Suat Yıldırım | |
---|---|
1. O gerçek olan kıyamet gerçekleşince neler olacak neler!.. |
إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ İza veka’atilvaki’atu. |
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ Leyse livak’atiha kazibetun. |
|
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌ Hafıdatun rafi’tun. |
|
إِذَا رُجَّتِ الْأَرْضُ رَجًّا İza ruccetil’ardu reccen. |
|
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا Ve bussetilcibalu bessen. |
|
فَكَانَتْ هَبَاءً مُنْبَثًّا Ve fekanet hebaen munbessen. |
|
وَكُنْتُمْ أَزْوَاجًا ثَلَاثَةً Ve kuntum ezvacen selaseten. |
|
فَأَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ Feashabulmeymeneti ma ashaulmeymeneti. |
|
وَأَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ Ve ashabulmeş’emeti ma ashabulmeş’emeti. |
|
10. İmanda, fazilette öncüler ki ne öncüler! Onlar herkesi geçerler. |
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ Vessabikunessabikune. |
11. (11-12) İşte onlardır Allah’a en yakın olanlar. Naîm cennetlerindedir onlar. |
أُولَٰئِكَ الْمُقَرَّبُونَ Ulaikelmukarrabune. |
12. (11-12) İşte onlardır Allah’a en yakın olanlar. Naîm cennetlerindedir onlar. |
فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ Fiy cennatin na’ıymi. |
13. (13-14) Çoğu önceki ümmetlerden, biraz da sonrakilerden. |
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ Sulletun minel’evveliyne. |
14. (13-14) Çoğu önceki ümmetlerden, biraz da sonrakilerden. |
وَقَلِيلٌ مِنَ الْآخِرِينَ Ve kaliylun minel’ahıriyne. |
15. (15-16) Mücevheratla işlenmiş tahtlara yaslanarak karşılıklı otururlar. |
عَلَىٰ سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ ’ala sururin medunetun. |
16. (15-16) Mücevheratla işlenmiş tahtlara yaslanarak karşılıklı otururlar. |
مُتَّكِئِينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلِينَ Muttekiiyne ’aleyha mutekabiliyne. |
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ Yetufu ’aleyhim veldanun muhalledune. |
|
بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ Biekvabin ve ebariyka ve ke’sin min ma’ıynin. |
|
19. Bu içkiden ötürü baş ağrısı çekmezler, sarhoş da olmazlar. |
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ La yusadda’une ’anha ve la yunzifune. |
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَ Ve fakihetin mimma yetehayyerune. |
|
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ Ve lahmi tayrin mimma yeştehune. |
|
22. (22-23) Ve gün görmemiş saklı inciler gibi güzel eşler... |
وَحُورٌ عِينٌ Ve hurun ’ıynun. |
23. (22-23) Ve gün görmemiş saklı inciler gibi güzel eşler... |
كَأَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ الْمَكْنُونِ Keemsalillu’luilmeknuni. |
24. Bütün bunlar dünyada yaptıkları güzel işlere mükâfat olarak verilecek. |
جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Cezaen bima kanu ya’melune. |
25. Onlar cennette ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir laf işitmezler. |
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا La yesme’une fiyha lağven ve la te’siymen. |
إِلَّا قِيلًا سَلَامًا سَلَامًا İlla kıylen selamen selamen. |
|
وَأَصْحَابُ الْيَمِينِ مَا أَصْحَابُ الْيَمِينِ Ve ashabulyemiyni ma ashabulyemiyni. |
|
فِي سِدْرٍ مَخْضُودٍ Fiy sidrin mahdudin. |
|
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍ Ve talhın mendudin. |
|
وَظِلٍّ مَمْدُودٍ Ve zıllin memdudin. |
|
وَمَاءٍ مَسْكُوبٍ Ve main meskubin. |
|
32. (32-33) Tükenmeyen, eksilmeyen, hiçbir surette esirgenmeyen birçok meyveler içindedirler. |
وَفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ Ve fakihetin kesiyretin. |
33. (32-33) Tükenmeyen, eksilmeyen, hiçbir surette esirgenmeyen birçok meyveler içindedirler. |
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍ La maktu’atin ve la memnu’atin. |
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍ Ve furuşin merfu’atin. |
