ع ل م kökü Kur'an'da 854 defa geçmektedir.

AYETLER

ÂLAK
96:4

عَلَّمَ

ǎlleme

öğretti

Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir.

ÂLAK
96:5

عَلَّمَ

ǎlleme

öğretti

İnsana bilmediğini öğretti.

ÂLAK
96:5

يَعْلَمْ

yeǎ’lem

bilmediği

İnsana bilmediğini öğretti.

ÂLAK
96:14

يَعْلَمْ

yeǎ’lem

bilmedi mi (o)?

O, Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu?

KALEM
68:7

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

en iyi bilen

Elbette senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir.

KALEM
68:7

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

en iyi bilen

Elbette senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir.

KALEM
68:33

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilseler

İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler.

KALEM
68:44

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmedikleri

Artık bu sözü yalan sayanı sen Bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece derece (azaba) yaklaştıracağız.

KALEM
68:52

لِلْعَالَمِينَ

lil’ǎālemīne

alemler için

Oysa o (Kur’an), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir.

MÜZZEMMIL
73:20

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

biliyor

Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksiğinde, yarısında ve üçte birinde (namaz için) kalktığını bilir; seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu sayamıyacağınızı bildi, böylece tevbenizi (O’na dönüşünüzü) kabul etti. Şu halde Kur’an’dan kolay geleni okuyun. Allah sizden hastalar olduğunu, başkalarının Allah’ın fazlından aramak için yeryüzünde gezip-dolaşacaklarını ve diğerlerinin Allah yolunda çarpışacaklarını bilmiştir. Öyleyse ondan (Kur’an’dan) kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah’a güzel bir borç verin. Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah Katında bulursunuz. Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

MÜZZEMMIL
73:20

عَلِمَ

ǎlime

bildi

Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksiğinde, yarısında ve üçte birinde (namaz için) kalktığını bilir; seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu sayamıyacağınızı bildi, böylece tevbenizi (O’na dönüşünüzü) kabul etti. Şu halde Kur’an’dan kolay geleni okuyun. Allah sizden hastalar olduğunu, başkalarının Allah’ın fazlından aramak için yeryüzünde gezip-dolaşacaklarını ve diğerlerinin Allah yolunda çarpışacaklarını bilmiştir. Öyleyse ondan (Kur’an’dan) kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah’a güzel bir borç verin. Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah Katında bulursunuz. Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

MÜZZEMMIL
73:20

عَلِمَ

ǎlime

bilmiştir

Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksiğinde, yarısında ve üçte birinde (namaz için) kalktığını bilir; seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu sayamıyacağınızı bildi, böylece tevbenizi (O’na dönüşünüzü) kabul etti. Şu halde Kur’an’dan kolay geleni okuyun. Allah sizden hastalar olduğunu, başkalarının Allah’ın fazlından aramak için yeryüzünde gezip-dolaşacaklarını ve diğerlerinin Allah yolunda çarpışacaklarını bilmiştir. Öyleyse ondan (Kur’an’dan) kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah’a güzel bir borç verin. Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah Katında bulursunuz. Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

MÜDDESIR
74:31

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilmez

Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkar edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını Kendisi’nden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.

FATIHA
1:2

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

Alemlerin

Hamd Alemlerin Rabbinedir.

TEKVIR
81:14

عَلِمَتْ

ǎlimet

bilir

(Artık her) Nefis, neyi hazırladığını bilip-öğrenmiştir.

TEKVIR
81:27

لِلْعَالَمِينَ

lil’ǎālemīne

alemlere

O (Kur’an), alemler için yalnızca bir zikirdir;

TEKVIR
81:29

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.

A'LA
87:7

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Ancak Allah’ın dilediği başka. Çünkü O, açıkta olanı da bilir, saklı duranı da.

ADIYAT
100:9

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilmez mi?

Yine de bilmeyecek mi? Kabirlerde olanların ’deşilip dışa atıldığı,’

TEKASÜR
102:3

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bileceksiniz

Hayır; ileride bileceksiniz.

TEKASÜR
102:4

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bileceksiniz

Yine hayır; ileride bileceksiniz.

TEKASÜR
102:5

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilseydiniz

Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız,

TEKASÜR
102:5

عِلْمَ

ǐlme

bilgi ile

Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız,

NECM
53:5

عَلَّمَهُ

ǎllemehu

onu öğretti

Ona (bu Kur’an’ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.

NECM
53:28

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgileri

Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca zanna uymaktadırlar. Oysa gerçekte zan, haktan yana hiçbir yarar sağlamaz.

NECM
53:30

الْعِلْمِ

l-ǐlmi

bilgi-

İşte onların ilimden yana ulaşabildikleri (son sınır) budur. Şüphesiz, senin Rabbin; Kendi yolundan sapanı en iyi bilen O’dur ve hidayet bulanı da en iyi bilen O’dur.

NECM
53:30

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

iyi bilir

İşte onların ilimden yana ulaşabildikleri (son sınır) budur. Şüphesiz, senin Rabbin; Kendi yolundan sapanı en iyi bilen O’dur ve hidayet bulanı da en iyi bilen O’dur.

NECM
53:30

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

iyi bilir

İşte onların ilimden yana ulaşabildikleri (son sınır) budur. Şüphesiz, senin Rabbin; Kendi yolundan sapanı en iyi bilen O’dur ve hidayet bulanı da en iyi bilen O’dur.

NECM
53:32

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Ki onlar, ufak tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan kaçınırlar. Şüphesiz senin Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir; hem sizi topraktan inşa ettiği (yarattığı) ve siz daha annelerinizin karnında cenin halinde bulunduğunuz zaman da. Öyleyse kendinizi temize çıkarıp-durmayın. O, sakınanı daha iyi bilendir.

NECM
53:32

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Ki onlar, ufak tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan kaçınırlar. Şüphesiz senin Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir; hem sizi topraktan inşa ettiği (yarattığı) ve siz daha annelerinizin karnında cenin halinde bulunduğunuz zaman da. Öyleyse kendinizi temize çıkarıp-durmayın. O, sakınanı daha iyi bilendir.

NECM
53:35

عِلْمُ

ǐlmu

bilgisi

Gaybın ilmi onun yanında da o mu görüyor?

MÜRSELAT
77:22

مَعْلُومٍ

meǎ’lūmin

belirli

Belli bir süreye kadar;

KAF
50:4

عَلِمْنَا

ǎlimnā

biz bilmişizdir

Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımız’da (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır.

KAF
50:16

وَنَعْلَمُ

ve neǎ’lemu

ve biliriz

Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.

KAF
50:45

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

biliyoruz

Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver.

KAMER
54:26

سَيَعْلَمُونَ

seyeǎ’lemūne

onlar bilecekler

Onlar yarın, kimin çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarık olduğunu bilip-öğreneceklerdir.

SAD
38:69

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgi(m)

"Mele-i Ala (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiçbir bilgim yoktur."

SAD
38:81

الْمَعْلُومِ

l-meǎ’lūmi

bilinen

"Bilinen vaktin gününe kadar."

SAD
38:87

لِلْعَالَمِينَ

lil’ǎālemīne

bütün alemlere

"O (Kur’an), alemler için yalnızca bir zikir (öğüt ve hatırlatma)dir."

SAD
38:88

وَلَتَعْلَمُنَّ

veleteǎ’lemunne

gayet iyi bileceksiniz

"Gerçekten onun haberini bir zaman sonra öğreneceksiniz."

A'RAF
7:7

بِعِلْمٍ

biǐlmin

bilgi ile

Andolsun (yapıp-etmelerini) onlara bir ilimle mutlaka haber vereceğiz. Ve Biz gaibler (onlardan uzakta olan habersizler) de değildik.

A'RAF
7:28

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmediğiniz

Onlar, ’çirkin bir hayasızlık’ işlediklerinde "Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah bunu bize emretti" derler. De ki "Şüphesiz Allah, ’çirkin hayasızlıkları’ emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah’a karşı mı söylüyorsunuz?"

A'RAF
7:32

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilen

De ki "Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?" De ki "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır." Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.

A'RAF
7:33

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmediğiniz

De ki "Rabbim yalnızca çirkin-hayasızlıkları -onlardan açıkta olanlarını ve gizli olanlarını,- günah işlemeyi, haklı nedeni olmayan ’isyan ve saldırıyı’ kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyi Allah’a şirk koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır."

A'RAF
7:38

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

siz bilmezsiniz

(Allah) diyecek "Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe girin." Her bir ümmet girişinde kardeşini (kendi benzerini) lanetler. Nitekim hepsi birbiri ardınca orada toplanınca, en sonra yer alanlar, en önde gelenler için "Rabbimiz, işte bunlar bizi saptırdı; öyleyse ateşten kat kat artırılmış bir azap ver diyecekler. (Allah da) "Hepsi için kat kattır. Ancak siz bilmezsiniz" diyecek.

A'RAF
7:52

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgiye

Andolsun, Biz onlara bir kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde açıkladık.

A'RAF
7:54

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

Âlemlerin

Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara Kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne Yücedir.

A'RAF
7:61

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

O "Ey kavmim, bende bir ’şaşırmışlık ve sapmışlık’ yoktur; ama ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim." dedi.

A'RAF
7:62

وَأَعْلَمُ

ve eǎ’lemu

ve biliyorum

"Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. (Ayrıca) Size öğüt veriyor ve sizin bilmediklerinizi ben Allah’tan biliyorum.

A'RAF
7:62

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

sizin bilmediğiniz

"Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. (Ayrıca) Size öğüt veriyor ve sizin bilmediklerinizi ben Allah’tan biliyorum.

A'RAF
7:67

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

(Hud) "Ey kavmim" dedi. "Bende ’akıl yetersizliği’ yoktur; ama ben gerçekten alemlerin Rabbinden bir elçiyim" dedi.

A'RAF
7:75

أَتَعْلَمُونَ

eteǎ’lemūne

siz biliyor musunuz?

Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler), içlerinden iman edip de onlarca zayıf bırakılanlara (müstaz’aflara) dediler ki "Salih’in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar "Biz gerçekten onunla gönderilene inananlarız" dediler.

A'RAF
7:80

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

dünyalarda

Hani Lut da kavmine şöyle demişti "Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz?

A'RAF
7:89

عِلْمًا

ǐlmen

bilgice

"Allah bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize dönmemiz Allah’a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur. Rabbimiz olan Allah’ın dilemesi dışında, ona geri dönmemiz bizim için olacak iş değildir. Rabbimiz, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Biz Allah’a tevekkül ettik. ’Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında ’Sen hak ile hüküm ver,’ Sen ’hüküm verenlerin’ en hayırlısısın."

A'RAF
7:104

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Musa dedi ki "Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim."

A'RAF
7:109

عَلِيمٌ

ǎlīmun

çok bilgili

Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür";

A'RAF
7:112

عَلِيمٍ

ǎlīmin

bilgili

"Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler."

A'RAF
7:121

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

"Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.

A'RAF
7:123

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bileceksiniz

Firavun "Ben size izin vermeden önce O’na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz."

A'RAF
7:131

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim için" dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.

A'RAF
7:140

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemler

"O sizi alemlere üstün kılmışken, ben size Allah’tan başka bir İlah mı arayacağım?"

A'RAF
7:160

عَلِمَ

ǎlime

bildi

Biz onları (İsrailoğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa’ya "Asan’la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.

A'RAF
7:182

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmeyecekleri

Ayetlerimizi yalanlayanları ise, onları bilmeyecekleri bir yönden derece derece (günahları yükletip azaba) yaklaştıracağız.

A'RAF
7:187

عِلْمُهَا

ǐlmuhā

onun bilgisi

Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki "Onun ilmi yalnızca Rabbimin Katındadır. Onun süresini O’ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apansız bir gelişten başkası değildir." Sanki sen, ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki "Onun ilmi yalnızca Allah’ın Katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler."

A'RAF
7:187

عِلْمُهَا

ǐlmuhā

onun bilgisi

Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki "Onun ilmi yalnızca Rabbimin Katındadır. Onun süresini O’ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apansız bir gelişten başkası değildir." Sanki sen, ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki "Onun ilmi yalnızca Allah’ın Katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler."

A'RAF
7:187

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki "Onun ilmi yalnızca Rabbimin Katındadır. Onun süresini O’ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apansız bir gelişten başkası değildir." Sanki sen, ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki "Onun ilmi yalnızca Allah’ın Katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler."

A'RAF
7:188

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

bilseydim

De ki "Allah’ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim."

A'RAF
7:200

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.

CIN
72:24

فَسَيَعْلَمُونَ

feseyeǎ’lemūne

bileceklerdir

Sonunda onlar, kendilerine vadedileni gördükleri zaman, yardımcı olmak bakımından kim daha zayıfmış ve sayı bakımından kim daha azmış artık öğrenmiş olacaklardır."

CIN
72:26

عَالِمُ

ǎālimu

bilendir

O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.)

CIN
72:28

لِيَعْلَمَ

liyeǎ’leme

bilsin diye

Öyle ki onların, Rablerinden gelen risaleti (insanlara gönderilenleri) tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah,) onların nezdinde olanları sarıp-kuşatmış ve herşeyi sayı olarak da sayıp-tespit etmiştir.

YASIN
36:16

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir ki

Dediler ki "Rabbimiz, gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilir."

YASIN
36:26

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilseydi

Ona "Cennete gir" denildi. O da "Keşke benim kavmim de bir bilseydi" dedi.

YASIN
36:36

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmedikleri

Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir.

YASIN
36:38

الْعَلِيمِ

l-ǎlīmi

ve bilenin

Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.

YASIN
36:69

عَلَّمْنَاهُ

ǎllemnāhu

biz ona öğretmedik

Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.

YASIN
36:76

نَعْلَمُ

neǎ’lemu

biliyoruz

Öyleyse onların sözleri seni hüzne kaptırmasın. Gerçekten Biz, sakladıklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.

YASIN
36:79

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

De ki "Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir."

YASIN
36:81

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

çok bilen

Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmağa kadir değil mi? Elbette (öyledir); O, yaratandır, bilendir.

FURKAN
25:1

لِلْعَالَمِينَ

lil’ǎālemīne

alemlere

Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan’ı indiren (Allah) ne Yücedir.

FURKAN
25:6

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilen

De ki "Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilen (Allah) indirmiştir. Doğrusu O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."

FURKAN
25:42

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bileceklerdir

"Eğer onlara karşı kararlılık göstermeseydik, neredeyse bizi ilahlarımızdan saptıracaktı." Azabı görecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, öğreneceklerdir.

FATIR
35:8

عَلِيمٌ

ǎlīmun

biliyor

Kötü olarak işledikleri kendisine çekici-süslü kılınıp da onu güzel gören mi (Allah Katında kabul görecek)? Artık şüphesiz Allah, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete eriştirir. Öyleyse, onlara karşı nefsin hasretlere kapılıp gitmesin. Gerçekten Allah, yaptıklarını bilendir.

FATIR
35:11

بِعِلْمِهِ

biǐlmihi

O’nun bilgisi

Allah sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra da sizi çift çift kıldı. O’nun bilgisi olmaksızın, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah’a göre kolaydır.

FATIR
35:28

الْعُلَمَاءُ

l-ǔlemā'u

bilginler

İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah’tan ancak alim olanlar ’içleri titreyerek-korkar’. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır.

FATIR
35:38

عَالِمُ

ǎālimu

bilendir

Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Gerçek şu ki O, sinelerin özünde (saklı) olanı bilir.

FATIR
35:38

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Gerçek şu ki O, sinelerin özünde (saklı) olanı bilir.

FATIR
35:44

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler; üstelik onlar kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlüydüler. Göklerde ve yerde Allah’ı aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Şüphesiz O, bilendir, güç yetirendir.

MERYEM
19:43

الْعِلْمِ

l-ǐlmi

bir bilgi

"Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım."

MERYEM
19:65

تَعْلَمُ

teǎ’lemu

biliyor-

Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O’na ibadet et ve O’na ibadette kararlı ol. Hiç O’nun adaşı olan birini biliyor musun?

MERYEM
19:70

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi biliriz

Sonra Biz ona (cehenneme) girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi biliriz.

MERYEM
19:75

فَسَيَعْلَمُونَ

feseyeǎ’lemūne

bileceklerdir

De ki "Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va’dedileni -ya azabı veya kıyamet saatini- gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri- gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir.

TA-HA
20:7

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Sözü açığa vursan da, (gizlesen de birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir.

TA-HA
20:52

عِلْمُهَا

ǐlmuhā

onların bilgisi

Dedi ki "Bunun bilgisi Rabbimin Katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz."

TA-HA
20:71

عَلَّمَكُمُ

ǎllemekumu

size öğreten

(Firavun) Dedi ki "Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız."

TA-HA
20:71

وَلَتَعْلَمُنَّ

veleteǎ’lemunne

ve bileceksiniz

(Firavun) Dedi ki "Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız."

TA-HA
20:98

عِلْمًا

ǐlmen

O’nun bilgisi

"Sizin İlahınız yalnızca Allah’tır ki, O’nun dışında İlah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır."

TA-HA
20:104

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi biliriz

Onların sözünü ettiklerini Biz daha iyi biliyoruz. Tutulan yol bakımından onların daha üst olanları ise "Siz yalnızca bir gün kaldınız" derler.

TA-HA
20:110

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

O bilir

O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımından O’nu kavrayıp kuşatamazlar.

TA-HA
20:110

عِلْمًا

ǐlmen

bilgice

O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımından O’nu kavrayıp kuşatamazlar.

TA-HA
20:114

عِلْمًا

ǐlmen

ilmimi

Hak olan, biricik hükümdar olan Allah Yücedir. Onun vahyi sana gelip-tamamlanmadan evvel, Kur’an’ı (okumada) acele etme ve de ki "Rabbim, ilmimi arttır."

TA-HA
20:135

فَسَتَعْلَمُونَ

feseteǎ’lemūne

bileceksiniz

De ki "Herkes gözetlemektedir; siz de gözleyip durun. Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş ve doğru yola ulaşan kimlermiş, pek yakında öğreneceksiniz."

VAKI'A
56:50

مَعْلُومٍ

meǎ’lūmin

belli

"Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır."

VAKI'A
56:61

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmediğiniz

(Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda.

VAKI'A
56:62

عَلِمْتُمُ

ǎlimtumu

bildiniz

Andolsun, ilk inşa (yaratma)yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?

VAKI'A
56:76

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilirseniz

Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.

VAKI'A
56:80

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Alemlerin Rabbinden indirilmedir.

ŞU'ARA
26:16

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

"Gecikmeksizin Firavun’a giderek deyin ki Gerçekten biz, alemlerin Rabbinin elçisiyiz,"

ŞU'ARA
26:23

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Firavun dedi ki "Alemlerin Rabbi nedir?"

ŞU'ARA
26:34

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilen

(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere "Bu" dedi, "Doğrusu bilgin bir büyücüdür."

ŞU'ARA
26:37

عَلِيمٍ

ǎlīmin

bilgin

"Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler."

ŞU'ARA
26:38

مَعْلُومٍ

meǎ’lūmin

belli

Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi.

