| Ali Fikri Yavuz | |
|---|---|
|
إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ İza veka’atilvaki’atu. |
|
|
2. Onun kopmasını inkâr eden yok, (artık onu herkes tasdik eder). |
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ Leyse livak’atiha kazibetun. |
|
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌ Hafıdatun rafi’tun. |
|
|
إِذَا رُجَّتِ الْأَرْضُ رَجًّا İza ruccetil’ardu reccen. |
|
|
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا Ve bussetilcibalu bessen. |
|
|
فَكَانَتْ هَبَاءً مُنْبَثًّا Ve fekanet hebaen munbessen. |
|
|
7. Siz de (ey insanlar, bu kıyamet günü) üç sınıf olmuşsunuz |
وَكُنْتُمْ أَزْوَاجًا ثَلَاثَةً Ve kuntum ezvacen selaseten. |
|
8. Sağcılar (amel defterleri sağ ellerine verilenler), o sağcılar ne mutludurlar!... |
فَأَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ Feashabulmeymeneti ma ashaulmeymeneti. |
|
9. Solcular (amel defterleri sol ellerine verilenler) ise, o solcular ne acıklı durumdalar!... |
وَأَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ Ve ashabulmeş’emeti ma ashabulmeş’emeti. |
|
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ Vessabikunessabikune. |
|
|
أُولَٰئِكَ الْمُقَرَّبُونَ Ulaikelmukarrabune. |
|
|
فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ Fiy cennatin na’ıymi. |
|
|
13. Evvelki ümmetlerin (hayırda ileri geçenlerinden) çok kimseler, |
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ Sulletun minel’evveliyne. |
|
14. Biraz da sonrakilerden (ahir zaman peygamberinin hayırda ileri geçenleri), |
وَقَلِيلٌ مِنَ الْآخِرِينَ Ve kaliylun minel’ahıriyne. |
|
عَلَىٰ سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ ’ala sururin medunetun. |
|
|
مُتَّكِئِينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلِينَ Muttekiiyne ’aleyha mutekabiliyne. |
|
|
17. Dolaşır etraflarında, (tazelikleri) daimî genç hizmetçiler, |
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ Yetufu ’aleyhim veldanun muhalledune. |
|
18. Cennet şarabından dolu sürahiler, ibrikler ve kadehlerle... |
بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ Biekvabin ve ebariyka ve ke’sin min ma’ıynin. |
|
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ La yusadda’une ’anha ve la yunzifune. |
|
|
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَ Ve fakihetin mimma yetehayyerune. |
|
|
21. Ve arzu ettikleri kuş etleri ile (hizmetçiler etraflarında dolanır.) |
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ Ve lahmi tayrin mimma yeştehune. |
|
وَحُورٌ عِينٌ Ve hurun ’ıynun. |
|
|
كَأَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ الْمَكْنُونِ Keemsalillu’luilmeknuni. |
|
|
24. (Bütün bunlar, cennetliklerin) işledikleri amellere mükâfat içindir. |
جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Cezaen bima kanu ya’melune. |
|
25. Onlar cennetde ne bir boş lâf işitirler, ne de bir hezeyan. |
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا La yesme’une fiyha lağven ve la te’siymen. |
|
26. Ancak bir söz işitirler Selâm... (birbirleriyle selâmlaşır dururlar). |
إِلَّا قِيلًا سَلَامًا سَلَامًا İlla kıylen selamen selamen. |
|
27. Sağcılar (amel defterleri sağ ellerine verilenler), ne mutlu sağcılar!... |
وَأَصْحَابُ الْيَمِينِ مَا أَصْحَابُ الْيَمِينِ Ve ashabulyemiyni ma ashabulyemiyni. |
|
فِي سِدْرٍ مَخْضُودٍ Fiy sidrin mahdudin. |
|
|
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍ Ve talhın mendudin. |
|
|
وَظِلٍّ مَمْدُودٍ Ve zıllin memdudin. |
|
|
وَمَاءٍ مَسْكُوبٍ Ve main meskubin. |
|
|
32. (32-33) Ve tükenmeyen, yenmesi yasaklanmıyan birçok meyveler arasında, |
وَفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ Ve fakihetin kesiyretin. |
|
33. (32-33) Ve tükenmeyen, yenmesi yasaklanmıyan birçok meyveler arasında, |
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍ La maktu’atin ve la memnu’atin. |
|
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍ Ve furuşin merfu’atin. |
