Ömer Öngüt | |
---|---|
طسم Ta sım mım |
|
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ Tilke ayatül kitabil mübın |
|
3. İman etmiyorlar diye neredeyse kendini tüketeceksin Resulüm! |
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ Lealleke banıun nefseke ella yekunu mü’minın |
إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ İn neşe’ nünezzil aleyhim mines semai ayeten fe zallet a’nakuhüm leha hadııyn |
|
5. Onlara Rahman’dan yeni bir öğüt geldiğinde mutlaka ondan yüz çevirirler. |
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ Ve ma ye’tıhim min zikrim miner rahmani muhdesin illa kanu anhü mu’ridıyn |
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ Fe kad kezzebu fe seye’tıhim embaü ma kanu bihı yestehziun |
|
7. Yeryüzüne hiç bakmazlar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler bitirmişizdir. |
أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ E ve lem yerav ilel erdı kem embetna fıha min külli zevcin kerım |
8. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ İnne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
10. Hani Rabbin Musa’ya şöyle seslenmişti "O zâlim kavme git!" |
وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰ أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ Ve iz nada rabbüke musa eni’til kavmez zalimın |
قَوْمَ فِرْعَوْنَ ۚ أَلَا يَتَّقُونَ Kavme fir’avn e la yettekun |
|
12. Dedi ki "Ey Rabbim! Onların beni yalanlamalarından endişe duyuyorum. " |
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ Kale rabbi innı ehafü ey yükezzibun |
13. "Benim göğsüm daralır, dilim dönmez. Onun için Harun’a da elçilik ver. " |
وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَارُونَ Ve yedıyku sadrı ve la yentaliku lisanı fe ersil ila harun |
14. "Onların bana isnat ettikleri bir suç da var. Beni öldürmelerinden korkarım. " |
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ Ve le hüm aleyye zembün fe ehafü ey yaktülun |
قَالَ كَلَّا ۖ فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا ۖ إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ Kale kella fezheba bi ayatina inna meaküm müstemiun |
|
16. Firavun’a gidin ve ona deyin ki "Biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz. " |
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ Fe’tiya fir’avne fe kula inna rasulü rabbil alemın |
أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ En ersil meana benı israiyl |
|
قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ Kale e lem nürabbike fına velıdev ve lebiste fına min umürike sinın |
|
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ Ve fealte fa’letekelletı fealte ve ente minel kafirın |
|
قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ Kale fealtüha izev ve ene mined dallın |
|
21. "Sizden korktuğum için de kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yaptı. " |
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ Fe ferartü minküm lemma hıftüküm fe vehebe lı rabbı hukmev ve cealenı minel murselın |
22. "Başıma kaktığın o nimet, İsrailoğullarını köle ettiğinden ötürüdür. " |
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ Ve tilke nı’metün temünnüha aleyye en abbedte benı israıl |
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ Kale fir’avnü ve ma rabbül alemın |
|
قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ Kale rabbüs semavati vel erdı ve ma beynehüma inküntüm mukının |
|
قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ Kale li men havlehu ela testemiun |
|
26. Musa "Sizin de Rabbiniz, önce geçmiş atalarınızın da Rabbidir. " dedi. |
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ Kale rabbüküm ve rabbü abaikümül evvelın |
27. Firavun "Size gönderilen peygamberiniz şüphesiz ki delidir. " dedi. |
قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ Kale inne rasulekümüllezı ürsile ileyküm le mecnun |
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ Kale rabbül mesrikı vel mağribi ve ma beynehüma in küntüm ta’kılun |
|
29. Firavun "Benden başkasını ilâh edinirsen, andolsun ki seni zindanlık ederim. " dedi. |
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَٰهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ Kale leinittehazte ilahen ğayrı le ec’alenneke minel mescunın |
قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبِينٍ Kale e ve lev ci’tüke bi şey’im mübın |
|
قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ Kale fe’ti bihı in künte mines sadikıyn |
|
32. Bunun üzerine Musa asasını attı. O ansızın bir yılan oluverdi. |
فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ Fe elka asahü fe iza hiye sü’banüm mübın |
33. Bir de elini çıkardı, bakanlara parıl parıl parlayan bir şey oluverdi. |
وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ Ve nezea yedehu fe iza hiye beydaü lin nazırın |
34. Firavun çevresindeki ileri gelenlere dedi ki "Doğrusu bu bilgin bir sihirbaz!" |
قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ Kale lil melei havlehu inne haza lesahırun alım |
35. "Sizi sihiriyle memleketinizden çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?" |
يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ Yürıdü ey yuhriceküm min erdıküm bi sıhrihı fe maza te’mürun |
36. Dediler ki "Onu ve kardeşini alıkoy ve şehirlere toplayıcılar gönder. " |
قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ Kalu ercih ve ehahü veb’as fil medaini haşirın |
37. "Ne kadar bilgisi derin sihirbaz varsa sana getirsinler. " |
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ Ye’tuke bi külli sehharin alım |
38. Böylece sihirbazlar belli bir günün sözleşilen vaktinde bir araya getirildiler. |
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ Fe cümias seharatü li mıkati yevmim ma’lun |
وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَ Ve kıyle lin nasi hel entüm müctemiun |
|
40. "Sihirbazlar üstün gelirlerse biz de onlara uyarız. " dediler. |