ŞU'ARA
26:47

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

(Ve) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.

ŞU'ARA
26:49

عَلَّمَكُمُ

ǎllemekumu

size öğreten

(Firavun) Dedi ki "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım."

ŞU'ARA
26:49

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bileceksiniz

(Firavun) Dedi ki "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım."

ŞU'ARA
26:77

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

"İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç"

ŞU'ARA
26:98

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

"Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk.

ŞU'ARA
26:109

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir."

ŞU'ARA
26:112

عِلْمِي

ǐlmī

ben bilmem

Dedi ki "Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur."

ŞU'ARA
26:127

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir."

ŞU'ARA
26:132

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bildiğiniz

"Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının."

ŞU'ARA
26:145

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum;

ŞU'ARA
26:155

مَعْلُومٍ

meǎ’lūmin

belli

Dedi ki "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir."

ŞU'ARA
26:164

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir."

ŞU'ARA
26:165

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

"Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz?

ŞU'ARA
26:180

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir."

ŞU'ARA
26:188

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Dedi ki "Rabbim, yaptıklarınızı daha iyi bilir.

ŞU'ARA
26:192

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Gerçekten o (Kur’an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.

ŞU'ARA
26:197

يَعْلَمَهُ

yeǎ’lemehu

onu bilmesi

İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi?

ŞU'ARA
26:197

عُلَمَاءُ

ǔlemā'u

bilginlerinin

İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi?

ŞU'ARA
26:220

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Hiç şüphesiz, O, işitendir, bilendir.

ŞU'ARA
26:227

وَسَيَعْلَمُ

ve seyeǎ’lemu

ve yakında bileceklerdir

Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah’ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öclerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.

NEML
27:6

عَلِيمٍ

ǎlīmin

(herşeyi) bilen

Hiç şüphesiz, bu Kur’an, sana, hüküm ve hikmet sahibi olan, (ve herşeyi gerçeğiyle) bilen (Allah’ın) Katından ilka edilmektedir.

NEML
27:8

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Oraya gittiğinde, kendisine seslenildi "Ateş (yerin)de olanlar da, çevresinde bulunanlar da kutlu kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah Yücedir.

NEML
27:15

عِلْمًا

ǐlmen

bir ilim

Andolsun, Davud’a ve Süleyman’a bir ilim verdik "Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah’a hamd olsun." dediler.

NEML
27:16

عُلِّمْنَا

ǔllimnā

bize öğretildi

Süleyman, Davud’a mirasçı oldu ve dedi ki "Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi ve bize herşeyden (bol bir nimet) verildi. Gerçekten bu, apaçık bir üstünlüktür."

NEML
27:25

وَيَعْلَمُ

ve yeǎ’lemu

ve bilen

"Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah’a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar)."

NEML
27:40

عِلْمٌ

ǐlmun

bir ilim

Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki "Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim." Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki "Bu Rabbimin fazlındandır, O’na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır.

NEML
27:42

الْعِلْمَ

l-ǐlme

bilgi

Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona "Senin tahtın böyle mi?" denildi. Dedi ki "Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk."

NEML
27:44

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Ona "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman) Dedi ki "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir." Dedi ki "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum."

NEML
27:52

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilen

İşte, zulmetmeleri dolayısıyla enkaza dönüşmüş ıpıssız evleri. Şüphesiz bilen bir kavim için bunda bir ayet vardır.

NEML
27:61

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmiyorlar

Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir İlah mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlar.

NEML
27:65

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilmez

De ki "Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman dirileceklerinin şuuruna varmıyorlar."

NEML
27:66

عِلْمُهُمْ

ǐlmuhum

onların bilgileri

Hayır, onların ahiret konusundaki bilgileri ’ard arda toplanıp pekiştirildi,’ hayır, onlar bundan bir kuşku içindedirler; hayır, onlar bundan yana kördürler.

NEML
27:74

لَيَعْلَمُ

leyeǎ’lemu

bilir

Ve şüphesiz, senin Rabbin, sinelerinin gizli tuttuklarını ve açığa vurduklarını kesin olarak bilmektedir.

NEML
27:78

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

hakkiyle bilendir

Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında Kendi hükmünü verecektir. O, güçlü ve üstün olandır, bilendir.

NEML
27:84

عِلْمًا

ǐlmen

ilmen

Nihayet geldikleri zaman, (Allah) der ki "Siz Benim ayetlerimi, bilgi bakımından kavramadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yapıyordunuz?"

KASAS
28:13

وَلِتَعْلَمَ

veliteǎ’leme

ve bilmesi için

Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.

KASAS
28:13

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.

KASAS
28:14

وَعِلْمًا

ve ǐlmen

ve ilim

O, erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir ’hüküm ve hikmet’ ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.

KASAS
28:30

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan "Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah Benim;" diye seslenildi.

KASAS
28:37

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi biliyor

Musa dedi ki "Rabbim, kimin Kendisi’nden bir hidayetle geldiğini ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir. Gerçekten, zulmedenler, felah bulmazlar."

KASAS
28:38

عَلِمْتُ

ǎlimtu

bilmiyorum

Firavun dedi ki "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum."

KASAS
28:50

فَاعْلَمْ

feǎ’lem

bil ki

Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar. Oysa Allah’tan bir kılavuz (doğru yol gösterici) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapık kimdir? Şüphesiz Allah, zulmeden bir kavme hidayet vermez.

KASAS
28:56

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.

KASAS
28:57

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Dediler ki "Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip-kopartılırız." Oysa Biz onları, Kendi Katımız’dan bir rızık olarak herşeyin ürününün aktarılıp toplandığı, güvenli bir haremde yerleşik kılmadık mı? Fakat onların çoğu bilmiyorlar.

KASAS
28:69

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Rabbin onların göğüslerinin sakladıklarını ve açığa vurduklarını bilir.

KASAS
28:75

فَعَلِمُوا

feǎlimū

bilirler ki

Her ümmetten bir şahid ayırıp çıkardık da "Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin" dedik. Artık öğrenmiş oldular ki, hak, gerçekten Allah’ındır ve düzüp uydurdukları kendilerinden uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.

KASAS
28:78

عِلْمٍ

ǐlmin

bir bilgi

Dedi ki "Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir." Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan kendi günahları sorulmaz.

KASAS
28:78

يَعْلَمْ

yeǎ’lem

bilmedi mi ki

Dedi ki "Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir." Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan kendi günahları sorulmaz.

KASAS
28:80

الْعِلْمَ

l-ǐlme

bilgi

Kendilerine ilim verilenler ise "Yazıklar olsun size, Allah’ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz" dediler.

KASAS
28:85

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

bilir

Şüphesiz, sana Kur’an’ı farz kılan, seni dönülecek yere elbette döndürecektir. De ki "Rabbim, hidayetle geleni de, açıkça bir sapıklık içinde olanı da daha iyi bilmektedir."

İSRA
17:12

وَلِتَعْلَمُوا

veliteǎ’lemū

ve bilmeniz için

Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; gece ayetini sildik de Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabı öğrenmeniz için gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz, herşeyi yeterince açıkladık.

İSRA
17:25

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Rabbiniz, sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da, (Kendisi’ne) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır.

İSRA
17:36

عِلْمٌ

ǐlmun

bilgin

Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.

İSRA
17:47

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

gayet iyi biliyoruz

Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini çok iyi biliriz.

İSRA
17:54

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Sizi en iyi Rabbiniz bilir; dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azaplandırır. Biz seni onların üzerine bir vekil olarak göndermedik.

İSRA
17:55

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun, Biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık ve Davud’a da Zebur verdik.

İSRA
17:84

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

De ki "Herkes kendi yaratılışına (fıtrat tarzına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir."

İSRA
17:85

الْعِلْمِ

l-ǐlmi

ilim-

Sana ruhtan sorarlar; de ki "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."

İSRA
17:102

عَلِمْتَ

ǎlimte

sen biliyorsun ki

O da "Andolsun, bunları görülecek belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsin; gerçekten ben de seni yıkılmış-harab olmuş sanıyorum" demişti.

İSRA
17:107

الْعِلْمَ

l-ǐlme

bilgi

De ki "İster ona inanın, ister inanmayın O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler."

YUNUS
10:5

لِتَعْلَمُوا

liteǎ’lemū

bilmeniz için

Güneş’i bir aydınlık, Ay’ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O’dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır.

YUNUS
10:5

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilen

Güneş’i bir aydınlık, Ay’ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O’dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır.

YUNUS
10:10

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Oradaki duaları "Allah’ım, Sen ne Yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri "Selam"dır; dualarının sonu da "Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi olan Allah’ındır."

YUNUS
10:18

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilmediği

Allah’ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve "Bunlar Allah Katında bizim şefaatçilerimizdir" derler. De ki "Siz, Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve Yücedir."

YUNUS
10:36

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilmektedir

Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiçbir şeyi sağlayamaz. Şüphesiz Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir.

YUNUS
10:37

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Bu Kur’an, Allah’tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin Rabbindendir.

YUNUS
10:39

بِعِلْمِهِ

biǐlmihi

ilmini

Hayır, onlar ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine henüz yorumu gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Zulmedenlerin nasıl bir sonuca uğradıklarına bir bak.

YUNUS
10:40

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Onlardan ona inananlar var ve ona inanmayanlar da vardır. Rabbin bozgunculuk çıkaranları daha iyi bilir.

YUNUS
10:55

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmiyorlar

Haberin olsun, göktekilerin ve yerdekilerin tümü gerçekten Allah’ındır. Haberin olsun; şüphesiz Allah’ın va’di haktır; ancak onların çoğu bilmezler.

YUNUS
10:65

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz ’izzet ve gücün’ tümü Allah’ındır. O, işitendir, bilendir.

YUNUS
10:68

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmediğiniz

"Allah çocuk edindi" dediler. O, (bundan) Yücedir; O, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Kendinizde buna ilişkin bir delil de yoktur. Allah’a karşı bilmeyeceğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?

YUNUS
10:79

عَلِيمٍ

ǎlīmin

bilgin

Firavun "Bana bütün bilgin büyücüleri getirin" dedi.

YUNUS
10:89

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmeyen(lerin)

(Allah) Dedi ki "İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın."

YUNUS
10:93

الْعِلْمُ

l-ǐlmu

ilim

Andolsun, Biz İsrailoğulları’nı, hoşlarına gidecek güzel bir yerde yerleştirdik ve temiz şeylerden kendilerine rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar anlaşmazlığa düşmediler. Şüphesiz Rabbin, aralarında anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda kıyamet günü hüküm verecektir.

HUD
11:5

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Haberiniz olsun; gerçekten onlar, ondan gizlenmek için göğüslerini büker (Hak’tan kaçınıp yan çizer)ler. (Yine) Haberiniz olsun; onlar, örtülerine büründükleri zaman, O, gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

HUD
11:5

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Haberiniz olsun; gerçekten onlar, ondan gizlenmek için göğüslerini büker (Hak’tan kaçınıp yan çizer)ler. (Yine) Haberiniz olsun; onlar, örtülerine büründükleri zaman, O, gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

HUD
11:6

وَيَعْلَمُ

ve yeǎ’lemu

ve O bilir

Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır.

HUD
11:14

فَاعْلَمُوا

feǎ’lemū

bilin ki

Eğer buna rağmen size cevab vermezlerse, artık biliniz ki, o, gerçekten Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka İlah yoktur. Öyleyse artık, siz Müslüman mısınız?

HUD
11:14

بِعِلْمِ

biǐlmi

ilmiyle

Eğer buna rağmen size cevab vermezlerse, artık biliniz ki, o, gerçekten Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka İlah yoktur. Öyleyse artık, siz Müslüman mısınız?

HUD
11:31

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

bilmiyorum

"Ben size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve gözlerinizin aşağılık gördüklerine, Allah kesin olarak bir hayır vermez de demiyorum. Nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (bunun aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek)dir."

HUD
11:31

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

"Ben size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve gözlerinizin aşağılık gördüklerine, Allah kesin olarak bir hayır vermez de demiyorum. Nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (bunun aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek)dir."

HUD
11:39

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bileceksiniz

"Artık, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azap kime gelecek ve sürekli azap kimin üstüne çökecek."

HUD
11:46

عِلْمٌ

ǐlmun

bilgin

Dedi ki "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Gerçekten Ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum."

HUD
11:47

عِلْمٌ

ǐlmun

bilgim

Dedi ki "Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum."

HUD
11:49

تَعْلَمُهَا

teǎ’lemuhā

onu biliyor

Bunlar Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordun. Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva sahiplerinindir.

HUD
11:79

عَلِمْتَ

ǎlimte

sen bilirsin ki

Dediler ki "Andolsun, senin kızlarında bizim haktan bir şeyimiz (ilgimiz ve arzumuz) olmadığını sen de bilmişsindir. Bizim ne istediğimizi gerçekte sen biliyorsun."

HUD
11:79

لَتَعْلَمُ

leteǎ’lemu

iyi bilirsin

Dediler ki "Andolsun, senin kızlarında bizim haktan bir şeyimiz (ilgimiz ve arzumuz) olmadığını sen de bilmişsindir. Bizim ne istediğimizi gerçekte sen biliyorsun."

HUD
11:93

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bileceksiniz

"Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz, ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azap gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip durun, ben de sizinle birlikte gözetleyeceğim."

YUSUF
12:6

وَيُعَلِّمُكَ

ve yuǎllimuke

ve sana öğretecektir

"Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."

YUSUF
12:6

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

"Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."

YUSUF
12:19

عَلِيمٌ

ǎlīmun

biliyordu

Bir yolcu-kafilesi geldi, sucularını (kuyuya su almak için) gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. "Hey müjde... Bu bir çocuk." dedi. Ve onu (kuyudan çıkarıp) ’ticaret konusu bir mal’ olarak sakladılar. Oysa Allah, yapmakta olduklarını bilendi.

YUSUF
12:21

وَلِنُعَلِّمَهُ

velinuǎllimehu

ve ona öğrettik

Onu satın alan bir Mısırlı (aziz,) karısına "Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz" dedi. Böylelikle Biz, Yusuf’u yeryüzünde (Mısır’da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah, emrinde galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler.

YUSUF
12:21

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Onu satın alan bir Mısırlı (aziz,) karısına "Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz" dedi. Böylelikle Biz, Yusuf’u yeryüzünde (Mısır’da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah, emrinde galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler.

YUSUF
12:22

وَعِلْمًا

ve ǐlmen

ve ilim

Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.

YUSUF
12:34

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.

YUSUF
12:37

عَلَّمَنِي

ǎllemenī

bana öğrettiği

Dedi ki "Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah’a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim."

YUSUF
12:40

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

"Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, Kendisi’nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler."

YUSUF
12:44

بِعَالِمِينَ

biǎālimīne

bilen(kişi)ler

Dediler ki "(Bunlar) Karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenler değiliz."

YUSUF
12:46

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilirler

(Zindana gidip) "Yusuf, ey doğru (sözlü insan).. Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüya) konusunda bize fetva ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle) dönerim, belki onlar (bunun anlamını) öğrenmiş olurlar."

YUSUF
12:50

عَلِيمٌ

ǎlīmun

biliyor

Hükümdar dedi ki "Onu bana getirin." Ona elçi geldiğinde (Yusuf) "Efendine (Rabbine) dön de ona sor "Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir."

YUSUF
12:51

عَلِمْنَا

ǎlimnā

biz bilmiyoruz

(Hükümdar topladığı o kadınlara) "Yusuf’un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?" dedi. Onlar "Allah için, haşa" dediler. "Biz ondan hiçbir kötülük görmedik." Aziz (Vezir)in de karısı dedi ki "İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murad almak istemiştim. O ise gerçekten doğruyu söyleyenlerdendir."

YUSUF
12:52

لِيَعْلَمَ

liyeǎ’leme

bilmesi içindir

(Yusuf aracıya şunu söyledi) "Bu, (itiraf Vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah’ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin de bilip öğrenmesi içindi."

YUSUF
12:55

عَلِيمٌ

ǎlīmun

iyi bilirim

(Yusuf) Dedi ki "Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim."

YUSUF
12:68

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgi

Babalarının kendilerine emrettiği yerden (Mısır’a) girdiklerinde, (bu,) -Yakub’un nefsindeki dileği açığa çıkarması dışında- onlara Allah’tan gelecek olan hiçbir şeyi (gidermeyi) sağlamadı. Gerçekten o, kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler.

YUSUF
12:68

عَلَّمْنَاهُ

ǎllemnāhu

ona öğrettiğimizden

Babalarının kendilerine emrettiği yerden (Mısır’a) girdiklerinde, (bu,) -Yakub’un nefsindeki dileği açığa çıkarması dışında- onlara Allah’tan gelecek olan hiçbir şeyi (gidermeyi) sağlamadı. Gerçekten o, kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler.

YUSUF
12:68

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Babalarının kendilerine emrettiği yerden (Mısır’a) girdiklerinde, (bu,) -Yakub’un nefsindeki dileği açığa çıkarması dışında- onlara Allah’tan gelecek olan hiçbir şeyi (gidermeyi) sağlamadı. Gerçekten o, kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler.

YUSUF
12:73

عَلِمْتُمْ

ǎlimtum

siz de bilmişsinizdir ki

"Allah adına, hayret" dediler. "Siz de bilmişsiniz ki, biz (bu) yere bozgunculuk çıkarmak amacıyla gelmedik ve biz hırsız değiliz."

YUSUF
12:76

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgi

Böylece (Yusuf) kardeşinin kabından önce onların kablarını (yoklamaya) başladı, sonra onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte Biz Yusuf için böyle bir plan düzenledik. (Yoksa) Hükümdarın dininde (yürürlükteki kanuna göre) kardeşini (yanında) alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.

YUSUF
12:76

عَلِيمٌ

ǎlīmun

daha bir bilen

Böylece (Yusuf) kardeşinin kabından önce onların kablarını (yoklamaya) başladı, sonra onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte Biz Yusuf için böyle bir plan düzenledik. (Yoksa) Hükümdarın dininde (yürürlükteki kanuna göre) kardeşini (yanında) alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.

YUSUF
12:77

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

çok iyi biliyor

Dediler ki "Şayet çalmış bulunuyorsa, bundan önce onun kardeşi de çalmıştı." Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu ve bunu onlara açıklamadı (ve içinden) "Siz daha kötü bir konumdasınız" dedi. "Sizin düzmekte olduklarınızı Allah daha iyi bilir."

YUSUF
12:80

تَعْلَمُوا

teǎ’lemū

bilmiyor musunuz?

Ondan umutlarını kestikleri zaman, (durumu) kendi aralarında görüşmek üzere bir yana çekildiler. Onların büyükleri dedi ki "Babanızın size karşı Allah adına kesin bir söz aldığını ve daha önce Yusuf konusunda yaptığımız aşırılığı (işlediğimiz suçu) bilmiyor musunuz? Artık (bundan böyle) ben, ya babam bana izin verinceye veya Allah bana ilişkin hüküm verinceye kadar (bu) yerden kesin olarak ayrılamam. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır."

YUSUF
12:81

عَلِمْنَا

ǎlimnā

bildiğimiz

"Dönün babanıza ve deyin ki ’-Ey babamız, senin oğlun gerçekten hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın kollayıcıları değiliz."

