İskender Ali Mihr | |
---|---|
إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ İza veka’atilvaki’atu. |
|
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ Leyse livak’atiha kazibetun. |
|
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌ Hafıdatun rafi’tun. |
|
4. O zaman arz (yeryüzü) şiddetli bir sarsıntıyla sarsılmıştır. |
إِذَا رُجَّتِ الْأَرْضُ رَجًّا İza ruccetil’ardu reccen. |
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا Ve bussetilcibalu bessen. |
|
فَكَانَتْ هَبَاءً مُنْبَثًّا Ve fekanet hebaen munbessen. |
|
وَكُنْتُمْ أَزْوَاجًا ثَلَاثَةً Ve kuntum ezvacen selaseten. |
|
فَأَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ Feashabulmeymeneti ma ashaulmeymeneti. |
|
وَأَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ Ve ashabulmeş’emeti ma ashabulmeş’emeti. |
|
10. Ve sabikunlar (hayırlarda yarışıp ileri geçenler), sabikunlar. |
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ Vessabikunessabikune. |
11. İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip (Allah’a yaklaştırılmış) olanlardır. |
أُولَٰئِكَ الْمُقَرَّبُونَ Ulaikelmukarrabune. |
فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ Fiy cennatin na’ıymi. |
|
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ Sulletun minel’evveliyne. |
|
وَقَلِيلٌ مِنَ الْآخِرِينَ Ve kaliylun minel’ahıriyne. |
|
15. Altın ile örülmüş, mücevherlerle (inci ve yakutla) süslenmiş tahtlar üzerinde. |
عَلَىٰ سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ ’ala sururin medunetun. |
16. Onların üzerinde karşılıklı olarak yaslananlar onlardır (mukarrebun olanlardır). |
مُتَّكِئِينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلِينَ Muttekiiyne ’aleyha mutekabiliyne. |
17. Onların etrafında halidun olan (ölümsüz) gençler dolaşır. |
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ Yetufu ’aleyhim veldanun muhalledune. |
18. Akan pınarlardan doldurulmuş kâseler, ibrikler ve billur kadehler ile. |
بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ Biekvabin ve ebariyka ve ke’sin min ma’ıynin. |
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ La yusadda’une ’anha ve la yunzifune. |
|
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَ Ve fakihetin mimma yetehayyerune. |
|
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ Ve lahmi tayrin mimma yeştehune. |
|
وَحُورٌ عِينٌ Ve hurun ’ıynun. |
|
كَأَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ الْمَكْنُونِ Keemsalillu’luilmeknuni. |
|
جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Cezaen bima kanu ya’melune. |
|
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا La yesme’une fiyha lağven ve la te’siymen. |
|
إِلَّا قِيلًا سَلَامًا سَلَامًا İlla kıylen selamen selamen. |
|
وَأَصْحَابُ الْيَمِينِ مَا أَصْحَابُ الْيَمِينِ Ve ashabulyemiyni ma ashabulyemiyni. |
|
فِي سِدْرٍ مَخْضُودٍ Fiy sidrin mahdudin. |
|
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍ Ve talhın mendudin. |
|
وَظِلٍّ مَمْدُودٍ Ve zıllin memdudin. |
|
وَمَاءٍ مَسْكُوبٍ Ve main meskubin. |
|
وَفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ Ve fakihetin kesiyretin. |
|
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍ La maktu’atin ve la memnu’atin. |
|
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍ Ve furuşin merfu’atin. |
|
35. Muhakkak ki Biz, onları yeni bir inşa (yaratılış) ile inşa ettik (yarattık). |
إِنَّا أَنْشَأْنَاهُنَّ إِنْشَاءً İnna enşe’nahunne inşaen. |
فَجَعَلْنَاهُنَّ أَبْكَارًا Fece’alnahunne ebkaren. |
|
عُرُبًا أَتْرَابًا ’Uruben etraben. |
|
لِأَصْحَابِ الْيَمِينِ Liashabilyemiyni. |
|
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ Sulletun minel’evveliyne. |
|
وَثُلَّةٌ مِنَ الْآخِرِينَ Ve sulletun minelahiriyne. |
|
وَأَصْحَابُ الشِّمَالِ مَا أَصْحَابُ الشِّمَالِ Ve ashabuşşimali ma ishabuşşimali. |
