Ahmet Varol | |
---|---|
وَالصَّافَّاتِ صَفًّا Vessaffati saffa |
|
فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًا Fezzacirati zecra |
|
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا Fettaliyati zikra |
|
إِنَّ إِلَٰهَكُمْ لَوَاحِدٌ İnne ilaheküm le vahıd |
|
رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ Rabbüs semavati vel erdı ve ma beynehüma ve rabbül meşarık |
|
6. Şüphesiz biz en yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsledik. |
إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ İnna zeyyennes semaed dünya bi zınetinil kevakib |
وَحِفْظًا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍ Ve hıfzam min külli şeytanim marid |
|
8. Onlar yüce topluluğu (mele-i a’layı) dinleyemezler ve her yandan atılırlar. |
لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَىٰ وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍ La yessemmeune ilel meleil a’la ve yukzefune min külli canib |
9. Kovulurlar. Onlar için ayrıca kesintisiz bir azap vardır. |
دُحُورًا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ Dühurav ve lehüm azabüv vasıb |
10. Ancak bir (söz) çalıp kapan olursa onu da parlak bir ateş izler. |
إِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ İlla men hatfel hatfete fe etbeahu şihabün sakıb |
فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمْ مَنْ خَلَقْنَا ۚ إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ طِينٍ لَازِبٍ Festeftihim ehüm eşddü halkan em men halakna inna halaknahüm min tıynil lazib |
|
12. Hayır, sen (bu yaratışa) hayret ettin; onlarsa alay ediyorlar. |
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ Bel acibte ve yesharun |
وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ Ve iza zükkiru la yezkürun |
|
وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ Ve iza raev ayetey yesteshırun |
|
وَقَالُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ Ve kalu in haza illa sıhrum mübın |
|
16. ’Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı gerçekten biz mi diriltileceğiz? |
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ E iza mitna ve künna türabev ve ızamen e inna le meb’usun |
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ E ve abaünel evvelun |
|
قُلْ نَعَمْ وَأَنْتُمْ دَاخِرُونَ Kul neam ve entüm dahırun |
|
19. O sadece bir tek çığlıktan ibarettir. Hemen bakıp kalırlar. |
فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَإِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ Fe innema hiye zecratüv vahıdetün fe izahüm yenzurun |
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هَٰذَا يَوْمُ الدِّينِ Ve kalu ya veylena haza yevmüd dın |
|
21. ’İşte bu yalanlamakta olduğunuz ayırma (hüküm) günüdür.’ |
هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ Haza yevmül faslillezı küntüm bihı tükezzibun |
22. Zalimleri, onların eşlerini ve tapmakta olduklarını toplayın. |
احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ Uhşürullezıne zalemu ve ezvacehüm ve ma kanu ya’büdun |
23. Allah’tan başka (taptıklarını). Onları cehennemin yoluna yöneltin. |
مِنْ دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَىٰ صِرَاطِ الْجَحِيمِ Min dunillahi fehduhüm ila sıratıl cehıym |
وَقِفُوهُمْ ۖ إِنَّهُمْ مَسْئُولُونَ Ve kıfuhüm innehüm mes’ulun |
|
مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ Me leküm la tenasarun |
|
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ Bel hümül yevme müsteslimun |
|
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ Ve akbele ba’duhüm ala ba’dıy yetesaelun |
|
قَالُوا إِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ Kalu inneküm küntüm te’tunena anil yemın |
|
قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ Kalu bel lem tekunu mü’minın |
|
30. Bizim sizin üzerinizde bir nüfuzumuz yoktu. Aksine siz kendiniz azgın bir topluluktunuz. |
وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ ۖ بَلْ كُنْتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ Ve ma kane lena aleyküm min sultan bel küntüm kavmen tağıyn |
31. Böylece Rabbimizin sözü üzerimize hak oldu. Şüphesiz biz (azabı) tadacağız. |
فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا ۖ إِنَّا لَذَائِقُونَ Fe hakka aleyna kavlü rabbina inna le zaikun |
فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ Fe ağveynaküm inna künna ğavın |
|
فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ Fe innehüm yevmeizin fil azabi müşterikun |
|
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ İnna kezalike nef’alü bil mücrimın |
|
35. ’Allah’tan başka ilâh yoktur’ dendiğinde büyüklük taslıyorlardı. |
إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَٰهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ İnnehüm kanu iza kıyle lehüm la ilahe illellahü yestekbirun |
36. ’Biz delirmiş bir şair için ilâhlarımızı mı terkedeceğiz? diyorlardı. |
وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُو آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍ Ve yekulune e inna letariku alihetina li şaırim mecnun |
37. Hayır o hakkı getirmiş ve (daha önce) gönderilmiş elçileri doğrulamıştı. |
بَلْ جَاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ Bel cae bil hakkı ve saddekal murselın |
إِنَّكُمْ لَذَائِقُو الْعَذَابِ الْأَلِيمِ İnneküm lezaikul azabil elım |
|
وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Ve ma tüczevne illa ma küntüm ta’melun |
|
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ İlla ıbadellahil muhlesıyn |
|
أُولَٰئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌ Ülaike lehüm rizkum ma’lum |
|
فَوَاكِهُ ۖ وَهُمْ مُكْرَمُونَ Fevakih ve hüm mükramun |
|
فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ Fı cennatin neıym |
|
عَلَىٰ سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ Ala sürurim mütekabilın |
|
45. Kaynaktan doldurulmuş kadehlerle etraflarında dolaşılır. |
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ Yütafü alyhim bi ke’sim mim meıyn |
بَيْضَاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِبِينَ Beydae lezzetil lişşaribın |
|
47. Onda ne bir sersemletme vardır ne de ondan dolayı sarhoş olurlar. |
لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ La fıha ğavlüv ve la hüm anha yünzefun |
48. Yanlarında bakışlarını yalnız kendilerine dikmiş iri gözlü eşler vardır. |
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ Ve ındehüm kasıratüt tarfi ıyn |
كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ Ke ennehünne beydum meknun |
|
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ Fe akbele ba’duhüm ala ba’dıy yetesaelun |
|
قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ Kle kailüm minhüm innı kane lı karın |
|
يَقُولُ أَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّقِينَ Yekulü e inneke le minel müsaddikıyn |
|
53. Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman gerçekten cezalandırılacak mıyız?’ |
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَدِينُونَ E iza mitna ve künna türabev ve ızamen e inna le medınun |
قَالَ هَلْ أَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ Kale hel entüm müttaliun |
|
فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاءِ الْجَحِيمِ Fattalea fe raahü fı sevail cehıym |
|
56. ’Allah’a yemin olsun, sen az kalsın beni de helâke götürecektin. |
قَالَ تَاللَّهِ إِنْ كِدْتَ لَتُرْدِينِ Kale tellahi in kidte le türdın |
57. Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı muhakkak ben de (oraya) götürülenlerden olurdum. |
وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ Ve lev la nı’metü rabbı leküntü minel muhdarın |
أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ E fe ma nahnü bi meyyitın |
|
إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ İlla mevtetenel ula ve ma nahnü bi müazzebın |
|
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ İnne haza le hüvel fevzül azıym |
|
لِمِثْلِ هَٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ Li misli haza felya’melil amilun |
|
62. Ağırlanma olarak bu mu daha hayırlıdır yoksa zakkum ağacı mı? |
أَذَٰلِكَ خَيْرٌ نُزُلًا أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ E zalike hayrun nüzülen em şeceratüzç zekkum |
63. Biz onu zalimler için bir fitne (sınama vesilesi) kıldık. |
إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِمِينَ İnna cealnaha fitnetel liz zalimın |
إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ İnneha şeceratün tahrucü fı aslil cehıym |
|
طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُءُوسُ الشَّيَاطِينِ Tal’uha ke ennehu ruusüş şeyatıyn |
|
66. Muhakkak ki onlar ondan yiyecekler ve karınları(nı) onunla dolduracaklardır. |
فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ Fe innehüm le akilune minha fe maliune minhel butün |
67. Sonra kendileri için bunun üzerine kaynar su ile karıştırılmış içkiler vardır. |
ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِنْ حَمِيمٍ Sümme inne lehüm aleyha le şevbem min hamum |
ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى الْجَحِيمِ Şümme inne merciahüm le ilel cehıym |
|
إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءَهُمْ ضَالِّينَ İnnehüm elfev abaehüm dallın |
|
فَهُمْ عَلَىٰ آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ Fe hüm ala asarihim yühraun |