YUSUF
12:83

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

(Şehre dönüp durumu babalarına aktarınca o) "Hayır" dedi. "Nefsiniz sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Umulur ki Allah (pek yakın bir gelecekte) onların tümünü bana getirir. Çünkü O, bilenin, hüküm ve hikmet sahibi olanın Kendisi’dir."

YUSUF
12:86

وَأَعْلَمُ

ve eǎ’lemu

ve bilirim

Dedi ki "Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah’a şikayet ediyorum. Ben Allah’tan (bir bilgi olarak) sizin bilmediğinizi de biliyorum."

YUSUF
12:86

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

sizin bilmediğiniz

Dedi ki "Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah’a şikayet ediyorum. Ben Allah’tan (bir bilgi olarak) sizin bilmediğinizi de biliyorum."

YUSUF
12:89

عَلِمْتُمْ

ǎlimtum

bildiniz

(Yusuf) Dedi ki "Sizler, cahiller iken Yusuf’a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?"

YUSUF
12:96

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

bilirim

Müjdeci gelip de onu (gömleği) onun yüzüne sürdüğü zaman, gözü görür olarak (sağlığına) dönüverdi. (Yakub) Dedi ki "Ben, size bilmediğinizi Allah’tan gerçekten biliyorum demedim mi?"

YUSUF
12:96

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

sizin bilmediğiniz

Müjdeci gelip de onu (gömleği) onun yüzüne sürdüğü zaman, gözü görür olarak (sağlığına) dönüverdi. (Yakub) Dedi ki "Ben, size bilmediğinizi Allah’tan gerçekten biliyorum demedim mi?"

YUSUF
12:100

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki "Ey Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O’dur."

YUSUF
12:101

وَعَلَّمْتَنِي

ve ǎllemtenī

ve bana öğrettin

"Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkanını) verdin, sözlerin yorumundan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin Yaratıcısı, dünyada ve ahirette benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salihlerin arasına kat."

YUSUF
12:104

لِلْعَالَمِينَ

lil’ǎālemīne

bütün alemler için

Oysa ki sen buna karşı onlardan bir ücret de istemiyorsun. O, alemler için yalnızca bir ’öğüt ve hatırlatmadır.’

HICR
15:3

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bileceklerdir

Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İlerde bileceklerdir.

HICR
15:4

مَعْلُومٌ

meǎ’lūmun

bilinen

Biz, kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmadık.

HICR
15:21

مَعْلُومٍ

meǎ’lūmin

bilinen

Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim Katımız’da olmasın; ancak onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz.

HICR
15:24

عَلِمْنَا

ǎlimnā

biliriz

Andolsun sizden öne (veya önceden) geçenleri bilmişizdir; ve (yine) andolsun, geride kalanları da bilmişizdir.

HICR
15:24

عَلِمْنَا

ǎlimnā

biliriz

Andolsun sizden öne (veya önceden) geçenleri bilmişizdir; ve (yine) andolsun, geride kalanları da bilmişizdir.

HICR
15:25

عَلِيمٌ

ǎlīmun

Bilendir

Ve şüphesiz senin Rabbin, O, onları haşredecektir. Gerçekten O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.

HICR
15:38

الْمَعْلُومِ

l-meǎ’lūmi

bilinen

"Bilinen günün vaktine kadar."

HICR
15:53

عَلِيمٍ

ǎlīmin

bilgin

Dediler ki "Korkma biz sana bilgin bir çocuk müjdelemekteyiz."

HICR
15:70

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemler-

Dediler ki "Biz seni ’herkes(in işin)e karışmaktan’ alıkoymamış mıydık?"

HICR
15:86

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Çünkü Rabbin, yaratan ve bilenin ta Kendisi’dir.

HICR
15:96

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bileceklerdir

Ki onlar, Allah ile beraber başka İlahları (ortak) kılmaktadırlar; onlar yakında bilip-öğreneceklerdir.

HICR
15:97

نَعْلَمُ

neǎ’lemu

biliyoruz (ki)

Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.

EN'ÂM
6:3

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Göklerde ve yerde Allah O’dur. Gizlinizi ve açığınızı bilir; kazandıklarınızı da bilir.

EN'ÂM
6:3

وَيَعْلَمُ

ve yeǎ’lemu

ve bilir

Göklerde ve yerde Allah O’dur. Gizlinizi ve açığınızı bilir; kazandıklarınızı da bilir.

EN'ÂM
6:13

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Geceleyin ve gündüzün barınan herşey O’nundur. O, işitendir, bilendir.

EN'ÂM
6:33

نَعْلَمُ

neǎ’lemu

biliyoruz

Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri seni gerçekten üzüyor. Doğrusu onlar, seni yalanlamıyorlar, ancak zalimler, Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar.

EN'ÂM
6:37

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

"Ona Rabbinden bir ayet indirilmeli değil miydi?" dediler. De ki Şüphesiz Allah, ayet indirmeye güç yetirendir." Ama onların çoğu bilmezler.

EN'ÂM
6:45

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Böylece zulmeden topluluğun kökü kurutuldu. Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’adır.

EN'ÂM
6:50

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

bilmem

De ki "Size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam." De ki "Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?"

EN'ÂM
6:53

بِأَعْلَمَ

bieǎ’leme

daha iyi bilen

Böylece "Allah içimizden bunlara mı lütufta bulundu?" demeleri için onlardan bazısını bazısıyla denedik. Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil mi?

EN'ÂM
6:58

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

De ki "Kendisine acele etmekte olduğunuz şey benim yanımda olsaydı, benimle aranızda iş elbette bitirilmiş olurdu. Allah zulmedenleri en iyi bilendir.

EN'ÂM
6:59

يَعْلَمُهَا

yeǎ’lemuhā

onları bilmez

Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır.

EN'ÂM
6:59

وَيَعْلَمُ

ve yeǎ’lemu

ve (O) bilir

Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır.

EN'ÂM
6:59

يَعْلَمُهَا

yeǎ’lemuhā

onun bilgisi

Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır.

EN'ÂM
6:60

وَيَعْلَمُ

ve yeǎ’lemu

ve bilir

Sizi geceleyin öldüren (uyutan) ve gündüzün ’güç yetirip etkilemekte (yapıp kazanmakta) olduklarınızı’ bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten (uyandıran) O’dur. Sonra ’en son dönüşünüz’ O’nadır. Sonra yapmakta olduklarınızı size O haber verecektir.

EN'ÂM
6:67

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilirsiniz

Her bir haber için ’kararlaştırılmış bir zaman (müstakar)’ vardır. Siz de bileceksiniz.

EN'ÂM
6:71

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

De ki "Bize yararı ve zararı olmayan Allah’tan başka şeylere mi tapalım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yerde şaşkınca bıraktıkları, arkadaşlarının da "Doğru yola, bize gel" diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?" De ki "Hiç şüphesiz Allah’ın yolu, asıl yoldur. Ve biz alemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk."

EN'ÂM
6:73

عَالِمُ

ǎālimu

bilendir

O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O’nun "ol" dediği gün (herşey) oluverir, O’nun sözü haktır. Sur’a üfürüldüğü gün, mülk O’nundur. O, gaybı ve müşahede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır.

EN'ÂM
6:80

عِلْمًا

ǐlmen

bilgice

Kavmi onunla çekişip-tartışmaya girdi. Dedi ki "O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O’na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah’ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?"

EN'ÂM
6:81

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

biliyor

"Hem siz, O’nun haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Şu halde ’güvenlik içinde olmak bakımından’ iki taraftan hangisi daha hak sahibidir? Eğer bilebilirseniz."

EN'ÂM
6:83

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Bu, İbrahim’e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.

EN'ÂM
6:86

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemler

İsmail’i, Elyasa’yı, Yunus’u ve Lut’u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık.

EN'ÂM
6:90

لِلْعَالَمِينَ

lil’ǎālemīne

alemlere

İşte Allah’ın hidayet verdikleri bunlardır; öyleyse sen de onların bu hidayetlerine uy. De ki "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), alemlere bir ’öğüt ve hatırlatmadan’ başkası değildir."

EN'ÂM
6:91

وَعُلِّمْتُمْ

ve ǔllimtum

ve size öğretildiği

Onlar "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki "Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki "Allah." Sonra onları bırak, içine ’daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.

EN'ÂM
6:91

تَعْلَمُوا

teǎ’lemū

bilmediği

Onlar "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki "Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki "Allah." Sonra onları bırak, içine ’daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.

EN'ÂM
6:96

الْعَلِيمِ

l-ǎlīmi

bilen(Allah)ın

O, sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi bir sükun (dinlenme), Güneş ve Ay’ı bir hesap (ile) kıldı. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen Allah’ın takdiridir.

EN'ÂM
6:97

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilen

O, karanın ve denizin karanlıklarından yolunuzu bulmanız için size yıldızları var edendir. Bilebilen bir topluluk için Biz ayetleri birer birer (bölüm bölüm) açıkladık.

EN'ÂM
6:100

عِلْمٍ

ǐlmin

bilmeden

Cinleri Allah’a ortak koştular. Oysa onları O yaratmıştır. Bir de hiçbir bilgiye dayanmaksızın O’na oğullar ve kızlar yakıştırıp-uydurdular. O ise nitelendiregeldikleri şeylerden Yücedir, uzaktır.

EN'ÂM
6:101

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. O’nun nasıl bir çocuğu olabilir? O’nun bir eşi (zevcesi) yoktur. O, herşeyi yaratmıştır. O, herşeyi bilendir.

EN'ÂM
6:105

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilen

İşte Biz, ayetleri çeşitli biçimlerde böyle açıklıyoruz. Öyle ki sana "Sen ders almışsın" desinler ve Biz de bilebilen bir topluluğa onu açıkça göstermiş olalım.

EN'ÂM
6:108

عِلْمٍ

ǐlmin

bilmeyerek

Allah’tan başka yalvarıp-yakardıklarına (taptıklarına) sövmeyin; sonra onlar da haddi aşarak bilmeksizin Allah’a söverler. İşte böyle, Biz her ümmete yaptıklarını süslü (çekici) gösterdik, sonra onların son varışları Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını onlara haber verecektir.

EN'ÂM
6:114

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilirler

Allah’tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size kitabı açıklanmış olarak indirmiştir. Kendilerine kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma.

EN'ÂM
6:115

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir.

EN'ÂM
6:117

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

çok iyi bilir

Şüphesiz Rabbin, Kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, dosdoğru yolda olanları daha iyi bilendir.

EN'ÂM
6:117

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

çok iyi bilir

Şüphesiz Rabbin, Kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, dosdoğru yolda olanları daha iyi bilendir.

EN'ÂM
6:119

عِلْمٍ

ǐlmin

bir bilgileri

Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah’ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir.

EN'ÂM
6:119

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

çok iyi bilir

Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah’ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir.

EN'ÂM
6:124

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Onlara ne zaman bir ayet gelse, derler ki "Allah’ın elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilene kadar biz kesin olarak inanmayacağız." Allah, elçiliğini nereye vereceğini daha iyi bilir. Bu, suçlu-günahkarlara, kurdukları hileli-düzenleri nedeniyle şiddetli bir azap ve Allah Katında bir küçüklük isabet edecektir.

EN'ÂM
6:128

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Onların tümünü toplayacağı gün "Ey cin topluluğu insanlardan çoğunu (ayartıp kendinize kullar) edindiniz" (diyecek). İnsanlardan onların dostları derler ki "Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tespit ettiğin süreye ulaştık." (Allah) Diyecek ki "Allah’ın dilediği dışta olmak üzere, ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerinizdir." Şüphesiz Rabbin, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.

EN'ÂM
6:135

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bileceksiniz

De ki "Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz ben de yapıyorum. Bu yurdun (dünyanın) sonu, kimindir, bilip-öğreneceksiniz. Gerçekten zalimler kurtuluşa ermeyeceklerdir."

EN'ÂM
6:139

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Bir de dediler ki "Bu hayvanların karınlarında olan, yalnızca bizim erkeklerimize aittir, eşlerimize ise haramdır. Eğer o, ölü doğarsa onlar da bunda ortaktırlar." Allah, (bu) düzmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz O, hüküm sahibi olandır, bilendir.

EN'ÂM
6:140

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgisizlik yüzünden

Çocuklarını hiçbir bilgiye dayanmaksızın akılsızca öldürenler ile Allah’a karşı yalan yere iftira düzüp Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrana uğramışlardır. Onlar, gerçekten şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır.

EN'ÂM
6:143

بِعِلْمٍ

biǐlmin

bilgi ile

Sekiz çift; koyundan iki, keçiden de iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa iki dişiyi mi, ya da o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı (yavruları) mı? Eğer doğru sözlüler iseniz bana bir ilimle haber verin."

EN'ÂM
6:144

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgisi

Deveden iki, sığırdan da iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa iki dişiyi mi ya da o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı (yavruları) mı? Yoksa Allah, bunları sizlere tavsiye ettiği zaman şahid miydiniz?" Hiçbir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

EN'ÂM
6:148

عِلْمٍ

ǐlmin

bir bilgi

Şirk koşanlar diyecekler ki "Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne atalarımız ve hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de, Bizim zorlu-azabımızı tadıncaya kadar böyle yalanladılar. De ki "Sizin yanınızda, bize çıkarabileceğiniz bir ilim mi var? Siz ancak zanna uymaktasınız ve siz ancak "zan ve tahminle yalan söylersiniz."

EN'ÂM
6:162

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

De ki "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır."

SAFFAT
37:41

مَعْلُومٌ

meǎ’lūmun

bilinen

İşte onlar; onlar için bilinen bir rızık vardır.

SAFFAT
37:79

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemler

Alemler içinde selam olsun Nuh’a.

SAFFAT
37:87

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

"Alemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir?"

SAFFAT
37:158

عَلِمَتِ

ǎlimeti

bilmişlerdir

Onlar, Kendisi’yle (Allah ile) cinler arasında bir soy-bağı kurdular. Oysa andolsun, cinler de onların gerçekten (azap için getirilip) hazır bulundurulacaklarını bilmişlerdir.

SAFFAT
37:164

مَعْلُومٌ

meǎ’lūmun

bilinen

(Melekler der ki) "Bizden her birimiz için belli bir makam vardır."

SAFFAT
37:170

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bileceklerdir

Fakat (kitap gelince) onu tanımayıp-küfrettiler; yakında bileceklerdir.

SAFFAT
37:182

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Ve alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

LOKMAN
31:6

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgisi

İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak ve onu bir eğlence konusu edinmek için sözün ’boş ve amaçsız olanını’ satın alırlar. İşte onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.

LOKMAN
31:15

عِلْمٌ

ǐlmun

bilgin

Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bir bilgin olmayan şeyi Bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma’ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve Bana ’gönülden-katıksız olarak yönelenin’ yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim.

LOKMAN
31:20

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgisi

Görmüyor musunuz ki, şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize amade kılmış, açık ve gizli sizin üzerinizdeki nimetlerini genişletip-tamamlamıştır. (Buna rağmen) İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah hakkında mücadele edip durur.

LOKMAN
31:23

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Kim de inkar ederse, artık onun inkarı seni hüzne kaptırmasın. Onların dönüşü Bizedir, artık Biz de onlara yaptıklarını haber vereceğiz. Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı olanı bilendir.

LOKMAN
31:25

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Andolsun onlara; "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız; "Allah" diyecekler. De ki; "Hamd Allah’ındır." Hayır, onların çoğu bilmezler.

LOKMAN
31:34

عِلْمُ

ǐlmu

bilgisi

Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah’ın Katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır.

LOKMAN
31:34

وَيَعْلَمُ

ve yeǎ’lemu

ve bilir

Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah’ın Katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır.

LOKMAN
31:34

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah’ın Katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır.

SEBE
34:2

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Yerin içine gireni, ondan çıkanı; gökten ineni ve oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır.

SEBE
34:3

عَالِمِ

ǎālimi

bilen

İnkar edenler, dediler ki "Kıyamet-saati bize gelmez." De ki "Hayır, gaybı bilen Rabbime andolsun, o muhakkak size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O’ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır."

SEBE
34:6

الْعِلْمَ

l-ǐlme

bilgi

Kendilerine ilim verilenler ise, Rabbinden sana indirilenin hakkın ta kendisi olduğunu ve üstün, güçlü, övülmeye layık olan (Allah)ın yoluna yöneltip- ilettiğini görüyorlar.

SEBE
34:14

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilseler

Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.

SEBE
34:21

لِنَعْلَمَ

lineǎ’leme

(ayırd edip) bilelim diye

Oysa onun, kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı-gücü yoktu; ancak Biz ahirete iman edeni, ondan kuşku içinde olandan ayırdetmek için (ona bu imkanı verdik). Senin Rabbin, herşeyin üzerinde gözetici-koruyucudur.

SEBE
34:26

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

De ki "Rabbimiz (kıyamet günü) bizi birarada toplayacak, sonra da hak ile aramızı ayıracaktır. O, (gerçek hükmünü vererek hak ile batılın arasını) açandır, (herşeyi hakkıyla) bilendir."

SEBE
34:28

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.

SEBE
34:36

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

De ki "Şüphesiz benim Rabbim rızkı dilediğine genişletir-yayar ve kısar da. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar."

SEBE
34:48

عَلَّامُ

ǎllāmu

bilendir

De ki "Şüphesiz Rabbim hakkı (batılın yerine veya dilediği kimsenin kalbine) koyar. O, gaybleri bilendir.

ZÜMER
39:7

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Eğer inkar edecek olursanız, artık şüphesiz Allah size karşı hiçbir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için inkara rıza göstermez. Ve eğer şükrederseniz, sizin (yararınız) için ondan razı olur. Hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz, böylece yaptıklarınızı size haber verecektir. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı bilendir.

ZÜMER
39:9

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilen(lerle)

Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler."

ZÜMER
39:9

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmeyen(ler)

Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler."

ZÜMER
39:26

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilselerdi

Artık Allah, onlara dünya hayatında ’horluğu ve aşağılanmayı’ taddırdı. Eğer bilmiş olsalardı, ahiretin azabı gerçekten daha büyüktür.

ZÜMER
39:29

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmiyorlar

Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah’ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar.

ZÜMER
39:39

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bileceksiniz

De ki "Ey kavmim, üzerinde bulunduğunuz duruma göre yapın-edin; elbette ben de yapıp-ederim. Artık yakında öğreneceksiniz."

ZÜMER
39:46

عَالِمَ

ǎālime

bilen

De ki "Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve müşahede edilebileni bilen Allah’ım. Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında sen hüküm vereceksin."

ZÜMER
39:49

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgi(m)

İnsana bir zarar dokunduğu zaman, Bize dua eder; sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki "Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi." Hayır; bu bir fitne (kendisini bir deneme)dir. Ancak çoğu bilmiyorlar.

ZÜMER
39:49

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmiyorlar

İnsana bir zarar dokunduğu zaman, Bize dua eder; sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki "Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi." Hayır; bu bir fitne (kendisini bir deneme)dir. Ancak çoğu bilmiyorlar.