|
|
إِنَّا أَنْشَأْنَاهُنَّ إِنْشَاءً İnna enşe’nahunne inşaen. |
|
|
فَجَعَلْنَاهُنَّ أَبْكَارًا Fece’alnahunne ebkaren. |
|
|
عُرُبًا أَتْرَابًا ’Uruben etraben. |
|
|
لِأَصْحَابِ الْيَمِينِ Liashabilyemiyni. |
|
|
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ Sulletun minel’evveliyne. |
|
|
40. Bir çoğu da sonraki (ahir zaman peygamberine bağlı) ümmetlerdendir. |
وَثُلَّةٌ مِنَ الْآخِرِينَ Ve sulletun minelahiriyne. |
|
وَأَصْحَابُ الشِّمَالِ مَا أَصْحَابُ الشِّمَالِ Ve ashabuşşimali ma ishabuşşimali. |
|
|
فِي سَمُومٍ وَحَمِيمٍ Fiy semumin ve hamiymin. |
|
|
43. Bir de üzerlerinde cehennemin kapkara dumanı olan bir gölge var... |
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍ Ve zıllin min yahmumin. |
|
لَا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ La baridin ve la keriymin. |
|
|
45. Çünkü onlar, bundan önce (dünyada) zevklerine düşkündüler; |
إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ İnnehum kanu kable zalike mutrefiyne. |
|
46. Ve en büyük günah (Allah’a ortak koşmak) üzerinde ısrar ediyorlardı... |
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيمِ Ve kanu yusırrune ’alelhınsil’azıymi. |
|
وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ Ve kanu yekulune eiza mitna ve kunna turaben ve ’ızamen einne lemeb’usune. |
|
|
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ Eve abaunel’evvelune. |
|
|
49. (Ey Rasûlüm, o münkirlere) söyle "- Muhakkak bütün evvelkiler ve sonrakiler, |
قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ Kul innel’evveliyne vel’ahıriyne. |
|
50. Belirli bir günün muayyen vaktinde çaresiz toplanacaklardır." |
لَمَجْمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ Lemecmu’une ila miykati yevmin ma’lumin. |
|
ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ Summe innekum eyyuheddallunelmukezzibune. |
|
|
لَآكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍ Leakilune min şecerin min zakkumin. |
|
|
فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ Femaliune minhelbutune. |
|
|
54. Üstüne de (şiddetle susayacağınız için) o kaynar sudan içeceksiniz. |
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمِيمِ Feşaribune ’aleyhi minelhamiymi. |
|
55. Öyle ki, suya kanmayan develerin içişi gibi içeceksiniz. |
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهِيمِ Feşaribune şurbelhiymi. |
|
هَٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدِّينِ Haza nuzuluhum yevmeddiyni. |
|
|
57. (Ey İnkârcılar), sizi biz yarattık; hâlâ (peygamberleri) tasdik etmiyecek misiniz? |
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ Nahnu halaknakum felevla tusaddikune. |
|
أَفَرَأَيْتُمْ مَا تُمْنُونَ Efereeytum ma tumnune. |
|
|
59. Onu (insan biçiminde) siz mi yaratıyorsunuz? Yoksa biz miyiz yaratan? |
أَأَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُ أَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ Eentum tahlukunehu em nahnulhalikune. |
|
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ Nahnu kadderna beynekumulmevte ve ma nahnu bimesbukıyne. |
|
|
61. Kılıklarınızı değiştirmeğe ve bilemiyeceğiniz bir surette sizi yaratmağa da gücümüz yeter. |
عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ فِي مَا لَا تَعْلَمُونَ ’Ala en nubeddile emsalekum ve nunşiekum fiy ma la ta’lemune. |
|
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَىٰ فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ Ve lekad ’alimtumunneş’etel’ula felevla tezekkerune. |
|
|
أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَ Efereeytum ma tahrusune. |
|
|
أَأَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُ أَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ Eeentum tezre’unehu em nahnuzzari’une. |
|
|
65. Dileseydik o ekini çörçöp haline getirirdik de şöyle gevelerdiniz |
لَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ Lev neşa’u lece’alnahu hutamen fezaltum tefekkehune. |
|
