Abdulbaki Gölpınarlı | |
---|---|
طسم Ta sım mım |
|
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ Tilke ayatül kitabil mübın |
|
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ Lealleke banıun nefseke ella yekunu mü’minın |
|
إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ İn neşe’ nünezzil aleyhim mines semai ayeten fe zallet a’nakuhüm leha hadııyn |
|
5. Rahman katından, Kur’ân’ın yeni bir âyeti indi mi, hemen yüz çevirirler ondan. |
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ Ve ma ye’tıhim min zikrim miner rahmani muhdesin illa kanu anhü mu’ridıyn |
6. Gerçekten de yalanladılar, artık yakında alay ettikleri şeyin haberleri gelip çatacak onlara. |
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ Fe kad kezzebu fe seye’tıhim embaü ma kanu bihı yestehziun |
7. Bakmazlar mı yeryüzüne, nice güzelim nebatlar bitirdik çifter çifter orada. |
أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ E ve lem yerav ilel erdı kem embetna fıha min külli zevcin kerım |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ İnne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
|
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
10. An o zamanı ki hani Rabbin, Mûsâ’ya, git zâlimler topluluğuna diye nidâ etmişti, |
وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰ أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ Ve iz nada rabbüke musa eni’til kavmez zalimın |
قَوْمَ فِرْعَوْنَ ۚ أَلَا يَتَّقُونَ Kavme fir’avn e la yettekun |
|
12. Mûsâ, Rabbim demişti, gerçekten de beni yalanlarlar diye korkuyorum. |
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ Kale rabbi innı ehafü ey yükezzibun |
وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَارُونَ Ve yedıyku sadrı ve la yentaliku lisanı fe ersil ila harun |
|
14. Ve bir de onlara karşı suçum var, korkarım, öldürürler beni. |
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ Ve le hüm aleyye zembün fe ehafü ey yaktülun |
قَالَ كَلَّا ۖ فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا ۖ إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ Kale kella fezheba bi ayatina inna meaküm müstemiun |
|
16. Firavun’un tapısına geldiler de biz dediler, şüphe yok ki âlemlerin Rabbinin peygamberleriyiz. |
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ Fe’tiya fir’avne fe kula inna rasulü rabbil alemın |
أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ En ersil meana benı israiyl |
|
قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ Kale e lem nürabbike fına velıdev ve lebiste fına min umürike sinın |
|
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ Ve fealte fa’letekelletı fealte ve ente minel kafirın |
|
قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ Kale fealtüha izev ve ene mined dallın |
|
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ Fe ferartü minküm lemma hıftüküm fe vehebe lı rabbı hukmev ve cealenı minel murselın |
|
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ Ve tilke nı’metün temünnüha aleyye en abbedte benı israıl |
|
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ Kale fir’avnü ve ma rabbül alemın |
|
24. Mûsâ, göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin Rabbi, dedi, iyice bilip anlıyorsanız. |
قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ Kale rabbüs semavati vel erdı ve ma beynehüma inküntüm mukının |
قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ Kale li men havlehu ela testemiun |
|
26. Mûsâ, sizin de Rabbinizdir dedi, sizden önce gelip geçen atalarınızın da Rabbi. |
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ Kale rabbüküm ve rabbü abaikümül evvelın |
27. Firavun, gerçekten de dedi, size gönderilen peygamberiniz, mutlaka deli. |
قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ Kale inne rasulekümüllezı ürsile ileyküm le mecnun |
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ Kale rabbül mesrikı vel mağribi ve ma beynehüma in küntüm ta’kılun |
|
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَٰهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ Kale leinittehazte ilahen ğayrı le ec’alenneke minel mescunın |
|
قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبِينٍ Kale e ve lev ci’tüke bi şey’im mübın |
|
قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ Kale fe’ti bihı in künte mines sadikıyn |
|
32. Mûsâ, sopasını attı, sopa hemen apaçık görünen koca bir ejderhâ oldu. |
فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ Fe elka asahü fe iza hiye sü’banüm mübın |
33. Elini koynundan çıkardı, derhal bakanlara parıl parıl parlayan bembeyaz bir el göründü. |
وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ Ve nezea yedehu fe iza hiye beydaü lin nazırın |