|
71. Andolsun ki onlardan önce, evvelkilerin çoğu sapıtmıştı. |
وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ الْأَوَّلِينَ Ve le kad dalhle kablehüm ekserul evvelın |
72. Andolsun ki biz onların içlerinde uyarıcılar göndermiştik. |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِمْ مُنْذِرِينَ Ve le kad erselna fıhim münzirın |
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ Fenzur keyfe kane akıbetül münzerın |
|
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ İlla ıbadellahil muhlesıyn |
|
75. Andolsun, Nuh bize seslenmişti de ne güzel cevap vermiştik! |
وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ Ve le kad nadana nuhun fe le nı’mel müccıbun |
وَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ Ve necceynahü ve ehlehu minel kerbil azıym |
|
وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاقِينَ Ve cealna zürriyyetehu hümül bakıyn |
|
78. Sonra gelenler arasında onun için (iyi bir ün) bıraktık. |
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ Ve terakna aleyhi fil ahırın |
سَلَامٌ عَلَىٰ نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ Selamün ala nuhın fil alemın |
|
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ İnna kezalike neczil muhsinın |
|
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ İnnehu min ıbadinel mü’minın |
|
ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ Sümme ağraknel aharın |
|
وَإِنَّ مِنْ شِيعَتِهِ لَإِبْرَاهِيمَ Ve inne min şıatihı le ibrahım |
|
إِذْ جَاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ İz cae rabbehu bi kalbin selım |
|
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ İz kale li ebıhi ve kavmihı maza ta’büdun |
|
أَئِفْكًا آلِهَةً دُونَ اللَّهِ تُرِيدُونَ E ifken aliheten dunellahi türıdun |
|
فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ Fe ma zannüküm bi rabbil alemın |
|
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِ Fe nezara nazraten fin nücum |
|
فَقَالَ إِنِّي سَقِيمٌ Fe kale innı sekıym |
|
90. Bunun üzerine onlar arkalarını dönüp ondan uzaklaştılar. |
فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرِينَ Fe tevellev anhü müdbirın |
فَرَاغَ إِلَىٰ آلِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ Ferağa ila alihetihim fe kale e ela te’külun |
|
مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ Ma leküm la tentıkun |
|
93. Sonunda gizlice üzerlerine yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi. |
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمِينِ Ferağa aleyhim darbem bil yemın |
فَأَقْبَلُوا إِلَيْهِ يَزِفُّونَ Fe akbelu ileyhi yeziffun |
|
قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ Kale e ta’büdune ma tenhıtun |
|
وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ Vallahü halekkkaküm ve ma ta’melun |
|
97. ’Onun için bir bina yapın da kendisini (oradan) alevli ateşe atın.’ |
قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَأَلْقُوهُ فِي الْجَحِيمِ Kalübnu lehu bünyanen fe elkuhü fil cehıym |
98. Böylelikle ona bir tuzak kurmak istediler. Ama biz kendilerini aşağılık kıldık. |
فَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَسْفَلِينَ Fe eradü bihı keyden fe cealnahümül esfelın |
وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَىٰ رَبِّي سَيَهْدِينِ Ve kale innı zahibün ila rabbı seyehdın |
|
رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ Rabbi heb lı mines salihıyn |
|
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ Fe beşşernahü bi ğulamin halım |
|
102. ’Ey babacığım! Sen emrolunduğunu yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.’ |
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَىٰ فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرَىٰ ۚ قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ ۖ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ Felemma beleğa meahüs sa’ye kale ya büneyye innı era fil menami ennı ezbehuke fenzur maza tera kale ya ebetif’al ma tü’meru setecidünı in şaellahü mines sabirın |
103. Böylece ikisi de (Allah’ın emrine) teslim olunca ve onu şakağı üzerine yatırınca, |
فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ Felemma eslema ve tellehu lil cebın |
وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ Ve nadeynahü ey ya ibrahım |
|
105. Sen gerçekten rüyayı doğruladın. İşte biz iyilik edenleri böyle mükâfatlandırırız.’ |
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا ۚ إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ Kad saddakter rü’ya inna kezalike neczil muhsinın |
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْبَلَاءُ الْمُبِينُ İnne haza le hüvel belaül mübın |