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ Leallena nettebius seharate in kanuhümül ğalibın |
41. Sihirbazlar geldiklerinde Firavun’a "Biz galip gelirsek, bize ücret vardır değil mi?" dediler. |
فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ Fe lemma caes seharatü kalu li fir’avne einne lena le ecran in künna nahnül ğalibın |
42. Firavun "Evet. . . O takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız!" dedi. |
قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ Kale neam ve inneküm izel le minel mükarrabın |
قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ Kale lehüm musa elku ma entüm mülkun |
|
44. Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun hakkı için biz üstün geleceğiz!" dediler. |
فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ Fe elkav hıbalehüm ve ısıyyehüm ve kalu bi ızzeti fir’avne inna le nahnül ğalibun |
45. Bunun üzerine Musa da asasını attı. Onların uydurduklarını yutmaya başlayıverdi. |
فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ Fe elka musa asahü fe iza hiye telkafü ma ye’fikun |
فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ Fe ülkıyes seharatü sacidın |
|
قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ Kalu amenna bi rabbil alemın |
|
رَبِّ مُوسَىٰ وَهَارُونَ Rabbi musa ve harun |
|
قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ Kale amentüm lehu kable en azene leküm innehu le kebirukümüllezı allemekümüs sıhr fe le sevfe ta’lemun le ükattıanne eydiyeküm ve ercüleküm min hılafiv ve la üzallibenneküm ecmeıyn |
|
50. Onlar da dediler ki "Zararı yok. Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz. " |
قَالُوا لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ Kalu la dayra inna ila rabbina münkalibun |
51. "İlk inananlar olduğumuz için Rabbimizin kusurlarımızı bağışlayacağını umarız. " |
إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ İnna natmeu ey yağfira lena rabbüna hatayana en künna evvelel mü’minın |
52. Musa’ya da vahyettik ki "Kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü siz takip edileceksiniz. " |
وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ Ve evhayna ila musa en esri bi ıbadı inneküm müttebeun |
فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ Fe ersele fir’avnü fil medaini haşirın |
|
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ İnne haülai le şirzimetün kalılun |
|
وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ Ve innehüm lena le ğaizun |
|
وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ Ve inna le cemıun hazirun |
|
57. Böylece biz onları bahçelerden ve pınar başlarından çıkardık. |
فَأَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Fe ahracnahüm min cennativ ve uyun |
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ Ve künuziv ve mekamin kerım |
|
كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ Kezalik ve evrasnaha benı israıl |
|
60. Derken (Firavun ve askerleri) gün doğarken onların ardına düştüler. |
فَأَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقِينَ Fe etbeuhüm müşrikıyn |
فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَىٰ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ Felemma terael cem’ani kale ashabü musa inna le müdrakun |
|
62. Musa "Hayır!. . . Rabbim benimle beraberdir. Bana yol gösterecektir. " dedi. |
قَالَ كَلَّا ۖ إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ Kale kella inne meıye rabbı seyehdın |
فَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ ۖ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ Fe evhayna ila masa enıdrib bi asakel bahr fenfeleka fe kane küllü firkın ket tavdil azıym |
|
وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ Ve ezlefna semmel aharın |
|
وَأَنْجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَنْ مَعَهُ أَجْمَعِينَ Ve enceyna musa ve mem meahu ecmeıyn |
|
ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ Sümme ağraknel aharın |
|
67. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ İnne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ Vetlü aleyhim nebee ibrahım |
|
70. Hani o, babasına ve kavmine "Neye tapıyorsunuz?" demişti. |
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ İz kale li ebıhi ve kavmihı ma ta’büdun |
71. Dediler ki "Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz. " |
قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ Kalu na’büdü asnamen fe nezallü leha akifın |
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ Kale hel yesmeuneküm iz ted’un |
|
أَوْ يَنْفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ Ev yenfeuneküm ev yedurrun |
|
74. Dediler ki "Hayır, amma biz atalarımızın da böyle yaptıklarını gördük. " |
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ Kalu bel vecedna abaena kezalike yef’alun |
قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ Kale e feraeytüm ma küntüm ta’büdun |
|
أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ Entüm ve abaükümül akdemun |
|
77. "İyi bilin ki, onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak âlemlerin Rabbidir. " |
فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ Fe innehüm adüvvül lı illa rabbel alemın |
الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ Ellezı halekanı fe hüve yehdın |
|
وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ Vellezı hüve yut’ımünı ve yeskıyn |
|
وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ Ve iza merıdtü fe hüve yeşfın |
|
وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ Vellezı yümıtünı sümme yuhyın |
|
82. "Hesap gününde kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur. " |
وَالَّذِي أَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ Vellezı at’meu ey yağfira lı hatıy’etı yevmeddın |
83. "Ey Rabbim! Bana hikmet ver ve beni sâlihler zümresine kat. " |
رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ Rabbi heb lı hukmev ve elhıknı bis salihıyn |
84. "Benden sonra geleceklerin beni hayırla anmalarını nasip eyle!" |
وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ Vec’al lı lisane sıdkın fil ahırın |
وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ Vec’alnı miv veraseti cennetin neıym |
|
وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ Vağfir li ebı innehu kane mined dallın |
|
وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ Ve la tuhzinı yevme yüb’asun |
|
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ Yevme la yenfeu malüv ve la benun |
|
89. Meğer ki Allah’a tamamen sâlim ve temiz bir kalp ile gelenler ola. |
إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ İlla men etellahe bi kalbin selim |
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ Ve üzlifetil cennetü lil müttekıyn |
|
وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ Ve bürrizetil cehıymü li ğavın |
|
وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ Ve kıyle lehüm eyne ma küntüm ta’büdun |
|
93. "Allah’tan başka? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?" |
مِنْ دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ أَوْ يَنْتَصِرُونَ Min dunillah hel yensuruneküm ev yentesırun |
فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ Fe kübkibu fıhahüm vel ğavun |
|
وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ Ve cünudü iblıse ecmeun |
|
قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ Kalu ve hüm fıha yahtesımun |
|
97. "Vallahi biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. " |
تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ Tellahi in künna le fı dalalim mübın |
98. "Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk. " |
إِذْ نُسَوِّيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ İz nüsevvıküm bi rabbil alemın |
وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ Ve ma edalleha illel mücrimun |
|
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعِينَ Fe ma lena min şafiıyn |
|
وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ Ve la sadıkın hamım |
|
102. "Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de inananlardan olsak!" |
فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ Fe lev enne lena kerraten fe nekune minel mü’minın |
103. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ İnne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
104. Rabbin ise şüphesiz ki Azîz’dir, engin merhamet sahibidir. |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ Kezzebet kavmü nuhınil murselın |
|
106. Kardeşleri Nuh onlara "Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" demişti. |
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ İz kale lehüm ehuhüm nuhun ela tettekun |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ İnni leküm rasulün emın |
|
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
109. "Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbine âittir. " |
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve ma es’elüküm aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil alemın |
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ Kalu enü’minü leke vettebeakel erzelun |
|
112. Nuh da dedi ki "Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. " |
قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Kale vema ılmı bima kanu ya’melun |
إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّي ۖ لَوْ تَشْعُرُونَ İn hısabühüm illa ala rabbı lev teş’urun |
|
وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ Ve ma ene bi taridil mü’minın |
|
إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ İn ene illa nezırum mübın |
|
116. Dediler ki "Ey Nuh! Eğer bu işten vazgeçmezsen, iyi bil ki taşa tutulanlardan olacaksın. " |
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ Kalu le il lem tentehi ya nuhu le tekunenne minel mercumın |
قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ Kale rabbi inne kavmı kezzebun |
|
118. "Benimle onların arasında sen hüküm ver! Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!" |
فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ Fettah beynı ve beynehüm fethav ve neccinı ve mem meıye minel mü’minın |
119. Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, dolu bir gemi içinde kurtardık. |
فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ Fe enceynahü ve mem meahu fil fülkil meşhun |
ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ Sümme ağrakna ba’dül bakıyn |
|
121. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ İnne fı zalik le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ Kezzebet adünil murselın |
|
124. Hani kardeşleri Hud onlara şöyle demişti "Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" |
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ İz kale lehüm ehuhüm hudün ela tettekun |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ İnnı leküm rasulün emın |
|
126. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. |
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
127. "Sizden buna karşılık hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir. " |
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve ma es’elüküm aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil alemın |
128. "Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, eğlenir durur musunuz?" |
أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ E tebnune bi külli riy’ın ayeten ta’besun |
129. "Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?" |
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ Ve tettehızune mesanıa lealleküm tahlüdun |
وَإِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ Ve iza betaştüm betaştüm cebbarın |
|
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
132. "Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren Allah’tan korkun. " |
وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ Vettekullezı emeddeküm bima ta’lemun |
أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ Emeddeküm bi en’amiv ve benın |