34. Firavun, yanındaki ileri gelenlere, gerçekten de dedi, bu, pek bilgili bir büyücü. |
قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ Kale lil melei havlehu inne haza lesahırun alım |
35. Sizi, büyüsüyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz şimdi? |
يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ Yürıdü ey yuhriceküm min erdıküm bi sıhrihı fe maza te’mürun |
قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ Kalu ercih ve ehahü veb’as fil medaini haşirın |
|
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ Ye’tuke bi külli sehharin alım |
|
38. Muayyen bir günün muayyen bir zamânında büyücüler toplandı. |
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ Fe cümias seharatü li mıkati yevmim ma’lun |
وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَ Ve kıyle lin nasi hel entüm müctemiun |
|
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ Leallena nettebius seharate in kanuhümül ğalibın |
|
41. Derken büyücüler gelince Firavun’a üst gelirsek dediler, bize bir mükâfat var mı? |
فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ Fe lemma caes seharatü kalu li fir’avne einne lena le ecran in künna nahnül ğalibın |
42. Firavun, evet dedi, siz o zaman yakınlarımdan olursunuz. |
قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ Kale neam ve inneküm izel le minel mükarrabın |
قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ Kale lehüm musa elku ma entüm mülkun |
|
44. İplerini sopalarını attılar ve Firavun’un yüceliği hakkı için dediler, biz elbette üst olacağız. |
فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ Fe elkav hıbalehüm ve ısıyyehüm ve kalu bi ızzeti fir’avne inna le nahnül ğalibun |
فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ Fe elka musa asahü fe iza hiye telkafü ma ye’fikun |
|
فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ Fe ülkıyes seharatü sacidın |
|
قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ Kalu amenna bi rabbil alemın |
|
رَبِّ مُوسَىٰ وَهَارُونَ Rabbi musa ve harun |
|
قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ Kale amentüm lehu kable en azene leküm innehu le kebirukümüllezı allemekümüs sıhr fe le sevfe ta’lemun le ükattıanne eydiyeküm ve ercüleküm min hılafiv ve la üzallibenneküm ecmeıyn |
|
50. Zararı yok dediler, şüphe yok ki biz, dönüp Rabbimize varacağız. |
قَالُوا لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ Kalu la dayra inna ila rabbina münkalibun |
51. İlk inananlardan olduğumuz için umarız ki Rabbimiz hatâlarımızı yarlıgar. |
إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ İnna natmeu ey yağfira lena rabbüna hatayana en künna evvelel mü’minın |
52. Ve Mûsâ’ya, kullarımı geceleyin yola çıkar, şüphe yok ki ardınızdan gelecekler diye vahyettik. |
وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ Ve evhayna ila musa en esri bi ıbadı inneküm müttebeun |
فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ Fe ersele fir’avnü fil medaini haşirın |
|
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ İnne haülai le şirzimetün kalılun |
|
وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ Ve innehüm lena le ğaizun |
|
56. Bizse onların şerrine karşı uyanık ve kuvvetli bir topluluğuz diye haberler gönderdi. |
وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ Ve inna le cemıun hazirun |
فَأَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Fe ahracnahüm min cennativ ve uyun |
|
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ Ve künuziv ve mekamin kerım |
|
كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ Kezalik ve evrasnaha benı israıl |
|
60. Firavun’a uyanlar, gün doğunca İsrâiloğullarının artlarına düştüler. |
فَأَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقِينَ Fe etbeuhüm müşrikıyn |
61. İki topluluk da birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları dediler ki Mutlaka bize yetişecekler. |
فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَىٰ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ Felemma terael cem’ani kale ashabü musa inna le müdrakun |
62. Mûsâ, hayır dedi, şüphe yok ki Rabbim bana yol gösterecek. |
قَالَ كَلَّا ۖ إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ Kale kella inne meıye rabbı seyehdın |
فَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ ۖ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ Fe evhayna ila masa enıdrib bi asakel bahr fenfeleka fe kane küllü firkın ket tavdil azıym |
|
وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ Ve ezlefna semmel aharın |
|
65. Mûsâ’yı ve onunla berâber bulunanların hepsini kurtardık. |
وَأَنْجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَنْ مَعَهُ أَجْمَعِينَ Ve enceyna musa ve mem meahu ecmeıyn |
ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ Sümme ağraknel aharın |