ZÜMER
39:52

يَعْلَمُوا

yeǎ’lemū

bilmediler

Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah, dilediğine rızkı genişletip-yayar ve (dilediğine) kısar da. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için gerçekten ayetler vardır.

ZÜMER
39:70

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

en iyi bilendir

Her bir nefse yaptığının tam karşılığı verildi. O, onların işlediklerini daha iyi bilendir.

ZÜMER
39:75

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve "Alemlerin Rabbine hamd olsun" denilmiştir.

MÜ'MIN
40:2

الْعَلِيمِ

l-ǎlīmi

alim (herşeyi en iyi bilen)

Bu Kitab’ın indirilmesi, Aziz, Alim olan Allah’tandır;

MÜ'MIN
40:7

وَعِلْمًا

ve ǐlmen

ve bilgi ile

Arş’ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O’na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler "Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından herşeyi kuşatıp-sardın, tevbe edenler ve Senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru."

MÜ'MIN
40:19

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

(Allah,) Gözlerin hainliklerini ve göğüslerin sakladıklarını bilir.

MÜ'MIN
40:42

عِلْمٌ

ǐlmun

bilgim

"Siz beni Allah’a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O’na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah’)a çağırıyorum.

MÜ'MIN
40:57

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ancak insanların çoğu bilmezler.

MÜ'MIN
40:64

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı; sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne Yücedir.

MÜ'MIN
40:65

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

O, Hayy (diri) olandır. O’ndan başka İlah yoktur; öyleyse dini yalnızca Kendisi’ne halis kılanlar olarak O’na dua edin. Alemlerin Rabbine hamd olsun.

MÜ'MIN
40:66

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

De ki "Bana apaçık belgeler gelince, sizin Allah’tan başka taptıklarınıza kulluk etmekten kesin olarak menedildim ve alemlerin Rabbine teslim olmakla emrolundum."

MÜ'MIN
40:70

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bileceklerdir

Ki onlar, Kitab’ı ve elçilerimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanladılar. Artık yakında bileceklerdir.

MÜ'MIN
40:83

الْعِلْمِ

l-ǐlmi

bilgi-

Resulleri kendilerine apaçık belgeler getirdiği zaman, onlar, yanlarında olan ilimden dolayı sevinip-böbürlendiler de, kendisini alay konusu edindikleri şey, onları sarıp-kuşatıverdi.

FUSSILET
41:3

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilen

Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) ’fasıllar halinde açıklanmış’ Arapça Kur’an (veya okunan) Kitap’tır;

FUSSILET
41:9

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

De ki "Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratanı inkar ediyor ve O’na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir."

FUSSILET
41:12

الْعَلِيمِ

l-ǎlīmi

bilenin

Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)’ın takdiridir.

FUSSILET
41:22

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilmez

"Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah’ın bilmeyeceğini sanıyordunuz."

FUSSILET
41:36

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.

FUSSILET
41:47

عِلْمُ

ǐlmu

bilgisi

Kıyamet-saatinin ilmi O’na döndürülür. O’nun ilmi olmaksızın, hiçbir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Onlara "Benim ortaklarım nerede" diye sesleneceği gün, dediler ki "Sana arzettik ki, bizden hiçbir şahid yok."

FUSSILET
41:47

بِعِلْمِهِ

biǐlmihi

O’nun bilgisi

Kıyamet-saatinin ilmi O’na döndürülür. O’nun ilmi olmaksızın, hiçbir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Onlara "Benim ortaklarım nerede" diye sesleneceği gün, dediler ki "Sana arzettik ki, bizden hiçbir şahid yok."

ŞURA
42:12

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. O, dilediğine rızkı genişletip-yayar ve kısar da. Çünkü O, herşeyi bilendir.

ŞURA
42:14

الْعِلْمُ

l-ǐlmu

ilim

Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ’tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından kitaba mirasçı olanlar ise, herhalde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.

ŞURA
42:18

وَيَعْلَمُونَ

ve yeǎ’lemūne

ve bilirler

Onda acele edenler, (gerçekte) ona inanmayanlardır. İman edenler ise, ona karşı bir korku içindedirler ve onun gerçekten hak olduğunu bilirler. Haberiniz olsun; kıyamet-saati konusunda tartışanlar, gerçekte uzak bir sapıklık içindedirler.

ŞURA
42:24

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Yoksa onlar "Allah’a karşı yalan düzüp-uydurdu"mu diyorlar? Oysa eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler. Allah, batılı yok edip-ortadan kaldırır ve Kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir). Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir.

ŞURA
42:25

وَيَعْلَمُ

ve yeǎ’lemu

ve bilir

Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlediklerinizi bilen O’dur.

ŞURA
42:32

كَالْأَعْلَامِ

kāleǎ’lāmi

dağlar gibi

Denizde yüksek dağlar gibi seyreden gemiler O’nun ayetlerindendir.

ŞURA
42:35

وَيَعْلَمَ

ve yeǎ’leme

ve bilsinler

(Öyle ki) Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler, kendileri için hiçbir kaçacak yer olmadığını bilip-öğrensinler.

ŞURA
42:50

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Veya erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini kısır bırakır. Gerçekten O, bilendir, güç yetirendir.

ZUHRUF
43:9

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

çok bilen

Andolsun, onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız "Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı" diyecekler.

ZUHRUF
43:20

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgileri

Dediler ki "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." Onların bundan yana hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca ’zan ve tahminle yalan söylüyorlar.’

ZUHRUF
43:46

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Andolsun, Biz Musa’yı, Firavun’a ve onun ’önde gelen çevresine’ ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki "Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim."

ZUHRUF
43:61

لَعِلْمٌ

leǐlmun

ilmidir

Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur.

ZUHRUF
43:84

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Göklerde İlah ve yerde İlah O’dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.

ZUHRUF
43:85

عِلْمُ

ǐlmu

bilgisi

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Kendisi’nin olan (Allah) ne Yücedir. Kıyamet-saatinin ilmi O’nun Katındadır ve O’na döndürüleceksiniz.

ZUHRUF
43:86

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilerek

O’nun dışında taptıkları şefaatte bulunmaya malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.

ZUHRUF
43:89

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bileceklerdir

Şimdi sen, ’aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir’ ve "Selam" de. Artık onlar bileceklerdir.

DUHAN
44:6

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Rabbinden bir rahmet olarak. Şüphesiz O, işitendir, bilendir.

DUHAN
44:14

مُعَلَّمٌ

muǎllemun

öğretilmiştir

Sonra, ondan yüz çevirdiler ve dediler ki "(Bu,) Öğretilmiştir, bir delidir."

DUHAN
44:32

عِلْمٍ

ǐlmin

bir bilgiye

Andolsun, Biz onları bir ilim üzere alemlere üstün kıldık.

DUHAN
44:32

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemler

Andolsun, Biz onları bir ilim üzere alemlere üstün kıldık.

DUHAN
44:39

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmiyorlar

Biz onları yalnızca hak ile yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler.

CASIYE
45:9

عَلِمَ

ǎlime

öğrendiği

Ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, alay konusu edinir. İşte onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.

CASIYE
45:16

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemler

Andolsun, Biz İsrailoğulları’na kitap, hüküm ve peygamberlik verdik, onları temiz ve güzel şeylerle rızıklandırdık ve onları alemlere üstün kıldık.

CASIYE
45:17

الْعِلْمُ

l-ǐlmu

bilgi

Ve onlara bu emirden açık belgeler verdik. Fakat onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ’hakka tecavüz ve azgınlıktan’ dolayı ihtilafa düştüler. Şüphesiz Rabbin, hakkında ihtilafa düştükleri şeyde kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.

CASIYE
45:18

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmeyen(lerin)

Sonra seni de bu emirden bir şeriat üzerine kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku)larına uyma.

CASIYE
45:23

عِلْمٍ

ǐlmin

bir bilgi-

Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah’ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah’tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz?

CASIYE
45:24

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgileri

Dediler ki "(Bütün olup biten,) Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve diriliriz; bizi "kesintisi olmayan zaman’ (dehrin akışın)dan başkası yıkıma (helake) uğratmıyor." Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur; yalnızca zannediyorlar.

CASIYE
45:26

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

De ki "Allah sizi diriltiyor, sonra sizi öldürüyor, sonra kendisinde hiçbir kuşku olmayan kıyamet günü O sizi biraraya getirip-toplayacaktır. Ancak insanların çoğu bilmezler."

CASIYE
45:36

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

bütün alemlerin

Şu halde hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve alemlerin Rabbi Allah’ındır.

AHKAF
46:4

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgi-

De ki "Gördünüz mü haber verin; Allah’tan başka taptıklarınız, yerden neyi yaratmışlar, bana gösterin? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru sözlüler iseniz, bundan önce bir kitap ya da bir ilim kalıntısı (veya bir eser) varsa, bana getirin."

AHKAF
46:8

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Yoksa "Kendisi onu uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer ben uydurdumsa, bu durumda siz, Allah’tan bana (gelecek) hiçbir şeye malik (engel) olamazsınız. Sizin kendisi (Kur’an) hakkında, ne taşkınlıklar yaptığınızı O daha iyi bilendir. Benimle sizin aranızda şahid olarak O yeter. O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."

AHKAF
46:23

الْعِلْمُ

l-ǐlmu

bilgi

Dedi ki "İlim ancak Allah Katındadır. Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ ediyorum; ancak sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum."

ZARIYAT
51:28

عَلِيمٍ

ǎlīmin

bilgin

(Onlar yemeyince) Bunun üzerine içine bir tür korku düştü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler.

ZARIYAT
51:30

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Dediler ki "Öyle. (Bunu) Senin Rabbin buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir."

KEHF
18:5

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgisi

Bu konuda ne kendilerinin, ne atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük. Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar.

KEHF
18:12

لِنَعْلَمَ

lineǎ’leme

bilmek için

Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık.

KEHF
18:19

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki "Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler ki "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin."

KEHF
18:21

لِيَعْلَمُوا

liyeǎ’lemū

bilsinler diye

Böylece, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki "Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir." Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise "Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler.

KEHF
18:21

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Böylece, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki "Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir." Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise "Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler.

KEHF
18:22

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

(Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki "Üç’tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez." Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.

KEHF
18:22

يَعْلَمُهُمْ

yeǎ’lemuhum

onları bilen

(Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki "Üç’tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez." Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.

KEHF
18:26

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

De ki "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O’nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O’nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz."

KEHF
18:65

وَعَلَّمْنَاهُ

ve ǎllemnāhu

ve ona öğretmiştik

Derken, Katımız’dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.

KEHF
18:65

عِلْمًا

ǐlmen

bir ilim

Derken, Katımız’dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.

KEHF
18:66

تُعَلِّمَنِ

tuǎllimeni

bana da öğretmen için

Musa ona dedi ki "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"

KEHF
18:66

عُلِّمْتَ

ǔllimte

sana öğretilen

Musa ona dedi ki "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"

NAHL
16:8

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

sizin bilmediklerinizi

Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı). Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?

NAHL
16:16

وَعَلَامَاتٍ

ve ǎlāmātin

ve (nice) işaretler

Ve (başka) işaretler de (yarattı); onlar yıldız(lar)la da doğru yolu bulabilirler.

NAHL
16:19

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

her şeyi bilir

Allah, saklı tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı bilir.

NAHL
16:23

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Şüphesiz Allah, onların saklı tuttuklarını ve açığa vurduklarını bilir; gerçekten O, müstekbirleri sevmez.

NAHL
16:25

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgisizce

Kıyamet gününde kendi günahlarının tümünü ve bilgisizce saptırdıklarının günahlarının bir kısmını yüklenmeleri için. Bak, ne kötü yük yükleniyorlar.

NAHL
16:27

الْعِلْمَ

l-ǐlme

ilim

Sonra (Allah) kıyamet günü onları aşağılık kılacak ve diyecek ki "Haklarında (mü’minlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım hani nerede?" Kendilerine ilim verilenler, dediler ki "Bugün, gerçekten aşağılanma ve kötülük kafirlerin üstünedir."

NAHL
16:28

عَلِيمٌ

ǎlīmun

biliyor

Ki melekler, kendi nefislerinin zalimleri olarak onların canlarını aldıklarında, "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk" diye teslim olurlar. Hayır, şüphesiz Allah, sizin neler yaptığınızı bilendir.

NAHL
16:38

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Olanca yeminleriyle "Öleni Allah diriltmez" diye yemin ettiler. Hayır; bu, O’nun üzerinde hak olan bir vaidtir, ancak insanların çoğu bilmezler.

NAHL
16:39

وَلِيَعْلَمَ

veliyeǎ’leme

ve bilsinler (diye)

Hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaması ve inkar edenlerin kendilerinin yalancı olduklarını bilmesi için (diriltecektir).

NAHL
16:41

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilselerdi

Zulme uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri dünyada şüphesiz güzel bir biçimde yerleştireceğiz; ahiret karşılığı ise daha büyüktür. Bilmiş olsalardı.

NAHL
16:43

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmiyorsanız

Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.

NAHL
16:55

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bileceksiniz

Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etmek için. Öyleyse yararlanın, ilerde bileceksiniz.

NAHL
16:56

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmedikleri

Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, hiçbir şey bilmeyenlere paylar ayırıyorlar. Andolsun Allah’a karşı düzmekte olduklarınızdan dolayı mutlaka sorguya çekileceksiniz.

NAHL
16:70

يَعْلَمَ

yeǎ’leme

hiçbir şeyi bilmez olsun

Allah sizi yarattı, sonra sizi öldürüyor, sizden kimi de, bildikten sonra bir şey bilmesin diye, ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilir. Şüphesiz, Allah bilendir, herşeye güç yetirendir.

NAHL
16:70

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgiden

Allah sizi yarattı, sonra sizi öldürüyor, sizden kimi de, bildikten sonra bir şey bilmesin diye, ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilir. Şüphesiz, Allah bilendir, herşeye güç yetirendir.

NAHL
16:70

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Allah sizi yarattı, sonra sizi öldürüyor, sizden kimi de, bildikten sonra bir şey bilmesin diye, ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilir. Şüphesiz, Allah bilendir, herşeye güç yetirendir.

NAHL
16:74

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Artık Allah’a benzerler aramaya kalkışmayın; çünkü Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.

NAHL
16:74

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmezsiniz

Artık Allah’a benzerler aramaya kalkışmayın; çünkü Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.

NAHL
16:75

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Allah, (Kendisi’ne ortak koştuğunuz ilahlar konusunda) hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının mülkünde olan ile, tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verdiğimiz, böylelikle ondan gizli ve açık infak eden kimseyi örnek olarak gösterdi; bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’ındır; fakat onların çoğu bilmezler.

NAHL
16:78

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmezken

Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi.

NAHL
16:91

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Ahidleştiğiniz zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin, pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın; çünkü Allah’ı üzerinize kefil kılmışsınızdır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir.

NAHL
16:95

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilirseniz

Allah’ın ahdini ucuz bir değere karşılık satmayın. Eğer bilirseniz, Allah Katında olan sizin için daha hayırlıdır.

NAHL
16:101

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

bilirken

Biz bir ayeti, bir (başka) ayetin yeriyle değiştirdiğimiz zaman, -Allah neyi indirdiğini daha iyi bilir.- "Sen yalnızca iftira edicisin" dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler.

NAHL
16:101

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmiyorlar

Biz bir ayeti, bir (başka) ayetin yeriyle değiştirdiğimiz zaman, -Allah neyi indirdiğini daha iyi bilir.- "Sen yalnızca iftira edicisin" dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler.

NAHL
16:103

نَعْلَمُ

neǎ’lemu

biliyoruz

Andolsun ki Biz, onların "Bunu kendisine ancak bir beşer öğretmektedir" dediklerini biliyoruz. Saparak kendisine yöneldikleri (kimse)nin dili a’cemidir, bu ise açıkça Arapça olan bir dildir.

NAHL
16:103

يُعَلِّمُهُ

yuǎllimuhu

ona öğretiyor

Andolsun ki Biz, onların "Bunu kendisine ancak bir beşer öğretmektedir" dediklerini biliyoruz. Saparak kendisine yöneldikleri (kimse)nin dili a’cemidir, bu ise açıkça Arapça olan bir dildir.

NAHL
16:125

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

en iyi bilen

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir.

NAHL
16:125

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

(en iyi) bilendir

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir.

NUH
71:4

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilenlerden

"Ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi adı konulmuş bir ecele kadar ertelesin. Elbette Allah’ın eceli geldiği zaman, o ertelenmez. Bir bilmiş olsaydınız."

İBRAHIM
14:9

يَعْلَمُهُمْ

yeǎ’lemuhum

onları kimse bilmez

Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah’tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki "Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkar ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."

İBRAHIM
14:38

تَعْلَمُ

teǎ’lemu

bilirsin

"Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz."

İBRAHIM
14:52

وَلِيَعْلَمُوا

veliyeǎ’lemū

ve bilsinler diye

İşte bu (Kur’an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O’nun yalnızca bir tek İlah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ)dır.

ENBIYA
21:4

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Dedi ki "Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen-sözü bilir; O, işitendir, bilendir."

ENBIYA
21:4

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Dedi ki "Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen-sözü bilir; O, işitendir, bilendir."

ENBIYA
21:7

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmiyor

Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun.

ENBIYA
21:24

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Yoksa O’ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki "Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (kitabı) ve benden öncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar.

ENBIYA
21:28

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir; onlar şefaat etmezler (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O’nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır.

ENBIYA
21:39

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bir bilselerdi

O inkar edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi püskürtemeyecekleri ve hiç yardım alamayacakları zamanı bir bilselerdi.

ENBIYA
21:51

عَالِمِينَ

ǎālimīne

biliyor

Andolsun, bundan önce İbrahim’e rüşdünü vermiştik ve Biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.

ENBIYA
21:65

عَلِمْتَ

ǎlimte

bilirsin ki

Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."

ENBIYA
21:71

لِلْعَالَمِينَ

lil’ǎālemīne

alemlere

Onu ve Lut’u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.

ENBIYA
21:74

وَعِلْمًا

ve ǐlmen

ve ilim

Lut’a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan kötü bir kavimdi.

ENBIYA
21:79

وَعِلْمًا

ve ǐlmen

ve bilgi

Biz bunu (hükmü) Süleyman’a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar Biz idik.

ENBIYA
21:80

وَعَلَّمْنَاهُ

ve ǎllemnāhu

ve ona öğretmiştik

Ve sizin için ona, zorlu-savaşınızda sizi korusun diye, ’(madeni) giyim-sanatını’ öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?

ENBIYA
21:81

عَالِمِينَ

ǎālimīne

biliriz

Süleyman için de, fırtına biçiminde esen rüzgara (boyun eğdirdik) ki, kendi emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi. Biz herşeyi bilenleriz.

ENBIYA
21:91

لِلْعَالَمِينَ

lil’ǎālemīne

alemlere

Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık.

ENBIYA
21:107

لِلْعَالَمِينَ

lil’ǎālemīne

alemler için

Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.

ENBIYA
21:110

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

"Şüphesiz O, sözün açıkta söylenenini de bilmekte, saklamakta olduklarınızı da bilmektedir."