|
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Ve cennativ ve uyun |
|
135. "Doğrusu sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum. " |
إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ İnnı ehafü aleyküm azabe yevmin azıym |
136. Dediler ki "Sen bize öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizce birdir. " |
قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ Kalu sevaün aleyna e veazte em lem teküm minel vaızıyn |
إِنْ هَٰذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ İn haza illa hulükul evvelın |
|
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ Ve ma nahnü bi müazzebın |
|
فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ Fe kezzebuhü fe ehleknahüm inne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
|
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ Kezzebet semudül murselın |
|
142. Hani kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti "Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" |
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ İz kale lehüm ehuhüm salihun ela tettekun |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ İnnı leküm rasulün emın |
|
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
145. "Sizden buna karşılık hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir. " |
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve ma es’elüküm aleyhi men ecr in ecriye illa ala rabbil alemın |
أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ E tütrakune fı ma hahüna aminın |
|
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Fı cennativ ve uyun |
|
148. "Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında. " |
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ Ve züruıv ve nahlin tal’uha hedıym |
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ Ve tenhıtune minel cibali büyuten farihın |
|
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ Ve la tütıy’u emral müsrifın |
|
152. Onlar ki yeryüzünde bozgunculuk yaparlar da ıslah etmezler. |
الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ Ellezıne yüfsidune fil erdı ve la yuslihun |
قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ Kalu innema ente minel müsahharın |
|
154. "Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru sözlü isen bize bir âyet (mucize) getir!" |
مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ Ma ente illa beşerum mislüna fe’ti bi ayetin in künte mines sadikıyn |
قَالَ هَٰذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ Kale hazihı nakatül leha şirbüv ve leküm şirbü yevmim ma’lum |
|
156. "Sakın ona bir kötülük yapmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar. " |
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ Ve la temessuha bi suin fe ye’huzeküm azabü yevmin azıym |
157. Onlar ise ayaklarını keserek onu öldürdüler, fakat pişman da oldular. |
فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ Fe akaruha fe asbehu nadimın |
فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ Fe ehazehümül azab inne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
|
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ Kezzebet kavmü lutınil murselun |
|
161. Hani kardeşleri Lut onlara şöyle demişti "Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" |
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ İz kale lehüm ehuhüm lutun ela tettekun |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ İnnı leküm rasulün emın |
|
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
164. "Sizden buna karşılık bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir. " |
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve es’elüküm aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil alemın |
165. Âlemlerin (insanların) içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? |
أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ E te’tunez zükrane minel alemın |
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ Ve tezerune ma haleka leküm rabbüküm min ezvaciküm bel entüm kavmün adun |
|
167. Şöyle dediler "Ey Lut! Eğer söylediklerinden vazgeçmezsen, iyi bil ki sürülenlerden olacaksın!" |
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ Kalu leil lem tentehi ya lutu le tekunenne minel muhracın |
168. Dedi ki "Doğrusu ben sizin bu yaptığınıza buğzedenlerdenim. " |
قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَالِينَ Kale innı li ameliküm minel kalın |
169. "Rabbim! Beni ve âilemi, bunların yapageldikleri kötülüklerden kurtar!" |
رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ Rabbi neccinı ve ehlı mimma ya’melun |
فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ Fe necceynahü ve ehlehu ecmeıyn |
|
إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ İlla acuzen fil ğabirın |
|
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ Sümme demmernel aharın |
|
173. Üzerlerine öyle bir yağmur indirdik ki! Ne kötü idi azapla korkutulanların yağmuru! |
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ Ve emtarna aleyhim metara fe sae metarul münzerın |
174. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ İnne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ Kezzebe ashabül eyketil murselın |
|
177. Hani Şuayb onlara şöyle demişti "Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" |
إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ İz kale lehüm şüaybün ela tettekun |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ İnnı leküm rasulün emın |
|
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Fettekullahe ve etıy’un |
|
180. "Sizden buna karşılık bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir. " |
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve ma es’elüküm aleyhi min ecr in ecriye illa ala rabbil alemın |
أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ Evfül keyle ve la tekunu minel muhsirın |
|