|
67. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ İnne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ Vetlü aleyhim nebee ibrahım |
|
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ İz kale li ebıhi ve kavmihı ma ta’büdun |
|
71. Putlara tapıyoruz dediler ve onlara kulluk edip durmadayız. |
قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ Kalu na’büdü asnamen fe nezallü leha akifın |
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ Kale hel yesmeuneküm iz ted’un |
|
73. Yahut size bir faydaları var mı, bir zarar veriyorlar mı? |
أَوْ يَنْفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ Ev yenfeuneküm ev yedurrun |
74. Hayır dediler, atalarımızı böyle bulduk, böyle yapıyordu onlar. |
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ Kalu bel vecedna abaena kezalike yef’alun |
قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ Kale e feraeytüm ma küntüm ta’büdun |
|
أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ Entüm ve abaükümül akdemun |
|
77. Hiç şüphe yok ki artık, âlemlerin Rabbinden başka onlar, bana düşman. |
فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ Fe innehüm adüvvül lı illa rabbel alemın |
78. Âlemlerin Rabbi, öyle bir mâbuttur ki beni yaratmıştır ve odur doğru yolu gösteren bana. |
الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ Ellezı halekanı fe hüve yehdın |
وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ Vellezı hüve yut’ımünı ve yeskıyn |
|
وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ Ve iza merıdtü fe hüve yeşfın |
|
81. Ve öyle bir mâbuttur ki beni öldürür, sonra da diriltir. |
وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ Vellezı yümıtünı sümme yuhyın |
82. Ve öyle bir mâbuttur ki kıyâmet gününde umarım, hatâmı da yarlıgar. |
وَالَّذِي أَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ Vellezı at’meu ey yağfira lı hatıy’etı yevmeddın |
83. Rabbim, bana peygamberlik ver ve beni temiz kişilere kat. |
رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ Rabbi heb lı hukmev ve elhıknı bis salihıyn |
84. Sonra gelenler arasında da güzel bir ad, san ver bana, doğrulukla andır beni. |
وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ Vec’al lı lisane sıdkın fil ahırın |
وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ Vec’alnı miv veraseti cennetin neıym |
|
وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ Vağfir li ebı innehu kane mined dallın |
|
وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ Ve la tuhzinı yevme yüb’asun |
|
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ Yevme la yenfeu malüv ve la benun |
|
89. Ancak Allah’a, şirkten ve şüpheden arınmış bir gönülle gelen faydalanır. |
إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ İlla men etellahe bi kalbin selim |
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ Ve üzlifetil cennetü lil müttekıyn |
|
91. Ve cehennem, azgınlara gösterilmiş, meydana çıkarılmıştır. |
وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ Ve bürrizetil cehıymü li ğavın |
وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ Ve kıyle lehüm eyne ma küntüm ta’büdun |
|
مِنْ دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ أَوْ يَنْتَصِرُونَ Min dunillah hel yensuruneküm ev yentesırun |
|
94. Hepsi de, birbiri üstüne, başaşağı cehenneme atılmışlardır tapanlar da, tapılanlar da. |
فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ Fe kübkibu fıhahüm vel ğavun |
وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ Ve cünudü iblıse ecmeun |
|
قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ Kalu ve hüm fıha yahtesımun |
|
97. Allah hakkı için gerçekten de biz, apaçık bir sapıklık içindeydik. |
تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ Tellahi in künna le fı dalalim mübın |
إِذْ نُسَوِّيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ İz nüsevvıküm bi rabbil alemın |
|
وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ Ve ma edalleha illel mücrimun |
|
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعِينَ Fe ma lena min şafiıyn |
|
وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ Ve la sadıkın hamım |
|
102. Ne olurdu bir kere daha dünyâya dönebilseydik de inananlardan olsaydık. |
فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ Fe lev enne lena kerraten fe nekune minel mü’minın |
103. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ İnne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ Kezzebet kavmü nuhınil murselın |
|
106. Hani, kardeşleri Nûh, onlara demişti ki Hâlâ mı çekinmezsiniz? |
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ İz kale lehüm ehuhüm nuhun ela tettekun |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ İnni leküm rasulün emın |
|