ENBIYA
21:110

وَيَعْلَمُ

ve yeǎ’lemu

ve bilir

"Şüphesiz O, sözün açıkta söylenenini de bilmekte, saklamakta olduklarınızı da bilmektedir."

MÜ'MINUN
23:51

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilmekteyim

Ey elçiler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun; çünkü gerçekten ben yapmakta olduklarınızı biliyorum.

MÜ'MINUN
23:84

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

biliyor

De ki "Eğer biliyorsanız (söyleyin) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?"

MÜ'MINUN
23:88

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

biliyor

De ki "Eğer biliyorsanız (söyleyin) Herşeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken Kendisi korunmuyor."

MÜ'MINUN
23:92

عَالِمِ

ǎālimi

(O) bilir

Gaybı ve müşahede edilebileni bilendir; onların ortak koştuklarından Yücedir.

MÜ'MINUN
23:96

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

biliyoruz

Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; Biz, onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz.

MÜ'MINUN
23:114

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

-mi sandınız?

Dedi ki "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz,"

SECDE
32:2

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Kendisinde şüphe olmayan bu Kitab’ın indirilişi alemlerin Rabbi tarafındandır.

SECDE
32:6

عَالِمُ

ǎālimu

bilen

İşte gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, üstün ve güçlü olan, esirgeyen O’dur.

SECDE
32:17

تَعْلَمُ

teǎ’lemu

bilemez

Artık hiçbir nefis, yaptıklarına karşılık olmak üzere kendileri için gözler aydınlığı olarak nelerin (sayısız nimetlerin) saklandığını bilmez.

TUR
52:47

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Şüphesiz zulmedenlere bundan önce de bir azap vardır; ancak onların çoğu bilmiyorlar.

MÜLK
67:13

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

MÜLK
67:14

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilmez mi?

O, yarattığını bilmez mi? O, Latif’tir; Habir’dir.

MÜLK
67:17

فَسَتَعْلَمُونَ

feseteǎ’lemūne

bileceksiniz

Yoksa gökte olanın üzerinize ’taş yağdıran (fırtınalı) bir rüzgar’ göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o takdirde Benim uyarmam nasılmış bilip-öğreneceksiniz.

MÜLK
67:26

الْعِلْمُ

l-ǐlmu

bilgi

De ki "(Bununla ilgili) Bilgi ancak Allah’ın Katındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."

MÜLK
67:29

فَسَتَعْلَمُونَ

feseteǎ’lemūne

yakında bileceksiniz

De ki "O (Allah) Rahman olan (esirgeyen koruyan)dır; biz O’na iman ettik ve O’na tevekkül ettik. Artık siz kimin açık bir sapmışlık içinde olduğunu pek yakında bileceksiniz."

HAKKA
69:43

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

HAKKA
69:49

لَنَعْلَمُ

leneǎ’lemu

elbette biliyoruz

Elbette Biz, içinizde yalanlayanların bulunduğunu biliyoruz.

ME'ARIC
70:24

مَعْلُومٌ

meǎ’lūmun

belli

Ve onların mallarında belirli bir hak vardır

ME'ARIC
70:39

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bildikleri

Hayır; doğrusu Biz onları bildikleri şeyden yarattık.

NEBE
78:4

سَيَعْلَمُونَ

seyeǎ’lemūne

yakında bilecekler

Hayır; yakında bileceklerdir.

NEBE
78:5

سَيَعْلَمُونَ

seyeǎ’lemūne

yakında bilecekler

Yine hayır; yakında bileceklerdir.

İNFITAR
82:5

عَلِمَتْ

ǎlimet

bilir

(Artık her) Nefis önceden takdim ettiklerini ve ertelediklerini bilip-öğrenmiştir.

İNFITAR
82:12

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilirler

Her yapmakta olduğunuzu bilirler.

İNŞIKAK
84:23

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

biliyor

Oysa Allah, onların içlerinde sakladıklarını daha iyi bilendir.

RUM
30:6

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

(Bu,) Allah’ın va’didir; Allah, vadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler.

RUM
30:7

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilirler

Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır.

RUM
30:22

لِلْعَالِمِينَ

lil’ǎālimīne

bilenler için

Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, alimler için gerçekten ayetler vardır.

RUM
30:29

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgi(leri)

Hayır, zulmedenler, hiçbir bilgiye dayanmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larına uymuşlardır. Allah’ın saptırdığını kim hidayete erdirebilir? Onların hiçbir yardımcıları yoktur.

RUM
30:30

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

RUM
30:34

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bileceksiniz

Kendilerine (nimet olarak) verdiklerimize nankörlük etsinler diye. Öyleyse metalanıp-yararlanın, artık yakında bileceksiniz.

RUM
30:54

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Allah, sizi bir za’ftan yarattı, sonra (bu) za’fın ardından bir kuvvet kıldı, sonra bu kuvvetin ardından da bir za’f ve yaşlılık verdi. Dilediğini yaratır. O, bilendir, güç yetirendir.

RUM
30:56

الْعِلْمَ

l-ǐlme

bilgi

Kendilerine ilim ve iman verilenler ise, dediler ki "Andolsun, siz Allah’ın Kitabında (yazılı süre boyunca) diriliş gününe kadar yaşadınız; işte bu dirilme günüdür. Ancak siz bilmiyordunuz."

RUM
30:56

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmiyor(lar)

Kendilerine ilim ve iman verilenler ise, dediler ki "Andolsun, siz Allah’ın Kitabında (yazılı süre boyunca) diriliş gününe kadar yaşadınız; işte bu dirilme günüdür. Ancak siz bilmiyordunuz."

RUM
30:59

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmeyen(lerin)

İşte Allah, bilmeyenlerin kalplerini böyle mühürler.

ANKEBUT
29:3

فَلَيَعْلَمَنَّ

fe leyeǎ’lemenne

elbette bilecektir

Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.

ANKEBUT
29:3

وَلَيَعْلَمَنَّ

veleyeǎ’lemenne

ve bilecektir

Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.

ANKEBUT
29:5

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa hiç şüphesiz Allah’ın (tespit ettiği) süresi yaklaşarak-gelmektedir. O, işitendir, bilendir.

ANKEBUT
29:6

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemler-

Kim cihad ederse, yalnızca kendi nefsi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, alemlerden müstağnidir.

ANKEBUT
29:8

عِلْمٌ

ǐlmun

bilgin

Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik. Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle Bana ortak koşman için sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda, onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır. Artık yaptıklarınızı size haber vereceğim.

ANKEBUT
29:10

بِأَعْلَمَ

bieǎ’leme

daha iyi bilen

İnsanlardan öylesi vardır ki, "Allah’a iman ettik" der; fakat Allah uğruna eziyet gördüğü zaman, insanların (kendisine yönelttikleri işkence ve) fitnesini Allah’ın azabıymış gibi sayar; ama Rabbinden ’bir yardım ve zafer’ gelirse, andolsun "Biz gerçekten sizlerle birlikteydik" demektedirler. Oysa Allah, alemlerin sinelerinde olanı daha iyi bilen değil midir?

ANKEBUT
29:10

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

İnsanlardan öylesi vardır ki, "Allah’a iman ettik" der; fakat Allah uğruna eziyet gördüğü zaman, insanların (kendisine yönelttikleri işkence ve) fitnesini Allah’ın azabıymış gibi sayar; ama Rabbinden ’bir yardım ve zafer’ gelirse, andolsun "Biz gerçekten sizlerle birlikteydik" demektedirler. Oysa Allah, alemlerin sinelerinde olanı daha iyi bilen değil midir?

ANKEBUT
29:11

وَلَيَعْلَمَنَّ

veleyeǎ’lemenne

ve elbette bilir

Allah muhakkak iman edenleri de bilmekte ve muhakkak münafıkları da bilmektedir.

ANKEBUT
29:11

وَلَيَعْلَمَنَّ

veleyeǎ’lemenne

ve elbette bilir

Allah muhakkak iman edenleri de bilmekte ve muhakkak münafıkları da bilmektedir.

ANKEBUT
29:15

لِلْعَالَمِينَ

lil’ǎālemīne

alemlere

Böylece Biz onu ve gemi halkını kurtardık ve bunu alemlere bir ayet (kendisinden ders çıkarılacak bir olay) kılmış olduk.

ANKEBUT
29:16

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

biliyor(lar)

İbrahim de; hani kavmine demişti ki "Allah’a kulluk edin ve O’ndan sakının, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."

ANKEBUT
29:28

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemler-

Lut da; hani kavmine demişti "Siz gerçekten, sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı ’çirkin bir utanmazlığı’ yapıyorsunuz."

ANKEBUT
29:32

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi biliriz

Dedi ki "Onun içinde Lut da vardır." Dediler ki "Onun içinde kimin olduğunu Biz daha iyi biliriz. Kendi karısı dışında, onu ve ailesini muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır."

ANKEBUT
29:41

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilseler

Allah’ın dışında başka veliler edinenlerin örneği, kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; bir bilselerdi.

ANKEBUT
29:42

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Allah, Kendi dışında hangi şeye taptıklarını şüphesiz bilir. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

ANKEBUT
29:43

الْعَالِمُونَ

l-ǎālimūne

bilenlerden

İşte bu örnekler; Biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez.

ANKEBUT
29:45

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Sana Kitap’tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.

ANKEBUT
29:49

الْعِلْمَ

l-ǐlme

bilgi

Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde apaçık olan ayetlerdir. Zulmedenlerden başkası, Bizim ayetlerimizi inkar etmez.

ANKEBUT
29:52

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

O bilir

De ki "Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanı bilir. Batıla inanan ve Allah’ı inkar edenler ise, işte onlar hüsrana uğrayanlardır."

ANKEBUT
29:60

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir.

ANKEBUT
29:62

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Allah, kullarından dilediğine rızkı yayıp-genişletir, (ve) kısar da. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir.

ANKEBUT
29:64

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

biliyor(lar)

Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve ’(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır’. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.

ANKEBUT
29:66

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bileceklerdir

Kendilerine verdiğimiz (nimetler)e nankörlük etsinler ve yararlanıp-metalansınlar diye. Ancak onlar yakında bileceklerdir.

MUTAFFIFIN
83:6

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

İnsanların, alemlerin Rabbi için kalkacağı günde.

RA'D
13:8

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir. O’nun Katında herşey bir miktar (ölçü) iledir.

RA'D
13:9

عَالِمُ

ǎālimu

(O) bilendir

O, gaybı da, müşahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, Yücedir.

RA'D
13:19

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilen

Peki, sana Rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o görmeyen (a’ma) gibi midir? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünebilirler.

RA'D
13:33

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

(Allah’ın) bilmediği

Her nefsin bütün kazandıkları üzerinde gözetici olana mı (baş kaldırılır?) Onlar Allah’a ortaklar koştular. De ki "Bunları adlandırın (bakalım). Yoksa siz yeryüzünde bilmeyeceği bir şeyi O’na haber mi veriyorsunuz? Yoksa sözün zahirine (veya boş ve süslü olanına)mi (kanıyorsunuz)? Hayır, inkar edenlere kendi hileli-düzenleri süslü-çekici gösterilmiştir ve onlar (doğru) yoldan alıkonulmuşlardır. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.

RA'D
13:37

الْعِلْمِ

l-ǐlmi

ilim-

İşte böylece Biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir yardımcı, dost, ne bir koruyucu vardır.

RA'D
13:42

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah’a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, inkar edenler pek yakında bileceklerdir.

RA'D
13:42

وَسَيَعْلَمُ

ve seyeǎ’lemu

ve bileceklerdir

Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah’a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, inkar edenler pek yakında bileceklerdir.

RA'D
13:43

عِلْمُ

ǐlmu

bilgisi

O inkar edenler şöyle derler "Sen gönderilmiş (Allah’ın bir elçisi) değilsin." De ki "Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter ve yanlarında kitabın ilmi bulunanlar da (bu gerçeği bilir)."

HAC
22:3

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgisi

İnsanlardan kimi, Allah hakkında bilgisi olmaksızın tartışır durur ve her azgın-kaypak şeytanın peşine düşer.

HAC
22:5

يَعْلَمَ

yeǎ’leme

bilmez

Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.

HAC
22:5

عِلْمٍ

ǐlmin

bilen kimse iken

Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.

HAC
22:8

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgisi

İnsanlardan kimi, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır-durur.

HAC
22:28

مَعْلُومَاتٍ

meǎ’lūmātin

belirli

Kendileri için birtakım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (kurban adarken) Allah’ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun.

HAC
22:52

عَلِيمٌ

ǎlīmun

’alim(bilen)dir

Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

HAC
22:54

وَلِيَعْلَمَ

veliyeǎ’leme

ve bilsinler diye

(Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kur’an’ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle ona iman etsinler ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak bağlansın. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir.

HAC
22:54

الْعِلْمَ

l-ǐlme

ilim

(Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kur’an’ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle ona iman etsinler ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak bağlansın. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir.

HAC
22:59

لَعَلِيمٌ

leǎlīmun

bilendir

Onları, kendisinden gerçekten hoşnut kalacakları bir yere sokacaktır. Şüphesiz Allah, bilendir, halimdir.

HAC
22:68

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Eğer seninle mücadeleye girişirlerse, de ki "Allah, yapmakta olduklarınızı daha iyi bilir."

HAC
22:70

تَعْلَمْ

teǎ’lem

bilmez misin?

Allah’ın, gökte ve yerde olanların hepsini bilmekte olduğunu bilmiyor musun? Gerçekten bunlar bir kitaptadır. Hiç şüphesiz bunlar(ı bilmek), Allah için pek kolaydır.

HAC
22:70

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Allah’ın, gökte ve yerde olanların hepsini bilmekte olduğunu bilmiyor musun? Gerçekten bunlar bir kitaptadır. Hiç şüphesiz bunlar(ı bilmek), Allah için pek kolaydır.

HAC
22:71

عِلْمٌ

ǐlmun

bir bilgileri

Onlar, Allah’ı bırakıp da (Allah’ın) kendisine bir delil indirmediği ve haklarında (hiçbir) bilgileri olmayan şeylere tapıyorlar. Zulmedenler için hiçbir yardımcı yoktur.

HAC
22:76

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Bütün işler Allah’a döndürülür.

RAHMAN
55:2

عَلَّمَ

ǎlleme

öğretti

Kur’an’ı öğretti.

RAHMAN
55:4

عَلَّمَهُ

ǎllemehu

ona öğretti

Ona beyanı öğretti.

RAHMAN
55:24

كَالْأَعْلَامِ

kāleǎ’lāmi

koca dağlar gibi

Denizde koca dağlar gibi yükselen gemiler O’nundur.

İNSAN
76:30

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

BAKARA
2:13

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilenlerden

Ve (yine) kendilerine "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.

BAKARA
2:22

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bile bile

O, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten yağmur indirerek bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden rızık çıkardı. Öyleyse (bütün bunları) bile bile Allah’a eşler koşmayın.

BAKARA
2:26

فَيَعْلَمُونَ

feyeǎ’lemūne

bilirler

Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkar edenler ise, "Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz.

BAKARA
2:29

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, herşeyi bilendir.

BAKARA
2:30

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

bilirim

Hani Rabbin meleklere "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

BAKARA
2:30

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

siz biliyor

Hani Rabbin meleklere "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

BAKARA
2:31

وَعَلَّمَ

ve ǎlleme

ve öğretti

Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

BAKARA
2:32

عِلْمَ

ǐlme

bilgimiz

Dediler ki "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

BAKARA
2:32

عَلَّمْتَنَا

ǎllemtenā

bize öğrettiğin

Dediler ki "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

BAKARA
2:32

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilensin

Dediler ki "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

BAKARA
2:33

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

bilirim

(Allah) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

BAKARA
2:33

وَأَعْلَمُ

ve eǎ’lemu

ve bilirim

(Allah) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

BAKARA
2:42

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bildiğiniz halde

Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) biliyorsunuz.

BAKARA
2:47

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemler

Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) alemlere üstün kıldığımı hatırlayın.

BAKARA
2:60

عَلِمَ

ǎlime

bilmişti

(Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı, o zaman Biz ona "Asanı taşa vur" demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı, böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah’ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın.

BAKARA
2:65

عَلِمْتُمُ

ǎlimtumu

bilmişsinizdir

Andolsun, sizden cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte Biz, onlara "Aşağılık maymunlar olun" dedik.

BAKARA
2:75

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bildikleri halde

Siz (Müslümanlar,) onların size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa onlardan bir bölümü, Allah’ın sözünü işitiyor, (iyice algılayıp) akıl erdirdikten sonra, bile bile değiştiriyorlardı.

BAKARA
2:77

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmiyorlar mı ki?

(Peki) Onlar, Allah’ın gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bildiğini bilmiyorlar mı?

BAKARA
2:77

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

(Peki) Onlar, Allah’ın gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bildiğini bilmiyorlar mı?

BAKARA
2:78

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Onlardan bir kısmı ümmidir. Kitabı bilmezler; (bildikleri) bir sürü asılsız şeylerden başkası değildir ve yalnızca zannederler.

BAKARA
2:80

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmediğiniz

Dediler ki "Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir." De ki "Allah Katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?"

BAKARA
2:95

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Oysa onlar, önceden ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onu (ölümü) hiçbir zaman kesin olarak dilemeyeceklerdir. Allah, zalimleri bilendir.

BAKARA
2:101

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmiyorlarmış

Ne zaman onlara Allah Katından yanlarındakini doğrulayan bir elçi gelse, kitap verilenlerden birtakımı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah’ın Kitabı’nı arkalarına attılar.

BAKARA
2:102

يُعَلِّمُونَ

yuǎllimūne

öğreterek

Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkar etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi.

BAKARA
2:102

يُعَلِّمَانِ

yuǎllimāni

onlar öğretmezlerdi

Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkar etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi.

BAKARA
2:102

فَيَتَعَلَّمُونَ

feyeteǎllemūne

fakat öğreniyorlardı

Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkar etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi.

BAKARA
2:102

وَيَتَعَلَّمُونَ

ve yeteǎllemūne

onlar öğreniyorlardı

Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkar etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi.

BAKARA
2:102

عَلِمُوا

ǎlimū

gayet iyi biliyorlardı ki

Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkar etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi.

BAKARA
2:102

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

(bunu) bilselerdi!

Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkar etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi.

BAKARA
2:103

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilseler

Eğer gerçekten iman edip sakınsalardı, Allah Katındaki sevab(ları) gerçekten daha hayırlı olurdu; bir bilselerdi.

BAKARA
2:106

تَعْلَمْ

teǎ’lem

bilmez misin?

Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten herşeye güç yetirendir.

BAKARA
2:107

تَعْلَمْ

teǎ’lem

bilmez misin?

(Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Sizin Allah’tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.

BAKARA
2:113

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmeyen(ler)

Yahudiler dediler ki "Hıristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir"; Hıristiyanlar da "Yahudiler bir şey üzere değillerdir" dediler. Oysa onlar, Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler (bilgisizler) de, onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir.

BAKARA
2:115

عَلِيمٌ

ǎlīmun

(her şeyi) bilendir

Doğu da Allah’ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir.

BAKARA
2:118

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmeyen(ler)

Bilgisizler, dediler ki "Allah bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet gelmeli değil miydi?" Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Kalpleri birbirine benzedi. Biz, kesin bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık gösterdik.