|
42. (Ashabuş şimal), semum (iliklere işleyen bir sıcaklık) ve hamim (kaynar su) içindedir. |
فِي سَمُومٍ وَحَمِيمٍ Fiy semumin ve hamiymin. |
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍ Ve zıllin min yahmumin. |
|
لَا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ La baridin ve la keriymin. |
|
45. Muhakkak ki onlar, daha önce mutrafi idiler (varlık içinde zevklerine dalmışlardı). |
إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ İnnehum kanu kable zalike mutrefiyne. |
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيمِ Ve kanu yusırrune ’alelhınsil’azıymi. |
|
وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ Ve kanu yekulune eiza mitna ve kunna turaben ve ’ızamen einne lemeb’usune. |
|
48. Ve evvelki (bizden önce ölen) babalarımız (atalarımız) da mı? |
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ Eve abaunel’evvelune. |
49. De ki "Muhakkak ki evvelkiler ve sonrakiler de (diriltilecek)." |
قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ Kul innel’evveliyne vel’ahıriyne. |
50. Malûm (bilinen) günün, belirlenmiş bir vaktinde mutlaka toplanılmış olacaklardır. |
لَمَجْمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ Lemecmu’une ila miykati yevmin ma’lumin. |
ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ Summe innekum eyyuheddallunelmukezzibune. |
|
لَآكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍ Leakilune min şecerin min zakkumin. |
|
فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ Femaliune minhelbutune. |
|
54. Sonra da onun üzerine hamimden (kaynar sudan) içecek olanlarsınız. |
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمِيمِ Feşaribune ’aleyhi minelhamiymi. |
55. Öyle ki, içtikçe susayan hasta develerin içişi gibi içecek olanlarsınız. |
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهِيمِ Feşaribune şurbelhiymi. |
هَٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدِّينِ Haza nuzuluhum yevmeddiyni. |
|
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ Nahnu halaknakum felevla tusaddikune. |
|
58. Öyleyse akıttığınız meni nedir, gördünüz mü (ne olduğunu idrak ettiniz mi)? |
أَفَرَأَيْتُمْ مَا تُمْنُونَ Efereeytum ma tumnune. |
أَأَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُ أَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ Eentum tahlukunehu em nahnulhalikune. |
|
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ Nahnu kadderna beynekumulmevte ve ma nahnu bimesbukıyne. |
|
عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ فِي مَا لَا تَعْلَمُونَ ’Ala en nubeddile emsalekum ve nunşiekum fiy ma la ta’lemune. |
|
62. Ve andolsun ki, ilk neş’eti (yaratılışı) bildiniz, hâlâ tezekkür (tefekkür) etmiyorsanız. |
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَىٰ فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ Ve lekad ’alimtumunneş’etel’ula felevla tezekkerune. |
أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَ Efereeytum ma tahrusune. |
|
64. Onu siz mi yetiştiriyorsunuz, yoksa onu yetiştiren Biz miyiz? |
أَأَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُ أَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ Eeentum tezre’unehu em nahnuzzari’une. |
65. Eğer Biz dileseydik, elbette onu kuru ot kılardık (yapardık). O zaman siz şaşırıp kalırdınız. |
لَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ Lev neşa’u lece’alnahu hutamen fezaltum tefekkehune. |
إِنَّا لَمُغْرَمُونَ İnna lemuğremune. |
|
67. Hayır, biz mahsulden (üründen) mahrum bırakılanlarız (derdiniz). |
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ Bel nahnu mahrumune. |
أَفَرَأَيْتُمُ الْمَاءَ الَّذِي تَشْرَبُونَ Efereeytumulmaelleziy teşrebune. |
|
69. Onu (suyu) bulutlardan siz mi indirdiniz, yoksa indiren Biz miyiz? |
أَأَنْتُمْ أَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ Eentum enzeltumuhu minelmizni em nahnulmunzilune. |