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve ma es’elüküm aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil alemın |
|
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
111. Dediler ki Sana, aşağılık kişiler uymuş, biz de mi inanalım sana? |
قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ Kalu enü’minü leke vettebeakel erzelun |
112. Nûh, benim onların yaptıklarına dâir bir bilgim yok dedi. |
قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Kale vema ılmı bima kanu ya’melun |
إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّي ۖ لَوْ تَشْعُرُونَ İn hısabühüm illa ala rabbı lev teş’urun |
|
وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ Ve ma ene bi taridil mü’minın |
|
إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ İn ene illa nezırum mübın |
|
116. Ey Nûh dediler, bu işten vazgeçmezsen seni mutlaka taşlarız. |
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ Kalu le il lem tentehi ya nuhu le tekunenne minel mercumın |
قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ Kale rabbi inne kavmı kezzebun |
|
فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ Fettah beynı ve beynehüm fethav ve neccinı ve mem meıye minel mü’minın |
|
119. Derken onu da o dopdolu gemiyle kurtardık, onunla berâber bulunanları da. |
فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ Fe enceynahü ve mem meahu fil fülkil meşhun |
120. Sonra da onlardan başka geri kalanları sulara garkettik. |
ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ Sümme ağrakna ba’dül bakıyn |
121. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ İnne fı zalik le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ Kezzebet adünil murselın |
|
124. Hani , kardeşleri Hûd, onlara demişti ki Hâlâ mı çekinmezsiniz? |
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ İz kale lehüm ehuhüm hudün ela tettekun |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ İnnı leküm rasulün emın |
|
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve ma es’elüküm aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil alemın |
|
128. Siz, her yüksek tepede, ihtiyâcınız olmayan bir yapı kurarak eğlenip durur musunuz? |
أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ E tebnune bi külli riy’ın ayeten ta’besun |
129. Sağlam yapılar, kaleler yaparsınız da ebedî kalacağını mı umarsınız? |
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ Ve tettehızune mesanıa lealleküm tahlüdun |
وَإِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ Ve iza betaştüm betaştüm cebbarın |
|
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
132. Çekinin o mâbuttan ki bildiğiniz nîmetleri vererek yardım etti size. |
وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ Vettekullezı emeddeküm bima ta’lemun |
أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ Emeddeküm bi en’amiv ve benın |
|
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Ve cennativ ve uyun |
|
135. Şüphe yok ki ben, o pek büyük günün azâbı size gelip çatacak, ondan korkuyorum. |
إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ İnnı ehafü aleyküm azabe yevmin azıym |
136. Bizce bir dediler, istersen öğüt ver bize, istersen öğüt verenlerden olma. |
قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ Kalu sevaün aleyna e veazte em lem teküm minel vaızıyn |
137. Bu, önce gelip geçenlerin uydurmalarından başka bir şey değil. |
إِنْ هَٰذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ İn haza illa hulükul evvelın |
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ Ve ma nahnü bi müazzebın |
|
فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ Fe kezzebuhü fe ehleknahüm inne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
|
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ Kezzebet semudül murselın |
|
142. Hani, kardeşleri Sâlih, onlara demişti ki Hâlâ mı çekinmezsiniz? |
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ İz kale lehüm ehuhüm salihun ela tettekun |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ İnnı leküm rasulün emın |
|
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve ma es’elüküm aleyhi men ecr in ecriye illa ala rabbil alemın |
|
أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ E tütrakune fı ma hahüna aminın |
|
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Fı cennativ ve uyun |
|
148. Ekinler içinde, tomurcukları nazik, yumuşak hurmalıklar yanında. |
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ Ve züruıv ve nahlin tal’uha hedıym |
149. Ve büyük bir akılla, ustalıkla dağlarda evler yontmadasınız. |
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ Ve tenhıtune minel cibali büyuten farihın |
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ Ve la tütıy’u emral müsrifın |