|
إِنَّا أَنْشَأْنَاهُنَّ إِنْشَاءً İnna enşe’nahunne inşaen. |
|
36. (36-38) Böylece onları, ashab-ı yemin için bakire kızlar, kocalarına âşık yaşıtlar kıldık. |
فَجَعَلْنَاهُنَّ أَبْكَارًا Fece’alnahunne ebkaren. |
37. (36-38) Böylece onları, ashab-ı yemin için bakire kızlar, kocalarına âşık yaşıtlar kıldık. |
عُرُبًا أَتْرَابًا ’Uruben etraben. |
38. (36-38) Böylece onları, ashab-ı yemin için bakire kızlar, kocalarına âşık yaşıtlar kıldık. |
لِأَصْحَابِ الْيَمِينِ Liashabilyemiyni. |
39. (39-40) Birçoğu önceki ümmetlerden, birçoğu da sonrakilerden. |
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ Sulletun minel’evveliyne. |
40. (39-40) Birçoğu önceki ümmetlerden, birçoğu da sonrakilerden. |
وَثُلَّةٌ مِنَ الْآخِرِينَ Ve sulletun minelahiriyne. |
وَأَصْحَابُ الشِّمَالِ مَا أَصْحَابُ الشِّمَالِ Ve ashabuşşimali ma ishabuşşimali. |
|
فِي سَمُومٍ وَحَمِيمٍ Fiy semumin ve hamiymin. |
|
43. (43-44) Ne serin, ne de faydalı olmayan, kapkara duman tabakası altındadırlar. |
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍ Ve zıllin min yahmumin. |
44. (43-44) Ne serin, ne de faydalı olmayan, kapkara duman tabakası altındadırlar. |
لَا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ La baridin ve la keriymin. |
إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ İnnehum kanu kable zalike mutrefiyne. |
|
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيمِ Ve kanu yusırrune ’alelhınsil’azıymi. |
|
وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ Ve kanu yekulune eiza mitna ve kunna turaben ve ’ızamen einne lemeb’usune. |
|
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ Eve abaunel’evvelune. |
|
قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ Kul innel’evveliyne vel’ahıriyne. |
|
لَمَجْمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ Lemecmu’une ila miykati yevmin ma’lumin. |
|
51. Sonra siz ey yoldan sapanlar ve hak dini yalan sayanlar! |
ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ Summe innekum eyyuheddallunelmukezzibune. |
لَآكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍ Leakilune min şecerin min zakkumin. |
|
فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ Femaliune minhelbutune. |
|
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمِيمِ Feşaribune ’aleyhi minelhamiymi. |
|
55. Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi saldırarak içeceksiniz. |
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهِيمِ Feşaribune şurbelhiymi. |
هَٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدِّينِ Haza nuzuluhum yevmeddiyni. |
|
57. Sizi yaratan Biz’iz, hâlâ bu gerçeği ikrar ve tasdik etmeyecek misiniz? |
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ Nahnu halaknakum felevla tusaddikune. |
أَفَرَأَيْتُمْ مَا تُمْنُونَ Efereeytum ma tumnune. |
|
أَأَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُ أَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ Eentum tahlukunehu em nahnulhalikune. |
|
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ Nahnu kadderna beynekumulmevte ve ma nahnu bimesbukıyne. |
|
عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ فِي مَا لَا تَعْلَمُونَ ’Ala en nubeddile emsalekum ve nunşiekum fiy ma la ta’lemune. |
|
62. Siz ilk yaratmayı pek iyi biliyorsunuz, artık düşünüp ibret almanız gerekmez mi? |
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَىٰ فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ Ve lekad ’alimtumunneş’etel’ula felevla tezekkerune. |
63. (63-64) Ektiğiniz tohuma baksanıza! Siz mi onu yetiştiriyorsunuz Biz mi? |
أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَ Efereeytum ma tahrusune. |
64. (63-64) Ektiğiniz tohuma baksanıza! Siz mi onu yetiştiriyorsunuz Biz mi? |
أَأَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُ أَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ Eeentum tezre’unehu em nahnuzzari’une. |
