Ömer Öngüt | |
---|---|
إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ İza veka’atilvaki’atu. |
|
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ Leyse livak’atiha kazibetun. |
|
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌ Hafıdatun rafi’tun. |
|
إِذَا رُجَّتِ الْأَرْضُ رَجًّا İza ruccetil’ardu reccen. |
|
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا Ve bussetilcibalu bessen. |
|
فَكَانَتْ هَبَاءً مُنْبَثًّا Ve fekanet hebaen munbessen. |
|
وَكُنْتُمْ أَزْوَاجًا ثَلَاثَةً Ve kuntum ezvacen selaseten. |
|
فَأَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ Feashabulmeymeneti ma ashaulmeymeneti. |
|
وَأَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ Ve ashabulmeş’emeti ma ashabulmeş’emeti. |
|
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ Vessabikunessabikune. |
|
11. (1112) İşte onlardır Allah’a en yakın olanlar. Onlar esenlik ve mutluluk cennetlerindedir. |
أُولَٰئِكَ الْمُقَرَّبُونَ Ulaikelmukarrabune. |
فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ Fiy cennatin na’ıymi. |
|
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ Sulletun minel’evveliyne. |
|
وَقَلِيلٌ مِنَ الْآخِرِينَ Ve kaliylun minel’ahıriyne. |
|
عَلَىٰ سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ ’ala sururin medunetun. |
|
مُتَّكِئِينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلِينَ Muttekiiyne ’aleyha mutekabiliyne. |
|
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ Yetufu ’aleyhim veldanun muhalledune. |
|
18. Akıp giden şarap kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle. |
بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ Biekvabin ve ebariyka ve ke’sin min ma’ıynin. |
19. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır ne de akılları giderilir. |
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ La yusadda’une ’anha ve la yunzifune. |
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَ Ve fakihetin mimma yetehayyerune. |
|
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ Ve lahmi tayrin mimma yeştehune. |
|
وَحُورٌ عِينٌ Ve hurun ’ıynun. |
|
كَأَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ الْمَكْنُونِ Keemsalillu’luilmeknuni. |
|
جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Cezaen bima kanu ya’melune. |
|
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا La yesme’une fiyha lağven ve la te’siymen. |
|
إِلَّا قِيلًا سَلَامًا سَلَامًا İlla kıylen selamen selamen. |
|
وَأَصْحَابُ الْيَمِينِ مَا أَصْحَابُ الْيَمِينِ Ve ashabulyemiyni ma ashabulyemiyni. |
|
فِي سِدْرٍ مَخْضُودٍ Fiy sidrin mahdudin. |
|
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍ Ve talhın mendudin. |
|
وَظِلٍّ مَمْدُودٍ Ve zıllin memdudin. |
|
وَمَاءٍ مَسْكُوبٍ Ve main meskubin. |
|
وَفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ Ve fakihetin kesiyretin. |
|
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍ La maktu’atin ve la memnu’atin. |
|
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍ Ve furuşin merfu’atin. |
|
35. Biz onları (cennete giren kadınları) yepyeni bir yaratılışla yaratmışızdır. |
إِنَّا أَنْشَأْنَاهُنَّ إِنْشَاءً İnna enşe’nahunne inşaen. |
فَجَعَلْنَاهُنَّ أَبْكَارًا Fece’alnahunne ebkaren. |
|
37. Eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta nâzeninler kılmışızdır. |
عُرُبًا أَتْرَابًا ’Uruben etraben. |
لِأَصْحَابِ الْيَمِينِ Liashabilyemiyni. |
|
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ Sulletun minel’evveliyne. |
|
وَثُلَّةٌ مِنَ الْآخِرِينَ Ve sulletun minelahiriyne. |
|
41. Amel defterleri soldan verilenler! Onlar ne uğursuzdurlar! |
وَأَصْحَابُ الشِّمَالِ مَا أَصْحَابُ الشِّمَالِ Ve ashabuşşimali ma ishabuşşimali. |
42. İnsanın içine işleyen ateşin alevi ve kaynar su içindedirler. |
فِي سَمُومٍ وَحَمِيمٍ Fiy semumin ve hamiymin. |
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍ Ve zıllin min yahmumin. |
|
لَا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ La baridin ve la keriymin. |
|
45. Çünkü onlar bundan önce (dünyada iken) varlık içinde şımartılmışlardı. |
إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ İnnehum kanu kable zalike mutrefiyne. |
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيمِ Ve kanu yusırrune ’alelhınsil’azıymi. |
|
وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ Ve kanu yekulune eiza mitna ve kunna turaben ve ’ızamen einne lemeb’usune. |
|
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ Eve abaunel’evvelune. |
|
قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ Kul innel’evveliyne vel’ahıriyne. |
|
50. "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır. " |
لَمَجْمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ Lemecmu’une ila miykati yevmin ma’lumin. |
ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ Summe innekum eyyuheddallunelmukezzibune. |
|
لَآكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍ Leakilune min şecerin min zakkumin. |
|
فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ Femaliune minhelbutune. |
|
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمِيمِ Feşaribune ’aleyhi minelhamiymi. |
|
55. Üstelik susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. |
