَ İnna lemuğremune. |
|
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ Bel nahnu mahrumune. |
|
أَفَرَأَيْتُمُ الْمَاءَ الَّذِي تَشْرَبُونَ Efereeytumulmaelleziy teşrebune. |
|
69. Siz mi indiriyorsunuz onu buluttan, yoksa biz mi indirmekteyiz. |
أَأَنْتُمْ أَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ Eentum enzeltumuhu minelmizni em nahnulmunzilune. |
لَوْ نَشَاءُ جَعَلْنَاهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ Lev neşa’u ce’alnahu ucacen felevla teşkurune. |
|
أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ Efereeytumunnarelletiy turune. |
|
72. Onun ağacını siz mi yaratıp meydana getirdiniz, yoksa biz mi yaratıp, meydana getiriyoruz? |
أَأَنْتُمْ أَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَهَا أَمْ نَحْنُ الْمُنْشِئُونَ Eentum enşe’tum şecereteha em nahnul munşiune. |
73. Biz bu ateşi, gözleri görenlere bir ibret ve çöl yolcularına bir fayda kıldık. |
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْوِينَ Nahnu ce’alnaha tezkireten ve meta’an lilmukviyne. |
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ Fesibbıh bismi rabbikel’azıymi. |
|
فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ Fela uksimu bimevakı’ınnnucumi. |
|
وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ Ve innehu lekasemun lev ta’lemune ’azıymun. |
|
إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ İnnehu lekur’anun keriymun. |
|
فِي كِتَابٍ مَكْنُونٍ Fiy kitamin meknunin. |
|
لَا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ Lya yemessuhu illelmutahherune. |
|
تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ Tenziylun min rabbil’alemiyne. |
|
أَفَبِهَٰذَا الْحَدِيثِ أَنْتُمْ مُدْهِنُونَ Efebihazelhadiysi entum mudhinune. |
|
82. Ve O kitaptan nasibiniz, yalnız O’nu yalanlamaktan ibaret mi olacak? |
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ Ve tec’alune rizkakum ennekum tukezzibune. |
فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ Felevla iza beleğatilhulkume. |
|
وَأَنْتُمْ حِينَئِذٍ تَنْظُرُونَ Ve entum hıyneizin tenzurune. |
|
85. ve bizi görmediğiniz halde, biz ona sizden daha yakınken, |
وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلَٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lakin la tubsırune. |
فَلَوْلَا إِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَدِينِينَ Felevla in kuntum ğayre mediyniyne. |
|
87. o gırtlağa gelen canı, geri çevirin bakalım, doğru söylüyorsanız. |
تَرْجِعُونَهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Terci’uneha in kuntum sadikıyne. |
88. Hepiniz ölümü tadacaksınız. Eğer Allah’a yaklaşanlardan olursanız, |
فَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ Feemma in kane minelmukarrebiyne. |
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعِيمٍ Feravhun ve reyhanun ve cennetu na’ıymin. |
|
وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ Ve emma in kane min ashabilyemiyni. |
|
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ Feselamun leke min ashabilyemiyni. |
|
وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ Ve emma in kane minelmukezzibiyneddalliyne. |
|
فَنُزُلٌ مِنْ حَمِيمٍ Fenuzulun min hamiymin. |
|
وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ Ve tasliyetu cahıymin. |
|
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ İnne haza lehuve hakkulyakıyni. |
|
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ Fesebbih bismi rabbikel’azıymi. |