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ Vezinu bil kıstasil müstekıym |
|
183. "İnsanların hakkını kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın. " |
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ Ve la tebhasün nase eşyaehüm ve la ta’sev fil erdı müsidın |
وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ Vettekullezı halekaküm vel cibilletel evvelın |
|
قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ Kalu innema ente minel müsahharın |
|
186. "Bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin. Biz seni ancak yalancılardan sayıyoruz. " |
وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ Ve ma ente illa beşerum mislüna ve in nezunnüke le minel kazibın |
187. "Şayet doğru sözlülerden isen, o halde üzerimize gökten parçalar düşür. " |
فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ Fe eskıt aleyna kisefem mines semai in künte mines sadikıyn |
قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ Kale rabbı a’lemü bi ma ta’melun |
|
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ Fe kezzebuhü fe ehazehüm azabü yevmiz zulleh innehu kane azabe yevmin azıym |
|
190. Doğrusu bunda öğüt ve ibret vardır, amma onların çoğu iman etmediler. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ İnne fı zalike le ayeh ve ma kane ekseruhüm mü’minın |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ Ve inne rabbeke le hüvel azızür rahıym |
|
192. Muhakkak ki o (Kur’an), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. |
وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve innehu le tenzılü rabbil alemın |
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ Nezele bihir ruhul emın |
|
عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ Ala kalbike li tekune minel münzirın |
|
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ Bi lisanin arabiyyim mübın |
|
وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ Ve innehu lefı zübüril evvelın |
|
أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ E ve lem yekül lehüm ayeten ey ya’lemehu ulemaü benı israıl |
|
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَىٰ بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ Ve lev nezzelnahü ala ba’dıl a’cemın |
|
فَقَرَأَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ Fe karaehu aleyhim ma kanu bihı mü’minın |
|
كَذَٰلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ Kezalike seleknahü fı kulubil mücrimın |
|
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ La yü’minune bihı hatta yeravül azabel elım |
|
202. Azap onlara öyle ansızın gelir ki, onlar hiç farkında olmazlar. |
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ Fe ye’tiyehüm bağtetev ve hüm la yeş’urun |
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَ Fe yekul hel nahnü münzarun |
|
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ E fe bi azabina yesta’cilun |
|
205. Gördün mü? Eğer biz onları yıllarca yaşatıp nimetlerden faydalandırsak, |
أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ E feraeyte im metta’nahüm sinın |
206. Sonra da kendilerine vaad olunan şey (başlarına) gelse. |
ثُمَّ جَاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَ Sümme caehüm ma kun yuadun |
207. Faydalandırıldıkları nimetler onlara hiçbir fayda sağlamaz. |
مَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ Ma ağna anhüm ma kanu yümetteun |
208. Biz hiçbir memleket halkını, uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik. |
وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ Ve ma ehlekna min karyetin illa leha münzirun |
ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ Zikra ve ma künna zalimın |
|
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ Ve ma tenezzelet bihiş şeyatıyn |
|
وَمَا يَنْبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ Ve ma yembeğıy lehüm ve ma yestetıy’un |
|
إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ İnnehüm anis sem’ı le ma’zulun |
|
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ Fe la ted’u meallahi ilahen ahara fe tekune minel müazzebın |
|
وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ Ve enzir aşiratekel akrabın |
|
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ Vahfıd cenahake li menit tebeake minel mü’minın |
|
216. Şayet sana karşı gelirlerse de ki "Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım. " |
فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ Fe in asavke fe kul innı berıüm mimma ta’melun |
217. Mağlup edilmesi mümkün olmayan ve müminlere çok merhametli olan Allah’a tevekkül et! |
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ Ve tevekkel alel azızir rahıym |
الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ Ellezı yerake hıyne tekum |
|
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ Ve tekallübeke fis sacidın |
|
إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ İnnehu hüves semıul alım |
|
هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَىٰ مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ Hel ünebbiüküm ala men tenezzelüş şeyatıyn |
|
تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ Tenezzelü ala külli effakin esım |
|
223. Bunlar şeytanlara kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar. |
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ Yülkunes sem’a ve ekseruhüm kazibun |
وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ Veş şüaraü yettebiuhümül ğavun |
|
225. Görmez misin? Onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar. |
أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ E lem tera ennehüm fı külli vadiy yehımun |
وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ Ve ennehüm yekulune ma la yef’alun |
|
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا ۗ وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ İllellezıne amenu ve amilus salihati ve zekerullahe kesırav ventesaru mim ba’di ma zulimu ve seya’lemüllezıne zalemu eyye münkalebiy yenkalibun |