|
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ Ve fedeynahü bi zibhın azıym |
|
108. Sonra gelenler arasında onun için (iyi bir ün) bıraktık. |
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ Ve terakna aleyhi fil ahırın |
سَلَامٌ عَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ Selamün ala ibrahım |
|
كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ Kezalike neczil muhsinın |
|
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ İnnehu min ıbadinel mü’minın |
|
112. Ona salihlerden bir peygamber olarak İshak’ı müjdeledik. |
وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَاقَ نَبِيًّا مِنَ الصَّالِحِينَ Ve beşşernahü bi ishaka nebiyyem mines salihıyn |
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَىٰ إِسْحَاقَ ۚ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِهِ مُبِينٌ Ve barakna aleyhi ve ala ishak ve min zürriyyetihima muhsinüv ve zalimül li nefsihı mübın |
|
114. Andolsun ki, biz Musa’ya ve Harun’a da lütufta bulunduk. |
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَارُونَ Ve le kad menenna ala musa ve haun |
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ Ve necceynahüma va kavmehüma minel kerbil azıym |
|
116. Onlara yardım ettik. Böylece üstün gelenler onlar oldular. |
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ Ve nasarnahüm fe kanu hümül ğalibın |
وَآتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبِينَ Ve ateynahümel kitabel müstebın |
|
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ Ve hedeynahümes sıratal müstekıym |
|
119. Sonra gelenler arasında onlar için (iyi bir ün) bıraktık. |
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْآخِرِينَ Ve terakna aleyhima fil ahırın |
سَلَامٌ عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَارُونَ Selamün ala musa ve harun |
|
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ İnna kezalik enczil muhsinın |
|
إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ İnnehüma min ıbadinel mü’minın |
|
وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ Ve inne ilyase le minel murselın |
|
إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلَا تَتَّقُونَ İz kale li kavmihı ela tettekun |
|
125. Ba’l’e tapıp da yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz? |
أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ E ted’une ba’lev ve tezerune ahsenel halikıyn |
126. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi olan Allah’ı.’ |
اللَّهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ Allahe rabbeküm ve rabbe abaikümül evvelın |
127. Ancak onu yalanladılar. Bundan dolayı onlar da (azap için) getirileceklerdir. |
فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ Fe kezzebuhü fe innehüm le muhdarun |
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ İlla ıbadellahil muhlesıyn |
|
129. Sonra gelenler arasında onun için (iyi bir ün) bıraktık. |
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ Ve terakna aleyhi fil ahırın |
سَلَامٌ عَلَىٰ إِلْ يَاسِينَ Selamün ala ilyasın |
|
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ İnna kezalike neczil muhsinın |
|
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ İnnehu min ıbadinel mü’minın |
|
وَإِنَّ لُوطًا لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ Ve inne lutal le minel mürselın |
|
إِذْ نَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ İz necceynahü ve ehlehu ecmeıyn |
|
إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ İlla acuzen fil ğabirın |
|
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ Sümme demmernel aharın |
|
137. Muhakkak ki siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz; sabahleyin |
وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِحِينَ Ve inneküm le temürrune aleyhim musbihıyn |
وَبِالَّيْلِ ۗ أَفَلَا تَعْقِلُونَ Ve bil leyl e fe la ta’kılun |
|
وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ Ve inne yunüse le minel murselın |
|
إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ İz ebeka ilel fülkil meşhun |
|
141. (Gemidekilerle) kura çekmişti de kaybedenlerden olmuştu. |
فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَضِينَ Fe saheme fe kane minel müdhadıyn |
142. Bunun üzerine kınanmış halde (denize atıldı ve) balık onu yuttu. |
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ Feltekamehül hutü ve hüve mülım |
فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحِينَ Fe lev la ennehu kane minel müsebbihıyn |
|
144. (İnsanların) diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı. |
لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ Le lebise fı batnihı ila yevmi yüb’asun |