BAKARA
2:120

الْعِلْمِ

l-ǐlmi

ilim-

Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki "Şüphesiz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.

BAKARA
2:122

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemler

Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) alemlere muhakkak üstün kıldığımı hatırlayın.

BAKARA
2:127

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilensin

İbrahim, İsmail’le birlikte Evin (Ka’be’nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti) "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin";

BAKARA
2:129

وَيُعَلِّمُهُمُ

ve yuǎllimuhumu

ve onlara öğretecek

"Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetlerini okusun, Kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz, Sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin."

BAKARA
2:131

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Rabbi ona "Teslim ol" dediğinde (O) "Alemlerin Rabbine teslim oldum" demişti.

BAKARA
2:137

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuş olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir (çelişki ve) aykırılık içindedirler. Sana onlara karşı Allah yeter. O, işitendir, bilendir.

BAKARA
2:140

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilirsiniz

Yoksa siz, gerçekten İbrahim’in, İsmail’in, İshak’ın, Yakub’un ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki "Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı? Allah’tan kendisinde olan bir şehadeti gizleyenden daha zalim olan kimdir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir."

BAKARA
2:143

لِنَعْلَمَ

lineǎ’leme

bilmek için

Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka’be’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

BAKARA
2:144

لَيَعْلَمُونَ

leyeǎ’lemūne

elbette bilirler

Biz, senin yüzünü çok defa göğe doğru çevirip-durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler, tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek (hak) olduğunu elbette bilirler. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

BAKARA
2:145

الْعِلْمِ

l-ǐlmi

ilim-

Andolsun, kendilerine kitap verilenlere her ayeti (delili) getirsen, yine onlar senin kıblene uymaz; sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. Onlardan bir kısmı, bir kısmının kıblesine (bile) uymaz. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, o zaman gerçekten zalimlerden olursun.

BAKARA
2:146

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bildikleri (halde)

Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler.

BAKARA
2:151

وَيُعَلِّمُكُمُ

ve yuǎllimukumu

ve size öğreten

Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.

BAKARA
2:151

وَيُعَلِّمُكُمْ

ve yuǎllimukum

ve size öğreten

Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.

BAKARA
2:151

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmiyor

Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.

BAKARA
2:158

عَلِيمٌ

ǎlīmun

(yaptığını) bilir

Şüphesiz, ’Safa’ ile ’Merve’ Allah’ın işaretlerindendir. Böylece kim Evi (Ka’be’yi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim de gönülden bir hayır yaparsa (karşılığını alır). Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını verendir, bilendir.

BAKARA
2:169

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmediğiniz

O, size yalnızca, kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.

BAKARA
2:181

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Bundan böyle kim onu (vasiyeti) işittikten sonra değiştirirse, günahı elbette onu değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.

BAKARA
2:184

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilirseniz

(Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır). Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.

BAKARA
2:187

عَلِمَ

ǎlime

bildi

Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.

BAKARA
2:188

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bildiğiniz halde

Birbirinizin mallarını haksızlıkla yemeyin ve bile bile günahla insanların mallarından bir bölümünü yemeniz için onları hakimlere aktarmayın.

BAKARA
2:194

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

bilin ki

Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler (de) karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki korkup-sakınanlarla beraberdir.

BAKARA
2:196

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve bilin ki

Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle) kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurban(ı gönderin). Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. Kim sizden hasta ise veya başından şikayeti varsa, onun ya oruç ya sadaka veya kurban olarak fidye (vermesi gerekir). Güvenliğe kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurban(ı kesmek gerekir). Bulamayana da, haccda üç gün, döndüğünüzde yedi (gün) olmak üzere, bunlar, tamı tamına on (gün) oruç vardır. Bu, ailesi Mescid-i Haram’da olmayanlar içindir. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah, muhakkak cezası pek çetin olandır.

BAKARA
2:197

مَعْلُومَاتٌ

meǎ’lūmātun

bilinen

Hacc, bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı farz eder (yerine getirir)se, (bilsin ki) haccda kadına yaklaşmak, fısk yapmak ve kavgaya girişmek yoktur. Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, Benden korkup-sakının.

BAKARA
2:197

يَعْلَمْهُ

yeǎ’lemhu

onu bilir

Hacc, bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı farz eder (yerine getirir)se, (bilsin ki) haccda kadına yaklaşmak, fısk yapmak ve kavgaya girişmek yoktur. Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, Benden korkup-sakının.

BAKARA
2:203

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve bilin ki

Sayılı günlerde Allah’ı anın. İki günde (Mina’dan dönmek için) elini çabuk tutana günah yoktur, geri kalana da günah yoktur. (Bu) sakınan için(dir). Allah’tan korkup-sakının ve gerçekten bilin ki, siz O’na döndürülüp-toplanacaksınız.

BAKARA
2:209

فَاعْلَمُوا

feǎ’lemū

bilin ki

Size, apaçık belgeler (ayetler) geldikten sonra yine ayağınız kayarsa, bilin ki Allah, gerçekten üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

BAKARA
2:215

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki "Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir."

BAKARA
2:216

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.

BAKARA
2:216

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmezsiniz

Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.

BAKARA
2:220

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Hem dünya (konusun)da, hem ahiret (konusunda). Ve sana yetimleri sorarlar. De ki "Onları ıslah etmek (yararlı kılmak) hayırlıdır. Eğer onları aranıza katarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozgun (fesad) çıkaranı ıslah ediciden bilir (ayırt eder). Eğer Allah dileseydi size güçlük çıkarırdı. Şüphesiz Allah güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."

BAKARA
2:223

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve bilin ki

Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak güzel davranışlar) takdim edin. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki elbette O’na kavuşucusunuz. İman edenlere müjde ver.

BAKARA
2:224

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Bir de yeminlerinizi bahane ederek; iyilik yapmanız, sakınmanız ve insanların arasını düzeltmenize Allah’ı engel kılmayın. Allah işitendir, bilendir.

BAKARA
2:227

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

(Yok) Eğer boşamada kararlı davranırsa (boşanırlar). Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.

BAKARA
2:230

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilen

Yine onu (kadını üçüncü defa) boşarsa, (kadın) onun dışında bir başka kocayla nikahlanmadıkça ona helal olmaz. Eğer (bu koca da) onu boşarsa, onlar (ilk koca ile karısı) Allah’ın sınırlarını ayakta tutacaklarını sanıyorlarsa, tekrar birbirlerine dönmelerinde ikisi için günah yoktur. İşte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır; bilen bir topluluk için bunları (böyle) açıklar.

BAKARA
2:231

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve bilin ki

Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa, onları ya güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın. Fakat haklarını ihlal edip zarar vermek için onları (yanınızda) tutmayın. Kim böyle yaparsa artık o, kendi nefsine zulmetmiş olur. Allah’ın ayetlerini oyun (konusu) edinmeyin ve Allah’ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitabı ve hikmeti anın. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah herşeyi bilendir.

BAKARA
2:231

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa, onları ya güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın. Fakat haklarını ihlal edip zarar vermek için onları (yanınızda) tutmayın. Kim böyle yaparsa artık o, kendi nefsine zulmetmiş olur. Allah’ın ayetlerini oyun (konusu) edinmeyin ve Allah’ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitabı ve hikmeti anın. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah herşeyi bilendir.

BAKARA
2:232

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini de tamamlamışlarsa -birbirleriyle maruf (bilinen meşru biçimde) anlaştıkları takdirde- onlara, kendilerini kocalarına nikahlamalarına engel çıkarmayın. İşte, içinizde Allah’a ve ahiret gününe iman edenlere bununla (böyle) öğüt verilir. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah, bilir de siz bilmezsiniz.

BAKARA
2:232

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmezsiniz

Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini de tamamlamışlarsa -birbirleriyle maruf (bilinen meşru biçimde) anlaştıkları takdirde- onlara, kendilerini kocalarına nikahlamalarına engel çıkarmayın. İşte, içinizde Allah’a ve ahiret gününe iman edenlere bununla (böyle) öğüt verilir. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah, bilir de siz bilmezsiniz.

BAKARA
2:233

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve bilin ki

Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerinde(ki sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görendir.

BAKARA
2:235

عَلِمَ

ǎlime

bilir

(İddeti bekleyen) Kadınları nikahlamak istediğinizi (onlara) sezdirmenizde ya da böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilir. Sakın bilinen (meşru) sözler dışında onlarla gizlice vaadleşmeyin; bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikah bağını bağlamaya kesin karar vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan kaçının. Ve bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır.

BAKARA
2:235

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve bilin ki

(İddeti bekleyen) Kadınları nikahlamak istediğinizi (onlara) sezdirmenizde ya da böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilir. Sakın bilinen (meşru) sözler dışında onlarla gizlice vaadleşmeyin; bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikah bağını bağlamaya kesin karar vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan kaçının. Ve bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır.

BAKARA
2:235

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

(İddeti bekleyen) Kadınları nikahlamak istediğinizi (onlara) sezdirmenizde ya da böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilir. Sakın bilinen (meşru) sözler dışında onlarla gizlice vaadleşmeyin; bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikah bağını bağlamaya kesin karar vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan kaçının. Ve bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır.

BAKARA
2:235

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve yine bilin ki

(İddeti bekleyen) Kadınları nikahlamak istediğinizi (onlara) sezdirmenizde ya da böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilir. Sakın bilinen (meşru) sözler dışında onlarla gizlice vaadleşmeyin; bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikah bağını bağlamaya kesin karar vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan kaçının. Ve bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır.

BAKARA
2:239

عَلَّمَكُمْ

ǎllemekum

size öğrettiği

Eğer korkarsanız, yaya veya binekte iken kılın. Güvenliğe girdiğinizde ise, yine Allah’ı, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi zikredin.

BAKARA
2:239

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

biliyor

Eğer korkarsanız, yaya veya binekte iken kılın. Güvenliğe girdiğinizde ise, yine Allah’ı, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi zikredin.

BAKARA
2:244

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve bilin ki

Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah işitendir, bilendir.

BAKARA
2:244

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah işitendir, bilendir.

BAKARA
2:246

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Musa’dan sonra İsrailoğulları’nın önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden birine "Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi, O "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?" demişti. "Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)" demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.

BAKARA
2:247

الْعِلْمِ

l-ǐlmi

bilgisinin

Onlara peygamberleri dedi ki "Allah size Talut’u (melik olarak) gönderdi." Onlar "Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?" dediler. O (şöyle) demişti "Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir."

BAKARA
2:247

عَلِيمٌ

ǎlīmun

(O herşeyi) bilendir

Onlara peygamberleri dedi ki "Allah size Talut’u (melik olarak) gönderdi." Onlar "Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?" dediler. O (şöyle) demişti "Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir."

BAKARA
2:251

وَعَلَّمَهُ

ve ǎllemehu

ve ona öğretti

Böylece onları, Allah’ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut’u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def’i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, alemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.

BAKARA
2:251

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

bütün alemlere

Böylece onları, Allah’ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut’u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def’i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, alemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.

BAKARA
2:255

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Allah... O’ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. O’nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın O’nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O’nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür.

BAKARA
2:255

عِلْمِهِ

ǐlmihi

O’nun ilmi-

Allah... O’ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. O’nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın O’nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O’nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür.

BAKARA
2:256

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.

BAKARA
2:259

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

biliyorum ki

Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki "Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki "Ne kadar kaldın?" O "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Allah ona) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, herşeye güç yetirendir."

BAKARA
2:260

وَاعْلَمْ

veǎ’lem

bil ki

Hani İbrahim "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."

BAKARA
2:261

عَلِيمٌ

ǎlīmun

(O) bilendir

Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.

BAKARA
2:267

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

bilin ki

Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır.

BAKARA
2:268

عَلِيمٌ

ǎlīmun

(O) bilendir

Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size Kendisi’nden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.

BAKARA
2:270

يَعْلَمُهُ

yeǎ’lemuhu

onu bilir

Her neyi nafaka olarak infak eder ve adak olarak neyi adarsanız, muhakkak Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.

BAKARA
2:273

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.

BAKARA
2:280

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilirseniz

Eğer (borçlu) zorluk içindeyse, ona elverişli bir zamana kadar süre (verin). (Borcu) Sadaka olarak bağışlamanız ise, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.

BAKARA
2:282

عَلَّمَهُ

ǎllemehu

kendisine öğrettiği

Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za’f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah’tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah herşeyi bilendir.

BAKARA
2:282

وَيُعَلِّمُكُمُ

ve yuǎllimukumu

ve size öğretiyor

Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za’f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah’tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah herşeyi bilendir.

BAKARA
2:282

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za’f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah’tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah herşeyi bilendir.

BAKARA
2:283

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Eğer yolculukta iseniz ve katip bulamazsanız, bu durumda alınan rehin (yeter). Şu durumda eğer birbirinize güveniyorsanız, kendisine güven duyulan, Rabbi olan Allah’tan sakınsın da emanetini ödesin. Şahidliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, artık şüphesiz, onun kalbi günahkardır. Allah, yaptıklarınızı bilendir.

ENFAL
8:17

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü’minleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.

ENFAL
8:23

عَلِمَ

ǎlime

bilseydi

Eğer Allah, onlarda bir hayır görseydi muhakkak onlara işittirirdi. İşittirseydi bile, arka çevirenler olarak (yine) yüz çevirirlerdi.

ENFAL
8:24

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve bilin ki

Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Resûlü’ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O’na götürülüp toplanacaksınız.

ENFAL
8:25

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

bilin ki

Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden korkup-sakının. Bilin ki, gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.

ENFAL
8:27

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bildiğiniz halde

Ey iman edenler, Allah’a ve Resûlü’ne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin.

ENFAL
8:28

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve bilin ki

Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur.) Allah yanında ise büyük bir mükafat vardır.

ENFAL
8:34

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Onlar, Mescid-i Haram’dan (insanları) alıkoyarlarken ve onun (gerçek ve layık) koruyucuları değilken Allah, ne diye onları azaplandırmasın? Onun (asıl) koruyucularıyalnızca korkup-sakınanlardır. Ancak onların çoğu bilmezler.

ENFAL
8:40

فَاعْلَمُوا

feǎ’lemū

bilin ki

Geri dönerlerse, bilin ki gerçekten Allah, sizin mevlanızdır. O, ne güzel mevladır ve ne güzel yardımcıdır.

ENFAL
8:41

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

bilin ki

Bilin ki, ’ganimet olarak ele geçirdiğiniz’ şeylerin beşte biri, muhakkak Allah’ın, Resûlün, yakınların, yetimlerin, yoksulların ve yolcunundur. Eğer Allah’a, hak ile batılın birbirinden ayrıldığı gün, iki ordunun karşı karşıya geldiği günde (Bedir’de) kulumuza indirdiğimize iman ediyorsanız (ganimeti böyle bölüşün). Allah, herşeye güç yetirendir.

ENFAL
8:42

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.

ENFAL
8:43

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O, elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

ENFAL
8:53

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Nedeni şu Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.

ENFAL
8:60

تَعْلَمُونَهُمُ

teǎ’lemūnehumu

sizin bilmediğiniz

Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah’ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size ’eksiksiz olarak ödenir’ ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.

ENFAL
8:60

يَعْلَمُهُمْ

yeǎ’lemuhum

bildiği

Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah’ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size ’eksiksiz olarak ödenir’ ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.

ENFAL
8:61

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Eğer onlar barışa eğilim gösterirlerse, sen de ona eğilim göster ve Allah’a tevekkül et. Çünkü O, işitendir, bilendir.

ENFAL
8:66

وَعَلِمَ

ve ǎlime

ve bildi

Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za’f olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah’ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir.

ENFAL
8:70

يَعْلَمِ

yeǎ’lemi

bilirse

Ey peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki "Eğer Allah, sizin kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse) size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."

ENFAL
8:71

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Eğer sana ihanet etmek isterlerse, onlar daha önce Allah’a da ihanet etmişlerdi; böylece O da, "bozguna uğramaları (için) sana imkan vermişti.’ Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

ENFAL
8:75

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Bundan sonra iman edip hicret edenler ve sizinle birlikte cihad edenler, işte onlar sizdendir. Akrabalar (mirasta) Allah’ın Kitabı’na göre, birbirlerine (mirasta) önceliklidir. Doğrusu Allah herşeyi bilendir.

ÂL-I İMRAN
3:7

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilmez

Sana Kitab’ı indiren O’dur. Ondan, Kitab’ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz’in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.

ÂL-I İMRAN
3:7

الْعِلْمِ

l-ǐlmi

ilimde

Sana Kitab’ı indiren O’dur. Ondan, Kitab’ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz’in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.

ÂL-I İMRAN
3:18

الْعِلْمِ

l-ǐlmi

ilim

Allah, gerçekten Kendisi’nden başka İlah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de O’ndan başka İlah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve Hakim olan O’ndan başka İlah yoktur.

ÂL-I İMRAN
3:19

الْعِلْمُ

l-ǐlmu

ilim

Hiç şüphesiz din, Allah Katında İslam’dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini inkar ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir.

ÂL-I İMRAN
3:29

يَعْلَمْهُ

yeǎ’lemhu

onu bilir

De ki "Sinelerinizde olanı -gizleseniz de, açığa vursanız da- Allah bilir. Ve göklerde olanı da, yerde olanı da bilir. Allah, herşeye güç yetirendir."

ÂL-I İMRAN
3:29

وَيَعْلَمُ

ve yeǎ’lemu

ve bilir

De ki "Sinelerinizde olanı -gizleseniz de, açığa vursanız da- Allah bilir. Ve göklerde olanı da, yerde olanı da bilir. Allah, herşeye güç yetirendir."

ÂL-I İMRAN
3:33

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemler

Gerçek şu ki, Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti;

ÂL-I İMRAN
3:34

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir.

ÂL-I İMRAN
3:35

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilensin

Hani İmran’ın karısı "Rabbim, karnımda olanı, ’her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak’ Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.

ÂL-I İMRAN
3:36

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

bilirken

Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."

ÂL-I İMRAN
3:42

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

dünyaların

Hani melekler "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti.

ÂL-I İMRAN
3:48

وَيُعَلِّمُهُ

ve yuǎllimuhu

ve ona öğretecektir

"Ona Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek."

ÂL-I İMRAN
3:61

الْعِلْمِ

l-ǐlmi

ilim-

Artık sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle ’çekişip-tartışmalara girişirlerse’ de ki "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalan söyleyenlerin üstüne kılalım."

ÂL-I İMRAN
3:63

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Eğer yüz çevirirlerse elbette Allah, fesat çıkaranları bilir.

ÂL-I İMRAN
3:66

عِلْمٌ

ǐlmun

biraz bilginiz

İşte sizler böylesiniz; (diyelim ki) hakkında bilginiz olan şeyde tartıştınız, ama hiç bilginiz olmayan bir konuda ne diye tartışıp-duruyorsunuz? Oysa Allah bilir, sizler bilmezsiniz.