|
152. o aşırı gidenler ki yeryüzünde bozgunculuk ederler de ıslâh etmezler. |
الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ Ellezıne yüfsidune fil erdı ve la yuslihun |
قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ Kalu innema ente minel müsahharın |
|
مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ Ma ente illa beşerum mislüna fe’ti bi ayetin in künte mines sadikıyn |
|
155. Bu dedi, dişi bir deve; su içme hakkı, bir gün onun, malûm bir gün de su içme hakkı sizin. |
قَالَ هَٰذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ Kale hazihı nakatül leha şirbüv ve leküm şirbü yevmim ma’lum |
156. Ve ona kötülükle dokunmayın, sonra pek büyük bir günün azâbı, helâk eder sizi. |
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ Ve la temessuha bi suin fe ye’huzeküm azabü yevmin azıym |
فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ Fe akaruha fe asbehu nadimın |
|
158. Azap, onları helâk ediverdi. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. |
فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ Fe ehazehümül azab inne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ Kezzebet kavmü lutınil murselun |
|
161. Hani, kardeşleri Lût, onlara demişti ki Hâlâ mı çekinmezsiniz? |
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ İz kale lehüm ehuhüm lutun ela tettekun |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ İnnı leküm rasulün emın |
|
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve es’elüküm aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil alemın |
|
أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ E te’tunez zükrane minel alemın |
|
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ Ve tezerune ma haleka leküm rabbüküm min ezvaciküm bel entüm kavmün adun |
|
167. Ey Lût dediler, bu işten vazgeçmezsen seni mutlaka şehrimizden çıkarırız. |
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ Kalu leil lem tentehi ya lutu le tekunenne minel muhracın |
168. Şüphe yok ki dedi, ben, sizin yaptığınızdan nefret etmedeyim, onu kınamadayım. |
قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَالِينَ Kale innı li ameliküm minel kalın |
169. Rabbim, beni de onların yaptıkları işin azâbından kurtar, âilemi de. |
رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ Rabbi neccinı ve ehlı mimma ya’melun |
فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ Fe necceynahü ve ehlehu ecmeıyn |
|
إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ İlla acuzen fil ğabirın |
|
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ Sümme demmernel aharın |
|
173. Üstlerine öylesine bir yağmur yağdırdık ki, ne de kötüdür korkutulanlara yağdırılan yağmur. |
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ Ve emtarna aleyhim metara fe sae metarul münzerın |
174. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ İnne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ Kezzebe ashabül eyketil murselın |
|
إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ İz kale lehüm şüaybün ela tettekun |
|
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ İnnı leküm rasulün emın |
|
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve ma es’elüküm aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil alemın |
|
أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ Evfül keyle ve la tekunu minel muhsirın |
|
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ Vezinu bil kıstasil müstekıym |
|
183. İnsanların haklarından hiçbir şeyi eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncu olmayın. |
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ Ve la tebhasün nase eşyaehüm ve la ta’sev fil erdı müsidın |
184. Çekinin o mâbuttan ki sizi de yaratmıştır, önceki ümmetleri de. |
وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ Vettekullezı halekaküm vel cibilletel evvelın |
قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ Kalu innema ente minel müsahharın |
|
وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ Ve ma ente illa beşerum mislüna ve in nezunnüke le minel kazibın |
|
187. Gökyüzünden parçalar düşür üstümüze eğer doğru söyleyenlerdensen. |
فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ Fe eskıt aleyna kisefem mines semai in künte mines sadikıyn |
قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ Kale rabbı a’lemü bi ma ta’melun |
|
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ Fe kezzebuhü fe ehazehüm azabü yevmiz zulleh innehu kane azabe yevmin azıym |
|
190. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ İnne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
192. Ve hiç şüphe yok ki Kur’ân, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. |
وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve innehu le tenzılü rabbil alemın |