70. Eğer dileseydik, onu acı kılardık (yapardık), öyle ise (niçin) hâlâ şükretmiyorsunuz? |
لَوْ نَشَاءُ جَعَلْنَاهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ Lev neşa’u ce’alnahu ucacen felevla teşkurune. |
أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ Efereeytumunnarelletiy turune. |
|
72. Onun ağacını siz mi inşa ettiniz, yoksa inşa eden (halkeden) Biz miyiz? |
أَأَنْتُمْ أَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَهَا أَمْ نَحْنُ الْمُنْشِئُونَ Eentum enşe’tum şecereteha em nahnul munşiune. |
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْوِينَ Nahnu ce’alnaha tezkireten ve meta’an lilmukviyne. |
|
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ Fesibbıh bismi rabbikel’azıymi. |
|
فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ Fela uksimu bimevakı’ınnnucumi. |
|
76. Ve muhakkak ki o, gerçekten çok büyük bir yemindir, keşke bilseniz. |
وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ Ve innehu lekasemun lev ta’lemune ’azıymun. |
77. Muhakkak ki O, gerçekten Kerim olan Kur’ân’dır (Kur’ân-ı Kerim’dir). |
إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ İnnehu lekur’anun keriymun. |
78. Mahfuz (korunmuş) olan bir Kitap’tadır (Levhi Mahfuz’dadır). |
فِي كِتَابٍ مَكْنُونٍ Fiy kitamin meknunin. |
79. O’na, tahir olanlardan (maddî ve manevî arınanlardan) başkası dokunamaz. |
لَا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ Lya yemessuhu illelmutahherune. |
80. Âlemlerin Rabbi tarafından (kısım kısım, âyet âyet) indirilmiştir. |
تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ Tenziylun min rabbil’alemiyne. |
81. Yoksa siz, bu söze inanmayan, şüphe eden kimseler misiniz? |
أَفَبِهَٰذَا الْحَدِيثِ أَنْتُمْ مُدْهِنُونَ Efebihazelhadiysi entum mudhinune. |
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ Ve tec’alune rizkakum ennekum tukezzibune. |
|
83. O halde can boğaza gelmiş olsa değil mi ki (siz öylece). |
فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ Felevla iza beleğatilhulkume. |
84. Ve siz, o anda (ona öylece, bir yardım yapamayarak sadece) bakarsınız. |
وَأَنْتُمْ حِينَئِذٍ تَنْظُرُونَ Ve entum hıyneizin tenzurune. |
وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلَٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lakin la tubsırune. |
|
86. Öyleyse eğer siz (amellerinizin karşılığında) ceza görecek kimseler değil iseniz. |
فَلَوْلَا إِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَدِينِينَ Felevla in kuntum ğayre mediyniyne. |
تَرْجِعُونَهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Terci’uneha in kuntum sadikıyne. |
|
88. Fakat o eğer mukarrebin olanlardan (Allah’a yakın olanlardan) ise. |
فَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ Feemma in kane minelmukarrebiyne. |
89. O taktirde, ferahlık, huzur, güzel kokulu bitkiler ve naim cenneti vardır. |
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعِيمٍ Feravhun ve reyhanun ve cennetu na’ıymin. |
90. Fakat yemin sahiplerinden (ashabı yeminden yani hayat filmleri sağından verilenlerden) ise. |
وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ Ve emma in kane min ashabilyemiyni. |
91. O zaman ashabı yeminden (hayat filmleri sağından verilenlerden) "sana selâm olsun" (denir). |
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ Feselamun leke min ashabilyemiyni. |
وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ Ve emma in kane minelmukezzibiyneddalliyne. |
|
فَنُزُلٌ مِنْ حَمِيمٍ Fenuzulun min hamiymin. |
|
وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ Ve tasliyetu cahıymin. |
|
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ İnne haza lehuve hakkulyakıyni. |
|
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ Fesebbih bismi rabbikel’azıymi. |