145. Biz de onu, hasta bir halde çıplak boş bir alana attık. |
فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ سَقِيمٌ Fe nebeznahü bil arai ve hüve sekıym |
وَأَنْبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِنْ يَقْطِينٍ Ve embenta aleyhi şeceratem miy yaktıyn |
|
147. Ve onu yüz bin (kişiy)e hatta daha fazlasına peygamber olarak gönderdik. |
وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ مِائَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ Ve erselnahü ila mieti elfin ev yezıdün |
فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ Fe amenu fe metta’nahüm ila hıyn |
|
فَاسْتَفْتِهِمْ أَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَ Festeftihim e li rabbikel benatü ve lehümül benun |
|
150. Yoksa biz melekleri dişi olarak yarattık da onlar buna şahit mi oldular? |
أَمْ خَلَقْنَا الْمَلَائِكَةَ إِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ Em halaknel melaiket inasev ve hüm şahidun |
أَلَا إِنَّهُمْ مِنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ E la innehüm min ifkihim le yekulun |
|
152. ’Allah doğurdu.’ Onlar kesinlikle yalan söylemektedirler. |
وَلَدَ اللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ Veledellahü ve innehüm le kazibun |
أَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنِينَ Astafel benati alel benın |
|
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ Ma leküm keyfe tahkümun |
|
أَفَلَا تَذَكَّرُونَ E fe la tezekkerun |
|
أَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُبِينٌ Em leküm sültanüm mübın |
|
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Fe’tu bi kitabiküm in küntüm sadikıyn |
|
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًا ۚ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ Ve cealu beynehu ve beynel cinneti neseba ve le kad alimetil cinnetü innehüm le muhdarun |
|
سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ Sübhanellahi amma yesıun |
|
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ İlla ıbadellahil muhlesıyn |
|
فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ Fe inneküm ve ma ta’büdun |
|
مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِنِينَ Ma entüm aleyhi bi fatinın |
|
إِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَحِيمِ İlla men hüve salil cehıym |
|
وَمَا مِنَّا إِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ Ve ma minna illa lehü mekamüm ma’lum |
|
وَإِنَّا لَنَحْنُ الصَّافُّونَ Ve inna le nahnüs saffun |
|
وَإِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ Ve inna le nahnül müsebbihün |
|
وَإِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَ Ve in kanu le yekulun |
|
168. ’Eğer yanımızda öncekiler(e inenler)den bir zikir (kitap) olsaydı, |
لَوْ أَنَّ عِنْدَنَا ذِكْرًا مِنَ الْأَوَّلِينَ Lev enne ındena zikram minel evvelin |
169. Muhakkak biz de Allah’ın ihlasa erdirilmiş kulları olurduk.’ |
لَكُنَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ Lekünna ıbadellahil muhlesıyn |
فَكَفَرُوا بِهِ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ Fe keferu bih fe sevfe ya’lemun |
|
171. Andolsun, peygamber olarak gönderilenler hakkında şu sözümüz geçmiştir |
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ Ve le kad sebekat kelimetüna li ıbadinel murselın |
إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَ İnnehüm le hümül mensurun |
|
173. Ve hiç şüphesiz üstün gelecek olanlar da bizim askerlerimizdir. |
وَإِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ Ve inne cündena lehümül ğalibun |
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍ Fe tevelle anhüm hatta hıyn |
|
وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ Ve ebsırhüm fe sevfe yübsırun |
|
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ E fe biazabina yesta’cilun |
|
177. Fakat (azap) onların alanlarına inince uyarılanların sabahları ne kötü olur! |
فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَرِينَ Fe iza nezele bi sahatihim fe sae sabahul münzerın |
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍ Ve tevelle anhüm hatta hıyn |
|
179. (Başlarına geleceği) gözetle. Nitekim onlar da yakında göreceklerdir. |
وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ Ve ebsır fe sevfe yübsırun |
180. Üstünlük (izzet) sahibi Rabbin onların nitelemelerinden münezzehtir. |
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ Sübhane rabbike rabbil ızzeti amma yesfun |
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ Ve selamün alel murselın |
|
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ Vel hamdü lillahi rabbil alemın |