إِنَّا لَمُغْرَمُونَ İnna lemuğremune. |
|
|
67. Daha doğrusu (beklediğimiz mahsule karşılık) büsbütün mahrumuz." |
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ Bel nahnu mahrumune. |
|
أَفَرَأَيْتُمُ الْمَاءَ الَّذِي تَشْرَبُونَ Efereeytumulmaelleziy teşrebune. |
|
|
69. Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa biz miyiz indiren? |
أَأَنْتُمْ أَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ Eentum enzeltumuhu minelmizni em nahnulmunzilune. |
|
70. Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde (bu türlü nimetlere karşı Allah’a) şükretseniz ya... |
لَوْ نَشَاءُ جَعَلْنَاهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ Lev neşa’u ce’alnahu ucacen felevla teşkurune. |
|
أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ Efereeytumunnarelletiy turune. |
|
|
72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa biz miyiz yaratan? |
أَأَنْتُمْ أَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَهَا أَمْ نَحْنُ الْمُنْشِئُونَ Eentum enşe’tum şecereteha em nahnul munşiune. |
|
73. Biz bu ateşi, (cehennem ateşine) bir ibret ve sahradaki yolculara bir menfaat kıldık. |
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْوِينَ Nahnu ce’alnaha tezkireten ve meta’an lilmukviyne. |
|
74. O halde Rabbini, Azîm ismi ile tesbih et, (Sübhane Rabbiyel-Azîm, de). |
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ Fesibbıh bismi rabbikel’azıymi. |
|
فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ Fela uksimu bimevakı’ınnnucumi. |
|
|
76. Ki eğer bilirseniz bu yemin, gerçekten büyük bir yemindir. |
وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ Ve innehu lekasemun lev ta’lemune ’azıymun. |
|
إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ İnnehu lekur’anun keriymun. |
|
|
فِي كِتَابٍ مَكْنُونٍ Fiy kitamin meknunin. |
|
|
لَا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ Lya yemessuhu illelmutahherune. |
|
|
تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ Tenziylun min rabbil’alemiyne. |
|
|
81. Şimdi siz, bu (İlâhi) kelâma mı yağ (leke) süreceksiniz? |
أَفَبِهَٰذَا الْحَدِيثِ أَنْتُمْ مُدْهِنُونَ Efebihazelhadiysi entum mudhinune. |
|
82. Ve (Kur’an’dan nasibinizi), rızkınıza şükretmeyi inkâra mı kalkışacaksınız? |
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ Ve tec’alune rizkakum ennekum tukezzibune. |
|
فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ Felevla iza beleğatilhulkume. |
|
|
وَأَنْتُمْ حِينَئِذٍ تَنْظُرُونَ Ve entum hıyneizin tenzurune. |
|
|
وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلَٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lakin la tubsırune. |
|
|
فَلَوْلَا إِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَدِينِينَ Felevla in kuntum ğayre mediyniyne. |
|
|
تَرْجِعُونَهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Terci’uneha in kuntum sadikıyne. |
|
|
88. Amma ölü, hayırda ileri geçenlerden (Mukarrebûn’dan) ise, |
فَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ Feemma in kane minelmukarrebiyne. |
|
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعِيمٍ Feravhun ve reyhanun ve cennetu na’ıymin. |
|
|
90. Amma (amel defterleri sağ ellerine verilen) sağcılardan ise. |
وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ Ve emma in kane min ashabilyemiyni. |
|
91. Artık (ey sağcı), sana sağcı kardeşlerinden selâm olsun! (emniyet ve selâmet içindesin.) |
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ Feselamun leke min ashabilyemiyni. |
|
وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ Ve emma in kane minelmukezzibiyneddalliyne. |
|
|
فَنُزُلٌ مِنْ حَمِيمٍ Fenuzulun min hamiymin. |
|
|
وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ Ve tasliyetu cahıymin. |
|
|
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ İnne haza lehuve hakkulyakıyni. |
|
|
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ Fesebbih bismi rabbikel’azıymi. |