65. Eğer isteseydik onu kuru çöp haline getirirdik, siz de şaşıp kalır, pişman olurdunuz |
لَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ Lev neşa’u lece’alnahu hutamen fezaltum tefekkehune. |
إِنَّا لَمُغْرَمُونَ İnna lemuğremune. |
|
67. Hatta doğrusu biz rızıktan mahrum kaldık, sefalete mahkûm olduk." derdiniz. |
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ Bel nahnu mahrumune. |
أَفَرَأَيْتُمُ الْمَاءَ الَّذِي تَشْرَبُونَ Efereeytumulmaelleziy teşrebune. |
|
أَأَنْتُمْ أَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ Eentum enzeltumuhu minelmizni em nahnulmunzilune. |
|
70. Dileseydik onu tuzlu da yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi? |
لَوْ نَشَاءُ جَعَلْنَاهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ Lev neşa’u ce’alnahu ucacen felevla teşkurune. |
أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ Efereeytumunnarelletiy turune. |
|
72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan Biz miyiz? |
أَأَنْتُمْ أَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَهَا أَمْ نَحْنُ الْمُنْشِئُونَ Eentum enşe’tum şecereteha em nahnul munşiune. |
73. Biz onu çölde, yolda bulunanlar ve muhtaçlar için hem bir ders, hem de istifade vesilesi kıldık. |
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْوِينَ Nahnu ce’alnaha tezkireten ve meta’an lilmukviyne. |
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ Fesibbıh bismi rabbikel’azıymi. |
|
فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ Fela uksimu bimevakı’ınnnucumi. |
|
وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ Ve innehu lekasemun lev ta’lemune ’azıymun. |
|
إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ İnnehu lekur’anun keriymun. |
|
فِي كِتَابٍ مَكْنُونٍ Fiy kitamin meknunin. |
|
لَا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ Lya yemessuhu illelmutahherune. |
|
تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ Tenziylun min rabbil’alemiyne. |
|
أَفَبِهَٰذَا الْحَدِيثِ أَنْتُمْ مُدْهِنُونَ Efebihazelhadiysi entum mudhinune. |
|
82. Bu nimete teşekkürünüz, onu yalan saymanız mı olmalıydı! |
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ Ve tec’alune rizkakum ennekum tukezzibune. |
فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ Felevla iza beleğatilhulkume. |
|
84. O vakit can çekişenin yanında bulunan sizler bakar durursunuz. |
وَأَنْتُمْ حِينَئِذٍ تَنْظُرُونَ Ve entum hıyneizin tenzurune. |
وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلَٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lakin la tubsırune. |
|
فَلَوْلَا إِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَدِينِينَ Felevla in kuntum ğayre mediyniyne. |
|
87. İddianızda tutarlı iseniz, çıkmakta olan o rûhu geri döndürsenize! |
تَرْجِعُونَهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Terci’uneha in kuntum sadikıyne. |
فَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ Feemma in kane minelmukarrebiyne. |
|
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعِيمٍ Feravhun ve reyhanun ve cennetu na’ıymin. |
|
90. (90-91) Eğer ashab-ı yeminden ise "Selâm sana ashab-ı yeminden!" denilecek. |
وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ Ve emma in kane min ashabilyemiyni. |
91. (90-91) Eğer ashab-ı yeminden ise "Selâm sana ashab-ı yeminden!" denilecek. |
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ Feselamun leke min ashabilyemiyni. |
وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ Ve emma in kane minelmukezzibiyneddalliyne. |
|
فَنُزُلٌ مِنْ حَمِيمٍ Fenuzulun min hamiymin. |
|
وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ Ve tasliyetu cahıymin. |
|
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ İnne haza lehuve hakkulyakıyni. |
|
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ Fesebbih bismi rabbikel’azıymi. |