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهِيمِ Feşaribune şurbelhiymi. |
هَٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدِّينِ Haza nuzuluhum yevmeddiyni. |
|
57. Ey inkâr edenler! Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz? |
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ Nahnu halaknakum felevla tusaddikune. |
أَفَرَأَيْتُمْ مَا تُمْنُونَ Efereeytum ma tumnune. |
|
59. Onu (siz mi düzgün bir insan sûretine getirip) yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar biz miyiz? |
أَأَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُ أَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ Eentum tahlukunehu em nahnulhalikune. |
60. Aranızda ölümü takdir eden biziz ve biz önüne geçilebileceklerden değiliz. |
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ Nahnu kadderna beynekumulmevte ve ma nahnu bimesbukıyne. |
عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ فِي مَا لَا تَعْلَمُونَ ’Ala en nubeddile emsalekum ve nunşiekum fiy ma la ta’lemune. |
|
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَىٰ فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ Ve lekad ’alimtumunneş’etel’ula felevla tezekkerune. |
|
أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَ Efereeytum ma tahrusune. |
|
64. Onu yerden siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz? |
أَأَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُ أَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ Eeentum tezre’unehu em nahnuzzari’une. |
65. Eğer isteseydik onu (o ekini tohumsuz) bir ot kırıntısı yapardık da siz şaşakalırdınız. |
لَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ Lev neşa’u lece’alnahu hutamen fezaltum tefekkehune. |
66. (O zaman şöyle derdiniz) "Doğrusu biz çok zarara uğratıldık. " |
إِنَّا لَمُغْرَمُونَ İnna lemuğremune. |
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ Bel nahnu mahrumune. |
|
أَفَرَأَيْتُمُ الْمَاءَ الَّذِي تَشْرَبُونَ Efereeytumulmaelleziy teşrebune. |
|
69. Onu buluttan indiren siz misiniz, yoksa indirenler biz miyiz? |
أَأَنْتُمْ أَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ Eentum enzeltumuhu minelmizni em nahnulmunzilune. |
70. Eğer dileseydik, onu (içilmeyecek) tuzlu bir su yapardık. Hâlâ şükretmez misiniz? |
لَوْ نَشَاءُ جَعَلْنَاهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ Lev neşa’u ce’alnahu ucacen felevla teşkurune. |
أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ Efereeytumunnarelletiy turune. |
|
72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa biz miyiz yaratan? |
أَأَنْتُمْ أَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَهَا أَمْ نَحْنُ الْمُنْشِئُونَ Eentum enşe’tum şecereteha em nahnul munşiune. |
73. Biz onu bir ibret ve çöl yolcuları için bir fayda yaptık. |
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْوِينَ Nahnu ce’alnaha tezkireten ve meta’an lilmukviyne. |
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ Fesibbıh bismi rabbikel’azıymi. |
|
فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ Fela uksimu bimevakı’ınnnucumi. |
|
وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ Ve innehu lekasemun lev ta’lemune ’azıymun. |
|
إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ İnnehu lekur’anun keriymun. |
|
فِي كِتَابٍ مَكْنُونٍ Fiy kitamin meknunin. |
|
لَا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ Lya yemessuhu illelmutahherune. |
|
تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ Tenziylun min rabbil’alemiyne. |
|
أَفَبِهَٰذَا الْحَدِيثِ أَنْتُمْ مُدْهِنُونَ Efebihazelhadiysi entum mudhinune. |
|
82. Rızkınıza karşılık şükrü, onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz? |
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ Ve tec’alune rizkakum ennekum tukezzibune. |
فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ Felevla iza beleğatilhulkume. |
|
وَأَنْتُمْ حِينَئِذٍ تَنْظُرُونَ Ve entum hıyneizin tenzurune. |
|
وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلَٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lakin la tubsırune. |
|
فَلَوْلَا إِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَدِينِينَ Felevla in kuntum ğayre mediyniyne. |
|
87. Onu (çıkmak üzere olan canı) geri çevirsenize! İddiânızda doğru sözlü iseniz. |
تَرْجِعُونَهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Terci’uneha in kuntum sadikıyne. |
فَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ Feemma in kane minelmukarrebiyne. |
|
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعِيمٍ Feravhun ve reyhanun ve cennetu na’ıymin. |
|
وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ Ve emma in kane min ashabilyemiyni. |
|
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ Feselamun leke min ashabilyemiyni. |
|
وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ Ve emma in kane minelmukezzibiyneddalliyne. |
|
فَنُزُلٌ مِنْ حَمِيمٍ Fenuzulun min hamiymin. |
|
وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ Ve tasliyetu cahıymin. |
|
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ İnne haza lehuve hakkulyakıyni. |
|
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ Fesebbih bismi rabbikel’azıymi. |