ÂL-I İMRAN
3:66

عِلْمٌ

ǐlmun

bilginiz

İşte sizler böylesiniz; (diyelim ki) hakkında bilginiz olan şeyde tartıştınız, ama hiç bilginiz olmayan bir konuda ne diye tartışıp-duruyorsunuz? Oysa Allah bilir, sizler bilmezsiniz.

ÂL-I İMRAN
3:66

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

İşte sizler böylesiniz; (diyelim ki) hakkında bilginiz olan şeyde tartıştınız, ama hiç bilginiz olmayan bir konuda ne diye tartışıp-duruyorsunuz? Oysa Allah bilir, sizler bilmezsiniz.

ÂL-I İMRAN
3:66

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmezsiniz

İşte sizler böylesiniz; (diyelim ki) hakkında bilginiz olan şeyde tartıştınız, ama hiç bilginiz olmayan bir konuda ne diye tartışıp-duruyorsunuz? Oysa Allah bilir, sizler bilmezsiniz.

ÂL-I İMRAN
3:71

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bildiğiniz halde

Ey Kitap Ehli, neden hakkı batıl ile örtüyor ve bildiğiniz halde hakkı gizliyorsunuz?

ÂL-I İMRAN
3:73

عَلِيمٌ

ǎlīmun

(O her şeyi) bilendir

"Ve sizin dininize uyanlardan başkasına inanıp güvenmeyin." De ki "Şüphesiz doğru yol Allah’ın dosdoğru yoludur. Size verilenin bir benzeri birine (İslam peygamberine) veriliyor ya da Rabbinizin Katında onlar (Müslümanlar) size karşı deliller getiriyorlar, diye mi (bu telaşınız?) De ki "Şüphesiz ’lütuf ve ihsan (fazl)’ Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah (rahmeti) geniş olandır, bilendir."

ÂL-I İMRAN
3:75

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bile bile

Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez. Bu onların "ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmalarındandır. Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah’a karşı yalan söylemektedirler.

ÂL-I İMRAN
3:78

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bile bile

Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Allah Katındandır" derler. Oysa o, Allah Katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah’a karşı (böyle) yalan söylerler.

ÂL-I İMRAN
3:79

تُعَلِّمُونَ

tuǎllimūne

okuyor

Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine kitabı, hükmü ve peygamberliği verdikten, sonra insanlara "Allah’ı bırakıp bana kulluk edin" deme (hakkı ve yetki)si yoktur. Fakat o, "Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz kitaba göre Rabbaniler olunuz" (deme görevindedir.)

ÂL-I İMRAN
3:92

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.

ÂL-I İMRAN
3:96

لِلْعَالَمِينَ

lil’ǎālemīne

alemlere

Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Ka’be)dir.

ÂL-I İMRAN
3:97

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

bütün alemler-

Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse o güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev’i haccetmesi Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de inkar ederse, şüphesiz, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır.

ÂL-I İMRAN
3:108

لِلْعَالَمِينَ

lil’ǎālemīne

alemlere

Bunlar sana hak olarak okumakta olduğumuz Allah’ın ayetleridir. Allah, alemlere zulüm isteyen değildir.

ÂL-I İMRAN
3:115

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilmektedir

Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah, muttakileri bilendir.

ÂL-I İMRAN
3:119

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki "Kin ve öfkenizle ölün." Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

ÂL-I İMRAN
3:121

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendi

Hani sen, mü’minleri savaşmak için elverişli yerlere yerleştirmek için evinden erkenden ayrılmıştın. Allah işitendir, bilendir.

ÂL-I İMRAN
3:135

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bile bile

Ve ’çirkin bir hayasızlık’ işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir.

ÂL-I İMRAN
3:140

وَلِيَعْلَمَ

veliyeǎ’leme

(bu) bilmesi içindir

Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri Biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah’ın iman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez;

ÂL-I İMRAN
3:142

يَعْلَمِ

yeǎ’lemi

bilmeden

Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?

ÂL-I İMRAN
3:142

وَيَعْلَمَ

ve yeǎ’leme

(sınayıp) bilmeden

Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?

ÂL-I İMRAN
3:154

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Allah’a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki "Şüphesiz işin tümü Allah’ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

ÂL-I İMRAN
3:164

وَيُعَلِّمُهُمُ

ve yuǎllimuhumu

ve kendilerine öğreten

Andolsun ki Allah, mü’minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.

ÂL-I İMRAN
3:166

وَلِيَعْلَمَ

veliyeǎ’leme

ve bilmesi içindir

İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah’ın izniyle idi. (Bu, Allah’ın) mü’minleri ayırt etmesi;

ÂL-I İMRAN
3:167

وَلِيَعْلَمَ

veliyeǎ’leme

ve bilmesi içindir

Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara "Gelin, Allah’ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.

ÂL-I İMRAN
3:167

نَعْلَمُ

neǎ’lemu

bilseydik

Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara "Gelin, Allah’ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.

ÂL-I İMRAN
3:167

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

çok iyi bilmektedir

Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara "Gelin, Allah’ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.

HAŞR
59:16

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

Şeytanın durumu gibi; çünkü insana "İnkar et" dedi, inkar edince de "Gerçek şu ki, ben senden uzağım. Doğrusu ben, alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım" dedi.

HAŞR
59:22

عَالِمُ

ǎālimu

bilir

O Allah ki, O’ndan başka İlah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O’dur.

CUM'A
62:2

وَيُعَلِّمُهُمُ

ve yuǎllimuhumu

ve onlara öğreten

O, ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.

CUM'A
62:7

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Oysa onlar, ellerinin öne takdim ettikleri dolayısıyla bunu hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, zalimleri bilendir.

CUM'A
62:8

عَالِمِ

ǎālimi

bilen’e

De ki "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir."

CUM'A
62:9

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilirseniz

Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.

AHZAB
33:1

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Ey Peygamber, Allah’tan sakın, kafirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

AHZAB
33:5

تَعْلَمُوا

teǎ’lemū

bilmiyorsanız

Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın; bu, Allah Katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarınızda vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

AHZAB
33:18

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

biliyor

Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine "Bize gelin" diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler.

AHZAB
33:40

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir.

AHZAB
33:50

عَلِمْنَا

ǎlimnā

biz biliyoruz

Ey Peygamber, gerçekten Biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü’min bir kadını da, -mü’minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü’minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiçbir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

AHZAB
33:51

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alıp-barındırabilirsin; ayrıldıklarından, istek duyduklarına (dönmende) senin için bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın (en uygun) olan budur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah bilendir, halimdir.

AHZAB
33:51

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alıp-barındırabilirsin; ayrıldıklarından, istek duyduklarına (dönmende) senin için bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın (en uygun) olan budur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah bilendir, halimdir.

AHZAB
33:54

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilmektedir

Bir şeyi açığa vursanız da, saklı tutsanız da; şüphesiz Allah, herşeyi bilici olandır.

AHZAB
33:63

عِلْمُهَا

ǐlmuhā

onun bilgisi

İnsanlar, sana kıyamet-saatini sorarlar; de ki "Onun bilgisi yalnızca Allah’ın Katındadır." Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakın da olabilir.

NISA
4:11

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir’dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah’tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.

NISA
4:12

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hükümler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir’de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah’tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.

NISA
4:17

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.

NISA
4:24

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Sağ ellerinizin malik olduğu (cariyeler) dışındaki kadınlardan ’evli ve özgür’ olanlarla da (evlenmeniz haramdır.) Bunlar, Allah’ın üzerinize yazdığıdır. Bunların dışında kalanı iffetlerini koruyup fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızla (mehir vererek) evlenecek kadın aramanız size helal kılındı. Öyleyse onlardan hangi şeyle (veya ne kadar) yararlandıysanız, onlara ücret (mehir)lerini tespit edildiği miktarıyla ödeyin. Miktarın tespitinden sonra, karşılıklı hoşnut olduğunuz bir şey konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.

NISA
4:25

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

İçinizden özgür mü’min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu, sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

NISA
4:26

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Allah, size açıklayarak anlatmak, sizi sizden öncekilerin sünnetine iletmek ve tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NISA
4:32

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah’tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah herşeyi bilendir.

NISA
4:35

عَلِيمًا

ǎlīmen

(herşeyi) bilendir

(Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar, (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da aralarında başarı sağlar. Şüphesiz, Allah, bilendir, haberdar olandır.

NISA
4:39

عَلِيمًا

ǎlīmen

biliyor

Allah’a ve ahiret gününe inanarak Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları iyi bilendir.

NISA
4:43

تَعْلَمُوا

teǎ’lemū

bilesiniz

Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

NISA
4:45

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Allah, sizin düşmanlarınızı daha iyi bilendir; bir veli (en güvenilir bir dost) olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah yeter.

NISA
4:63

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

İşte bunların, Allah kalplerinde olanı bilmektedir. O halde sen, onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle.

NISA
4:70

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilen olarak

Bu fazl (bol ihsan), Allah’tandır. Bilen olarak Allah yeter.

NISA
4:83

لَعَلِمَهُ

leǎlimehu

bilirlerdi

Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan ’sonuç-çıkarabilenler,’ onu bilirlerdi. Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.

NISA
4:92

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Bir mü’mine, -hata sonucu olması dışında- bir başka mü’mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü’mini ’hata sonucu’ öldürürse, mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü’min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü’min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü’min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah’tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NISA
4:104

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

(Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah’tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NISA
4:111

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Kim bir günah kazanırsa, o ancak kendi nefsi aleyhinde onu kazanmıştır. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NISA
4:113

وَعَلَّمَكَ

ve ǎllemeke

ve sana öğretti

Eğer Allah’ın fazlı ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup, seni de saptırmak için tasarı kurmuştu. Oysa onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah, sana kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah’ın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür.

NISA
4:113

تَعْلَمُ

teǎ’lemu

biliyor

Eğer Allah’ın fazlı ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup, seni de saptırmak için tasarı kurmuştu. Oysa onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah, sana kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah’ın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür.

NISA
4:127

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilir

Kadınlar konusunda senden fetva isterler. De ki "Onlara ilişkin fetvayı size Allah veriyor. (Bu fetva,) Kendilerine yazılan (hakları veya miras)ı vermediğiniz ve kendilerini nikahlamayı istediğiniz yetim kadınlar ve zayıf çocuklar (hakkında) ile yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız konusunda size kitapta okunmakta olanlardır. Hayır adına her ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir.

NISA
4:147

عَلِيمًا

ǎlīmen

(herşeyi) bilendir

Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir.

NISA
4:148

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Allah, zulme uğrayanlar dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Allah işitendir, bilendir.

NISA
4:157

عِلْمٍ

ǐlmin

bilgileri

Ve "Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.

NISA
4:162

الْعِلْمِ

l-ǐlmi

ilimde

Ancak onlardan ilimde derinleşenler ile mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar; işte bunlar, Biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz.

NISA
4:166

بِعِلْمِهِ

biǐlmihi

kendi bilgisiyle

Fakat Allah, sana indirdiğiyle şahidlik eder ki, O, bunu kendi ilmiyle indirmiştir. Melekler de şahittirler. Şahid olarak Allah yeter.

NISA
4:170

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Ey insanlar, şüphesiz elçi size Rabbinizden hakla geldi. Öyleyse iman edin, sizin için hayırlıdır. Eğer inkara saparsanız, şüphesiz göklerde olanların ve yerde olanların tümü Allah’ındır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NISA
4:176

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Senden fetva isterler. De ki "Allah, ’çocuksuz ve babasız olanın (kelale’nin)’ mirasına ilişkin hükmü açıklar. Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşinindir. Ama (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur. Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır. Ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için dişinin iki payı vardır. Allah, -şaşırıp sapmayasınız diye- açıklar. Allah, herşeyi bilendir.

MUHAMMED
47:16

الْعِلْمَ

l-ǐlme

bilgi

Onlardan kimi gelip seni dinler. Nitekim yanından çıkıp-gittikleri zaman, ilim verilenlere derler ki "O biraz önce ne söyledi?" İşte onlar; Allah, onların kalplerini mühürlemiştir ve onlar kendi heva (istek ve tutku)larına uymuşlardır.

MUHAMMED
47:19

فَاعْلَمْ

feǎ’lem

bil ki

Şu halde bil; gerçekten, Allah’tan başka İlah yoktur. Hem kendi günahın, hem mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret dile. Allah, sizin dönüp-dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de.

MUHAMMED
47:19

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Şu halde bil; gerçekten, Allah’tan başka İlah yoktur. Hem kendi günahın, hem mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret dile. Allah, sizin dönüp-dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de.

MUHAMMED
47:26

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

biliyor

İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah’ın indirdiğini çirkin karşılayanlara dediler ki "Size bazı işlerde itaat edeceğiz." Oysa Allah, sakladıkları şeyleri (sır olarak konuştuklarını) biliyor.

MUHAMMED
47:30

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir.

MUHAMMED
47:31

نَعْلَمَ

neǎ’leme

bilinceye

Andolsun, Biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız).

TALAK
65:12

لِتَعْلَمُوا

liteǎ’lemū

bilesiniz diye

Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah’ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.

TALAK
65:12

عِلْمًا

ǐlmen

bilgice

Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah’ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.

NUR
24:15

عِلْمٌ

ǐlmun

bilgi(niz)

O durumda siz onu (iftirayı) dillerinizle aktardınız ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve bunu kolay sandınız; oysa o Allah Katında çok büyük (bir suç)tür.

NUR
24:18

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Allah size ayetleri açıklıyor; Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NUR
24:19

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Çirkin utanmazlıkların (fuhşun) iman edenler içinde yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada ve ahirette acıklı bir azap vardır. Allah bilir, siz ise bilmiyorsunuz.

NUR
24:19

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

bilmezsiniz

Çirkin utanmazlıkların (fuhşun) iman edenler içinde yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada ve ahirette acıklı bir azap vardır. Allah bilir, siz ise bilmiyorsunuz.

NUR
24:21

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiçbiri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir.

NUR
24:25

وَيَعْلَمُونَ

ve yeǎ’lemūne

ve onlar bilirler

O gün, Allah hak ettikleri cezayı eksiksiz verecektir ve onlar da Allah’ın hiç şüphesiz hak olduğunu bileceklerdir.

NUR
24:28

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Eğer orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar artık oraya girmeyin; ve eğer "Dönün" denirse, siz de dönün, bu sizin için daha temizdir. Allah yaptıklarınızı bilendir.

NUR
24:29

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

İçinde oturulmayan ve sizin için bir meta (yarar) bulunan evlere girmenizde bir sakınca yoktur. Allah, açığa vurduklarınızı da, sakladıklarınızı da bilir.

NUR
24:31

لِيُعْلَمَ

liyuǎ’leme

bilinmesi için

Mü’min kadınlara da söyle "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz."

NUR
24:32

عَلِيمٌ

ǎlīmun

(her şeyi) bilendir

İçinizde evli olmayanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler Allah, Kendi fazlından onları zengin eder. Allah geniş (nimet sahibi)dir, bilendir.

NUR
24:33

عَلِمْتُمْ

ǎlimtum

bilirseniz

Nikah (imkanı) bulamayanlar, Allah onları Kendi fazlından zenginleştirinceye kadar iffetli davransınlar. Sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyelerden) mükatebe isteyenlere -eğer onlarda bir hayır görüyorsanız- mükatebe yapın. Ve Allah’ın size verdiği malından onlara verin. Dünya hayatının geçici metaını elde etmek için -ırzlarını korumak istiyorlarsa- cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları (fuhşa) zorlarsa, şüphesiz, onların (fuhşa) zorlanmalarından sonra Allah (onları) bağışlayandır, esirgeyendir.

NUR
24:35

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, herşeyi bilendir.

NUR
24:41

عَلِمَ

ǎlime

bilir

Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah’ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir.

NUR
24:41

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilmektedir

Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah’ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir.

NUR
24:58

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NUR
24:59

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Sizden olan çocuklar, erginlik çağına erdikleri zaman, kendilerinden öncekilerin izin istediği gibi, bundan böyle izin istesinler. İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklar. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

NUR
24:60

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Kadınlardan evliliği ummayıp da oturmakta olanlar, süslerini açığa vurmaksızın (dış) elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir sakınca yoktur. Yine de iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah, işitendir, bilendir.

NUR
24:63

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Elçinin çağırmasını, kendi aranızda kiminizin kimini çağırması gibi saymayın. Allah, sizden bir diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten bilir. Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya onlara acı bir azabın çarpmasından sakınsınlar.

NUR
24:64

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Dikkatli olun; göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. O, üzerinde bulunduğunuz şeyi elbette bilir. Ve O’na döndürülecekleri gün, yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah, herşeyi bilendir.

NUR
24:64

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Dikkatli olun; göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. O, üzerinde bulunduğunuz şeyi elbette bilir. Ve O’na döndürülecekleri gün, yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah, herşeyi bilendir.

MUNAFIKUN
63:1

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir (ki)

Münafıklar sana geldikleri zaman "Biz gerçekten şehadet ederiz ki, sen kesin olarak Allah’ın elçisisin" dediler. Allah da bilir ki sen elbette O’nun elçisisin. Allah, şüphesiz münafıkların yalan söylediklerine şahidlik eder.

MUNAFIKUN
63:8

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Derler ki, "Andolsun, Medine’ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır." Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah’ın, O’nun Resûlü’nün ve mü’minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar.

MÜCADELE
58:7

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir.

MÜCADELE
58:7

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir.

MÜCADELE
58:11

الْعِلْمَ

l-ǐlme

ilim

Ey iman edenler, size meclislerde "Yer açın" dendiği zaman, yer açın; Allah size genişlik versin. Size "Kalkın" denildiği zaman da kalkın. Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

MÜCADELE
58:14

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilerek

Allah’ın kendilerine karşı gazablandığı bir kavmi veli (dost ve müttefik) edinenleri görmedin mi? Onlar, ne sizdendirler, ne onlardan. Kendileri de (açıkça gerçeği) bildikleri halde, yalan üzere yemin ediyorlar.

HUCURAT
49:1

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Ey iman edenler, Allah’ın Resûlü’nün huzurunda öne geçmeyin ve Allah’tan sakının. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.

HUCURAT
49:7

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve bilin ki

Ve bilin ki Allah’ın Resûlü içinizdedir. Eğer o, size birçok işlerde uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size inkarı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır.

HUCURAT
49:8

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Allah’tan bir fazl (bir ihsan ve lütuf) ve bir nimet olarak. Allah, bilendir hüküm ve hikmet sahibidir.

HUCURAT
49:13

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

HUCURAT
49:16

أَتُعَلِّمُونَ

etuǎllimūne

siz mi öğreteceksiniz?

De ki "Siz Allah’a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah, herşeyi bilendir."

HUCURAT
49:16

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

De ki "Siz Allah’a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah, herşeyi bilendir."

HUCURAT
49:16

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

De ki "Siz Allah’a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah, herşeyi bilendir."

HUCURAT
49:18

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı görendir.

TAHRIM
66:2

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz (veya meşru) kıldı. Allah, sizin mevlanız (sahibiniz, yardımcınız)dır. O, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

TAHRIM
66:3

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilen

Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber verip Allah da ona bunu açığa vurunca, O da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten) vazgeçmişti. Sonunda haberi verince (eşi) demişti ki "Bunu sana kim haber verdi?" O da "Bana bilen, (herşeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi" demişti.