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ Nezele bihir ruhul emın |
|
عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ Ala kalbike li tekune minel münzirın |
|
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ Bi lisanin arabiyyim mübın |
|
196. Ve şüphe yok ki o hükümler, elbette önceki kitaplarda da var. |
وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ Ve innehu lefı zübüril evvelın |
197. Onu, İsrâiloğullarının bilginlerinin bilmesi de bir delil değil miydi onlara? |
أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ E ve lem yekül lehüm ayeten ey ya’lemehu ulemaü benı israıl |
198. Kur’ân’ı Arap olmayanlardan, Arapça bilmeyenlerden birisine indirseydik de. |
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَىٰ بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ Ve lev nezzelnahü ala ba’dıl a’cemın |
فَقَرَأَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ Fe karaehu aleyhim ma kanu bihı mü’minın |
|
200. Biz, böylece Kur’ân’ı, mücrimlerin gönüllerine kadar işlettik. |
كَذَٰلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ Kezalike seleknahü fı kulubil mücrimın |
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ La yü’minune bihı hatta yeravül azabel elım |
|
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ Fe ye’tiyehüm bağtetev ve hüm la yeş’urun |
|
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَ Fe yekul hel nahnü münzarun |
|
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ E fe bi azabina yesta’cilun |
|
أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ E feraeyte im metta’nahüm sinın |
|
ثُمَّ جَاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَ Sümme caehüm ma kun yuadun |
|
207. O yaşayıp geçinmeleri, onları herhangi bir sûretle kurtarabilir mi ki? |
مَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ Ma ağna anhüm ma kanu yümetteun |
208. Ve hiçbir şehri helâk etmedik ki oraya, korkutucu peygamberler göndermeyelim de. |
وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ Ve ma ehlekna min karyetin illa leha münzirun |
ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ Zikra ve ma künna zalimın |
|
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ Ve ma tenezzelet bihiş şeyatıyn |
|
وَمَا يَنْبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ Ve ma yembeğıy lehüm ve ma yestetıy’un |
|
212. Şüphe yok ki onlar, vahyi duymaktan uzaklaştırılmışlardır. |
إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ İnnehüm anis sem’ı le ma’zulun |
213. Sakın Allah’la berâber bir başka mâbûdu çağırma, yoksa azâba uğratılanlardan olursun. |
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ Fe la ted’u meallahi ilahen ahara fe tekune minel müazzebın |
وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ Ve enzir aşiratekel akrabın |
|
215. İnananlardan sana uyanlara karşı kanadını indir, mütevâzi ol. |
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ Vahfıd cenahake li menit tebeake minel mü’minın |
216. Sana isyân ederlerse de de ki Şüphe yok ki ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım. |
فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ Fe in asavke fe kul innı berıüm mimma ta’melun |
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ Ve tevekkel alel azızir rahıym |
|
218. Öylesine mâbut ki namaza kalktığın zaman da seni görür. |
الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ Ellezı yerake hıyne tekum |
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ Ve tekallübeke fis sacidın |
|
إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ İnnehu hüves semıul alım |
|
هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَىٰ مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ Hel ünebbiüküm ala men tenezzelüş şeyatıyn |
|
تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ Tenezzelü ala külli effakin esım |
|
223. Ve onlar da Şeytanlara kulak verirler ve Şeytanların çoğuysa yalancıdır. |
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ Yülkunes sem’a ve ekseruhüm kazibun |
وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ Veş şüaraü yettebiuhümül ğavun |
|
225. Görmez misin ki hiç şüphe yok, onlar, her vâdide sersemce dolaşıp dururlar. |
أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ E lem tera ennehüm fı külli vadiy yehımun |
226. Ve hiç şüphe yok ki onlar, yapmadıkları şeyleri söylerler. |
وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ Ve ennehüm yekulune ma la yef’alun |
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا ۗ وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ İllellezıne amenu ve amilus salihati ve zekerullahe kesırav ventesaru mim ba’di ma zulimu ve seya’lemüllezıne zalemu eyye münkalebiy yenkalibun |