TEĞABUN
64:4

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Göklerde ve yerde olanların tümünü bilir; sizin saklı tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

TEĞABUN
64:4

وَيَعْلَمُ

ve yeǎ’lemu

ve bilir

Göklerde ve yerde olanların tümünü bilir; sizin saklı tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

TEĞABUN
64:4

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Göklerde ve yerde olanların tümünü bilir; sizin saklı tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

TEĞABUN
64:11

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah’a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, herşeyi bilendir.

TEĞABUN
64:18

عَالِمُ

ǎālimu

bilendir

Gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, Aziz (üstün ve güçlü), Hakim (hüküm ve hikmet sahibi)dir.

SAF
61:5

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

biliyorsunuz

Hani Musa, kavmine demişti ki "Ey kavmim, gerçekten benim sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçi olduğumu bildiğiniz halde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?" İşte onlar eğrilip-sapınca Allah da onların kalplerini eğriltip saptırmış oldu. Allah, fasık bir kavmi hidayete erdirmez.

SAF
61:11

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

biliyor(lar)

Allah’a ve O’nun Resulü’ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda mücadele edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.

FETIH
48:4

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Mü’minlerin kalplerine, imanlarına iman katıp-arttırsınlar diye, ’güven duygusu ve huzur’ indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

FETIH
48:18

فَعَلِمَ

fe ǎlime

bildi

Andolsun, Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken mü’minlerden razı olmuştur, kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine ’güven duygusu ve huzur’ indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık) olarak vermiştir.

FETIH
48:25

تَعْلَمُوهُمْ

teǎ’lemūhum

bilmeyerek

Ki onlar, inkar ettiler, sizi Mescid-i Haram’dan ve durdurulmakta (bekletilmekte) olan hediyeleri (kurbanları), yerlerine varmaktan alıkoydular. Eğer kendilerini bilmediğiniz mü’min erkekler ve mü’min kadınları, bilgisizlik dolayısıyla darmadağın edip de bu yüzden size ’dayanılmaz bir sıkıntı’ dokunmayacak olsaydı (o zaman durum farklı olurdu. Durumunun böyle olması,) Allah’ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer (karışık yaşayan mü’minler), seçilip ayrılmış olsalardı, muhakkak içlerinden inkar edenleri acı bir azap ile azaplandırırdık.

FETIH
48:25

عِلْمٍ

ǐlmin

bilginiz

Ki onlar, inkar ettiler, sizi Mescid-i Haram’dan ve durdurulmakta (bekletilmekte) olan hediyeleri (kurbanları), yerlerine varmaktan alıkoydular. Eğer kendilerini bilmediğiniz mü’min erkekler ve mü’min kadınları, bilgisizlik dolayısıyla darmadağın edip de bu yüzden size ’dayanılmaz bir sıkıntı’ dokunmayacak olsaydı (o zaman durum farklı olurdu. Durumunun böyle olması,) Allah’ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer (karışık yaşayan mü’minler), seçilip ayrılmış olsalardı, muhakkak içlerinden inkar edenleri acı bir azap ile azaplandırırdık.

FETIH
48:26

عَلِيمًا

ǎlīmen

bilendir

Hani o inkar edenler, kendi kalplerinde, ’öfkeli soy koruyuculuğu’nu (hamiyeti), cahiliyenin ’öfkeli soy koruyuculuğunu’ kılıp-kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve mü’minlerin üzerine ’(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu’ indirdi ve onları "takva sözü" üzerinde ’kararlılıkla ayakta tuttu." Zaten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Allah, herşeyi hakkıyla bilendir.

FETIH
48:27

فَعَلِمَ

feǎlime

böylece bildi

Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram’a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı.

FETIH
48:27

تَعْلَمُوا

teǎ’lemū

sizin bilmediğiniz

Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram’a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı.

MAIDE
5:4

عَلَّمْتُمْ

ǎllemtum

yetiştirdiğiniz

Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki "Bütün temiz şeyler size helal kılındı." Allah’ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah’ın adını anarak- yiyin. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

MAIDE
5:4

تُعَلِّمُونَهُنَّ

tuǎllimūnehunne

öğreterek

Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki "Bütün temiz şeyler size helal kılındı." Allah’ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah’ın adını anarak- yiyin. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

MAIDE
5:4

عَلَّمَكُمُ

ǎllemekumu

size öğrettiğinden

Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki "Bütün temiz şeyler size helal kılındı." Allah’ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah’ın adını anarak- yiyin. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

MAIDE
5:7

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve "İşittik ve itaat ettik" dediğinizde sizi, kendisiyle bağladığı sözünü (misakını) anın. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, sinelerin özünde olanı bilendir.

MAIDE
5:20

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

dünyalarda

Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti "Ey kavmim, Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın; içinizden peygamberler çıkardı, sizden yöneticiler kıldı ve alemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi."

MAIDE
5:28

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

alemlerin

"Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım."

MAIDE
5:34

فَاعْلَمُوا

feǎ’lemū

bilin ki

Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka. Bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

MAIDE
5:40

تَعْلَمْ

teǎ’lem

bilmez misin ki

Göklerin ve yerin mülkünün Allah’a ait olduğunu bilmiyor musun? O, kimi dilerse azaplandırır, kimi dilerse bağışlar. Allah, herşeye güç yetirendir.

MAIDE
5:49

فَاعْلَمْ

feǎ’lem

bil ki

Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır.

MAIDE
5:54

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisi’nin onları sevdiği, onların da Kendisi’ni sevdiği mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise ’güçlü ve onurlu,’ Allah yolunda çaba harcayan ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.

MAIDE
5:61

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Size geldiklerinde "İnandık" derler. Oysa onlar inkarla girmişlerdir ve yine onunla çıkmışlardır. Allah, gizli tutmakta olduklarını daha iyi bilir.

MAIDE
5:76

الْعَلِيمُ

l-ǎlīmu

bilendir

De ki "Size yarara da, zarara da güç yetirmeyen Allah’tan başka şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah, işitendir, bilendir."

MAIDE
5:92

فَاعْلَمُوا

feǎ’lemū

bilin ki

Allah’a itaat edin, peygambere de itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen, ancak apaçık bir tebliğdir.

MAIDE
5:94

لِيَعْلَمَ

liyeǎ’leme

bilmek için

Ey iman edenler, Allah görünmezlikte (gaybte) Kendisi’nden kimin korktuğunu ortaya çıkarmak için ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği avdan bir şeyle andolsun sizi deneyecektir. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa, onun için acı bir azap vardır.

MAIDE
5:97

لِتَعْلَمُوا

liteǎ’lemū

anlayasınız diye

Allah, Beyt-i Haram (olan) Kabe’yi insanlar için bir ayaklanma (kıyam evi) kıldı; Haram Ay’ı, kurbanı ve boyunlardaki gerdanlıkları da. Bu, Allah’ın göklerde ve yerde ne varsa tümünü bildiğini ve Allah’ın gerçekten herşeyi bilen olduğunu bilmeniz içindir.

MAIDE
5:97

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bildiğini

Allah, Beyt-i Haram (olan) Kabe’yi insanlar için bir ayaklanma (kıyam evi) kıldı; Haram Ay’ı, kurbanı ve boyunlardaki gerdanlıkları da. Bu, Allah’ın göklerde ve yerde ne varsa tümünü bildiğini ve Allah’ın gerçekten herşeyi bilen olduğunu bilmeniz içindir.

MAIDE
5:97

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bildiğini

Allah, Beyt-i Haram (olan) Kabe’yi insanlar için bir ayaklanma (kıyam evi) kıldı; Haram Ay’ı, kurbanı ve boyunlardaki gerdanlıkları da. Bu, Allah’ın göklerde ve yerde ne varsa tümünü bildiğini ve Allah’ın gerçekten herşeyi bilen olduğunu bilmeniz içindir.

MAIDE
5:98

اعْلَمُوا

Aǎ’lemū

iyi bilin ki

Bilin ki, Allah gerçekten cezası pek şiddetli olandır. Ve Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

MAIDE
5:99

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Elçiye tebliğden başka (yükümlülük) yoktur. Allah açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da bilir.

MAIDE
5:104

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmeyen

Onlara "Allah’ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. (Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse?

MAIDE
5:109

عِلْمَ

ǐlme

bilgimiz yok

Allah, elçileri toplayacağı gün, şöyle diyecek "Size verilen cevap nedir?" Onlar da "Bizim bilgimiz yoktur; şüphesiz görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."

MAIDE
5:109

عَلَّامُ

ǎllāmu

bilen

Allah, elçileri toplayacağı gün, şöyle diyecek "Size verilen cevap nedir?" Onlar da "Bizim bilgimiz yoktur; şüphesiz görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."

MAIDE
5:110

عَلَّمْتُكَ

ǎllemtuke

sana öğrettim

Allah şöyle diyecek "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları’nı senden geri püskürtmüştüm."

MAIDE
5:113

وَنَعْلَمَ

ve neǎ’leme

ve bilmeyi

(Bu sefer Havariler) "Ondan yemek istiyoruz, kalplerimiz tatmin olsun, senin de gerçekten bize doğru söylediğini bilelim ve buna şahidlerden olalım" demişlerdi.

MAIDE
5:115

الْعَالَمِينَ

l-ǎālemīne

dünyalarda

Allah demişti ki "Şüphesiz Ben bunu size indireceğim. Artık sonra sizden kim inkar ederse, Ben onu gerçekten alemlerden hiç kimseyi azaplandırmayacağım bir azapla azaplandıracağım."

MAIDE
5:116

عَلِمْتَهُ

ǎlimtehu

sen bunu bilirdin

Allah "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah’ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."

MAIDE
5:116

تَعْلَمُ

teǎ’lemu

sen bilirsin

Allah "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah’ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."

MAIDE
5:116

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

ben bilmem

Allah "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah’ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."

MAIDE
5:116

عَلَّامُ

ǎllāmu

bilen

Allah "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah’ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."

MÜMTEHINE
60:1

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

bilirim

Ey iman edenler, Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar haktan size geleni inkar etmişler, Rabbiniz olan Allah’a inanmanızdan dolayı elçiyi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp-çıkarmışlardır. Eğer siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl) onlara karşı hala sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp-sapmış olur.

MÜMTEHINE
60:10

أَعْلَمُ

eǎ’lemu

daha iyi bilir

Ey iman edenler, mü’min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü’min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü’min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü’min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

MÜMTEHINE
60:10

عَلِمْتُمُوهُنَّ

ǎlimtumūhunne

anlarsanız

Ey iman edenler, mü’min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü’min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü’min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü’min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

MÜMTEHINE
60:10

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Ey iman edenler, mü’min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü’min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü’min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü’min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

HADID
57:3

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

O, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır. O, herşeyi bilendir.

HADID
57:4

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O’dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir.

HADID
57:6

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar. O, göğüslerin özünde (saklı) olanı bilendir.

HADID
57:17

اعْلَمُوا

Aǎ’lemū

biliniz ki

Bilin ki gerçekten Allah, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verir. Şüphesiz Biz, umulur ki aklınızı kullanırsınız diye size ayetleri açıkladık.

HADID
57:20

اعْلَمُوا

Aǎ’lemū

bilin ki

Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, ’(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama’, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir ’çoğalma-tutkusu’dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir.

HADID
57:25

وَلِيَعْلَمَ

veliyeǎ’leme

ve bilsin diye

Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik; öyle ki Allah, Kendisi’ne ve elçilerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstün olandır.

HADID
57:29

يَعْلَمَ

yeǎ’leme

bilsinler

Öyle ki, Kitap Ehli (Yahudi ve Hıristiyanlar) Allah’ın fazlından hiçbir şeye ’güç yetirip-sahip olmadıklarını’ ve fazlın muhakkak Allah’ın elinde olduğunu, onu dilediğine verdiğini bilip-öğrensin. Allah, büyük fazl (üstün lütuf ve ihsan) sahibidir.

TEVBE
9:2

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve bilin ki

Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.

TEVBE
9:3

فَاعْلَمُوا

feǎ’lemū

bilin ki

Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah’tan ve Resûlü’nden insanlara bir duyuru Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O’nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.

TEVBE
9:6

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmez

Eğer müşriklerden biri, senden ’eman isterse’, ona eman ver; öyle ki Allah’ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu ’güvenlik içinde olacağı yere ulaştır.’ Bu, onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir.

TEVBE
9:11

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilen

Eğer onlar tevbe edip namazı kılarlarsa ve zekatı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.

TEVBE
9:15

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

TEVBE
9:16

يَعْلَمِ

yeǎ’lemi

bilmeden

Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah’tan ve Resûlü’nden ve mü’minlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah ’bilip (ortaya) çıkarmadan’ bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

TEVBE
9:28

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Ey iman edenler, müşrikler ancak bir pisliktirler; öyleyse bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer ihtiyaç içinde kalmaktan korkarsanız, Allah dilerse sizi Kendi fazlından zengin kılar. Şüphesiz Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

TEVBE
9:36

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve bilin ki

Gerçek şu ki, Allah Katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı günden beri Allah’ın kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte dosdoğru olan hesab (din) budur. Öyleyse bunlarda kendinize zulmetmeyin ve onların sizlerle topluca savaşması gibi siz de müşriklerle topluca savaşın. Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.

TEVBE
9:41

تَعْلَمُونَ

teǎ’lemūne

biliyor

Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.

TEVBE
9:42

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

biliyor

Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.

TEVBE
9:43

وَتَعْلَمَ

ve teǎ’leme

ve öğreninceye

Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin verdin?

TEVBE
9:44

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini bilendir.

TEVBE
9:47

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilir

Sizinle birlikte çıksalardı, size ’kötülük ve zarardan’ başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara ’haber taşıyanlar’ vardır. Allah, zulmedenleri bilir.

TEVBE
9:60

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Sadakalar, -Allah’tan bir farz olarak- yalnızca fakirler, düşkünler, (zekat) işinde görevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

TEVBE
9:63

يَعْلَمُوا

yeǎ’lemū

bilmediler mi ki

Bilmiyorlar mı, kim Allah’a ve elçisine karşı koymaya çalışırsa, gerçekten onun için, onda ebedi kalmak üzere cehennem ateşi vardır? İşte en büyük aşağılanma budur.

TEVBE
9:78

يَعْلَمُوا

yeǎ’lemū

bilmediler mi ki

Onlar bilmiyorlar mı ki, elbette Allah, onların gizli tuttuklarını da, fısıldaştıklarını da biliyor. Gerçekten Allah, gaybın bilgisine sahip olandır.

TEVBE
9:78

يَعْلَمُ

yeǎ’lemu

bilir

Onlar bilmiyorlar mı ki, elbette Allah, onların gizli tuttuklarını da, fısıldaştıklarını da biliyor. Gerçekten Allah, gaybın bilgisine sahip olandır.

TEVBE
9:78

عَلَّامُ

ǎllāmu

bilendir

Onlar bilmiyorlar mı ki, elbette Allah, onların gizli tuttuklarını da, fısıldaştıklarını da biliyor. Gerçekten Allah, gaybın bilgisine sahip olandır.

TEVBE
9:93

يَعْلَمُونَ

yeǎ’lemūne

bilmezler

Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde (savaşa çıkmamak için) senden izin isterler ve bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler. Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı onlar, bilmezler.

TEVBE
9:94

عَالِمِ

ǎālimi

bilene

Onlara geri döndüğünüzde size özür belirttiler. De ki "Özür belirtmeyiniz, size kesin olarak inanmıyoruz. Allah bize, durumunuzu haber vermiştir. Yaptıklarınızı Allah görecektir, O’nun elçisi de. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilene döndürüleceksiniz ve O, yaptıklarınızı size haber verecektir."

TEVBE
9:97

يَعْلَمُوا

yeǎ’lemū

tanımamaya

Bedeviler inkar ve nifak bakımından daha şiddetlidir. Allah’ın elçisine indirdiği sınırları bilmemeye de onlar daha ’yatkın ve elverişlidir.’ Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

TEVBE
9:97

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Bedeviler inkar ve nifak bakımından daha şiddetlidir. Allah’ın elçisine indirdiği sınırları bilmemeye de onlar daha ’yatkın ve elverişlidir.’ Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

TEVBE
9:98

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Bedevilerden öyleleri vardır ki, infak ettiğini bir cereme sayar ve sizi felaketlerin sarıvermesini bekler. Kötü felaket onları sarsın. Allah işitendir, bilendir.

TEVBE
9:101

تَعْلَمُهُمْ

teǎ’lemuhum

sen onları bilmezsin

Çevrenizdeki bedevilerden münafık olanlar vardır ve Medine halkından da nifakı alışkanlığa çevirmiş olanlar vardır. Sen onları bilmezsin, Biz onları biliriz. Biz onları iki kere azaplandıracağız, sonra onlar büyük bir azaba döndürülecekler.

TEVBE
9:101

نَعْلَمُهُمْ

neǎ’lemuhum

onları biliriz

Çevrenizdeki bedevilerden münafık olanlar vardır ve Medine halkından da nifakı alışkanlığa çevirmiş olanlar vardır. Sen onları bilmezsin, Biz onları biliriz. Biz onları iki kere azaplandıracağız, sonra onlar büyük bir azaba döndürülecekler.

TEVBE
9:103

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Onların mallarından sadaka al, bununla onları temizlemiş, arındırmış olursun. Onlara dua et. Doğrusu, senin duan, onlar için ’bir sükûnet ve huzurdur.’ Allah işitendir, bilendir.

TEVBE
9:104

يَعْلَمُوا

yeǎ’lemū

bilmediler mi ki

Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah kullarından tevbeleri kabul edecek ve sadakaları alacak olan O’dur. Şüphesiz, tevbeleri kabul eden, esirgeyen O’dur.

TEVBE
9:105

عَالِمِ

ǎālimi

bilene

De ki "Yapıp-edin. Allah sizin yapıp-ettiklerinizi (amellerinizi) görecektir. O’nun elçisi ve mü’minler de. Yakında gaybı ve müşahede edilebileni Bilen’e döndürüleceksiniz ve O, size yaptıklarınızı haber verecektir."

TEVBE
9:106

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Diğer bir kısmı, Allah’ın emri için ertelenmişlerdir. O, bunları, ya azaplandıracak veya tevbelerini kabul edecektir. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

TEVBE
9:110

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Onların kalpleri parçalanmadıkça, kurdukları bina kalplerinde bir şüphe olarak sürüp-gidecektir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

TEVBE
9:115

عَلِيمٌ

ǎlīmun

bilendir

Bir topluluğa Allah, hidayet verdikten sonra, korkup-sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya kadar, onları sapıklığa sürükleyecek değildir. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir.

TEVBE
9:123

وَاعْلَمُوا

veǎ’lemū

ve bilin ki

Ey iman edenler, inkar edenlerden size en yakın olanlarla savaşın; sizde ’bir güç ve caydırıcılık’ görsünler. Ve bilin ki gerçekten Allah takva sahipleriyle beraberdir.